@ugurluay
|
16.BÖLÜM (***Ben Senden Gidemedim***) “Kaçabilirim, unutabilirim sandım. Hesaba katmadığım, katamadığım, yüreğimi de alıp gittim ben. Yüreğimle birlikte aşkımı, özlemimi de alıp gittim. Aslında gitmedim. Deli gibi istesem de, ben senden bir türlü gidemedim…” Bir ay sonra Beren, dalgın dalgın önündeki dosyaları inceliyor adeta projeler arasında boğuluyordu. İngiltere’ye dönüşünün ardından tam bir ay geçmişti. Dile kolay gelen ama onun için çok ağır ve zorlu geçen bir ay olmuştu. Geldiği anda yalnızlığı ile baş başa kalmıştı. Eski arkadaşlarından kimseyi yanına yaklaştırmıyor, yalnızlığı ile birlikte baş başa kalarak geride bıraktıklarının acısını yüreğinin en derinlerinde sızlarcasına çekiyordu. Unutmaya çalışıyor, aklına kazınmış geçmişini söküp atmak istedikçe canı yanıyor, ama bir türlü unutamıyordu. Kimi zaman hala ona âşık olduğu için kendine kızıyor, bağırıyor çağırıyor; kimi zaman kaybettiği bebeği için ağlama nöbetleri, titremeler sinir krizleri geçiriyor; kimi zaman da iliklerine kadar gurbet özlemini deli gibi hissediyor adeta ruhu çektiği acıyla kasıp kavruluyordu. Dayanmak hiç kolay değildi ve artık o da dayanamıyordu. Sancılı geçen bir ayın sonunda herkesten ve her şeyden kendini tam olarak soyutlamayı başardı. Arkadaşları başlarda arayıp sorsalar da her defasında ret cevabını aldıkları için bir bir onlarda Beren’in etrafından uzaklaştılar. İş yerinde ise herkese karşı mesafeliydi. Kimse ile yakın ilişki, arkadaşlık kurmak istemiyordu çünkü kimseye artık güvenmiyor daha doğrusu güvenemiyordu. İşe başladığından bu yana kendini deli gibi projelere, çizimlere verdi. Bu kendini adayış iş hayatında takdir toplasa da Beren’ in bununla pek de ilgilendiği söylenemezdi. Onun için önemli olan tek şey kafasının sürekli bir şeylerle meşgul olmasıydı yoksa her boş kaldığında onun için çok acılı bir süreç başlıyordu. Yeni bir başlangıç yapmak için döndüğü İngiltere’de içinde kopan fırtınaları bir türlü dindirememiş üstüne üstlük uzakta olmak son zamanlarda daha fazla canını yakmaya başlamıştı. “Buraya gelirken hiç böyle hayal etmemiştim.” Diye iç geçirirken kendini bilinmez boşluklara sürükleye sürükleye götürmeye çalışan düşüncelerin elinden kurtularak kendine geldi. Önündeki dosyalara gömülmüş masa odasında incelemeler yaparken masasının üzerine bir fincan kahvenin konulması korku ile irkilmesine neden oldu. Deve kuşunun kafasını topraktan çıkarıp gün ışığına bakması gibi başını kaldırarak baktığında yüzünde sıcacık bir tebessüm belirdi. Bu Alex’ten başkası değildi. Annesi İngiliz, babası Türk olan bu genç adam, iş yerinde kıza en yakın olan insandı. Beren ise işe başladığından bu yana Alex’in sıkı takibi altındaydı. Beren her ne kadar uzak durmaya çalışsa da herkesin yemeğe çıktığı bir öğlen vaktinde internette dolaşan Beren, Umut ile ilgili bir haber görmüş, nefes alamaz duruma gelmiş ve ağlama nöbetinin de baş gösterdiği sırada kriz eşiğindeyken yardımına Alex yetişmişti. Krizi atlatabilmesi için yardımından ötürü ona minnettar olmuş ve bu yüzden o günden sonra iş yerindeki diğer insanlardan ona farklı davranmaya başladı. Bir önünde duran kahveye bir de adamın sıcacık gülümsemesine baktı. “Belki içmek istersin diye düşündüm, çok kaptırıyorsun kendini.” Derken hemen yanındaki sandalyeye oturdu. Alex, babası sayesinde Türkçeyi o kadar güzel konuşuyordu ki şaşırmamak elde değildi. Beren kendini yalnız hissetmesin diye onun yanında sürekli Türkçe konuşuyor ve arkadaşlığını, yanında olduğunu, yalnız olmadığını sürekli ona hissettirmeye çalışıyordu. “Teşekkür ederim Alex,” Dedikten sonra kahvesinden bir yudum aldı. Kahvenin sıcaklığı boğazından aşağıya ierken beyninde bir rahatlama hissetti. Gerçekten dosyalara kendisini fena halde kaptırmış olduğunu gözlerini kapatığ kahvenin baş döndüren kokusunu içine çektiğinde anladı. “Imm.” Dudağından dökülen iniltiler Alex’in dudaklarının memnuniyet ile kıvrılmasına sebep oldu. “Sen bu şekilde ve bu sesleri biraz daha çıkarmaya devam edersen benim erkeklik devrelerimin yanmasının ana sebebi olacaksın bilesin.” Dediğinde genç kız duydukları ile bir anda gözlerini fal taşı gibi açmış ve yaptığı hatanın farkına vararak oturuşunu dikleştirerek elindeki kahveyi sertçe masaya bırakmıştı. “Ben özür dilerim Alex o kadar çok yorulmuşum ki kahveye ihtiyacım olduğunu bile fark etmmeişim. Ben, yani şey, bilinçli yapılmış bir şey değil.” Dediğinde Alex içinde tuttuğu kahkahayı daha faza bastıramadı. Onun bu halini gören Beren kendisiyle dalga geçildiğini fark ederek ellerini göğsünün altında birleştirdi ve kaşlarını çatarak yapmacık bir kızgınlıkla söylenmeye başladı. “Çok mu komik Alex Bey…” “Bence komik. Baksana şu haline, daha gülmesem sabaha kadar bir ansiklopedi dolusu açıklama ile davranışının sebebini rapor edeceksin bana.” “Aşk olsun Alex ya.” Diyerek bakışlarını ondan çektiğinde Alex içten bir yanık “Ah! Keşke…” diyerek mırıldansa da Beren’in şu an için bu fısıltı halindeki itirafı duyacak durumda değildi. Alex bir anda zamansız ortaya çıkan duygularını belli etmemek adına ciddileşerek genç kızın karşısına geçti. “Beren, bu akşam bir şeyler yapalım mı? Yemek falan yeriz sen de bu arada biraz nefes alma molası vermiş olursun. Ne dersin?” Derken muzipçe bir gülüş atıp, göz ona kırpmıştı. Her ne kadar reddedilme endişesi yüreğini kasıp kavursa da bunu ona hissettiremezdi. Bu güne kadar Alex’ ten gelen her teklif kız tarafından bir bahane ile savuşturularak bertaraf edilmişti. “Alex, biliyorsun bu son aldığımız iş büyük bir proje. Gerekli incelemeleri yapmam ve çizimleri yetiştirmem gerekiyor. Bu yüzden teklifin için teşekkür ederim.” Onu kırmamak için üstün bir çaba sarf ediyordu. “Buldum, o zaman ben sana geleyim, hem Türk mutfağından leziz yemekleri yerim dana da yardım ederim.” Diye konuşurken icat yapıp yeni bir şey bulmuş küçük bir çocuğun sevinciyle gözlerinin içi parlamıştı. Aslında bu yaptığı son bir çırpınış, son bir kurtuluş hamlesinden başka bir şey değildi. “Maalesef Alex, yalnız çalışmak bana daha iyi geliyor. Sana daha önce de söylemiştim.” Alex’ in yaktığı son umut ışığı da kız tarafından acımasızca söndürülmüş ve onu karanlığa mahkûm etmişti. “Ama.” Diyerek onun gözlerinin içine baktı. Bu bakış biraz olsun karanlığı aydınlatmaya yaradı. “İstersen sana özlediğin Türk mutfağından lezzetleri yarın işe gelirken sana getirebilirim.” Dedi onu teselli edercesine. Ama bilmiyordu ki Beren, Alex’in asıl derdinin yemek olmadığını, asıl derdinin onun biraz daha yakınına girip onu tanımak istediğini, onun yalnızlığını paylaşıp kederine ortak olmak istediğini… Alex bunları henüz dillendiremiyordu. Çünkü en ufak bir hata Beren ile aralarına aşılamaz duvarlar kat edilemez mesafeler sokabilirdi. Sabırlı davranmaya karar vererek onun teklifine olur anlamında memnuniyet kırıntılarını suratına zoraki yapıştırarak başını salladı. “Anladım, ama ne zaman fikrini değiştirirsen ben buradayım. Unutma, zaman konusunda açık çek veriyorum sana ve her an senden haber bekliyor olacağım.” Derken göz kırparak ayağa kalktı. Kızın omzuna yanında olduğunu hissettirecek bir dokunuş yaparak, “Unutma, zaman konusunda açık çek.” Diyerek odasına doğru yöneldi. Beren, genç adamın arkasından bakarken yine unutmaya çalıştığı ama bir türlü unutamadığı, her şeye rağmen ömrünün tek aşkı olan adamı hatırladı. “Hatırlamak mı? Aklımdan çıktığı tek bir an mı var?” Diyerek kızgın bir şekilde kendine söylenmeye başladı. O anlarda Türkiye’de olanlardan habersiz acı dolu bakışlarını genç adamdan alarak, önündeki dosyalara kendini tekrar bırakmıştı. |
0% |