Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4.BÖLÜM

@ugurluay

Sanem’in elleri dizlerinde salonda bir sandalyeye oturmuş boş gözlerle etrafı izliyordu. Böylesine bir karşılaşmayı hiç beklemezken şu an babasının evinde bir sandalye üzerinde oturmuş ve sadece onların konuşmalarını dinlemekle yetiniyordu. Kızın adeta içi boşaltılmış, hisleri tek tek sökülüp alınmıştı. Gözyaşları içinde mutfakta boğulup gitmeden önce kardeşi imdadına yetişmiş ve toparlanmasına yardımcı olmuştu. Kardeşine “Neden bana haber vermedin?” diye hesap sorduğunda ise Leyla başını önüne eğmiş “Mecbur kaldım abla.” Dedi.

“Neyin mecburiyetinden bahsediyorsun sen? O adamın beni ne hale getirdiğini biliyorken nasıl olurda beni onunla karşı karşıya getirirsin.” Diye hiddetle söylendi.

“Ya ne yapsaydım abla, adam yolumu kesti. Seni istemeye geleceğini ve sana haber verirsem tüm ilişkinizi babama anlatacağını söyledi. Tehdit etti beni. Sana söylesem gelmezdin. Babam her şeyi öğrenirdi. Sonra da tüm hayatın tepe taklak olurdu. Babamı tanımıyor musun? Öğrendiği an seni sürükleyerek buraya getirirdi. Yapamadım. Söyleyemedim. Gel istedim. Gör istedim. O herifin karşısında dimdik dur ki ne kaybettiğinin farkına varsın istedim. Yıkılmadığını görsün o yıkılsın istedim.” Dedi gözleri yaşlı.

“İyi halt ettin.” Dedi kızgınlıkla. Elleriyle yüzünü sıvazlayıp sakinleşmeye çalıştı.

Sanem kardeşinin niyetinin farkına vardığında sözü diline dolanmış ama kardeşine ulaşamamıştı. Sadece ona sarılıp kendi acısını dindirmek kardeşine yaptığı haksızlığı yok etmek istemişti. İki kardeş birbirine sarılmış birbirlerinden güç alırlarken içeriden annelerinin seslenmesiyle içeriye geçmek zorunda kalmışlardı. Şimdi gözleri yıllardır görmediği nefretinin asıl sahibi olan adamı göz hapsine almıştı. Hali, tavrı, sözleriyle öylesine farklı öylesine yapmacıktı ki tanıdığı Çınar’dan eser yoktu. Çınar Efendi herkesi kandırabilirdi, herkesi söz oyunları ile alt edebilirdi ama Sanem’i asla bu yola sokamazdı. Şeref yoksunu herif bir de utanmadan kardeşini tehdit etmişti. Şeytana uysa onu oracıkta öldürüp ruhuna duaları yükseltecekti semalara doğru ya neyse… Sanem öylesine düşüncelere dalıp gitmişti ki annesinin “Sanem.” Diyen sesini duymamıştı. Leyla ablasının ruh halinin ne halde olduğunun gayet farkındaydı. “Abla …” diyerek suratında yapmacık bir gülümseme ile dişlerinin arasından tıslayarak dirseğiyle onu dürttü. Sanem bir an boş bulunarak “Heh! Ne? Ne oldu?” diye söylendiği sırada Çınar’ın dudakları yukarıya doğru keyifle kıvrıldı. Her ne kadar boş bulunsa da onun bu hareketini fark edip daha da sinirleri bozuldu. Büyükler genç kızın bu davranışının sebebini damat adayından etkilendi olarak algılayarak kendi aralarında kıkırdarken böyle bir duruma düşmesine sebep olan adamı elleriyle oracıkta boğazlamak ve can çekiştiğine şahit olmak istiyordu.

“Abla, annem Çınar Beye lavabonun yerini göstermeni söyledi. Duymadın galiba.” Dedi gözleriyle uyarırcasına toparlanmasını işaret etti.

“Lavabo?” dedi anlamaz gözlerle kardeşine bakarken ne olduğunun idrakine varmaya çalışıyordu.

“Evet lavabo abla, Çınar Beyi diyorum, lavabonun yerini göstersen diyorum.” Diyerek etrafındaki insanların farkına varması için gözlerinin siyahı ile ona işaret ediyordu. Sanem bakışlarını etrafına çevirdiğinde kendi ailesinin ve Çınar’ın ailesinin ona dikkatle baktığını ve ortama derin bir sessizliğin yayıldığını fark etti. Yerinden ok gibi fırlayıp öfkelendiğini belli etmemek için çabalarken heyecanlı gözüktüğünün farkında bile değildi.

“Tabi, ben, şey, göstereyim. Yani lavabonun yerini.” Diyerek salondan çıkarken içten içe kendine öfkeleniyordu. Arkasından onu takip eden adamın adım seslerini duymazdan gelerek ışığı açmak için elini prize yönlendirdiği anda kolundan geriye çekilip sırtı duvara sertçe yaslandı. Dudaklarından “Ah!” diyen inlemeyi engellemek adına Çınar bir elini de kızın ağzına kapattı. Bedenini kızın bedenine yaslayarak karanlıkta gözlerinin içine bakmasını zorunlu kıldı. Kızın bakışlarında aşk yerine öfkeyi gördüğünde içten içe kendine sağlam küfürler sıraladı.

“Özür dilerim, sana böylesine bir gece yaşattığım için, seni bu duruma soktuğum için, gözünden yıllardır döktürdüğüm her bir damla gözyaşı için, her şey için, benden sana gelen hüzün, keder ne varsa her şey için özür dilerim ceylan yüreklim.” Onun bu sözleri kızın kaşlarının çatılmasına sebep olurken adamın göğsüne iki elini yaslayıp bir hışımla adeta deli gücü ile geriye doğru ittirdi. Onun bu yakınlığı midesi kaldırmazken yüreği ceylan yüreklim diye hitap etmesini kabullenmiyordu. Sanem bu hitap şeklini o adamla yakıp yıkmış sonra da ona ait tüm hisleriyle birlikte toprak altına gömmüştü. Ondan böylesine bir hamle beklemeyen adam kontrolünü yitirip karşıki duvara sırtını çarptığında yüzünde canı yanan huzursuz bir yansıma meydana geldi.

“Sen ne yaptığını zannediyorsun?”

“İzin verirsen eğer senden özür dilemeye çalışıyorum. ”diyerek pişkince cevap verdi. Sanem onun dibine kadar geldi ve yakalarından tutup olan tüm gücüyle onun sırtını duvara yasladı.

“Adam mısın sen? Kardeşimi tehdit edip gözünü korkutup utanmadan beni istemeye geldin. Hangi yüzle, söyle bana hangi yüzle?”

“Seni seven yüzüm, âşık yüreğimle kapına geldim. Sen gittiğinden bu yana yüreğimde hapis yatan duygularım var benim. Karanlık hücrelere kapattığım aşkım var benim. Seni geçmiş zamana sığdırmak istemiyorum Sanem, delicesine şimdim de yaşamak, geleceğimde büyütmek istiyorum. Öylesine takılıp kaldın ki boğazıma yutkunamıyorum be kadın. Sen olmadan olmuyor anla artık bunu. Vazgeç şu inadından ve artık evet de bana.”

“Evet mi? Sen hangi rüyada yaşıyorsun Çınar, gerçek hayatta olduğumuzun farkında değil misin sen? Şimdi mi aklın başına geldi? Şimdi mi adam olup duygularına sahip çıkmaya niyetlendin? Yüreğimde zamanında öyle bir ateş yaktın ki sen adın sevda yanığı kaldı.”

“İzin ver o yanığı iyileştireyim.”

“Yeter artık Çınar.” Dedi ve elleriyle yakasından sertçe ittirerek bıraktı. “Sen o süslü laflarınla ancak içerideki insanları kandırırsın. Benim o laflara karnım tok. Sen benim gözümde hala sorumsuz, ayakları yere sağlam basmayan, sevdiği kızın arkasından işler çeviren, aşkının arkasında duramayan, korkak, ikiyüzlü, babasının parasıyla cebini dolduran, bin bir bahanenin ardında saklanan o çocuksun. Asla daha fazlası değil. Sen busun. O içeride gördüğüm adam hiç değilsin.” derken işaret parmağını salona doğru gösterip dişleri arasından tıslarken fısıltı halinde konuşmaya özen gösteriyordu.

“Ben o eski Çınar değilim asıl sen bunu anla.”

“Bunu bana yıllar önce ispat edecektin şimdi değil. İş işten geçtikten sonra değil, senin yüzünden hatalar yaptıktan sonra değil.”

“Geçmişi bırak artık Sanem, ben her şeyi geride bıraktım sen de unut. Ne olduysa oldu, ne yaşandıysa yaşandı. Şimdi önemli olan yan yana olmamız. Biz birbirimiz olmadan yapamayız. Bak yıllar geçti yine bir aradayız.”

“Senin yüzünden ben buradayım. En kısa sürede de geri döneceğim. Senin benim hayatımda yerin yok anla artık bunu.”

“Asıl sen şunu anlasan iyi olur. Biz seni bu gece isteyeceğiz. Belki bu gece belki sonraki geceler baban seni bana verecek. Rabbim bu günleri de bana gösterdi. Dilim tuzlu kahvenle nasiplenirken yüreğim aşkınla şereflenecek. Ve sen o inadından vazgeçip bana evet diyeceksin. Bu hikâyenin sonu mutlu bitecek kendini bu sona hazırlasan iyi olur.” Dedi.

“Peki sen şu hikayeyi dinle bir de sen bu gece hayır cevabını alıp buradan defolup gideceksin. Ve ben yarın ilk otobüsle eski sensiz ve mutlu hayatıma geri döneceğim. Ve sen benim yüzümü göremezken sesimi sadece radyodan dinlemek zorunda kalacaksın. Ben senden ayrı mutlu sen de ne halin varsa göreceksin. Peki bu hikaye nasıl? Mutsuz sonlar her zaman daha iyidir.” Kızın konuşması adamın hoşuna gitmese de elini cebine attı ve sakin sinsi adımlarla kızın üzerine yürümeye başladı. Kız koridorun darlığı sebebiyle refleks olarak bedenini adım adım geriye atmaya başladı.

“Bu hikâyeyi beğenmedim.” Dedi bir adım daha attı ve kızın elini tutarak avcunun içine aldı. Cebinden çıkardığı zarfı elleri arasına tutuştururken “Başka bir hikâyem daha var, ben gittikten sonra bu zarfı aç.” Dedi. Gözleri o kadar özel şeyler vaat etse de kızın kaçırdığı bakışlarıyla orada daha fazla durmaması gerektiğini hissetti. En azından şimdilik ondan uzak durmalıydı. Eline tutuşturduğu zarfın akıbetinin ne olacağını düşünmeden lavaboya bile girmeden geldikleri yoldan salona geriye döndü. Sanem’in kalbi öylesine deli gibi atıyordu ki adamın gözden kaybolmasıyla bir eli kalbine gitti ve vermeyi unuttuğu soluğunu bir anda bıraktı. Kalbi yerinden çıkacak gibi çırpınırken bu kadar yakınlık bunca zamandan sonra iyi gelmemişti. Hızlı hızlı nefes alıp verirken zarfı acele ile odasına götürüp yastığın altına bıraktı. Bu kadar uzun süre ortada olmamaları dikkat çekmiş olmalıydı. Zarfı odasını bırakıp kapıdan çıktığı an kardeşiyle çarpıştı.

“Abla ya burnuma kastın mı var? Canım acıdı.” Diyerek burnunu ovuşturan kıza “Of kızım ya sendeki de nasıl bir burun öyle beyin travması geçiriyordum sayende.” Dedi.

“Abartma istersen.” Dedi alınganlık gösterir gibi.

“Sen niye geldin?”

“Annem kahveleri yapın dedi.”

“Kahve mi?”

“Yani abla, hani içerdeki dangoz seni istemeye geldi adettendir kahve yapman lazım.”

“Tamam.” Dedi gülerek “Yapalım şu kahveyi.” Diyerek mutfağa yöneldiğinde Leyla’nın aklına gelenler bir anda yüzünün aydınlanmasını sağladı.

“Cidden bu klişeyi yapacak mıyız?” dedi kendi kendine “Yaparız anasını satayım, bizim neyimiz eksik.” Diyerek ablasının arkasından koşarcasına gitti. Peki gerçekte Sanem’in niyeti neydi?

Loading...
0%