@ugurluay
|
Sanem aynanın karşısında elbisesinin fermuarı ile uğraşırken bir yandan da kardeşi Leyla’ya laf yetiştiriyordu. “Sen şimdi bu gelenlerin kim olduğunu bilmiyorsun öyle mi?” dedi göz ucuyla ona bakıyor bir yandan da sıkışmış fermuarı çekmeye çalışıyordu. Leyla gözlerini kaçırıp ona bakmamaya çalışıyor ne diyeceğini nasıl diyeceğini bir türlü bilemiyordu. “Kızım cevap versene bana?” diye uyardığında kaçışının olmayacağını anladığı için ona döndü. “Abla bilmiyorum dedim ya.” Diyerek derin bir nefes verdi. Leyla bir şeyler sakladığında yüzü kızarır ve alnı kaşınırdı. Şimdide eli yüzünü gidiyor ama ablasına çaktırmamak için yüzünü kaşıyamıyordu. “Tabi tabi ben de inandım, salak yazıyor ya benim alnımda.” Dediğinde hala fermuarı kapatmak için çekiştiriyordu. “Kahretsin ya, nasıl sıkışmış bu böyle, verdin şu elbiseyi de elime zaten, ne demeye süslenip püsleniyorum alt tarafı hayır diyeceğim bu ne zahmet anlamadım ki.” Diye söylenip dururken Leyla oturduğu yerden kalktı ve ablasının yanına gitti. Onun çekiştirdiği fermuarı tuttu. “İzin ver ben yapayım sen sinirlisin ve öfkeden ellerin işlevlerini yitirmeye başladı.” Dedi ona anlayışla baktı. Fermuar eziyetinden kurtulduğuna şükreden Sanem kardeşinin ufak bir hareket ile dakikalardır can çekiştirdiği fermuarın ahenkle kapanışı seyretti. “Yok artık kızım elinde sihir mi var ne var?” diyerek aynadaki yansımasından kardeşine baktı. Leyla ablasının omuzlarından tutup başını onun boynu ile omzu arasına yerleştirdi. “Bu gece çok güzel olmanı istiyorum abla, güzel ve bir o kadar güçlü. Her ne olursa olsun gelenler karşısında gardını asla düşürme.” Dedi. “Bu da ne demek oluyor Leyla? Ne saklıyorsun sen benden?” Şüpheci bakışlar ile kardeşini süzerken gözlerini kaçıran kardeşi giderek tedirginliğinin artmasına sebep oluyordu. “Abla ben…” dediği an kapının zil sesi ile Leyla konuşmayı bıraktı. Her şey olacağına varırdı. Susması gerektiğini hissetti ve sustu. İki kardeş annelerinin “Kızlar hadi gelin misafirler geldi.” Komutuyla “Gelmez olasıcıklar.” Diyerek Sanem homurdandı. Kardeşi arkasından boynuna sarıldığında “Ne olursa olsun dik duracaksın, başının önüne düştüğünü, gözlerinden bir gram keder kırıntısı hüzün belirtisi görmeyeceğim.” Diyerek omzuna minik bir buse kondurdu ve daha fazla konuşmadan odadan çıktı. Sanem “Bu kız ne saçmalıyor?” Diyerek mırıldandığı sırada annesinin “Sanem” Diyen uyarı dolu ses tonuna isyan ederek ayaklarını sertçe yere vura vura odasından çıktı. Kapıyı çoktan açmışlar misafirler tek tek karşılanıyordu. Sanem yüzüne yapmacık bir gülümseme yerleştirip gelen misafirlere döndü ve kapıdakileri gördüğü an adım atmayı bıraktı. Sesler birbirine karışıyor, görüntüler birbirine giriyordu. Bu karşısında ellerinde güllerle duran adam yıllardır yüzünü görmediği o adam mıydı? Arkasında ailesiyle tüm heybetiyle dikilen, geçmişinin en büyük yarası mıydı? Yüreğinde ismini duyduğu her an canına batan adam mıydı? Erkeklere güvenmeme sebebi utanmadan karşısında mı duruyordu? Bu karşısında güllerle duran adam ilk aşkı Çınar mıydı? Bunca yıl sonra, onca yokluğun,yalnızlığın, ortadan yok olmasının ardından utanmadan rezilce karşısına çıkıp baba evine mi gelmişti? Gözleri buluştuğu an kalbi kulaklarından atmaya başladı. Nefesi daraldı eli kalbine gitti. Diğer eli ile tutunacak yer aradığında kardeşi son anda imdadına yetişti. Sanem ayakta durmakta güçlük çekiyordu. Çınar’ın gözleri hasret dolu tınılarla büyülenmişçesine bir an olsun ondan ayrılmazken kızın gözleri nefret kusuyordu. Kardeşinin “Dik dur abla, bu şerefsize ona karşı güçsüz olduğunu hissettirme.” Dediğini fısıltı halinde hayal meyal duydu. O an gözleri kardeşine bir hışımla döndü. Biliyordu, Leyla onun bu gece buraya geleceğini biliyordu. Sanem’in gözleri kardeşine “Neden? Neden söylemedin?” diye hesap soruyordu. Sanem’in dili dönmese de kardeşi sorduğu soruyu anlamış ve “Mecburdum.” Diyerek fısıltı halinde cevap vermişti. Kardeşinin elini sımsıkı tutan Sanem’e annesi “Kızım çiçekleri alıver.” Diyerek buyurdu. Onun bu sözleriyle genç kızın öfkesi tavan yapmıştı. Elinden almak mı? Sanem o çiçekleri o adamın kafasında paralamak istiyor, dikenlerini tek tek yedirmek, boğazına batan her dikenle içine acımadan acıttığa kadar can yakarak kanlar akıtmak istiyordu. Yalnız ve acı dolu geçen yıllarının hesabını sormak, en okkalısından suratına bir tokat atmak istiyordu. Herkes içeriye geçerken Hayriye Hanım “Sanem.” Diyerek sert ve uyarı dolu bir tonda kızını kendine getirmeyi başarmıştı. Anneler ve babalar içeriye geçerken Sanem kardeşinin elini bıraktı, omuzlarını dikleştirdi, gözlerindeki yaşları yüreğinin yettiğince geri ittirmeye çabalayarak gözlerini bir an olsun kaçırmadan ona doğru adım atmaya başladı. Ayakları titriyor ama ona hissettirmemeye çalışıyordu. Leyla aile büyüklerinin salona girdiğinden emin olduğunda içeriye geçmeden “Abla biz içerdeyiz.” Diyerek ona gerekli sinyali vermişti. Bu istediğin gibi ona meydan okuyabilirsin, demekti. Sanem gözlerini kıstı ve kendine aşkla ve derin bir hasret ile gözlerini ondan ayıramayan adama baktı. O an bu bakışlar onun midesini bulandırırken tiksinmesine sebep oldu. “Merhaba Sanem.” Dedi arsızca hiç utanmadan. “Merhaba mı?” diyerek ellerini göğsünün altında birleştirip ona sorgularcasına bakarken baştan ayağa süzdü. “Dalga geçiyorsun değil mi?” dedi onunla alay eder gibiydi sesi. “Sence, şu an şu konumda burada dalga geçer gibi bir halim mi var?” Sesi giderek sertleşiyor bakışları hırçınlaşıyordu. “Bunca yıl sonra karşıma bu şekilde çıkacağını tahmin etmemiştim doğrusu, dahası öldüğünü falan sanıyordum. Hatırlarsan eğer en son konuşmamızda sana suçsuz olduğumu ispatlayacağım Sanem, diyerek telefonu kapatmıştın. Artık ne hikmetse o gün bugündür yoktun ortalarda sen, ben senin ardından sela okuttum haberin olmadı mı?” “Sanem şu an buradayım önemli olan bu geçmişi kurcalama istersen ikimizde zararlı çıkarız.” Dedi uyarırcasına. “Zararlı.” Dedi ona doğru sert bir adım daha attı. “Sen ne zararından bahsediyorsun be adam, hayatımın içine ettin sen, şimdi yıllar sonra elinde çikolata çiçek utanmadan beni babamdan istemeye mi geldin? Görücülük mü oynuyorsun Çınar?” Dedi adını söylediği an dilinde acı bir kül tadı oluştu. Hissettiği bu tat ile yüzünü buruşturdu. “Ben oyun falan oynamıyorum küçük hanım, biz bugün yıllar önce yarım kalmış bir aşkı tamamlamaya geldik. Yolumuza, sevdamıza kaldığımız yerden devam edeceğiz ve sen Sanem bu anların sadece mutluluğunu yaşayacaksın, artık geriye dönüp geçmişte yaşamayı bırakacaksın.” “Emredersin beyzade başka bir isteğiniz var mı?” “Tebessüm edebilirsin mesela…” “Çınar delirtme beni… Sonu güzel bitecek zorlu bir sevdaydı bizimkisi ama sen yarı yolda bıraktın beni… Senin o kalın kafan ne çabuk unuttu tüm yaptıklarını, bana yaşattıklarını.” “Ben seni yarı yolda falan bırakmadım.” “Canıma battın be adam… Acımadan ölesiye acıttın beni.” “Ben yalnızca sevdim seni Sanem, hatalar yapsam da deli gibi sevdim. Bunu asla inkâr edemezsin.” “Sevdin öyle mi? Seven adam sana uzak dur dediğim kızlarla sarmaş dolaş olmazdı, seven adam sevdiğini ağlatmazdı, seven adam sevdiği onu beklerken şırfıntılarla gönül eğlendirmezdi, seven adam o kızları evine götürüp âlemler düzenlemezdi. Sen sevdim diyorsun ya ben anca buna gülüyorum. Senin çorak gönlünde ben boşuna bahar yaratmaya çalışmışım be adam. Sen gönlüme garazmışsın. Ama benim haberim yokmuş. Bilememişim. Görememişim. O kadar aptalmışım ki fark edememişim. Senin şerefsizliğini göremeyen bana da yazıklar olsun.” “Yeter artık Sanem ileriye gidiyorsun. Ben sadece seni sevdim, bunu anlaman için, içinin soğuması için yıllarca bekledim. Şimdi her şey düzelecek, ben tüm hayatımı senin için hazırladım da bu gece öyle geldim.” “Kalbime vaatler vermeyi bırak artık. Beni dinlemeyen yüreğime, senin sözlerin mi tesir edecek sanıyorsun?” “Edecek, o yüreğe her bir sözüm her bir bakışım tesir edecek ve sen bana yine ve yeniden evet diyeceksin.” “Yarım yamalak sevdin sen beni, ben tamamlamaya çalıştıkça sen eksilttin beni, ben yetişmeye çalıştıkça sen azalttın beni. Yetemedim, yetişemedim, ne sana ne de bitip tükenmek bilmeyen ardına saklandığın bahanelerine.” “Affedeceksin Sanem, eski güzel günlerimizin hatırına affedeceksin. Sen benim ilk aşkımsın, son aşkım olacaksın. Birlikte kurduğumuz tüm hayalleri gerçekleştireceğiz.” “Sen bana aşkı değil zehir gibi bir vedayı layık gördün. Şimdi karşıma çıkmış olsan da, ben geri döndüm affet beni desen de, dünyaları önüme sersen de son nefesimi verene kadar SENİ AFFETMEYECEĞİM. Hesabımı bu dünyada görmeyeceğim. İki elim yakanda olacak, diğer tarafta kalbime yaşattığın acıların bedelini en ağır şekilde sana ödeteceğim.” Dedi elindeki çiçeği sertçe aldı ve fısıltı halinde “Bu tiyatroya bu gece burada son vereceksin ve bir daha asla benim karşıma çıkmayacaksın Çınar efendi. Bizim hikâyemiz sen ortalardan kaybolup beni acılar içinde kıvranırken bırakıp gittiğinde sonsuza kadar bitti. Daha fazlasını istersen, beklersen olacaklardan ben sorumlu değilim. Hayatımı bir kere cehenneme çevirip alevlerin içinde beni tek başıma bıraktın bir daha asla buna müsaade etmem bilesin. Senin karşında sana âşık eski salak Sanem yok, senin karşında hayatı için herkesi karşısına alacak güçlü kendinden ve ne istediğinden emin bir Sanem var. Bunu aklından sakın çıkarma.” Onun hiçbir kelimesine kulak asmadan kendisini mutfaktan içeriye güç bela attı ve kapıyı sertçe kapattı. Derin soluk alıp verirken gözlerinden firar eden yaşlara engel olamadı. Sırtını kapıya dayadı ve kendisini taşımakta güçlük çeken ayaklarının gücünü yitirmesiyle yere düştü. Hıçkırıklarını bastırmak için yumruğunu ağzına koydu ve sessizce için için ağladı. Yıllar sonra karşısında onu görmek yüreğini yerle bir etmişti. Defalarca onu görmemek için kaçmış, doğduğu memleketinden sırf o nefes alıyor diye nefret etmiş, telefonlarına çıkmamıştı. Son görüşmelerinde ise “Bunu bize yaşatanlara bedelini ödeteceğim, suçsuzluğumu sana ispatlayacağım.” Diyerek telefonu kapatmış ve sonradan da adeta sırra kadem basmıştı. Şimdi neden çıkmıştı karşısına? Hayatını yoluna sokmaya çalışırken, onu unutmak için bu kadar yol kat etmişken neden karşısına çıkmıştı? Sanem kendi kendine sorular sorup hıçkırıklarına teslim olmuşken kapının diğer tarafında Çınar elinin yumruk yapmış kapıya dayamıştı. Sevdiği kadının hıçkırıklarının sesini duyuyor, onun “Seni affetmeyeceğim.” Diyen fısıltısına şahit oluyordu. Böylesine bir karşılaşmayı tahmin etmemişti. Böylesine büyük bir acıyı yaşattığının farkında değildi. Onu böylesine bir keder denizinde çırpınırken bıraktığını bilmiyordu. Ve şimdi yıllardır çektiği acının kat be kat daha fazlasını çekiyordu. Kapının bir yanında Sanem, diğer yanında Çınar… Birinin yüreği “Ağlama ceylan yüreklim.” Diyerek yalvarırken diğeri “Affetmeyeceğim.” Diye veryansın ediyordu. İnsanız, hatalar da bizim için… Peki, yaptığımız hataların bedelinin ölçütünü ya hesaplayamazsak, ya evdeki hesabımız çarşıya uymazsa, ya yaptığımız bir hata tüm hayatımızı geleceğimizi etkilerse? İşte Sanem ve Çınar’ın hikâyesi bu soruların cevabını verecek sizlere… Yapılan bir hatanın bedelinin hesap edilememesi onların hayatını nasıl ve ne yönde etkileyecek hep birlikte göreceğiz. |
0% |