@ugurluay
|
Sanem elinde kahvelerle salona girdiğinde Çınar’ın bir anda gözleri ışıldadı. Yıllardır hayalini kurduğu manzara şu an karşısındaydı ve eşsiz bir tablo gibi duruyordu. Yaptığı hatalarla aşklarını çıkmaza sokmuş olsa da bu işin başka bir oluru yoktu. Sanem, ilk aşkı, onun son aşkı da olacaktı. Evinin içinde dolaşacak, ona eskisi gibi aşkım diyecek, Çınar’da ona ceylan yüreklim diye seslenecekti. Yıllar önce vazgeçmişti ama şimdi vazgeçmek yoktu. Onu kaybedemez başka bir adamın yanında bir kez daha boy göstermesine asla izin veremezdi. O acıyı yüreğinden delicesine yaşamış ve kendini saçma sapan durumlara sokmuştu. İkisi de hatalar yapmıştı ama artık büyümüşlerdi. Her şeyi geride bırakıp önlerine bakacak el ele bir gelecek kuracaklardı. Çınar geçmiş hesabının muhasebesine gömülmüşken Sanem’in kendi önünde elinde tepsiyle durduğunun farkında değildi. Genç kız uyarırcasına bir bakış fırlatıp kahveyi almasını işaret ederken adam büyük bir keyifle kahveyi alıp yüzünde kocaman bir gülümseme ile arkasına yaslandı. Şimdi kahveyi ağzına götürüp yudumlayacak ve sevdiği kızın küçük bir oyunu olan tuzlu kahveyi içecekti. Yüzünü buruşturmadan, içinde zehir olsa da içecekti. Onun tuzlu kahvesiyle dili nasiplenecekti. Sanem elindeki tepsiyi kucağına alıp onun tepkisini ölçmek, yüzünün alacağı her ifadeyi görmek ister gibi onu süzüyordu. Çınar yüzündeki mutlulukla kahve fincanını dudaklarını götürüp bir yudum aldı. Ve o an duraksadı. Fincanı ağzından bile çekmeden gözleri kızın soğuk bakışlarıyla buluştu. Boğazından demir bir bilye gibi akıp gitmeye zorlanan o kahvenin yudumu adamın gözlerinin dolmasına sebep oldu. Aile büyükleri de bu manzaraya şahit olurken Çınar’ın dilinden istemsizce “Bu kahve çok normal.” Kelimeleri döküldü. Gözleri hayal kırıklığı ile buluşurken Sanem’in dilinden “Herkesin nasibi değildir tuzlu kahve.” Diyerek senin nasibin ben değilim demek istemişti. Çınar’ın kahvesine özel bir muamele uygulamamış, sen herhangi birinden farksızısın benim için demek istemişti. Bu söylenmemiş sözler kızın bakışlarından açık bir kitap gibi okunurken adamın her bir yudumunda kalbine zehirli bir hançer gibi saplanıyordu. Sanem adama bin bir hakaret etse bu kadar canını yakamazdı. Yıllardır hayalini kurduğu güzel bir anıyı ellerinden çekip almıştı. Ve buna eşlik eden buz gibi bakışlarıyla adamın işini daha da zorlaştırıyordu. Çınar’ın babası Osman Bey “Eee Latif Bey, kahvelerimizde geldiğine göre lafı daha fazla uzatmaya gerek yok sanırım. Oğlum Çınar, kızınızı görmüş beğenmiş. Allah’ın emri Peygamber Efendimizin kavli ile kızınız Sanem’i oğlumuz Çınar’a istiyoruz efendim.” Dedi. Sanem bu sözleri duyduğu an yüreği korku ile dolup taştı. Latif Bey bir kızına bir karşısında cevap bekleyen kendi yaşlarındaki adama baktı. Aileyi araştırmıştı. Herkesten övgü dolu sözler duyduğunda kızının da beğeneceğini ummuştu. Ama kızı evlenmeyi düşünmediğini söyleyip kestirip atmıştı. Kızının İstanbul’dan geri dönüp dizinin dibinde olmasını istiyordu ama evlilik… Bu iş olur muydu? İşin içinden bir türlü çıkamıyordu. Kızının yüzüne tekrar dönüp ondan olumlu bir ışık görmeye çalışsa da bakışlarında gördüğü korkuyu evlilik korkusuna yordu. Evlilikte keramet olduğunu düşünüp “Osman Bey, kızlarım benim her şeyim. Onların mutluluğu benim için her şeyden önemlidir. Kızım İstanbul’da çalışıyor ve daha bugün geldi. Biz sizden biraz müsaade isteyelim ve bu süre zarfında kızımla da görüşeyim. Eğer onun da rızası olursa…” Sanem “Baba ben evlenmek istemiyorum.” Diyerek bir anda ok gibi ayağa fırladı. Latif Bey kızının bu yakışıksız tavrından bir an utansa da hiddetli bakışlarıyla kızını kalktığı yere geriye oturttu. Çınar Sanem’in böylesine sert tepkisiyle neye uğradığını şaşırdı. Latif Bey kızını bakışlarıyla yerine oturttuktan sonra Osman Bey’e dönüp “Dediğim gibi sizden bir süre müsaade istiyoruz.” Diyerek bakışlarını kızına çevirdi. Eğer bir densizlik daha yaparsan olacaklardan ben sorumlu değilim diyen bakışını attıktan sonra Sanem oturduğu yerde yok olmak istercesine sandalyeye sinip kaldı. Çınar daha fazla bu duruma dayanamadı. “Latif amca, eğer izin verirseniz Sanem’i yarın akşam yemeğe çıkarmak isterim. Hem bu sayede kendimi ona tanıtma fırsatım olur. Ona da hak vermek lazım sonuçta hiç tanımadığı bir adam,” dediği an kıza baktı sonra gözlerini Latif Beye çevirdi. “Onu istemeye geliyor. Eğer izniniz olursa yarın akşam onunla yemek yiyelim böylece fikrinin netleşmesine yardımcı olurum.” Dedi. Sanem bu sözler karşısında yine ani bir çıkış yapacakken kız kardeşi kolundan sertçe tutup onu yerine oturtarak susmasını sağladı. Maazallah babası böyle bir çıkış karşısında kızı verdim gitti de diyebilirdi. Ablası farkında değildi ama Çınar tehlikeliydi. Oyunu fazlasıyla ustaca oynuyordu. Her hamlesini düşünerek atıyordu. Dikkatli olmaları gerekiyordu. Yoksa bu işin sonu pek de hayra çıkmıyordu. “Peki oğlum, yarın vakitlice gelirsin.” Diyerek ayaklandığında herkes gitmeye hazırlanamaya başlamıştı. Sanem için ne babasının sözü ne de Çınar’ın isteği önemliydi. İlk iş babası ile konuşacak ve yarın sabah ilk otobüsle de geriye dönecekti. İşler kontrolünden çıkmaya başlamıştı ve bu hiç hoşuna gitmiyordu. Çınar ve ailesi yolcu edilirken adam kimsenin fark etmediği bir anda kızın kulağına eğilip “Zarfı bu gece açmayı unutma.” Demiş ve ışık hızıyla uzaklaşarak ailesinin peşine takılmıştı. Bu yakınlık kızı alt üst ediyor ama adama bir türlü engel olamıyordu. Öyle ani davranıyordu ki kız hep hazırlıksız yakalanıyor ve onun yakınlaşma çabalarını bertaraf edemiyordu. Sanem hızlı adımlarla odasına yöneldi. Bu saatte babasıyla konuşmak belli ki sağlıklı olmayacaktı. Çünkü babası Çınar’ın ailesini çok beğenmiş ve gözlerinden kızına layık olduklarını düşündüğü bakışları yakalamıştı. Yoksa hiç kimse Latif Beyin kızını onun rızasıyla yemeğe çıkaramazdı. Sanem odasına girip yastığının altına yerleştirdiği zarfı aldı. İlk yapmak istediği yırtıp atmak olsa da içindeki merak duygusuna yenik düştü ve yavaşça zarfı açtı. İçinde gördükleri yaşların yanaklarına istila etmesine sebep olmuştu. Zarfın içinden çıkardığı biletleri sımsıkı tutarken boğazından firar eden hıçkırıklara engel olamadı. Leyla, ablasını yatağa oturmuş elinde tuttuğu kâğıtlara bakarak omuzları sarsıla sarsıla ağladığını gördüğünde koşarcasına yanına geldi. “Abla iyi misin? Ne oldu?” diyerek onu omuzlarından tutup kendine getirmeye çalışsa da ablası kendine bir türlü gelmiyordu. Elinde tuttuğu biletleri aldı. “Bunlar ne?” diye fısıldadığında ablası “Konser bileti.” Diye karşılık verdi. “Ne alaka? Hem nereden çıktı şimdi bu biletler?” diyerek ona baktığında tarihi dikkatini çekti. “Bu gece mi?” diye ablasına gözlerini açarak şaşkınlıkla baktı. “Benim oraya gelmemi istiyor. Bu biletlerle beni geçmişteki güzel anılarımızla vurmak istiyor. Kendini bu şekilde affettireceğini zannediyor.” “Peki sen, bu gece o konsere gidecek misin?” dedi ablasına sakın gitme diyen bakışlarını atarken Sanem’in yüreğinde derin bir sızı baş göstermişti. Belki de yıllar önce yapamadığı bir şeyi gerçekleştiremediği için yüreği sızlıyor, adeta yıllardır omuzlarında bunun büyük bir yükünü taşıyordu. Sanem’in kararı ne olacaktı bilinmez ama hayat onu daha çok zorlayacağa benziyordu. Kardeşinin sorusuna gözleri yaşlı yüreğinden kopup gelen hıçkırıkları ile karşılık verirken Leyla onu kendisine çekerek kolları arasına aldı ve sımsıkı sarıldı. Geçecekti, illa ki bu da geçecek, bu acılar da dinecekti. Her şey yoluna girecekti. Bu süreçte en büyük desteği kardeşi Leyla ona verecekti. |
0% |