@ugurluay
|
Saatlerdir araba sürüyordu. Gitmediği yer, çalmadığı kapı, uğramadığı mekân kalmamıştı. Otogar, hava limanı, evi, gidebileceği her yere tek tek bakmış ama Sanem’i bir türlü bulamamıştı. Elleriyle direksiyona sertçe vurdu “Neredesin Sanem, Allah kahretsin hangi cehennemdesin?” diyerek öfke ile haykırdı. Gözleri yanıyor, yüreği dağlanıyor ama hiçbir şekilde bir çıkar yol bulamıyordu. Sanki yer yarılmış ve kız yerin içine girmişti. Gecenin bir yarısı artık gidecek bir yer bulamıyordu. Umutsuzluğu mesken tutmaya meyilli yüreği giderek kararmaya başladığı an telefonu çalmaya başladı. Ekranda gördüğü isim ile heyecanlanan adam hemen sinyal vererek arabayı sağa çekti ve eline telefonu aldı. “Alo Tahsin, bir haber mi var? Bulabildin mi?” Heyecanla çıkan sesinin içinde öylesine bir ümit barındırıyordu ki… “Sen neredesin şu an?” dedi adam arkadaşının sorduğu soruları es geçerek. “Cehennemin dibindeyim Tahsin oldu mu? Bu cevap seni mutlu etmeye yetti mi? Benim nerede olduğumu bırak da ne için aradın onu söyle. Bir haber mi var?” “Radyoyu aç.” Dedi ve telefonu cevap beklemeden arkadaşının suratına kapattı. “Ne?” dedi ve yüzüne kapanan telefonun ucundaki adama edepsiz bir küfür savururken “Ne radyosu ya? Ben neyin derdindeyim adam neyin derdinde?” dedi ve yine de bir an gözleri şüphe ile radyo ile kesişti. İçindeki merak dürtüsüne engel olamayan adamın eli radyonun düğmesine gittiği an kulaklarına dolan o ses… O ses… “Bu nasıl olur?” diye fısıldarken yumruklarını sıktırmaya başlamıştı. Gözleri öfke bulutlarını misafir ederken arka plandaki sesin şen şakrak sesi adamın dizginlenemeyecek öfkesinin giderek devleşmesine sebep oluyordu. *** O sesi duyduğu an neyin içinde olduğu konusunda çoktan bin tane düşünce aklında dolaşmaya başlamıştı. Gözü dönmüş bir şekilde arabasını radyonun otoparkına park etti. Koşarak merdivenleri çıkarken kendi kendine homurdanıyordu. Gelene kadar kaç defa Tahsin’i aramış ama can arkadaşı zahmet edip telefonunu da açmamıştı. Yayın odasının kapısına geldiğinde karşısında Tahsin’i görmeyi hiç beklemiyordu. Sert bakışlarla arkadaşına baktı hiçbir şey söylemeden içeriye girmeye yeltendiği an Tahsin onu omzundan tutup sertçe geriye doğru çekti. “Bırak beni Tahsin.” Diyerek arkadaşına dönen adam onun yakalarını kavradı ve silkelemeye başladı. “Sen ne demeye bana haber vermiyorsun? Öldüm ulan resmen öldüm, başına bir şey geldi zannettim.” Diye yüzüne tükürürcesine söylendi. Tahsin’in gözleri adamın omzunun üzerinde bir noktaya sabitlendiği sırada Adem bakışlarını hiddetle arkasına döndürdü. Orada gözlerini kısmış bir halde kendisine bakan Sanem’i gördüğünde parmakları arkadaşının yakalarından gevşemeye başladı. Kollarını aşağıya doğru indirdiğinde yönünü de kıza doğru döndürdü. Az önceki tüm öfkesi dinmiş, alev alev yanana hiddetinin üzerine bir bakışla adeta bir kova su dökülmüştü. Şükür dedi yüreği, şükür sağ salim gördüm onu diye semaya kalktı aşkının dili… Adem kıza doğru tam bir adım atacaktı ki kız elini havaya kaldırarak onu durdurdu. Adam kaşları çatık bir halde kıza bakarak “Ne oluyor?” dercesine soru dolu bakışlarını yöneltti. “Seni on dakika içinde terasta bekliyorum.” Dedi ve daha fazla konuşmadan Adem’in yanından usulca çekip gitti. Adam arkadaşına bakıp “Ne dolap dönüyor burada?” dediğinde Tahsin ona “Sanem sana her şeyi anlatacak, ben artık karışmıyorum. Ne haliniz varsa görün.” Diyerek oradan söylene söylene uzaklaştı. Adem bir Tahsin’in arkasından bir de kızın gittiği yöne doğru baktı. Gözlerini kıstı ve “Öğrenelim bakalım neler oluyormuş?” dedi. Başını sağa sola sallayarak kızın onu çağırdığı yere doğru ayaklarını yönlendirdi. Adımları giderek sıklaştığında eli kapıya usulca gitti. Yine ve yeniden burada olmak onu mutlu etmek yerine sebepsizce huzursuzlanmasına sebep oldu. Derin bir nefes bırakarak kapıyı açtığında az ileride arkası dönük bir halde duran, elleri göğsünün altında birleştirmiş dik duruşlu kızın gözlerini sabitleyerek yıldızlara baktığını gördü. Öylesine bir manzaraydı ki bu Adem’i bıraksalar bir ömür orada öylece o manzarayı izleyerek kalabilirdi. Kımıldamaya, bu büyülü atmosferi bozmaya hiç niyeti olmayan adamın niyetini hisseden kız “Bugünden önce hep hoş gelmiş olmanı dilerdim ama şu an şu durumda burada olman bana hoş gelmediğini hissettiriyor.” Dedi kız arkasındaki adama yüzünü dönme gereği duymadan konuşmuştu. Adem güçlükle kaldırdığı ayaklarını kıza doğru yönlendirdi. “Gittin sandım.” Dedi gizli bir itirafı dillendirir gibiydi sesi. Adamın sözlerine karşılık başını önüne eğdi ve sinir bozucu bir gülüş bahşetti. Yönünü adama döndürerek sırtını duvara yasladı. Başını yana yatırıp adamın gözlerinin içine onun yüreğini titreterek baktı. O bakış ki çok uzaklarda, çok soğuk, çok mesafeliydi. “Sanem ben…” dedi adam içlice “Özür dilerim.” Diyerek kederli bakışlarla kızı süzdü. “Ne için özür diliyorsun Adem, yalanların için mi, kırıldığım yerden acımadan incittiğin için mi, yoksa sözlerinle ruhumda bir yarada sen açtığın için mi? Ne için? Hangisi için özür diliyorsun? Ya da şöyle söyleyeyim bir özür ile halledilebilecek hatalar mıydı tüm bu yaptıkların?” “Bak sabahki olay tamamen benim aptallığımdı. Ben sana günlerdir ulaşamıyordum. Telefonlarıma çıkmıyordun. Aynı apartmandayız kapının önüne dahi çıkmadın. Hiçbir şey yapamadım. Sonra bir baktım kapımdasın, gözlerinde gördüğüm kıskançlık artık nasıl yüreğimi coşturduysa daha fazlasını istedim. Daha fazla senin tarafından kıskanılmak, sahiplenilmek istedim. Ve kuzenimin hiç alakası olmadığı halde seni radyoya geri döndürmek için senin yerine gececiğini söyledim. Tek isteğim seni buraya ait olduğun yere, yanıma, yamacıma, yüreğime nefesini taşıyabilmekti. Aşkı tanımayan, bilmeyen bir adamım ben, küçücük umutların peşinde kanat çırpan, onlara ulaşmak için saçma sapan davranan herifin tekiyim. Aptallıktı, saçmalıktı, küçük bir kıskançlık oyunuydu. Ama Allah kahretsin ki çok büyük hataydı. Senin gittiğini sandım, seni kaybettim sandım.” “Senin için bu şehri terk edeceğimi mi düşündün? Ailemi karşıma alarak geldiğim işimi bırakıp gideceğimi mi sandın? İtiraf ediyorum başta gerçekten kötüydüm. Kapıyı kapattığın o an ruhumu da yerin dibine soktun. Ölü adımlarla girdim evime, oturdum kanepeye, ne yapıyorum dedim ya, şerefsizin biri hayatımı enkaza döndürdü sonra gittim başka bir adama beni mahvetmesi için tekrar fırsat verdim. İşte o an kendime geldim. Sen kimsin Adem? Daha düne kadar hayatımda değildin, bugünden sonra da olmasan ne çıkar?” “Böyle konuşma Sanem?” “Neden? Sen değil miydin şu hayatta hiç kimse vazgeçilmez değil diyen? Haklısın aslında ben de sen de vazgeçilmez değiliz.” “Sen benim vazgeçilmezimsin, nasıl davranmam gerektiğini bilmediğim için bunlar yaşandı. O kız benim kuzenimdi. Sana daha önce de söyledim senden öncesi yoktu senden sonrası da olmayacak.” “Büyük sözler, büyük laflar… Altında ezilirsin Adem, bu laflar yüreği olmayan adamlar için ağırdır.” “Sanem… “Ne istedim biliyor musun? İlk defa acı çek istedim. Deli gibi beni ara, kaybetmenin ne demek olduğunu hisset istedim. Başka biri için tercih edilmek nedir iliklerine kadar hisset istedim. O yüzden gittiğimi, hatta o herife geri döneceğimi düşünmeni istedim. Hep sen mi oyunlar içinde olacaksın, bir oyunda ben döndüreyim dedim. Madem hayatım bir lunaparka döndü bir dönme dolap da ben çevireyim dedim. Tahsin’i aradım ve ne istediysem sana onu düşündürtmesini sağladım. Sonra da malum deli gibi dolandın her yerde ama bulamadın. İğrenç bir durummuş değil mi oyuna gelmek.” “Bir dakika Tahsin ne alaka?” “En başından bu yana biliyordu. Nasılmış, güvendiğin dağlara karları yağması, üşütüyormuş insanı değil mi?” Adam şaşkınlıkla kıza bakarken Sanem konuşmaya devam etti. “Artık tüm oyunlar bitti. Ben hiçbir yere gitmiyorum. Ama sen gidiyorsun. Tahsin ile konuştum bu gece itibariyle radyo ile tüm ilişiğin kesildi.” “Yapamazsın.” “Yaptım bile…” “Benden böyle kaçabileceğini mi sanıyorsun?” “Kaçmak… “dedi alaycı bir gülüşle. “Ben buna senden uzak durmak derim. Bu radyo benim hayatım ve senin benim hayatımda yerin yok.” Dedi ve yavaşça kapıya doğru yöneldi. Tam adamın yanından geçerken onun omzuna eline koyarak kendisine bakmasını sağladı. “Ha bu arada taşınıyorum, senin olmadığın, senden uzak bambaşka bir yere gidiyorum. Ne işim, ne evim, ne de hayatımda artık seni görmek istemiyorum.” Dedi ve elini adamın omzundan çekerek usulca kapıdan geçti ve çıkıp gitti. Adem neye uğradığını şaşırdı. Basit bir kıskandırma oyununun buralara kadar geleceğini bilememişti. Tahminleri onu mahvetmişti. Bu yaptıklarının bedeli kızı kaybetmek olmuştu. Nefes alamıyordu. Gözleri ışıldamaya başlamışken bakışları gökyüzüne döndü. “Neden? Neden bir kere de yüzümü güldürecek bir yüreği kaybediyorum.” Dedi başı önüne düşerken kendine ve yaptıklarına delice kızgındı. Yanağından aşağıya süzülüp giden bir damla yere düşerken hatalarının onu ne hale getirdiğini düşünüyordu. Kendi düşen ağlamaz derlerdi. Ama bu sözü Adem’in yüreği kaldırmıyordu. |
0% |