@ugurluay
|
17.BÖLÜM(***Ne Seninle Ne de Sensiz***) “Atamıyorum içimden seni. Ne sevmeye devam edebiliyorum, ne de nefret edebiliyorum. Ne seninleyim, ne de sensiz… Zaman durdu. Diplerdeyim. Nefessizim. Gel kurtar, çıkar beni uyanamadığım bu kötü kâbustan. Huzur bulduğum bakışlarınla kurtar beni. Sen yokken… Hayat yok. Nefes yok. Ben yok. Gel kurtar beni kaybettiğim, yitirdiğim huzurum…” İstanbul, yazın bunaltıcı sıcaklıklarını geride bırakırken, şehir eylül ayının yağmurlu ve serin havasına kendini teslim etmeye başlamıştı. Umut’un içi aşkından alev olmuş kor ateşler içinde yanarken, Beren’ e duyduğu özlem onu git gide içinden çıkılmaz bir duruma sürüklüyor, onu daha da çekilmez bir adam haline getiriyordu. Her geçen gün bir öncekinden daha fazla ağır geçiyor, unutmak bir yana içindeki hasret çığ gibi büyüyor ve buna bir türlü engel olamıyordu. Zaman ileriye doğru akıp giderken o diplere çekiliyordu. Diplere indikçe ise daha bir sabırsız daha bir sinirli olmaya başlamıştı. Artık onu ne ailesi ne de en yakın dostu Arda tanıyamıyordu. Yine sıkıntılar içinde iç çırpınışlarının yoğun olduğu bir günde Arda ile birlikte şirketin ihale dosyalarını inceliyorlardı. Umut’ un bir türlü dikkatini toparlayamaması ve üst üste hesaplarda yaptığı hatalar sebebiyle Arda daha fazla kendini tutamadı. Suratı asık, kaşları çatılmış ve dokunduğun anda patlayacak bir bomba gibi duran dostuna bakarak çekinmeden konuşmaya başladı. “Umut, kendine gel artık. Endişelenmeyi bırakalı çok oldum. Her an ne olacak nasıl bir saçmalık yapıp nasıl bir patlama yaratıp kendine ve çevrene zarar vereceksin diye korkmaya başladım.” Arkadaşının gözlerinin içine bakarak konuşurken sesindeki tedirginlik ve öfke hissedilir seviyedeydi. “Arda, yine başladın gereksiz ve yersiz konuşmalarına. Kadın gibi tepemde dır dır etmekten ne zaman vazgeçeceksin.” Derken keskin bakışlarıyla birlikte hiddetli sesini arkadaşına yöneltmişti. “Sen ne zaman Beren’ in yanına gidip adam gibi konuşursun o zaman keserim dinlemekten zevk aldığın sesimi. ”Şüpheli bakışlarını alaylı ses tonuyla gizlemeye çalışarak konuşmuştu. “Arda, kapa çeneni anma onun adını benim yanımda. O köprünün altından sular akıp gideli çok oldu.” Sesi artık tehditkâr çıkıyordu. “Dostum, kusura bakma da su mu aktığı yok. Ben seni şu kadarcık tanıyorsam o kız suçsuz ve sen öfkesine kurban olan saf âşık bir hiç uğruna ikinize birden şu an boşu boşuna acı çektiriyorsun.” Gayet kendinden emin bir şekilde konuşması Umut’un oturduğu yerde tef gibi gerilmesine sebep oldu. Kendine itiraf edemediklerini en yakınından duyması onu tarif edemediği bir cenderenin içine atıyor ve içinden ne kadar çırpınırsa çırpınsın çıkamıyordu. Tek yapabildiğini yaparak öfkesini karşısındakini susturmak için kullandı. “Arda, yeter artık konuşma, sus sadece sus anladın mı? Onun yaptıklarını kaldıramam ben anlıyor musun? Kaldıramam… Aşkımdan ölsem de onu asla affetmeyeceğim.” Sinirden gözleri kıpkırmızı olmuştu. Söylediklerine ne kadar inanmak istese de asla yapamayacağı şeyler dilinden dökülüyordu. “Peki susuyorum. Ama şunu bil ki susuyor olmam senin haklılığından değil o kalın kafana ne dersem diyeyim kar etmeyeceğinden.” Arda, arkadaşının ne kadar çok acı çektiğini görüyor, bu duruma çok üzülse de elinden hiçbir şey gelmiyordu. Kaç defa Beren’i bulup konuşmak istese de kızın adresini sır gibi saklayan arkadaşı yüzünden kıza bir türlü ulaşamamıştı. Umut, sakinleşmeye çalışırken, arkadaşı ise bir an önce yeni bir patlamaya maruz kalmadan odadan çıkmak istiyordu ki tam bu sırada çalan telefon imdadına yetişerek aralarındaki gerilimli konuşmayı bitirdi. Telefonun ucundaki sekreter Umut’un gözlerinden alev topunun oluşmasına sebep oldu. Arda şaşkın bir şekilde arkadaşında meydana gelen ani ve tehlikeli değişiklikleri inceliyor, neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. “İçeriye gelsin.” Diyen Umut’un, emir veren sert ve tehditkâr sesiyle yerinde küçük çapta kalp krizi geçiren Arda telefonu kırma derecesinde sert kapatan arkadaşına da hayretle bakıyordu. Neler olduğunu anlayamayan ve yavaştan korkudan titremeye başlayan arkadaşına döndü. “Arda, sen çık daha sonra konuşuruz.” dedi. “Bir şey mi oldu? Gelen kim?” Diye sorarken artık sesi korkudan fısıltı şeklinde çıkmıştı. Çünkü Umut’u hiç bu kadar karanlık bakışlar ile görmemişti. “Arda, daha sonra daha sonra, şimdi değil. Çık git şimdi.” Gözlerinden ateşler fışkırıyor ve sesi bugüne kadar hiç çıkmadığı kadar korkutucu ve tehlikeli geliyordu. Onu tanımasa az sonra birini öldürecek azılı bir katil olduğuna inanırdı. Adeta korku filmlerinden fırlamış bir cani gibiydi. Son bir hamle yapıp sesi duyulamayacak derecede konuşmaya çalıştı. “ Umut, emin misin?” Konuşmaya çalışırken “Arda çık.” diye hiddetle bağırınca Arda’nın sesi bir cümle daha kurmaya cesaret edemeden “Aman canıma minnet zaten ne halin varsa gör.” Dedi ve odadan koşar adım çıktı. Odadan çıkarken karşılaştığı kişiyi tanımadığını fark etti. “Acaba kim bu canına susamış adam?” Diye düşünürken “Allah yardımcısı olsun.” Diyerek iç geçirdi. Malum arkadaşının psikopat bir halde içeride bırakmıştı. Düşünceler ve korku içinde oradan uzaklaşıyor ve daha fazla hırpalanmadan kurtulduğu için kendini şanslı hissediyordu. Umut’un gözünü döndüren içinde cehennem ateşini alevlendiren kişi şimdi korkmadan, utanmadan karşısında duruyordu. Neler olacağını, neler yaşanacağını bilmeyen iki kişi için dünya çoktan dönmeyi bırakmış ve zaman birbirine öfke ile bakan adam iki adamın bakışları arasında hareket edemeyerek akmayı çoktan bırakmıştı. Peki ya Umut’ un karşısına çıkmaya cesaret eden öfkesinin asıl sebebi adam kimdi? |
0% |