Yeni Üyelik
19.
Bölüm

18.BÖLÜM

@ugurluay

18.BÖLÜM(***Vazgeçemem***)

“Güneşinle ısıttığın yüreğimi buzlar ülkesine çeviren bendim.

Yeryüzündeki cennetimi, cehenneme döndüren de bendim.

Seni bensiz bırakırken,kendimi sensizliğe mahkûm eden de bendim.

Şimdi düşünüyorum.

Sen acılar içinde boğulurken,ben haklı olmam ile avunuyordum.

Peki ya şimdi?

Sen hep haklıyken, ben ne ile avunacağım.

Aklımda SEN, İçimde AŞKIN, dilimde ADIN.

Yüreğimde beni affedeceğin güne olan inancım.

Adım gibi yüreğimde taşıdığım sönmeyen tek umudum…”

Umut’ un karşısına çıkmaya cesaret eden, deli gibi sevdiği kadını elinden aldığını düşündüğü Oğuz’dan başkası değildi. Oğuz odaya adımını attığı anda öfkeli adamın yumruğuyla karşılaşması bir oldu. Daha ne olduğunu anlamadan yediği yumrukla sersemlemiş ve yere düşmüştü. Umut düştüğü yere eğilerek intikam kokan nefesini yüzüne soluyarak onun yakasından tutup ayağa tekrar kaldırdı.

“Lan sen hangi yüzle buraya gelip benim karşıma çıkarsın. Seni öldüreceğimi bile bile hangi cesaretle utanmadan dikilirsin karşıma şerefsiz.” Derken yüzüne acımadan hiddetini kusarcasına bir yumruk daha savurdu. Yediği yumrukla iyice sersemlemiş ve içinde kuduran öfkeye daha fazla direnemeyen Oğuz, üzerine doğru gelen Umut’ un karnına sert bir tekme savurdu.

“Seninle kavga etmeye değil, konuşmaya geldim.” Konuşurken bir yandan da yerden kalkmaya çalışıyordu.

”Lan, sen benimle ne konuşacaksın adi herif, düğün davetiyeni mi vermeye geldin ahlaksız adam?” diyerek söylenirken tekrar saldırmaya hazırlanıyordu.

“Umut, yeter artık. Saçma sapan davranışlarınla Beren’i ne hale getirdiğini bilmiyorsun.” Diye konuşurken, karşısında öfkeden kuduran ve kıskançlıktan deliye dönen adamı kontrol etmeye çalışıyordu. Beren’ in adını Oğuz’ un ağzından duyduğunda daha da hiddetlendi, adeta kırmızı görmüş ve kan akıtmak için zevk alırcasına gözü döndü. Son bir güçle sert bir yumruk daha savurdu. “Onun adını ağzına alma lan.” Savurduğu yumrukla Oğuz’un yere yığılmasına neden olurken dudağından ve burnundan akan kanı görmek içinde büyük bir haz sağladı. Oğuz bitmiş halde yerde yatarken ağzından son gücüyle nefes nefese bir cümle çıktı.

“Beren gitti.” Bu cümle Umut’un elinin havada asılı heykel gibi donup kalmasına, gözlerinin yanmasına ardından dizlerinin bağının çözülmesine sebep oldu. Ayaklarının gücü kesildiği anda Umut kırılan direnci ile birlikte yere yığıldı.

“Be-Beren gitti mi? Nereye?” Sesi titriyor ve kekelerken cümleleri bir araya zar zor geliyordu. Oğuz yanındaki masadan destek alarak kendini koltuğun üzerine doğru attı.

“Gitti.” Oğuz’un sesi nefes nefese, bezgin ve üzgün çıkmıştı. Yüzünde ki kanları temizlerken bir yandan da konuşmaya çalışıyordu. “Saldırmayı bırakırsan eğer adam gibi konuşmaya geldim.” Artık sesi daha sakindi.

Umut çöktüğü yerden sadece ”Anlat.” diyebildi. Konuşacak dermanı kalmamıştı. Az önce dünyam diye bildiği her şey yerle bir olmuş, tüm hayatı yine ve yeniden kurduğu düzen ile birlikte tepesine acımasızca yıkılmış ve ruhu enkazın altında kalmıştı. “Daha kötü ne olabilir?” diye düşünürken kendi kendini cehennem ateşleri içine attığından haberi bile yoktu. Umut’un bilmediği ise yerin sanıldığından daha derin olduğu, dibinin daha da dibi olduğuydu. Ve yerin katman ve katman altı bir adet ahmak âşık için yeterince kucak açmış ve düşmesini bekliyordu.

Oğuz saatlerce konuştu, konuştu. Umut’u ilk gördüğü günden bu yana ona duyduğu kıskançlık ve nefretten bahsetti. Beren’ i takip ettirdiğinden, Umut’ un olmadığı bir zamanda Beren ile konuşmaya gittiğini söyledi. Umut bu kısımlar dinlerken gözlerini kapatıp ellerini yumruk yaparak sıkmaya başladı. Aşklarını dinlemek istemiyordu ama bu defa sakin olacak ve her şeyi öğrenecekti. Beren’ den nefret edebilmek için bu gerçekle yüzleşmeye şu anda ihtiyacı vardı. Restoranda Beren’ in onu reddettiğini, onunla arkadaş olarak bile görüşmek istemediğini ve aklındaki tüm düşüncelerin silinmesi için de hamile olduğu gerçeğini kendisine söylediğini anlatmıştı. Umut’un kapalı olan gözleri duydukları yüzünden öyle bir dehşetle açıkladı ki onu bölen acı dolu bir ses…

“Ne? Hamile mi?” Sesi kendisine isyan eden bir çığlık gibi çıktı. Yüreği param parça olmuş, ruhu lime lime ediliyordu.

“Evet, Beren senden hamileydi?” Diye konuşurken titreyen sesiyle birlikte bakışlarını ondan kaçırmıştı. “Hamileliği yüzünden başı döndüğü için o an düşmek üzereyken ona yardımcı oldum. Ardından kendini iyi hissettiğinde oradan ayrıldım.” Dediği anda Umut artık gözyaşlarına engel olamıyordu.

Hıçkırıklar arasında sadece “Beren, Beren nerede?” diyebilmişti.

“O günün sonunda Beren’ e bir mektup gelmiş. Sonra…” dediği anda sesi kesilmiş ve gözlerini yere indirmişti. Umut çöktüğü yerden sürüne sürüne gelerek Oğuz’un yakasına tekrar yapıştı. “Sonra, sonra ne oldu be adam konuşsana, Sonra ne oldu?” Konuşurken sesi küfreder gibi çıkmıştı.

“Beren, o gün o mektuptan sonra bebeğini kaybetti.” Dedi üzgünce başı önünde eğik bir halde.

Umut’un elleri Oğuz’un yakasından ansızın pişmanlıkla sürünürcesine düştü. Sanki kollarını bedeninden görünmez bir bıçak kesip almıştı. Hissetmiyordu artık hissedemiyordu.

“Beni neden aramadı?” Sesi yine çaresiz bir fısıltıya belli belirsiz bir iniltiye dönüştü.

“Onu hiç ama hiç tanımıyorsun.” diyen Oğuz’ un söylediklerine bile o anda tepki veremedi.

“Ben ne yaptım? Allah benim belamı versin.” Sinir harbi içerisinde kafasına yumruklarıyla vurmaya başladı.

“Umut, dahası var sakin ol ve dinle.” Adamın emreden cümlesi ve ses tonuna bile karşılık vermeden itaatkâr bir çocuk gibi nefret ettiği adamı dinlemeye anlattırdıklarını algılayıp hazmetmeye çalışıyordu.

“Umut, o olayın ardından Ferhat Bey kızına düşman kesildi. Yaşanan tüm olayların ardından Beren…”

“Allah’ın cezası adam susma konuş. Ne oldu anlat? Susma artık, dayanacak gücüm kalmadı. Anlat artık sonra ne oldu?” Umut ne gözlerinden akan yaşlara engel olabiliyor ne de yüreğinden yükselen aşkının isyanlarına dayanabiliyordu. Pişmanlık… Pişmanlık artık en büyük yoldaşıydı.

“Beren, Beren bir daha dönmeyeceğim diyerek İngiltere’ye gitti.”Sesi artık sevdiği kadını avuçlarından kayıp gitmesini izlemiş ve bunun acısını derinden yaşamış gibi çıkmıştı.

“Ne ? İngiltere mi? Gitmeyecekti. Vazgeçmişti.” Umut’un sesi hiddetli bir o kadar da çaresizdi.

“Onu vazgeçirmeye çok uğraştım ama gitti. Evlenme teklifimi bile kabul etmedi.” Derken yüzünden umutsuzluk okunuyordu.

Umut, bitmiş tükenmiş halde oturduğu yerden doğrulmaya çalışıyordu. Duydukları arasında duymak istedikleri olmasına rağmen ya bilmedikleri, hayal bile edemedikleri o kadar ağır gelmişti ki kaldıramıyordu. Peki ya sevdiği kadın o nasıl kaldırdı bu kadar acıyı? Düşündükçe beyni uyuşuyordu.

Küçük bir yanlış anlama ve öfkesinin kurbanı sevdiği kadın ve varlığından bile haberi olmadığı masum bebeği olmuştu.

“Allah’ım ben bunu nasıl yaptım? Yeryüzündeki cennetimi nasıl oldu da cehenneme çevirdim? Nasıl bu kadar kör olabildim? Deli divane olduğum kadını dinlemeden yüreğimle değil de nasıl gözlerimle yargıladım? Cezasını yokluğumla terk ederek vermeye çalışırken… Allah’ım ben ne yaptım? Beren’im, huzurum, yeryüzündeki cennetim…” diyerek fısıltı halinde konuşurken aklı, yüreği, bedeni, tüm benliğiyle savaş içerisindeydi. “Saatler önce affetmeyeceğim dediğim kadınım, şimdi beni affedecek mi?”

Oğuz’un cümleleriyle düşüncelerinden sıyrıldı. “Şunu unutma Umut, Beren’ i senden daha fazla seviyorum. Bunu senin için değil senin aşkından gözü kör olmuş ve asla bana dönmeyecek kadının mutluluğu için yaptım. Birazcık umudum olsa inan bunu asla yapmazdım.” derken sesinde kızgınlık belirtileri hissediliyordu.

Tarifi imkânsız acılar Umut’un vücuduna saldırırken gitmeye hazırlanan Oğuz’un önüne kadar geldi tüm gücünü toparlayarak konuşmaya başladı.

“Her ne kadar seni sevmesem hatta senden nefret etsem de anlattıkların için teşekkür ederim.” Dediği anda Oğuz’un yüzüne sert bir yumruk savurdu. Yumruğun şiddetiyle yere yığılan Oğuz,” Sen böyle mi teşekkür ediyorsun be adam?” Canı acımış bir halde aklından zoru olduğunu düşündüğü adama şaşkın bir halde bakıyordu.

“Bu ona dokunduğun, takip ettirdiğin ve evlenme teklif ettiğin içindi. Dua et anlattıkların beni kendime getirdi. Yoksa inan bana sırf bu saydıklarım için gözümü kırpmadan seni şuracıkta gerçekten ellerimle öldürürdüm.” Dişlerini sıkmış bir halde gayet ciddi ve tehlikeli gözüküyordu. Yerde Oğuz’u kanlar içinde bırakırken aceleyle odasından koşar adım çıkmıştı.

Umut, öğrendiği gerçekler ile kaçırdığı hayatı düzeltemeye, kaybettiği bebeği, çektirdiği tüm acıları unutturmaya koşuyordu. Yeryüzündeki cennetini cehennem ateşlerine dönüştüren adam, dünyası başına yıktığı ve güneşini çalıp onu karanlığa hapsettiği, huzurum dediği kadına apansızca koşuyordu. Ama yetişebilecek miydi, hala Umut’a bir umut var mıydı? İşte orası koskocaman bir meçhule açılan kapıydı.

Loading...
0%