Yeni Üyelik
51.
Bölüm

FİNAL

@ugurluay

Adım adım ilerliyordu. Attığı her adımda omzundaki yüklerin bir bir yere düşmesine şahit oluyordu. Geçmişin acı hatırları yüreğinden sökülüyor, bu sayede zihninin giderek ferahladığını fark ediyor, ruhunun anılardan arındığını hissediyordu.

Sanem eli titreyerek kapı koluna dokunduğunda derin bir nefes alıp bıraktı. Artık bitmeli ve her şey sona ermeliydi. Bazı şeylerin kesilip atılma vaktinin çoktan geldiğini biliyor ve sırf bu yüzden de kilometrelerce yolu gelmişti. Daha fazla orada duramayacağını hissettiği an kapıyı tıklatma gereği bile duymadan ansızın içeriye giriverdi. Gelin odasında Damla yalnız başına koltuğa oturmuş boş bakışlarla etrafa bakıyordu. Kapıdan giren kişiyi gördüğü an gözleri irileşti ve nefesinin kesildiğini hissetti.

“Sanem…” dedi titreyen bakışları ile usulca ayağa kalkarken akmaya hazırlanan damlalar çoktan yerini almıştı. Yıllar geçmişti arkadaşını görmeyeli, dostum sırdaşım dediği yüreği görmeyeli o kadar uzun zaman olmuştu ki…

Sanem ardından kapıyı kapatıp bir iki adımla yıllar önce dostum dediği kıza yaklaştı. Baştan ayağa süzerken ona acıyan gözlerle baktı. Bakışları kızın gözlerinde takılı kaldığı an gözlerini kıstı.

“Neden ağlamaklısın Damla? Sonuçta bugün senin en özel günün değil mi?”

“Sanem ne olur böyle konuşma?” diyerek kıza bir adım atmaya çalıştığı an kız elini havaya kaldırarak durması ve daha fazla yaklaşmaması için onu uyarırcasına “Sakın.” Dedi. “Sakın bana yaklaşma Damla, sen o hakkını yıllar önce beni sırtımdan bıçaklayıp sessiz sedasız hayatımdan çıkarak kaybettin.” Dediği an Damla başını yavaşça öne eğdi ve omuzları sarsılarak ağlamaya başladı.

“Neden Damla? Neden böyle bir şeyi bana, arkadaşlığımıza yaptın? Yetmedi yıllar sonra onunla evlenmeye karar verip utanmadan bana nasıl davetiye gönderdiniz?” dedi.

“Sana davetiye mi gönderdi?” dedi bir anda başını kaldırarak endişeli gözlerle baktı. Elinin tersi ile gözyaşlarını silerek ona bakıyordu.

Elindeki davetiyeyi havada sallarken “Seninle evlenirken bile hala utanmadan bana notlar gönderiyor beni bu düğüne davet ediyor, sen böyle bir adamla nasıl evlenirsin? Nasıl tüm bunlara razı gelirsin anlamıyorum Damla?” diyerek davetiyeyi kızın yüzüne doğru fırlattı. “Siz nasıl insanlarsınız midem bulanıyor?” dedi ve arkasını döndü. Eli kapı koluna gittiği an Damla “O bana o gece tecavüz etti. Ben istemedim, ben ona evet demedim, ben istemedim, zorla bana dokundu.” Diyerek kendisini taşımayan ayakları daha fazla dayanamadı ve dizlerinin üzerine sertçe yere çöktü. Duydukları karşısında bir an gözleri kararan Sanem “Ne?” diyerek fısıltı halinde konuştu. “Sen ne diyorsun Damla?” diyerek arkasına döndüğünde arkadaşının yere çökmüş ve omuzları sarsılırcasına ağladığını gördü. Koşarak yanına giden kız, arkadaşının omuzlarından tutup onu kendine getirircesine sarsmaya başladı. “Sen ne diyorsun Damla? Ne demek bana tecavüz etti? O gece ne oldu? Anlat bana Damla, o gece o evde ne yaşandı?”

“Çok utanıyorum,” dedi başı önüne düşen kız, arkadaşına bakmamak için mücadele veriyordu. Sanem kızın çenesinden tutup usulca kaldırdı ve kendisine bakmasını sağladı.

“Bana bak Damla ve bana her şeyi anlat. Ne oldu? Ne yaşandı? Yıllar sonra nasıl oldu da onunla evlenme kararı aldın? Tehdit mi etti seni? Zor mu kullandı? Söyle bana…”

“Ben o gece onu o halde orada bırakmak istememiştim. Çünkü orada, yurdun önünde durması seni zora sokacak ve belki de ailene kadar yansıyacaktı. Onu ikna edip oradan kaldırdım ve her zaman kaldığı arkadaşımın evine götürdüm. Arkadaşım o hafta ailesinin yanına gittiği için evde değildi. Evin yedek anahtarları bendeydi. Onu götürdüm, kendisine gelsin diye mutfağa kahve yapmaya gittim. Sonra bir şey oldu. Sana mesaj atmış galiba, sen de ona yine hayır deyince mutfağa geldi. Gözleri hiç o gibi değildi. Öfkeliydi, içkiliydi, hiç o gibi değildi Sanem, korktum, çok korktum. Onu orada bırakıp evden bir an önce çıkmak istedim. Ama izin vermedi.” Dedi elleriyle yüzünü kaparken hıçkırıklara boğuldu. “Sende mi benden kaçacaksın dedi ben kapıya koşsam da gücüm yetmedi, izin vermedi, kaçamadım, kurtulamadım, o gece bana tecavüz etti.” Diyerek hıçkırıklara boğuldu. Sanem’in nefesleri hızlandı, kalbinin atışı giderek yükseldi. Bu nasıl bir şeydi böyle, bu nasıl bir şerefsizlikti, yıllarca arkadaşını da bu suça ortak eden kendisi şimdi öğreniyordu ki arkadaşı bu hikâyenin en yara alan insanıydı. “Ben istemedim, kaçmayı demedim, başaramadım. Sızdığını anladığım an ise üstümün başımın perişanlığına aldırmadan sürünerek oradan uzaklaştım. Çok korktum. Tekrar uyanacak, tekrar bana dokunacak diye o kadar çok korktum ki…” dedi ve daha fazla dayanamadı ve tekrar canı acırcasına gözyaşlarını dökmeye başladı.

“Damla…” dedi arkadaşına sıkıca sarılırken “Affet arkadaşım, böyle bir pisliği senin hayatına musallat ettiğim için affet beni.” Diyerek onunla birlikte ağlamaya başladı. Damla kızın sözleriyle bir an bulundukları anın gerçekliğini idrak etti ve ansızın arkadaşının kollarından can havli ile uzaklaştı.

“Senin buradan çıkman lazım, onun seni görmemesi lazım.” Heyecan ve telaş içinde çıkmıştı sesi. Sanem anlamaz gözlerle kıza döndü. “Damla sakin ol, ne oluyor?” diyerek ona baktı. Kız gelinliğinin eteklerinin ucundan tuttu ve acele ile ayağa kalktı. Elinin tersi ile de gözyaşlarını silip “Sanem onun seni görmemesi gerekiyor. O bir plan yaptı ve eğer sen gelirsen...” Dedi acı içinde kıvranıyordu.

“Anlamıyorum Damla, ne oluyor? Hem sen neden evleniyorsun? Neden sana bunu yapan bir adamla nikâh masasına oturuyorsun?”

“Anlamıyor musun bunların hepsi bir oyun, seni ona getirecek bir plan. ”

“Nasıl yani?”

“Ben o geceden sonra utancımdan senin yüzüne bile bakacak halim kalmamıştı. Kaçtım gittim ama yıllar sonra Azrail gibi çıktı karşıma. Canımı almaya niyetliydi. Eğer onun söylediklerini yapmazsam aileme her şeyi anlatacağını söyledi.”

“Sen buna nasıl boyun eğersin?”

“Mecburdum Sanem.”

“Sen hiçbir şeye mecbur değilsin Damla, burada suçu olan sen değilsin, o bunun cezasını çekmek zorunda. Yaptıklarının hesabını kanun önünde vermek zorunda.”

“Sanem yapamam.”

“Bana güven Damla, senin yaşadıklarının bir başkasının da yaşamaması için onun artık durdurulması gerekiyor.” Dedi.

“Seni burada görmemeli Sanem, yoksa…”

“Yoksa ne?”

“O tüm bunları planladı ve sen gelerek onun planına uygun hareket ettin.”

“Ne planı bu Damla?” dedi ve arkadaşının anlattıkları ile ağzı bir karış açık kaldı. İçten içe bu kadarına da pes doğrusu dedi. Sanem arkadaşının söylediklerine dikkat kesildi ve şimdi çok iyi düşünme vaktinin geldiğini anladı. Bu iş bu gece herkesin önünde son bulacaktı.

****

Çınar bir ileri bir geriye doğru giderek odanın içinde volta atıyordu.

“Allah kahretsin gelmeyecek,” diyerek salonun ortasında bulunan sehpaya sağlam bir tekme savurdu. O sırada açılan kapı ile bakışlarını birden arkasına döndürdü. Ve karşısında gördüğü yüz onun suratında sinsi bir gülümsemenin oluşmasını sağladı.

“Geldin.” Dedi kıza bakarak heyecan içinde. Sanem ona çarpık bir gülümseme gönderdi. “Geldim.” Diyerek karşılık verdi.

“Biliyordum, hala beni sevdiğini, bana engel olmak için geleceğini biliyordum.” Dedi onu kollarının arasına alıp sıkıca sarıldığı an Sanem bu yakınlığa daha fazla dayanamadı ve ellerini göğsüne dayayıp sertçe onu geriye doğru ittirdi. Onun kendisine dokunmasına tahammülü yoktu.

“Sen nasıl bir insansın? Ne zaman bu kadar iğrenç bir adama dönüştün?”

“Bu da ne demek oluyor Sanem? Hem de sen buraya bizim için gelmişken…”

“Biz…” sinir bozucu bir kahkaha atarak ondan biraz daha uzaklaştı. “Biz diye bir şeyin varlığına hala inandığına inanamıyorum. Bunca olandan sonra sana gerçekten evet diyeceğimi, sana geleceğimi mi düşünüyorsun?”

“Burada yanımdayken de böyle bir şeyden bahsetmen saçma değil mi Sanem?” dedi ona tehlikeli bir gülümseme gönderdi.

“Ben buraya senin gözlerinin içine bakarak sana mutluluklar dilemeye geldim. Senin evlenmenin ne kadar da umurumda olmadığını göstermeye geldim.”

“Yapamazsın, benim evlenmeme sessiz kalamazsın, sen beni seviyorsun.” Dedi inatla.

“Ben seni sevmiyorum.” Dedi gözlerinin içine bakarak “Ben Adem’i seviyorum, kendimden vazgeçecek kadar onu seviyorum.”

Çınar duyduğu isim ile öfkeden deliye döndü. Kolundan kızı sertçe tutup sarsarken “Yalan söylüyorsun, sırf benden intikam almak için ona yakınlaştın, bana kızgın olduğun için tüm bunları söylüyorsun. Sen benden vazgeçemezsin, buna izin vermem.” Dedi kükreyerek. Sanem onun tutuşundan onun ittirerek kurtuldu.

“Ben senden yıllar önce vazgeçtim ama bunu anlamayan sensin.”

“Senin benden vazgeçtiğin falan yok, o davetiye eline geçtiğin an soluğu burada aldıysan hala beni seviyorsun. Sen benden vazgeçemezsin Sanem, benim evlenmeme asla izin vermezsin.”

“Denemek ister misin?” diyerek onun dibine kadar geldi. Kulağına eğilerek fısıltı halinde “ Ne yaparsan yap, ne söylersen söyle hiçbir şey değişmeyecek. Ben senden vazgeçeli çok oldu. Buraya geldiysem sırf bunu anlaman için. Ben aldığım her nefeste senden nasıl nefret ettiğimi hatırlayacağım, kalbim her attığında zamanında senin adına attığı için böylesine bir şerefsizi kendine nefes olarak gördüğü için kendinden utanacak, ahir ömrümde son nefesimi verip ölene kadar seni affetmeyeceğim.” Dediği an adam gözlerini acı içinde kapadı dilinden fısıltı halinde “Sanem yapma…” cümlesi döküldü. B u kadar sakin çıkan cümleler ilk defa Çınar’ın yüreğinde bir şeylerin kırılıp dökülmesine sebep oldu. Bağırsa, çağırsa, hakaret etse bu kadar canı yanmazdı. Öfkeyle, konuştu derdi. Ama şimdi ölüm sessizliğindeki sakinlik gerçekten canını yakmıştı.

Kız usulca geriye çekildi ve başını boynuna doğru yatırarak adamın gözlerinin içine baktı. “Benim için Çınar devri bu gece öğrendiklerimden sonra tamamen sona erdi. Sen bende bittin Çınar, sonsuza kadar bittin.” Dedi ve geri geri adımlayarak odadan dışarıya çıktı.

Çınar beklenmedik cümlelerin kurulması ile odanın içinde hareketsiz kala kalmış bir halde öylece heykel gibi kalmıştı. Bir an yaşadığı ağır anların yükü altında ezilirken kalbindeki kaybetme gerçeği ile derin bir soluk verdi ve koşarak kapıya yöneldi.

Gidemezdi. Ne olursa olsun gidemezdi. Kapıyı açar açmaz kapıda babasını görmeyi hiç beklemiyordu. Babası oğlunu kolundan tutup çekiştirirken yan odadan da annesinin kolunda Damla’yı gördüğü an ufak çaplı bir kriz geçirdi. “Bu kızın hala burada ne işi var?” Diye şaşkınlığa uğrarken babası kolundan çekiştirip “Hadi oğlum nikâh memuru geldi sizi bekliyoruz.” Diyerek Damla’nın yanına sürüklerken adam çaresiz çırpınışlar içinde etrafa bakıyor Sanem’in bu kadar kısa sürede nereye kaybolduğunu anlamaya çalışıyordu.

“Baba iki dakika müsaade eder misin? Küçük bir işim çıktı hemen geliyorum.” Dese de babasının buna pek de müsaade etmeye niyeti yoktu. “Ne işiymiş o? Düğün günü damadın nikâhtan önemli ne işi olurmuş?” diyerek oğlunu gelini olarak gördüğü kızın yanına götürdü.

“Heh şöyle, tüm konu komşu akraba geldi sizi bekliyor, biz de gelinin değil de damadın nazıyla uğraşıyoruz.” Diyerek kendi kendine söylendi.

Çınar’ın annesi bu yaşananlara tebessüm ile karşılık verirken Damla’nın yüzündeki sinsi gülüş Çınar’ın gözünden kaçmamıştı. Anne ve babasının duymayacağı yükseklikte bir ses tonuyla kızın kulağına eğildi. “Sen hala ne demeye buradasın Damla, böyle anlaşmamıştık.” Dediğinde Damla kayınpederine döndü ve “Babacığım hadi bir an önce içeriye geçelim ve kıyalım nikâhımızı.” Diyerek adeta yılan gibi tısladı. Kayınpederi gelininin bu söyledikleriyle iyice keyiflenerek oğlunun sırtından onu ileriye doğru ittirdi. Çınar “Ne yapıyorsun sen?” diyerek öfke ile kıza baksa da Damla bunu hiç de umursar bir halde değildi. Adam bu durumdan hiç hoşlanmamıştı. Bir şeyler kontrolünden çıkmaya başlamıştı. Plan bu değildi. Onların asla bu salona nikâh için girmemesi gerekiyordu. Sürüklenircesine içeriye geçtiği an alkış kıyamet kopmuştu.

Çınar nikâh masasına oturup etrafta gözleriyle hala Sanem’i arıyordu. İzin vermeyeceğine inanıyordu. Biliyordu, o da deli gibi seviyordu. Vazgeçmezdi, bu evliliğin gerçekleşmesine seyirci kalmazdı. Çınar kafasındaki düşünceler ile boğuşurken kendisine sorulan sorunun bile farkında değildi. Damla koluna sertçe vurup nikâh memuruna bakmasını sağladı. Kaşlarını çatarak kendisini gözlüklerinin üzerinden süzen adama baktı.

“Efendim.” Dedi duymadığını belli eder bir şekilde.

“Siz Çınar AYTAN, Damla KARA’yı hiçbir baskı altında olmadan eş olarak kabul ediyor musunuz?” diye sordu.

Çınar bu duruma geleceklerini hiç tahmin etmemişti. Onun planında bu evrelerin hiçbiri yoktu. Ne diyeceğini bilemez halde etrafa bakındı. Hala gözleri Sanem’i arıyordu. Bakışları babasıyla buluştuğunda sert bir şekilde yutkundu. Şimdi ne diyebilirdi ki? Hayır derse babası bu salondan onu sağ çıkarmazdı. Şimdi evet derse de kısa bir süre sonra boşanır giderdi. Kafasında yeni bir plan kurup nikâh memuruna dönerek ilgisizce “Evet, evet.” Diyerek geçiştirircesine bir cevap verdi. Nikâh memuru damadın bu tavrı ile gözlerini kıstı içten içe “Ya sabır.” Diyerek bu defada bakışlarını geline çevirdi. “Siz Damla KARA, Çınar AYTAN’ı hiçbir baskı altında olmadan eş olarak kabul ediyor musunuz?” dedi.

Çınar’ın gözleri hala etrafı tararken kulaklarına dolan “Hayır…” sesiyle adamın gözleri ansızın kısıldı. Salonun içinde herkesin şok olmuş bir şekilde attıkları çığlık ve nidalar ile adam burnundan soluduğu öfke ile yanındaki kıza döndü.

“Hayır mı?” dedi herkesin şaşkın bakışları arasında sorgularcasına kaşlarını yukarıya doğru kaldırarak kıza sertçe çıkıştı.

Damla ayağa kalktı ve onun gözlerinin içine bakarak “Seninle asla evlenmem Çınar AYTAN.” Dedi nefret kusan bakışlarıyla. Çınar aniden ayağa kalktı ve kızın kolundan sertçe tutarak kendisine doğru çekti. “Sen ne saçmalıyorsun Damla, otur şuraya ve adam akıllı cevap ver.” Diyerek onu sertçe kalktığı sandalyeye oturttu. Nikâh memuru ve salondakiler Çınar’ın kıza davranış şekline itiraz eden söylemlerde bulunsalar da Çınar her birine tehditkâr bir şekilde baktı ve masaya doğru eğilerek nikâh memuruna sertçe baktı. “Bu nikâh burada şimdi kıyılacak.” Dedi.

“Kusura bakmayın beyefendi ben bu şartlar altında bu nikâhı kıymam.” Dedi ve defterini kapatarak ayağa kalktı. Çınar tam ağzını açacaktı ki salonun içinden yankılanan ses ile herkes bakışlarının oraya döndürdü.

***

“Ne o, hayır cevabına alışkın değil misin Çınar AYTAN?” Diye salonun içinde yankılan ses ile tüm bakışlar kapının girişindeki Sanem ve ardındaki polislere döndü. Herkes kendi arasında fısıldaşmalara devam ederken Damla Çınar’ın yanından ayrılıp Sanem’in yanına gitti. Şimdi iki arkadaş Çınar’a öfke dolu bakışlarla bakıyorlar, omuzları dik korkusuz bir duruş ve yüreklerindeki cesaret ile dikiliyorlardı. Gün hesaplaşma vakti olsa da Çınar hala orada neler döndüğünü anlayamamıştı.

“Sanem.” Dedi hala gözlerindeki bir umut kırıntısıyla. Sanem, onun ismini telaffuz etmesine bile tahammül edemiyordu. Gözlerini etrafta kendi arasında fısıldaşan insanlara ve adamın anne babasına üzerinde gezdirdi.

“Sevgili misafirler bugün bu nikâh kıyılmayacak. Çünkü bu herif adiliğin kitabını yazmış tecavüzcü şerefsizin teki.” Dedi işaret parmağıyla Çınar’ı gösterirken sesi hiç çıkmadığı kadar gür çıkmıştı.

“Çınar burada neler oluyor?” diyen Çınar’ın babasına eşlik eden annesi “Sanem kızım lütfen bu şekilde davranma.” Diyerek onun yanına gidip ellerinden tutarak ona yalvarırcasına baktı. Sanem bir an ailesine böyle bir şey yaşatmak istemese de Damla “Ailesi her şeyi biliyor ve oğulları için sessiz kalıyorlar. Tecavüz olayını da benimle evlenerek ört bas edeceklerine inanıyorlar.” Demişti. İşte bu sözler Sanem’in yapacaklarında ona geri durmaması gerektiğini hissettirdi.

“Kusura bakmayın ama oğlunuz kadar bu işin üstünü ört bas eden sizler de suçlusunuz.” Dedi elleri üzerindeki kadının ellerinden kurtulup herkesin duyacağı bir şekilde haykırmaya başladı.

“Bu adam benim sevgilimdi. Yıllar önce arkadaşım Damla’ya tecavüz edip onun hayatını mahvetti. Yetmedi yıllar sonra tehdit ve şantajla benimle evlenmeye kalktı. Onu istemediğimi her söylediğimde bin bir bela ile başıma tünedi. Tam bitti artık dedim bu defa da karşıma evleniyorum diyerek davetiye gönderdi. Ben ona umurumda değilsin demeye geldiğimde onun planı beni kimse görmeden kaçırıp gitmekmiş.” Dedi. Çınar’ın babası öfke ile oğlunun dibine kadar geldi ve onun yakalarından tutup sertçe sarsarken “Doğru mu ulan bu? Biz senin pisliklerini temizlemeye çalışırken sen utanmadan bir de bu kıza davetiye mi gönderdin? Yetmedi bir de kaçıracak mıydın? Bizi ele güne rezil edip ortadan yok mu olacaktın?” diyerek sarsmaya başladı.

“Eee yeter be…” diyerek babasına çıkışıp elinden kurtulmaya çalıştı.

“Sana diyorum deyusun oğlu, bunlar doğru mu?”

“Oğlunuzun tüm planını öğrendiğim an polise haber verdim. Beni kaçırmak için tutuğu adamların hepsi Damla sayesinde yakalandı.”

“Ulan deyusun oğlu bitmedi yediğin naneler…” dediği an okkalı bir şekilde suratına bir tokat indirdi. Yediği tokat ile yere serilen Çınar’ın öfkesi sınır tanımaz bir boyuta ulaştı. Yerden kalkıp Sanem’in üzerine yürüdüğü an aşılamaz bir engel gibi kızın önüne bir adam dikildi. Çınar’ın yakasına yapışıp onu kendisine çekti ve kulağına sadece onun duyacağı bir şekilde.

“Değil dokunmak, ona bir adım daha yaklaşırsan senin varlığını yeryüzünden siler atarım.” Dedi ve kızın arkasındaki polislere doğru onu sürüklercesine götürdü. Sanem gördüğü kişi ile bir an şaşkına döndü. O buradaydı. Adem gelmişti. Onun için gelmiş ve ona zarar gelmesin diye adeta önüne siper olmuştu.

***

Nikâh salonunda bağırışlar, çağırışlar, isyanlar yükselirken bir kargaşa yaşanmaya başladı. Çınar’ın polisler tarafından götürülmesi, misafirlerin dedikodulara çoktan başlaması derken Adem kendisine şaşkın bakışlarla bakan kıza doğru döndü. Sanem tek bir söz edemiyordu. Adem yanına gidip kızın elinden tuttu ve hiç kimseye aldırmadan onu oradan sürüklercesine çıkardı. Kız o kadar şaşkındı ki ne tepki veriyor ne de karşı geliyordu. Yapabildiği en iyi şey olarak ona o an itaat ediyordu. Salondan çıkıp biraz uzaklaştıklarında gözüne kestirdiği bir banka kızı da yönlendirerek oturttu. İkisi de ileriye doğru bakıyorlar ağızlarından bir tek kelime dahi çıkmıyordu. Sanem bu sessizliğe daha fazla dayanamadı. İçten içe onun gelmesine sevinse de bunu neden yaptığını duymaya ihtiyacı vardı.

“Adem sen nasıl buldun beni? Neden?” dediği an adam ansızın kıza döndü ve gözlerinin içine çok farklı bakış attı.

“Seni yalnızlığından tanıdım
Kirpikleri kırık çocuk
Çiğneyip durduğun dudaklarından.
Gözlerin küllenmiş yangın yeriydi
Bir eylül göğünün bulut kümeleri
Donuk bakışlarında
Hüznün nasıl da benziyordu
Benim ilk gençliğime.” Dedi gözlerinin içine derince baktı ve ellerini avuçları içine alarak üzerine minik buseler kondurarak devam etti.

“Ellerinden tanıdım seni
Yüreğinin yansısı tedirgin ellerinden.
Bir uzak boşluğa yağmur yağıyordu
-Anılardan anılara ince çizikler…-
Yüzün bir türkü sonrasının
Kederli dalgınlığında;
Güldün mü, ben mi yanıldım, bilemiyorum
Ağıt gibi bir alay dudak uçlarında
Gücenik duruşundan tanıdım seni.” Usulca geriye çekildi ve onu kendisine doğru çekerek kolları arasına aldı. Başını omzuna yaslayarak saçlarına hasret dolu bir buse kondurdu. Kokusun içine derince çekti ve kaldığı yerden devam etti.

“Seni kendimden tanıdım çocuk;
Yüreği sürekli çiğnenen bir yol
Gövdesi acılardan acılara köprü…
Biraz öfke, biraz umut, çokça onur
Olan kendimden.
Eğildim öptüm yıkık alnından
Uzaktın, kıyamadım sessizliğine
Biraz daha dedim içimden, biraz daha;
Gün olur, onuru güzel çocuk
Acı da yakışır insanın yüreğine.” Dedi kızı kendisine daha çok çekerken “Şükrü ERBAŞ’ın en sevdiğim şiirinin hayatımın şiiri olacağını bilmiyordum. Seni Tanıdım demiş 1981 yılında, ben de seni tanıdım Sanem, gitmedim, gidemedim, sen ateş olmayı seçtin ben senden kaçıp gidemedim. Çünkü ben seninle yanmaya da razıyım. Benim yüreğim sende hayat bulacak, ben sende yeniden nefes alacağım. Senin buraya neden geldiğini başlarda anlamadım, anlamamak için delice direttim ama o bıraktığın mektupta anladım Sanem, hesabını kapatmak için buraya geldiğini anladım.” Dedi ve kızın kendisine bakmasını sağladı. Gözlerinden akıp giden yaşları görmek canını yaksa da yüzünü avuçladı ve başparmaklarıyla gözpınarlarındaki yaşı sildi.

“Ağlama güzel gözlüm, ağlama Sanem’im artık ağlama. Ben seni öylesine seviyorum ki öylesine çok seviyorum ki, bunu anlatmaya benim kelimelerim yetmez. Senin bir saniyelik yokluğunda nefes almanın ıstırabını sana anlatamam. Sensiz yaşamak, sensiz nefes almak istemiyorum. Baktığım yerde, elimin uzandığı noktada ol istiyorum. Attığım her adımda kalbinin her atan ritmine bir nefeslik mesafende olmak istiyorum. Benimle evlenmeni ve artık birlikte bir hayat kurmak, seninle yaşamak istiyorum. Ben seni tanıdım Sanem, seni aynada baktığım ve gördüğüm kendimden tanıdım. Benimle evlenir misin?” dedi gözlerinin içine bin bir umutla baktı.

Sanem dudaklarını dişlerinin arasına alarak ısırdı ve beklemediği bu soruya karşılık başını heyecan içinde aşağıya yukarıya doğru evet anlamında sallarken Adem daha fazla kendisini tutamadı ve kızın dudaklarına dudaklarını hasretle değdirirken kalbinin ritminin hiç olmadığı kadar hızlandığını hissetti. İnsanın ömrü hayatında yaşayabileceği en güzel anı en muhteşem cevapla yaşıyordu. Kızın dudaklarını dudaklarına hapsettiğinde yıllardır aradığı hayat suyunu bulmuş ve kana kana içer gibiydi. Aşk onların yüreklerine ömürlük bir misafirliğe gelmiş gibiydi. Artık zaman onlar için mutluluk nehirlerine doğru akacak ve birbirlerine sonsuz hayat olacaklardı.

Loading...
0%