Yeni Üyelik
9.
Bölüm

8.BÖLÜM

@ugurluay

8.BÖLÜM (***Onlar***)

Umut kolları arasına sinip kalan kıza her hıçkırığında daha fazla sarılıyordu. Beren hıçkırıklarını duyurmamak adına ne kadar sesini içine hapsetse de ne sarsılan omuzlarına ne de gözyaşlarına hâkim olamıyordu. Her damla gözyaşı akıp giderken teninde hissettiği ıslaklık ile genç adamın yüreği tarif edilemez bir alev ile harlanıyordu. Hiç tatmamıştı bugüne kadar böylesine delicesine duyguları, hiç kontrolünü bu denli kaybetmemişti. Farklıydı Beren onun için daha ilk gördüğü an gözlerinin verdiği huzuru yüreğinin tatmasıyla anlamıştı bunu ama inkârı seçmişti aklı. Mantığı ve aklının zarar getirdiği bir ilişkiden daha yeni çıkmışken aklını kullanmak istemiyordu. Artık varlığından daha yeni haberdar olduğu, attığını hissettiği kalbinin ritmini dinlemeye karar vermişti. Şu an ise tek umurunda olan kolları arasında acı çeken kızın gözyaşlarının dinmesini sağlayabilmekti. O bu şekilde ağlarken, sebebi uyuz herifken dişlerini sıkmaktan başka bir şey yapamaması canını daha fazla sıkıyordu. Umut yeteri kadar bulundukları kalabalıktan uzaklaştığında genç kızı kucağından indirdi. Beren hoşlanmaya başladığı bu güvenli ortamdan uzaklaştığında biraz huzursuz olsa da temiz havayı soluması gerektiğinin farkındaydı. Kumsalda dalgalarının sesini duyarak biraz huzura ihtiyacı vardı. Kendisini kumların üzerine bıraktığında gözlerini sımsıkı kapattı. Ay ışığının yüzünde yaptığı ahenkli dansa inat yanaklarından akıp giden bir damla yaş Umut’un ayakta dikildiği yerde iki yanında tuttuğu yumruklarını sıkmasına sebep oldu. Yanında hiddetini hissettiği an gözlerini yavaşça açtı ve genç adama döndü.

“Otursana.” Dedi kırılgan sesiyle. Umut onun bu haline daha fazla dayanamadı. Yanı başına oturduğu an onu kendisine çekerken kolları arasına aldı. Bu yakınlık içine hapsettiği tüm kırılganlığı ve hayal kırıklığını hıçkırık olarak karşılık buldu. Kolları Umut’un bedenine sarıldığında irkilen genç adam şu an için sadece onu sakinleştirmeye çalışıyordu.

“Tamam, ağlama artık geçti.”

“Umut ben özür dilerim. Seni oraya, ben yani…” Tekrar hıçkırıklara boğuldu.

“Beren, tamam güzelim ağlama artık.” Dedi yüzünü avuçları içine alarak her şeyin yolunda olduğunu tane tane konuşarak anlamasını sağlarcasına konuştu. “Senin hiçbir suçun yok. Lütfen ağlama artık. Hem beni oraya sen götürmedin. Bizzat ben kendim geldim. Bu gece yaşanacakları bilsem bile inan ki yine gelirdim. Gerçi elimde olsa o uyuz herifi senin yüz metre yakınına bile yanaştırmazdım ya neyse…”

“Neden?” Alacağı cevap hayatının sanki son şansıymış gibi ışıl ışıl gözlerde saklı bin bir ümitle bakıyordu.

“Nedenini sorma Beren, şu an için sorma.” Dedi yalvarırcasına.

“Umut…” dedi ve dudakları genç adamın parmakları tarafından esir alınırken tenine değen eller gözlerini kapatmasına sebep oldu. “Şiyt…” dedi adam etkileyici bir tonda. “Konuşma Beren, yalvarırım şu an konuşma.” Dedi başını başına yasladığında nefisini içine içercesine çekiyordu. Hayat suyunu, can suyunu içercesine soluyordu genç kızın nefesini içine. Adam daha fazla sabredemedi hayat gördüğü kadının dudaklarına, yaralıydı kadın da adam gibi… Belki mantık dışı, belki zamansız belki de… Belkileri çok olsa da yaşananların, açıklaması olmasa da hissettiklerinin, onların yürekleri aşkın zamanı geldiğini duyuruyordu dudaklarındaki teslimiyetle. Onlar aşkı içiyorlardı tüm ruhlarıyla. Sebepleri sorgulamayı bıraktılar, zaman demediler, vakti gelsin demediler, yüreklerinin aşka olan açlığını doyurdular. Onlar aşkı gecenin en koyu karanlığında denizin kulaklarına fısıldadıkları ezgi ile ay ışığının ahenkli dansında dudaklarına mührü, gözlerine sevdayı, yüreklerine aşkı hapsettiler. Onlar aşk, onlar sevda, onlar birbirlerine her şey oldular.

***

Günler günleri kovalıyordu. Umut uğursuz başlayan gecenin ardından mucize saydığı bir kavuşma yaşadığı dudaklarının esiri olmuştu. Ne gidebiliyor ne de Beren’i bir dakika yalnız bırakabiliyordu. Arda her gün onlarca telefon etse de Beren’i burada bırakıp İstanbul’a gitmeyi kabullenemiyordu. Tutup kolundan götürmek istese de şu an bunu yapacak güçte olmadığını hissediyordu. Adını koymaya çekindikleri bir sevda yüklenmişti yüreklerine, Beren restorandan arta kalan tüm zamanını Umut’un yanında geçirirken Umut ise restoranda müşteri kılıfı altında bir adım öteye gitmiyordu. Beren bu durumdan ne kadar hoşnut olsa da babasının rahatsız olmaya başladığını hissediyordu. Şu an daha kendisine bile dürüst olamazken babasına da bir şey anlatamıyordu. Geleceğini göremiyordu bu ilişkinin, Umut’un bir gün çıkıp gelerek “Ben gidiyorum.” Diyeceği korkusuyla geçiriyordu günlerini. Umut ise yurt dışı planları yaptığını bildiği genç kızı nasıl bu işten vazgeçiririm, diye düşünüyordu. Bu işi halletmek adına bir yola artık kesin olarak girmesi gerektiğinin farkındaydı. Bir adı olmalıydı bu ilişkinin ve Beren ona yüreğiyle bağlı olduğu kadar dilinden akacak her bir söz ile da bağlı kalmalıydı. Lise âşıkları gibi babasından gizlemek artık Umut’un da canını sıkıyordu. Bir an önce Beren’in babası ile konuşmak istiyordu tabi öncelikli olarak olayın başrolü genç kızla konuşacaktı.

Yine bir gün restoranda oturup Beren’in servis yapmasını gizliden gizliye hayranlıkla izlerken aklına gelen bir fikirle zihni bir anda canlandı. Hemen eline aldığı peçeteye birkaç bir şey yazmıştı. Berenm hala yurtdışı hayalleri kurduğu için cep telefonuna sıcak bakmıyordu. Umut’un tüm ısrarlarına rağmen mucizevi o aleti almamak için inat ediyordu. Umut’ta haberleşmek adına kendince çözümler bulmuştu. Restoranda peçetelere bazen küçük iltifatlar, bazen erkek müşterilere servis yapmaması için uyarılar, bazen onun kızarmasına sebep olan cümleler yazıyor ve onu yanına çağırarak sipariş verdiği esnada babasına fark ettirmeden eline sıkıştırıyordu. Beren bu hallerine gülmemek için kendisini zorlarken Umut kendisinden beklenmeyecek bir performans ile onun başında pervane olmasına şaşırıyordu. Aşk değil de neydi ki şimdi bu?

“Pardon bakar mısınız?” dediğinde bu ses tonunun neye alamet oluğunu anlamıştı.

“Buyurun efendim ne istemiştiniz?” derken yüzü aydınlanmıştı genç kızın adama bakarken. Küçük bir göz kırpması ile yüreğinde kelebekleri uçurmayı başaran adama gözlerine kocaman açarak karşılık vermişti.

“Ben bir bardak su alabilir miyim?” dediğinde alay edercesine karşısında sırıtıyordu. Beren bu adamın pişkinliğine gülsün mü ağlasın mı kızsın mı bilemedi. Onun şaşkınlığını fırsat bilen Umut elini okşarcasına dokunurken hedeflediği avuçlara ulaşarak kağıdı elleri arasına bıraktı. Beren’in bu dokunuşla nefesleri hızlanmaya başlamıştı ki başka bir müşterinin ona seslenmesiyle kendisine geldi.

“Tabi hemen getiriyorum.” Diyerek elini çekerken aslında hiç ondan ayrılmak istemediğini bir kez daha anladı. Mutfak tarafına hızlı adımlar ile giderken Umut oturduğu sandalyede geriye doğru yaslandı ve ellerini göğsünün altında birleştirdi. Yüzünde onun üzerinde bıraktığı etkiden büyük keyif alan bir gülümseme bırakmıştı. Genç kız babasına yakalanmadan kendisini bakliyatların olduğu depoya kapattığında elini hızla çarpan kalbinin üzerine koydu. Soluklarını sakinleştirmeye çalıştığında gözlerini kapadı. “Bu adam benim sonum olacak.” Diye fısıltı halinde konuşurken kalbinin üzerindeki eli arasına sıkışıp kalan peçeteyi yavaşça açtı. Orada yazılı olandan nedensizce korkuyordu. Yine ne olmuştu da yazmıştı bu adam acaba?

Beren, peçete içinde yazılanları gördüğünde gözlerini far tutulmuş fare gibi kocaman açtı. “Yok artık.” Dediğinde elindeki peçete de yazılanları yanlış okumamış ve emin olmak adına sesli bir halde fısıldadı.

“Bu gece bana günler öncesinde vermen gereken ceza için uygun bir zaman bence. Ne dersin güzel bakışlım?” Yazıyordu.

Beren günler öncesini düşünüyordu. “Ceza, ceza, ceza…” diye düşünürken bir anda aklına gelenler ile “Tabi ya, uzun yaptığı telefon konuşması yüzünden ona vereceğim cezadan bahsediyor.” Dedi. O gecenin sonu Oğuz’un dengesiz davranışları yüzünden Beren Umut’a gecenin sonunda vereceği cezayı unutmuştu. Aklına gelen Oğuz ile birlikte yüzü asılsa da hemen zihnindeki olayları uçurmuştu.

Beren içeriden garsonlardan birinin kendisine seslenmesiyle içeriye geçmesi gerektiğini anladı. Mutfak kısmına geçti ve eline aldığı bir bardak suyun altına peçeteye yazdığı notu kimseye göstermeden yavaş adımlar ile Umut’un masasına gitti. Yüzüne aydınlık bir gülümse takındı ve bardağı masaya bırakırken “Tam ağzınıza layık.” Dedi ve onun konuşmasını bile beklemeden içerideki bir garsona biraz işi olduğunu söyleyip restorandan çıkıp gitti. Umut onun bu tavrına anlam veremezken peçeteyi hızla açtı. Önündeki suya plansızca eli gittiğinde susadığını da fark etmişti. Gözleri “Seni her zamanki yerimizde bekliyorum.” Yazan yazı ile buluştuğunda dudaklarına değen suyun acılığı ile birden dilinde hissettiği tuzlu suyu dışarıya püskürttü. Yüzü diline değen tuzlu su ile buruşurken “Kahretsin!” diye fısıltı halinde konuşmuştu. Etraftaki herkes bu ani hareket ile şaşırırken Umut bir de dikkatleri üzerine çektiği için kendine kızıyordu. Her şeyi yolunda olduğunu anlatırcasına bir işaret yaparak masadan hemen kalktı. Kasaya yönelirken içten içe konuşuyordu. “Seni minik fare suyuma tuz katar kaçarsın he, ben sana el mi yaman bey mi yaman göstermez miyim şimdi?” İçten içe kendince keyifleniyordu.

***

“Şaka yapıyor olmalısın.” diyerek Beren’in gözlerine dehşetle bakıyordu.

“Yok, gayet ciddiyim.” Dedi kız itiraz kabul etmeksizin. “Madem ceza istiyorsun ve cezanı kesecek benim kabul etmek zorundasın.” Dedi tek solukta.

“Beren, saçmalıyorsun ve şu an farkında değilsin.”

“Ben her şeyin farkındayım Umut Bey ama sen yan çizmeye çalışıyorsun.”

“Beren ben yanlış anlamadım değil mi? Sen, gece yarısı babandan gizli restoranın anahtarını alacaksın, pardon pardon çalacaksın. Sonra bir hırsız gibi içeriye gireceğiz ve ben sana yemek mi yapacağım?”

“Gayet de iyi anlamışsın, yani üzülme idrak sorunu falan yaşamıyorsun.” Kahkahalar eşliğinde cevap verdi.

“Beren, çılgın mısın sen?”

“Ben çılgın değilim ama sen cezalısın. Cezaya hevesli adamın tekisin.”

“Beren, hadi diyelim içeriye girdik. Ben, ben hayatımda iki yumurtayı bile birbirine vurup kırmayı bile beceremem. Yani bu konuda tamamen umutsuz bir vakayım.”

“Adın Umut iken umutsuz vaka olman mümkün mü?”

“Beren.” Dedi hiddetli bir şekilde. Tamam cezayı kendisi istemişti ama bu da neyin nesiydi böyle? Umut’un hedefi şaşmış, amacı isteğinden sapmıştı. Şimdi acınacak duruma düşmüşken işin ucunda kıza rezil olmak vardı. O ki koskoca şirket sahibi, milletin karşısında duruşu hissettikleri anda titredikleri adam iken günlerdir bir kızın peişinde pervane olmuş, küçük çocuklar gibi şekildn şekle giriyordu. Şimdi de kazıdığı kuyuya kendisi düşerken son çırpınışlarını yapıyor kaçacak delik arıyordu. Ama genç kızın pek de ikna olmaya niyeti yoktu.

“Tamam Umut çok abartmıyor musun? Biliyorum bu konuda başarılı değilsin ama…”

“Biliyorsun da ne demeye zorluyorsun o zaman?”

“Ceza da bu ya, yapamayana yaptıracaksın. Yapamayışını görmek bana zevk sana ceza olacak.” Beren kendine şaşırıyordu. Daha yeni tanımış olsa da bu adamda kendini çeken bir şeyler vardı. Yanında ayrılmak istemediği için saçma bir bahane ve ceza yoluyla onunla vakit geçirme yolunu tekrar sığınmıştı. Günlerdir beraber olsalar da bir an olsun yanından ayrılmak istemiyordu. Bu fırsatı değerlendirmeliydi, aklı saçmalığın dibine vuruyordu, kalbindeki farklı kıpırdanmalar aklının da mantığının da mezarını kazmaya başlamıştı. Bu Beren’ in pek de umurunda değildi. Şu an tek istediği bu adamın, Umut’un yanında, yakınında, nefes aldığı her anda olmaktı.

“Hım, benim de bir şartım var o zaman.” Sözleriyle Beren’ i düşüncelerden çekip almıştı.

“Ceza alan birinin şart koşması makbul değildir. Hadi misafirperver davranalım ve kabul edelim de şartın neymiş bakalım?”

“Ne yaparsam yapayım yaptığım yemeği yiyeceksin tamam mı?”

“Bu biraz ağır olmadı mı? Hem de tuzlu sudan sonra…”

“O konuyu da unutmuş değilim küçük hanım. Hala tadı damağımda emin olabilirisin. Ve inan o yemekleri yaparken de tadı damağımdan gitmeden bende bıraktığın hatıralar ile yapacağım sana yemeği.”

“Korkmalı mıyım?”

“Nedenmiş o?” Umut kaşlarını çatmış dik dik kıza bakıyordu.

“Yani, sonuçta yaşamım söz konusu, yemek tecrübene bakılırsa hayati tehlikem var, hem de tuzlu suyun tadı damağındayken pek de akıl karı değil bu ceza.” dedi tedirgin bir şekilde.

“Merak etme, şu hayatta senin hayatını tehlikeye sokacak en son kişi bile ben değilimdir inan bana.” Dedi güven verircesine.

Umut, kızın yüzüne sıcak nefesini teninde hissedecek kadar yaklaştı. Beren Umut’un gözlerinde kaybolup gitmeye ramak kala kendini çekip gözlerini kaçırdı.

“Tamam, anlaştık o zaman, gece 03.30’da seni pansiyonun önünden alırım.”

“Pardon, anlayamadım. Sen mi beni alacaksın?” dedi ima dolu, sertçe uyaran bir ses tonuyla.

“Evet, ne oldu ki?” Beren Umut’ adresini bir türlü vermemişti ama bu defa kaçışı yok gibi görünüyordu.

“Beren adresini ver bana.”

“Saçmalama ne adresi?”

“O saatte seni tek bırakır mıyım sanıyorsun?”

“İyi de ben buralıyım, bana bir şey olmaz.”

“Beren adresini ver dedim.”

“Umut saçmalama…” daha lafını bitirmeden, Umut sesini yükselterek gergin bir şekilde “Beren uzatma adresini ver ya da bırak ben kendim de bulurum.” Umut, her ne kadar Beren’in üzerine titrese de söz konusu o olduğunu kontrolünü kaybettiği anlar oluyordu. Sesini, hareketlerini, bakışlarını kontrol etmekte zorlanıyordu. Çünkü ilk defa tanıştığı bu duygular onun saman alevi gibi parlayan hareketlerine ve davranışlarına sebep oluyordu.

Beren şaşkın şaşkın adamın yüzüne bakıyordu. “Şaka yapıyorsun değil mi?”

“Gayet ciddiyim. Veriyor musun yoksa ben kendim mi bulayım?”

“Daha önce sana hiç katır gibi inadın olduğunu söyleyen oldu mu?” Beren dıştan çaresiz gibi görünse de içinde kıvılcımlar çakmaya, patlamalar yaşamaya başlamıştı bile.

“Senin kadar güzel ve çekici bir bayandan duymamıştım. Duyunca da kulağa hoş geliyor doğrusu.” diyen dudakları gülmeye hazırlanıyordu.

“Tamam, veriyorum, o saatte gelirsin çıkarım kapıya.”

Umut zafer kazanmış bir eda ile zihnine kazıdı Beren’ in adresini.

“Tamam, anlaştık.” Diyerek bu defa Umut, Beren’ in sinirden kırmızıya dönen yüzüne bakarak kıs kıs gülmeye başladı.

***

Gece tüm karanlığıyla çökerken, saat sabaha doğru hızla ilerliyordu. Foça’da Ferhat Bey’in restoranının mutfağında, Umut’un sinirden kırmızıya dönmüş yüzüne Beren’ in kahkahaları eşlik ediyordu.

“Gülmeyi keser misin?” Umut, keskin bir o kadar da sinirli bir bakış fırlattı. Beren derin derin nefes alarak kendini sakinleştirmeye çalışıyordu.

“Gülmekten karnıma ağrılar girdi.” Elini karnına götürerek biraz daha kendine gelmeye çalıştı.”Sana inanamıyorum Umut, bu kadar da beceriksiz olacağını tahmin etmemiştim.”

“Beren…” Sesi daha yüksek perdeden çıkarken kaşları çatıldı.

“Hiç bana sesini yükseltme, cezaya hevesli olan sendin. Ya Umut insan bir saatte kocaman bir mutfağı nasıl bu hale getirebilir? Şuraya bak bir ordu gelip harp çıkardı sanki mutfakta resmen her yer savaş alanına döndü.”Diyerek kahkahalarını tutmaya çalışıyordu. Umut’u daha fazla sinirlendirip gülmemek için dudaklarını ısırmaya başladı.

“Tamam, pes ediyorum.” Ellerini havaya kaldırarak tam bir teslimiyet içerisinde Beren’ e baktı. Beren eline aldığı bir mendille ona yaklaştı ve un bulaşmış yüzünü temizlemeye başladı.

“Tamam, tamam indir ellerini, cezan bitti.” Gülen yüzüyle onun gözlerine bakıyordu.

Eli, yüzüne değdiği anda Umut’un içinden ılık ılık bir şeyler akmaya başladı ve işte o an zaman durdu. Dünya durmuş ve o ana yalnızca ikisinin gözleri şahitlik ediyordu. Umut’ da, Beren’ de tüm dünyayı, kendileri dışındaki tüm hayatı unutmuşlardı. Ne kadar öyle kaldıklarını kendileri de bilmiyordu. Beren, onun gözlerinden kendi gözlerini zar zor toparladı ve bedenini geri çekerek onun etkisi altından kurtulmaya çalıştı.

“Bakalım neler yapabiliriz?” Beren malzemelere göz gezdirdi.

“Özür dilerim, hem seni aç bıraktım, hem de mutfağınızı batırdım.” Üzerindeki mutfak önlüğünü çıkarıp, suçlu bir çocuk gibi suratını asarak gözlerini devirdi.

“Önemli değil, sen şöyle otur önce,” diyerek elinden tutup masanın yanındaki sandalyeye oturttu onu. “Şimdi sen sadece otur, tamam mı?”diye göz kırptı.

Beren’ in kendi elini tutmasıyla bir anda şaşkına dönmüştü. Dağılmıştı, tek bir dokunuşta anlam veremediği bir şekilde resmen dağılmıştı. Bu kız nasıl bir kızdı böyle? Tek bir bakış, tek bir dokunuş ve tek bir gülüş ile onu bambaşka dünyalara, hayatlara ve bambaşka bir insana çeviriyordu. Hayretle onu izlerken şaşkınlığı daha da arttı. Mahvettiği o mutfağı ne kadar da hızlı toparlıyordu. Sanki elinde sihirli bir değnek var ve sadece dokunuyordu. Bir yandan da unu alarak el çabukluğuyla bir şeyler yapıyordu. Mutfağın toparlanması bittiğinde, hazırladığı hamuru da hemen kızartmaya başladı. Hamur kızarırken bir yandan da kahvaltılık domates, salatalık, peynir kesiyor zeytin ve reçel çıkarıyordu. Umut hayretine hayret katarak onu süzüyordu. Yarım saat bile dolmadan Beren mutfağı toparlamış, yiyecek bir şeyler hazırlamış, çayı da demleyerek masayı hazır hale getirmişti.

“Haydi, yiyelim çok acıktım.” Masanın başında şimdi Umut’a gülen gözlerle bakıyordu. Umut şaşkın bir o kadar da mutlu bir şekilde onun yanına geldi. Yüzü yüzüne o kadar yakınlaştı ki, kızın kaçacak hiçbir yeri kalmamıştı. Kahretsin, masa ve Umut arasında sıkışıp kalmıştı ve o gözler, o gözler bu kadar etkileyici bakmak zorunda mıydı?

“Beren…” Sesi o kadar etkileyici çıkmıştı ki, o ses adeta kızın içine işliyordu.

“Efendim.” Derken sesi artık çok zor duyuluyordu. Beren’ in kulağına onun dudağı yakınlaşmaya başladığında ise kızın kalbi o kadar hızlı atmaya başlamıştı ki, kendini sakinleştirmeye çalışırken istemsizce gözlerini kapadı.

“Sen, sen nasıl bir kızsın böyle?” Kızın burnuna dolan baş döndürücü tüm kokusunu içine çekiyordu.

“A-Anlamadım.” Diyerek ne demek istediğini anlamaya çalışıyordu.

“Bana ne yaptığının farkında değil misin?”

“Ben, ben bir şey yapmıyorum.” Derken sesi isyan eder gibi çıkmıştı.

“Yapıyorsun küçük hanım, yapıyorsun. Korkarım ki, beni kendine âşık ediyorsun.”

“Ne?” Bildiği ama duymaya hazır olmadığı bir kelimeydi aşk, hem de Umut’un ağzından, onun sıcaklığını teninde kokusunu burnunda hissederken zamansız, hazırlıksızdı yüreği…

“Duydun beni, ben sana âşık oldum ve sen, biliyorum sen de bana âşık oldun. Bunu gözlerinde, sana yaklaştığımda acemice çarpan kalbinde ve hızlı alıp verdiğin nefesindeki heyecanda hissediyorum.”

Beren kalbiyle duyduklarını, aklına anlatamadan Umut’un dudaklarının yakıcı sıcaklığını dudaklarında hissetti. Eli eline, yüzü yüzüne değdiğinde tüm dünyayı unutan iki genç artık bambaşka bir hayata gözlerini açacaklardı. Âşık oldular ve bunu her şeyiyle yaşamaya dudaklarıyla karar verdiler. Artık bazı şeyler için çok geç olsa da ikisi de bundan asla pişman olmayacaklardı. Çünkü aşklarını birbirlerinde yaşamak istediler. Hayata tek yürek ve göz ile devam etmek istediler. Gözleriyle anlaşıp, dudaklarıyla sözlenip, yürekleriyle kaderlerini mühürlediler. Umut aşkını ilan ederken kalbini de açmıştı. Kalbiyle birlikte kendini vererek, Bereni de aşkını da almıştı. Bundan iki yürek de asla pişman değildi. Yaşananlar yüreklerini de kaderlerini de birbirine mühürledi. Beren’ in huzur veren gülen yüzü sevdiği adam için aşk demekti, Umut ise Beren’ in yıllarca bekleyerek yolunu gözlediği asla umudunu yitirmediği aşk demekti. Aşkları umutları oldu ve yola yürekleriyle devam ettiler.

Loading...
0%