Yeni Üyelik
14.
Bölüm

13.BÖLÜM

@ugurluay

13.BÖLÜM (***Herkes Gider Mi?***)

Günler birbirini hızla kovalarken acımasızca geçen zaman günleri eskitiyor, ama Beren’in içindeki acıyı geçirmiyordu. Acısı her geçen gün kat kat artarken ruhu bedeninden sanki her an daha da hızlı çekiliyordu. Hastaneden çıkalı iki hafta olmasına rağmen onun için zaman bebeğini kaybettiğini öğrendiği an durmuştu. O an zaman, yer, mekân, nedenler, sorular bütün her şey anlamını tüketerek bir bir yitirmişti. Asla bulamayacağı varlığını, benliğini kaybetmiş gibiydi. Öyle çaresiz öyle kimsesizdi ki giderek içine kapanıyor adeta çöküyordu. Beren’ in yüzü artık gülmüyor, etrafına huzur dağıtan o kız gitmiş bakışları acı dolu, içi huzursuz, mutsuz ve ruhsuz bir kadına dönüşmüştü. Hastaneden çıktığından bu yana Ferhat Bey kızıyla yaptığı büyük hata yüzünden hiç konuşmamıştı. Onu yok sayıp, içi yansa da o hiç var olmamış gibi davranıyordu.

Umut’un kendisini bir yanlış anlamayla açıklama yapmasına bile izin vermeden değersiz bir varlık gibi bir kağıt parçasına yazdığı kin kokan cümleler ile terk etmesi ve kaçar gibi Foça’dan ayrılması, Beren’ in gözünde onu sonsuza kadar bitirmişti. Masum bebeği, ayrılığın bedelini varlığını annesinin içinden çekerek ödemişti. Tüm yaşananlardan sonra bebeğinin acısını yaşarken artık ne Umut ne de babası hiç kimse ve hiçbir şey umurunda değildi. Bu yüzden ne Umut’u arayarak hesap sormuş ne de babasıyla konuşmak için bir çaba sarf etmişti. Beren sadece âşık olmuştu, sadece aşkın karşılığı olarak mucizem dediği bebeğini en ağır bedel olarak ödemişti. Hayatında ki erkekler bir bir ona sırtına dönerken, bebeği onlar yüzünden hayata tutunamamış ve elleri arasından kayıp gitmişti.

Beren, her gün yaptığı gibi ayaklarını karnına çekip, ellerini bacaklarını dolayarak bahçede oturmuş boş gözlerle etrafı seyrediyordu. Aklında son zamanlarda yaşadığı anlar canlanırken, mutluluğun zirvelerinde dolaştığı rüya gibi geçen zamanların ardından kâbus gibi üzerine çökerek onu yere acı dolu çakılmasına sebep olan olaylar silsilesini düşünüyordu.

“Umut, aşkı gözlerinde görüp yüreğine inandığım erkek, seni asla affetmeyeceğim. Babam, âşık olduğun kadını, annem için yaptıklarını unutup, geçmişini yok sayıp bana, kızına nasıl sırtını döndün?” diye düşünürken kafasını dizlerine koydu ve gözyaşlarına daha fazla hâkim olamadı.

“Gitmeliyim, bu evden, bu şehirden bir an önce gitmeliyim. Beni buraya bağlayan ne kaldı ki? Her şeyi ve herkesi ardımda bırakıp bu ülkeden geri dönmemek üzere ayrılmalıyım.” Diye düşünürken birden aklına daha ret cevabı vermediği anlaşma yapmış olduğu şirket geldi. Umut ardından bırakıp gidemeyeceğini anladığı an çalışamayacağını bildirecekti ama artık hayatı alt üst olmuşken daha fazla burada kalamazdı. Hemen odasına koştu, günlerdir eline almadığı çantasını eline aldı, ama içinde aradığını bulamamıştı ki bir hışımla çantasını alarak yere boşalttı. Aradığı şeyi bulduğunda ise hemen telefona koştu, elindeki kartvizite bakarak bir numara tuşladı. Karşısına çıkan kişiye ismini vermesi yeterliydi.

Beren, uzun bir konuşmanın ardından işe Eylül ayında değil de Ağustos ayında başlamak istediğini söyledi. Karşıdaki ses biraz şaşırsa da Beren gibi geleceği parlak bir mimar ile anlaşmayı sağladığı için mutlu oldu. Telefonu kapattığında buraya geldiğinde aklında olan planları düşündü. Haziran ayında gelmiş, üç ay tatilde babasıyla vakit geçirip Eylül ayında yeni işinde bambaşka bir hayat içinde olacaktı. Planlamadığı aşkı bulmasıyla kaybetmesi bir olurken en acısı da mucizem dediği bebeğini bedel olarak yitirmesi olmuştu. Umut ve babası her şey ama her şey alt üst olmuştu. Beren telefonu kapattığında daha işe başlamasına iki hafta olmasına rağmen bir an önce buradan ayrılmak istiyordu. Bu yüzden eline tekrar telefonu aldı ve ertesi akşama uçak biletini alıp eşyalarını hazırlamaya başladı. Babası geldiğinde ise her ne kadar “Senin gibi bir kızım yok artık.” Dese de onunla konuşmak istemese de durumu açıklamalı ve onunla bir an önce konuşmalıydı.

***

Umut’un gözü günlerdir telefondaydı. Beren’ den bir mesaj, telefon ya da herhangi bir şekilde kendisine ulaşmasını bekliyordu.

“Ama yok, yok, yok, ne bir mesaj ne de bir arama. Kahretsin, hiçbir şey yok. Demek gördüklerim doğruydu. Suçlu gibi suçunu kabul edip o uyuz herifle aşkını yaşamaya devam ediyorsun öyle mi? Gerçekten beni o herifle aldattın.” Diyerek önünde duran telefonu hiddetle eline alıp kapıya doğru bir hışımla fırlattı. Bir hışımla açıldığında karşısında Arda’yı görmeyi hiç beklemiyordu. Hızlı bir şekilde ayağa kalkıp durumu kurtarmak adına bir sinir hali içerisinde camdan dışarıya bakmaya başladı.

“Dostum, yavaş ol biraz bu kaçıncı telefon. Telefon firmaları senin sayende kısa zamanda zengin olacaklar.” Derken arkadaşının yere fırlattığı anda tuzla buz olmuş telefonun parçalarını yerden topluyordu.

“Arda, kes sesini.” Sesindeki tehditkâr ton, Arda’yı da ciddi bir ses tonuyla konuşmaya mecbur etti.

“Umut, yeter artık. Biraz sakin ol lütfen.”

“Arda.” Sesi o kadar yüksek perdeden çıkmıştı ki, arkadaşı korkudan bir adım geri atmak zorunda kaldı ama konuşmaya kararlıydı. Sesini biraz daha sertleştirip, duruşunu dikleştirdikten sonra kararlı ve otoriter bir şekilde soluk almadan konuşmaya başladı.

“Umut, ister kabul et ister etme sen bu kıza deli gibi âşıksın. Ona ağzına geleni saydığın bir mektup bırakıp utanmadan çekip buraya gelmişsin, onu dinlememişsin bile. Şimdi de geçmişsin karşıma beni susturarak etrafını kırıp döküyorsun. Hadi beni susturdun diyelim, her tarafı geleceğin gibi yangın yerine döndürüp kül ettin, peki ya yüreğin be adam, yüreğine nasıl söz geçireceksin. Zaman geçtiğinde pişman olmayacak mısın? Neden dinlemedin? Neden sormadım demeyecek misin? Söylesene canından daha fazla değer verdiğin kızı bir kalemde silmeye kalktığın için aklın sustuğunda kalbin sana hesap sormayacak mı?” Arkadaşının ağzından çıkan her bir cümle ile daha da sinirlendi. Direncinin kırılmaya başladığının o da farkındaydı.

“Arda, günlerdir düşünüyorum acaba yanlış mı yaptım diye? Ama hayır ben haklıyım, yanlış yapmadım. Gördüklerimde yanılmadım o uyuz herifle sarmaş dolaştı. Beni aldatıyordu. Bunun hiçbir açıklaması olamaz.” Derken, o an gözü önünde canlanmıştı. Dişlerini sıkmaya başlayarak sesi giderek hiddetlendi. Ardından savunmaya geçer gibi umursamaz görünmeye çalışarak konuşmasını sürdürdü. “Hem haklı olsa ya da bir açıklaması olsa beni mutlaka beni arar ya da bir şekilde ulaşırdı. Bana yanıldığımı ispat ederdi.” Bunu yapması için içinde öyle bir istek oluştu ki, “Keşke bunu yapsa.” diye iç geçirerek derin bir nefes aldı.

“Neden?”

“Ne neden Arda?” Arkadaşının sorusuyla şaşırdı ve soru dolu gözlerle bir anda ona dönerek anlamsız bir soru sormuş gibi baktı.

“Umut, söyler misin? Gerçekten seven bir kız kendine güvenmeyen, inanmayan ve bir kere bile onu dinlemeyen bir adama neden kendini ispatlamaya çalışsın ki?” Bu cümle Arda’nın ağzından çıktığı gibi Umut’un uzun zamandır esiri olduğu aklına oradan da kulaklarını tıkadığı kalbine bir hançer gibi saplandı.

“Gerçekten de masum olduğu için kendini ispatlama gereği duymamış olabilir miydi? Yok, hayır böyle bir şey olamaz.” Diye, düşünceler içinde boğuşuyordu. Umut, böyle bir ihtimali aklına getirdikçe içi hem huzur hem de korkuyla doluyor ve dehşete kapılıyordu. Ama bu düşünceleri hemen aklından kovarken “Gördüklerimin başka bir izahı olamaz.” diye Arda’nın sesini de yüreğinin tekrar çıkmaya başlayan fısıltısını da kestirip attı. Dalgın dalgın dışarıyı izlerken, Beren ile geçen rüya gibi günleri düşünmekten kendini bir türlü alıkoyamıyordu.

Loading...
0%