Yeni Üyelik
11.
Bölüm

10.BÖLÜM

@ugurluay

10.BÖLÜM(***Beklenmedik***)

Umut’un İstanbul’a dönüşünün üzerinden tam bir hafta geçmişti. Beren, ne kadar zorlasa da yüzü gülmüyordu. Babası konuşmayı denemiş olsa da kızı bir bahaneyle bilinçli bir şekilde konuşmalarını erteledi. Ferhat Bey kızının ruh halini anlamaya çalışıyor, konunun kim ve ne olduğunu tahmin etse de zamanı gelene kadar sessiz kalıyordu. Kızının yanında son zamanlarda sık sık gördüğü, adının Umut olduğunu küçük bir araştırmayla öğrendiği genç adamdı. Kızı ne kadar güçlü görünse de aslında çok kırılgandı ve narin kalbinin tanımadığı biri tarafından kırılmasını istemiyor bu nedenle onun üzülmesinden korkuyordu. Buna asla tahammül edemezdi. Dünyadaki en değerli varlığı biricik kızıydı ama şu an elinden hiçbir şey gelmiyordu. Kızının kendisine açılacağı ana kadar bekleyecekti.

Ferhat Bey korkularını bir kenara bıraktığında ise itiraf etmeliydi ki kızının gözlerinde aşk vardı. Belki de bu yüzden koruma kalkanlarını onun etrafından kaldırmıştı. Şimdilik sadece beklemeliydi, çünkü o kızına sonuna kadar güvenen bir babaydı. “Benim kızım asla beni üzecek bir şey yapmaz.” diyerek iç geçirdi. Kızının davranışlarını ilgiyle izlerken, aklındaki düşüncelerden onu çekip alan bir ses duydu. Hesap isteyen bir müşteri birkaç defa seslendiği halde duymayan Ferhat Bey’e karşı artık sesi daha sinirli çıkmaya başlamıştı. Müşteriden özür dileyerek kendini toparlayan Ferhat Bey, hesabı aldıktan sonra kızının yanına geldi.

“Kızım mutfakta malzemeler eksildi. Ben onları almak için çıkıyorum.” Diyerek kızının başını okşadı. Beren, gözünü masada döndürüp durduğu telefondan kaldırarak babasının gözlerine baktı.

“Ne, anlamadım?” diyerek dalgın dalgın babasına seslenmişti. O kadar aklı dağınıktı ki düşüncelerini bir türlü toparlayamıyor, çevresinde olup bitenleri algılayamıyordu. Umut gittiği an yaşamayı bırakmıştı, sanki nefessiz kalmıştı. Bir sesini duysa bir yüzünü görse yaşam belirtisi gösterecekti ama olmuyordu işte…

“Kızım iyi misin sen?”Endişeli gözler ile kızını süzüyordu.

“Şey, iyiyim baba dalmışım bir an ne dediğini tam anlayamadım.”

“Beren, şu sıralar seni hiç iyi görmüyorum kızım.” Babasının daha fazla konuşmasına engel olmak için aceleyle sözünü kesti yoksa bu konuşma daha da uzardı.

“Sen ne demiştin baba?” Ferhat Bey kızının şu an konuşmak istemediğini anladığı için daha fazla üzerine gitmek istemedi.

“Mutfak malzemelerinde eksik olanlarını tamamlamak için toptancıya gideceğim.”

“Tamam baba, ben ilgilenirim işlerle sen merak etme.” Diyerek zoraki bir gülümseme gönderdi babasının endişeyle bakan yüzüne.

“Asıl seninle ilgilenecek biri gerekiyor ya neyse...”Ferhat Bey bir yandan çıkmak için hazırlanırken bir yandan da kendi kendisine homurdanıyordu.

“Abartıyorsun baba ya…”

“Kızım, kaç gündür mide bulantısı, baş dönmesi endişeleniyorum senin için?” Beren, gelebilecek bir felaketi önceden sezmiş gibi telaşlandığını belli etmeden, zeytinyağı moduna geçip babasını bertaraf etmek için konuşmaya başladı.

“Baba gerçekten abartıyorsun. Midem hassas biliyorsun, büyük ihtimal yediğim bir şey dokundu. Ayrıca bunaltıcı sıcaklar tansiyonumu etkiliyor.” Babasının endişeli yüzünün biraz daha yumuşaması için umursamaz bir ses tonu ve tavır sergilemeye çalışsa da pek başarılı olduğu söylenemezdi.

“Tamam, öyle olsun bakalım. Dikkat et kendine.” Diyerek kızının yanağına küçük bir öpücük kondurdu ve oradan uzaklaştı.

Beren, yine tüm dikkatini elindeki telefona döndürdü. “Kahretsin hala ne bir mesaj, ne de bir arama, hiçbir şey yok. Kendime şaşırıyorum. Ne zaman bu kadar âşık oldum, daha doğrusu ben ne zaman âşık olmayı öğrendim? Ne zaman kayıtsız ve şartsız bir erkeğe boyun eğmeye başladım. Gerçi bu boyun eğmek değil sadece aşktı, yalnızca aşk…” mırıldanarak elindeki telefona bakarak gülmeye başladı. Telefonun kendisine hatırlattığı komik anı ile kıkırdamasına engel olamadı. Beren o zamanlar hala cep telefonunu almamak konusunda inatlaşırken Umut ondan uzaktayken sesini her duymak istediğinde restoranı arayarak onun telefona çıkması için dua etmeye başlamıştı.

Ama o gün… O gün restoranın telefonundan kendisine ulaşamayan genç adam ilk uçakla yanına gelmiş, “Bir daha sana ulaşamazsam telefon getirmek yerine seni alıp, götürürüm. Ve inan buna kimse engel olamaz. Şimdi inatlaşmadan alıyorsun bu telefonu ve seni aradığım her an açıp ihtiyacım olan o billur sesini kulaklarıma duyuruyorsun. Anladın mı beni?” Sesi keskin bir o kadar da otoriter çıkmıştı. Beren’ in şaşkın bakışları arasında tutuşturmuştu eline bu telefonu.

Umut, kızın başına bir şey geldi diye o kadar korkmuştu ki, yüzündeki endişe gözündeki aşkı görünce Beren kayıtsız şartsız kabul onun bu teklifini etmişti. Kör kütük âşık olduğu bu adama ne zaman hayır diyebildi ki? Tabi ki hiçbir zaman… Yaptığı her şey delilik gibi olsa da, “Ama olsun o benim hayattaki en büyük umudum.” diye iç geçiriyordu. Aynı esnada ise son zamanlarda alışkanlık haline getirdiği şekilde elini karnını götürüp şefkatle ve sevgiyle okşamaya başladı. Umut’un dönmesine daha iki gün vardı. Gün boyu o kadar sıkıntılıydı ki, sıkıntısının sebebi ise belliydi. Sabah Umut aramış önemli bir toplantıda olacağını ve toplantı bitiminde onu arayacağını söylemişti. Beren saatlerdir telefona bakıyor, telefondan bir tepki gelmedikçe sinirleri bozuluyordu. Kaç defa aramak için elini telefona götürse de aynı hızla geri çekerek cesaret edemiyor, toplantısının bitmesini bekliyordu. Ama en azından küçük bir mesaj atabilirim diye aklından geçirip heyecanla bir çocuk sevinci edasıyla telefonu eline aldığı sırada bir ses duydu. Duyduğu ses şaşkınlıkla birlikte tedirginliği de beraberinde getirmişti.

Loading...
0%