Yeni Üyelik
44.
Bölüm

43.BÖLÜM

@ugurluay

Günler geçiyor Sanem tüm güler yüzü ile etrafa ışıklar saçıyordu. Yaşadığı onca olaya, acıya rağmen dimdik ayakta durmayı başarabilmişti. Geceleri programda, gündüzleri de taşınma telaşı ile geçiyordu. Adem ile o gecenin ardından bir daha asla yüz yüze gelmemişlerdi. Ne radyoya ne de apartmanda onu bir daha görmemişti. Asıl istediği bu olsa da içten içe itiraf edemediği bir huzursuzlukla kaplanıyordu yüreği. Bunu da son zamanlarda yaşadığı kötü zamanlara yorsa da yüreğinin bir kenarı buruktu.

Sanem sonunda taşınma işinin son gününe gelmişti. Bütün eşyalarını arabaya yüklettikten sonra evde herhangi bir şey kaldı mı diye kontrol için çıktığında evinin kapısını açık unuttuğunu fark etti.

“Hay Allah! Kafa kalmadı ki bende…” diyerek açık olan kapıdan içeriye eski evine girdi. Odaları tek tek dolaştı. Salon da bir şey kalmış mı diye içeriye adım attığı an ayakları giderek ağırlaştı ve gözleri donuklaştı. Oradaydı. Elinde tuttuğu küçük bir saksı ile camdan dışarıya bakıyordu.

Adem kızın geldiğini fark ettiği anda usulca ona doğru döndü. Bakışları yorgun, biraz kırgın, biraz da işte farklı bir şeyler vardı o bakışlarda.

“Merhaba.” Dedi adam günler ve gecelerin ardından tekrar karşılaşmalarının normal bir durummuş gibi.

Kız tereddütle adama bakarken ağzından tek bir cümle dökülüp gitmiyordu.

“Sana gelmiştim. Zili çaldım ama çıkan olmadığı için gittin sandım. Yetişemediğimi düşünmüştüm. Ama şanslıymışım ki buradasın.” Dedi acı bir tebessümle.

“Şanslı…” dedi kız bir kaşını havaya kaldırırken elinde tuttuğu evin anahtarlarıyla oynuyordu.

“Gerçi buna şans da denemez ya neyse…” diyerek ağzında cümleyi keyifsizce geveledi.

“Burada ne işin var Adem.” Dedi kız, onun buraya gelmiş olması şaşırtmıştı.

“Balkona geçelim mi?” dedi adam kızın otoriter ses tonuna aldırmadan.

“Vaktim yok, evi kontrol edip çıkacağım daha anahtarları ev sahibine teslim edeceğim.”

“Fazla vaktini almayacağım, en azından küçük bir vedayı hak ettiğimizi düşünüyorum.”

Kız istemeyerek de olsa bezgince “Tamam.” Dedi.

Adem balkonun kapısını açarak kızın geçmesine izin verdi. Arkasından balkona geçti. Balkondaki sedire oturması için gözleriyle işaret etti. Kız buna da tamam dercesine gözlerini devirerek oturdu. Adem de elinde tuttuğu saksıyı sımsıkı tuttu. Saksının içindeki menekşelere gözlerini odakladı ve derin bir nefes bırakarak konuşmaya başladı.

“Ben çok hatalar yaptım Sanem. En büyük hatalarımı da yüreğimi güldüren tek kadına karşı yaptım. Yani sana karşı…” dedi tek bir solukta. Sanem ellerini göğsünün altında birleştirip hiçbir şey söylemeden gözlerini uzaklara doğru odakladı. Yaşadıkları, yaşattıkları gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçerken istemsizce kaşları çatıldı.

“Daha önce hiç âşık olmamış, aşk nedir bilmemiş bir adamdım ben. İşin aslı asla âşık olacağına inanmayan da bir herifin tekiydim. Gel gör ki sen çıktın karşıma sonra da ben ne yapacağımı bilemedim. İşin aslı seni tanıdığım günden bu yana bir çuval inciri berbat ettim. Ne aşkı tanıyordum, ne de âşık olan bir adamın nasıl davranacağını biliyordum. Üstelik sen yaralıydın, ben kendi hissettiklerimle baş etmeye çalışırken seni mahvettiğimin farkında bile değildim. Senin iyileşmene fırsat vermeden bana gel istedim, benim ol, benimle ol istedim. Ve bunu isterken de seni yerle bir ettim. Ne istediğini, ne hissettiğini önemsemez bir duruma geldim. Ben kendimi tanıyamaz oldum. Yaptıklarımdan utanıyorum. Asla yapmam dediğim ne varsa kontrolümü yitirip sana karşı gerçekleştirdim. Ben sana âşık olduğum an tüm mantığımı da zindanlara kapatmışım. O gece bana söylediğin her şeyde sonuna kadar sen haklıydın. Yaptığın oyun aklımı başıma getirdi. Bu yüzden bu defa sesimi çıkarmıyorum. Gidişini sessizce izliyorum. Ama bu bir veda, bu bir vazgeçiş değil, bu sana ve kararlarına saygı duyduğumdan. Ben âşık olduğum kadını yeniden bulmanın sevincini yaşıyorum aslında. Hayatı, hayalleri için aldığı kararların ardında duran kız geri döndü. Ben hiç tanımadan seni öyle sevmiştim. Şimdi ise bu kızın da, benim aşkımın da zamana ihtiyacı var.”

“Adem, beni vazgeçirmek için bunları söyleme.”

“Bunları seni kararlarından vazgeçirmek için söylemiyorum. Aksine yaptığın, söylediğin, aldığın her kararın sonuna kadar arkasındayım ve inanması zor ama sana saygı duyuyorum.”

“Ne oldu sana? Ne değişti bu kadar çabuk? Daha düne kadar öfke ile oturup kalkan, ne düşündüğümü önemsemeyen adamın tekiydin. Zorbalıkla isteklerini gerçekleştirmeye çalışıyordun. Bu kadar kısa süre de ne değişti?” dedi inanamaz gözlerle yandan bir bakış attı adama.

Adem kederli bir şekilde gülümsedi. “Biliyor musun? Bir hikâye var, çok severim ben o hikâyeyi, daha önce birçok kere programlarımda da seslendirmişimdir, benim için ayrı bir yeri vardır. Ateş ve suyun hikâyesi… Ateş bir gün suyu görmüş yüce dağların ardında
sevdalanmış onun deli dalgalarına. Hırçın hırçın kayalara vuruşuna, yüreğindeki duruluğa… Demiş ki suya: Gel sevdalım ol, hayatıma anlam veren mucizem ol... Su dayanamamış ateşin gözlerindeki sıcaklığa, al demiş; Yüreğim sana armağan... Sarılmış ateşle su birbirlerine sıkıca, kopmamacasına... Zamanla su, buhar olmaya, ateş, kül olmaya başlamış. Ya kendisi yok olacakmış, ya aşkı... Baştan alınlarına yazılmış olan kaderi de yüreğindeki kederi de alıp gitmiş uzak diyarlara su... Ateş kızmış, ateş yakmış ormanları... Aramış suyu diyarlar boyu, günler boyu, geceler boyu. Bir gün gelmiş, suya varmış yolu. Bakmış o duru gözlerine suyun, biraz kırgın, biraz hırçın. Ve o an anlamış; aşkın bazen gitmek olduğunu. Ama gitmenin yitirmek olmadığını... Ateş durmuş, susmuş, sönmüş aşkıyla. İşte o zamandan beridir ki: Ateş sudan, su ateşten kaçar olmuş. Ateşin yüreğini sadece su, suyun yüreğini sadece ateş alır olmuş.” Dedi gözleri ışıl ışıl elinde tuttuğu menekşe çiçeğine bakıyordu. Adamın anlattığı hikâye kızın boğazında bir yumru gibi oturmuştu. Saksı da bulunan mor menekşeyi kıza uzattı ve gözlerinin en derinine sıkıca tutunmak istercesine baktı.

“Bu senin için, yeni evine, yeni hayatına benden bir parça götürmeni istiyorum. Ben senin aşkına ateş değil su olmak istiyorum. Ben aşkımızı bu menekşe gibi su vererek yavaş yavaş büyütmek istiyorum. Gidiyorsun, biliyorum ama bu asla bir gidiş değil, bu bizim için gerçek anlamda bir veda olmayacak. Bu bizim için yeni bir yol olacak, belki günler, aylar belki de yıllar alacak ama bil ki hep bir nefes uzağındayım. İhtiyaç duyduğunda elini uzatacağın mesafedeyim, istediğin ve izin verdiğin sürece hayatında, seni rahatsız etmeyecek kadar uzağındayım. Ben aşkımıza ateş olmak istemiyorum, yakıp, yıkıp, kül etmek istemiyorum. Bir çiçeğin ihtiyacı olan su gibi sana hayat olmak istiyorum. Bu küçük hediyemi kabul et.” Dedi ve usulca ayağa kalktı. Kız daha ne olduğunu anlayamadan eline tutuşturulan mor menekşeye ve başının üzerine bırakılan minik bir buse ile oturduğu yerde kalakaldı.

Adem orada daha fazla kalamayacağını hissettiği an arkasına bakmadan balkondan çıkıp gitti. Sanem eski evinin balkonun sedirinde oturup kalırken elindeki mor menekşeye bakıyordu. Adem’in aşkının simgesi olarak hediye ettiği mor menekşenin üzerine kızın gözlerinden firar eden bir damla yaş akıp gitti. Mor menekşenin üzerindeki gözyaşı damlası ile bakışan kız derin derin nefes alıp verdi.

“Sen güçlüsün Sanem, bu hayatta güçlü olmak zorundasın.” Diyerek gözyaşlarını içine akıtmak adına kendi kendisiyle konuşuyordu. Sayıklar gibi yüreğini teskin etmeye çalışan kızın aklı adamın anlattığı hikâye de takılı kalmıştı. Yakıp yıkmak değil hayat vermek isteyen adamı düşündü. Bunun ilk adımını da uzak durarak attığını söylemişti. Gerçekten Adem aslında ne demek, ne yapmak istemişti?

Loading...
0%