@ugurluay
|
14.BÖLÜM (***Masal Bitti Anne***) “Hani masallar mutlu son ile biterdi. Benim masalım neden böyle bitti? Neden Anne?” Beren, gece yarısına kadar babasının gelmesini bekledi. Ama her zaman olduğu gibi babası eve yine geç geldi. Hastaneden çıktığından bu yana babası bunu bilinçli olarak yapıyordu. Gece eve çok geç geliyordu. O saatte kızı uyumuş oluyor, sabah ise gün ağarmadan çıkıp gidiyordu. Beren’ in restorana gelmesini kesin bir dille yasaklamıştı. Kızı için sert, aşılmaz bir duvar haline gelmişti. Mucizem dediği bebeğinin kaybı karşısında yaşadığı acı ile kıyasladığında geriye kalan her şey o kadar basit ve daha az can yakıcı oluyordu ki artık genç kız umursamıyordu. Beren, son zamanlarda yaptığı gibi yine geçmişte yaşadıkları içinde boğuşurken, beynini yoran düşünceler bedeninin direncinin kırılmasını sağlayarak babasını beklerken derin bir uykuya dalmasına sebep oldu. Sabah uyandığında gözlerini odasına dolan güneş ışıklarıyla birlikte açtı. Birden aklına babası geldiğinde yataktan kendini attığı gibi onun odasına koştu. “Allah kahretsin, yine yerinde yok, gitmiş.” İç geçirirken bir yandan da kolundaki saati döndürüyordu. Aklından hızlı bir şekilde vakit ayarlaması yaparak son hazırlıklarını yapmak için odasına yöneldi. “Ne olursa olsun konuşmalıyım ve bugün bu ülkeden ayrılmalıyım.” Diye aklından geçiriyordu. Aceleyle son hazırlıklarını yaptı ve duraktan taksi çağırdı. Valizini eline almış ağır adımlarla evim dediği ama şimdi kendine bir o kadar yabancı olan büyüdüğü yerden ayrılıyordu. Çocukluğunun geçtiği evden adım adım uzaklaşırken her şeyi, tüm yaşananları, tüm acılarını geride bırakmak istiyordu. İçindeki huzuru yüzündeki gülümsemeyi alan adamı, hayatının en büyük armağanı mucizesini, yıllarca annesini deli gibi seven ve ondan asla vazgeçmeyen babasını herkesi, her şeyi geride bırakıyordu. Hayatındaki erkeklerin ona kör ona sağır oldukları bu ülkeden geri dönmemek üzere gitmek, bitmek ve tükenmek istiyordu. Kapının önüne geldiğinde geriye dönüp baktı ve gözlerinden akmaya başlayan yaşlara artık engel olamadı. İçine öyle bir boşluk ve ardından tarifi imkânsız bir acı doldu ki nefes alamaz duruma geldi. Sakinleşmesi ve derin derin nefes alması gerekiyordu. “Şimdi olmaz, sakin ol, şimdi olmaz.” Diyerek kendine gelmeye çalışıyordu, yoksa yine yeni bir kriz geçirecekti. Sinirleri harap olduğu için son zamanlarda sık sık kriz geçiriyor ve kriz esnasında bilincini kaybediyordu. Taksinin kornasıyla irkilerek kendine geldi ve aceleyle arabaya bindi. Artık gitme vaktiydi. Herkesten ve her şeyden gitme vakti… *** Restorana girdiğinde tüm gözlerin kendisine döndüğünü ve giderek bu bakışların rahatsız edici derecede tuhaflaşmaya başladığını hissetti. Beren, bu durumdan o kadar kötü oldu ki, herkes ona kınar gibi bakıyordu. Konuşmaya başladığında yüzleri gülen o insanlar gitmiş yerlerine nefret eden insanların bakışları yerleşmişti. Dünyanın en kötü suçunu işleyen insanına bakar gibi bakıyorlardı. Ama vakti yoktu bakışların anlamı üzerine derin düşüncelere kapılmaya, bir an önce babasını bulmalı ve konuşmalıydı. Acele ile sordu ve babasının tahmin ettiği gibi annesinin mezarına gittiğini öğrendi. Taksiye bindiğinde babasını ve annesini düşündü yine gözleri dolmaya başladı. “Ah babam ilk fırsatta güç bulduğun, inandığın, güvendiğin, sevdiğin kadına koşuyorsun. Peki, ama ben, ben kimden güç alayım?” Diyerek gözyaşlarını bir yandan silerken gideceği adresi belliydi artık, annesi ve babası ile vedalaşacağı yere doğru yol almaya başlamıştı, genç kız babasının dertleştiği kendisinin veda edeceği annesinin kabrine gidiyordu. *** Taksiciye beklemesini söyleyip, her adımını ezbere bildiği, kendisini annesine götüren yola doğru yöneldi. Aklına kazıdığı ve adım adım ezberlediği yoldan ilerlerken sanki annesi ona güç veriyordu, her adımında biraz daha duruşu dikleşiyordu. Annesine yaklaşırken yüreği sanki onun dokunuşları ve sevgisiyle güçleniyordu. Uzun zamandan sonra annesine kavuşan küçük bir kız çocuğu gibi içi huzur buluyor ve kendini güvende hissediyordu. Babasını annesinin mezar taşını okşarken bir yandan da üzerinde çıkmış otları temizlerken buldu. Sessiz sessiz konuşuyor ona bir şeyler anlatıyordu. “Baba.” Sesi o kadar güçlü çıkmıştı ki, kendisi bile bu duruma şaşırdı. Kızının sesini duyan adamın içi parçalansa da ona dönüp bakmadı. Eşinin mezarından bir iki adım uzaklaşıp kızına arkası dönük bir şekilde çıkışa yöneldi. “Dur baba, gitme.” Babası bu sözü duyduğunda ayakları yere çakılmış, adeta adım atamaz hale gelmişti. Beren, annesinin mezar taşının yanına gelerek şefkatle o taşı okşadı, sonra kokusunu özlediği sıcaklığına muhtaçlığını belli eder gibi dudaklarını soğuk mezar taşına dokundururken annesinin yanında olduğunu hissediyordu. Gözyaşlarını silerken konuşmasına devam etti. “Bu konuşmamıza babam da şahit olsun anne.” Derken hıçkırıklara boğulmuştu. “Anne, Annem seni o kadar özledim ki… Sana o kadar ihtiyacım var ki, o kadar muhtacım ki sevgine… Bu şehir önce seni aldı benden. Sen gidince duramadım bende kopup gittim anne, senin acını içime atıp bu şehirden gittim. Yıllar sonra döndüğümde yokluğunun acısı içimi kavurmaya başladığı an yine gitmek istedim. Ama olmadı, olmadı annem. Âşık oldum ben Anne, senin küçük kızın ilk defa bir erkeğe yüreğini açtı, yüreğiyle birlikte güvenini verdi. Senin babama baktığın gibi bende Umut’a baktım, babamın aşkla yüreğini ısıttığı gibi o da benim yüreğimi ısıttı. Ben sadece âşık oldum Annem. Küçük bir yanlış anlama hayatıma mal oldu, bebeğimi benden aldı. Bana güvenmedi, içimde yeni oluşmaya çalışan masum hayatı acımasızca elimden aldı, benden kopardı onu asla ama asla affetmeyeceğim. Önce Umut sonra da babam sırtını döndü bana. Yıkılmaz dediğim dağlar yıkıldı ve aşamayacağım duvarlar çekildi önüme. Tutunacak hiç bir dalım kalmadı anne, vedalaşmaya geldim. Ben güçlü değilim anne, babamın sandığı kadar güçlü değilim. Gidiyorum, bu şehir senden sonra bebeğimi de aldı benden, nefes alamıyorum, boğuluyorum buralarda. Daha fazla duracak ne yerim ne de zamanım kaldı. Gidiyorum Annem, senin küçük kızın affedilemeyecek bir hata yapmadı, ben sana benziyorum. Bir zamanlar senin babamı sevip babanı karşına alıp, kaçarak evlendiğiniz sevgiyle sevdim ben. Babam “Bize bunu nasıl yaptın?” dedi. Ben bir şey yapmadım, ama babam, babam yaptı anne. Babam sizi unuttu. Ferhat ile Şirin’i unuttu. Benim Şirin’in kızı olduğumu unuttu. Aşkı için babasını karşısına alan karısını, deli divane olduğu eşini, ona duyduğu aşkını, sevdam dediği Şirini’ni unuttu.” Derken hıçkırıklara boğularak daha fazla orada duramayacağını anlayarak koşar adım oradan uzaklaştı. Ferhat Bey, kızının sözleriyle geçmişi hatırladı. Kızı haklıydı kendi yaşadıklarını yok sayarak onu yargılamış daha da ileri giderek onu yokluğu ile cezalandırarak kimsesiz bırakmıştı. İçi paramparça gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuş bir şekilde “Kızım.” Diye sarılmak için döndüğünde ise az önce mezar taşı başında konuşan kızı yerinde yoktu. “Kızım.” Diye bağırdı tekrar, tekrar ama Beren çoktan oradan uzaklaşmıştı. Artık ne bir haykırış ne de pişmanlık… Her şey için çok geçti. Zamanında açılmayan şefkatli ve güvenli kucak şimdi açılsa da boş kalmaya mahkûmdu. Hata yaptığını düşündüğü kızının yokluğu belki de şimdi ona en büyük ve ağır cevaptı. Cevaptan öte cezaydı. *** Yıllar önce olduğu gibi yine gidiyordu. Annesi ve bebeğini kaybettiği şehirde kendini de kaybetmemek ve yok olmamak için gidiyordu. Kendini affetmeyen babasını, aşkına inanmayan ona güvenmeyen Umut’u, o şehri o ülkeyi terk ediyordu. Gidiyordu, artık dönmeyecek geriye dönüp bakmayacaktı. Gözyaşlarını yola dökerken bindiği taksi havaalanına doğru çoktan yönelmişti. Ama varlığından habersiz biri onu adım adım takip ediyordu. |
0% |