@ugurluay
|
22.BÖLÜM(***İmkânsızdan da Öte***) “Sen varken var olan, sen yokken kaybolan hayallerim vardı benim. Düşün artık hayal bile değilsin benim için. Benim için imkânsızın karşılığı belki de daha fazlasıydı adın… Kim bilir? İmkânsızdan da öte… Belki de adını bile koyamadığımsın…” Mert Bey’in odasında toplantı istediğini haber alan Beren hala dün gece gördüğü rüyanın etkisi altındaydı. Silememişti izleri, unutamamıştı gözlerinin önündeki kan saçan görüntüleri… Mert Bey’in odasının önüne geldiğinde, telefonla konuşan Mira’nın kaşlarını çatmış bir halde yanına doğru geldiğini gördü. “Tamam, Cemre ben şu anda yurt dışındayım geldiğimde görüşürüz olur mu tatlım?” Telefonu kapattığında yüzü hala allak bullaktı. “Mira, bir sorun mu var?” Endişe ile süzdü arkadaşının düşünceli ifadesini. “Yok, canım ya Cemre benim üniversiteden ev arkadaşım. Kardeşim gibi diyebilirim, şu sıralar biraz sıkıntıda aslında tam da anlamadım. Vasiyet yüzünden evleneceğinden falan bahsetti. Her neyse şimdi boş ver sen onu. Mert toplantıya çağırdığı için tam olarak anlayamadım. Şu toplantıyı atlatalım ben onu sonra arar ve ayrıntılı olarak öğrenim durumu. Bu arada sen nasıl oldun, daha iyi misin dün geceden bu yana?” “İyi sayılırım da boş ver şimdi sen beni, patron neden çağırdı yine bizi?” “Tam olarak ben de bilmiyorum ama duyduğuma göre çok önemli bir proje için iyi bir müşteriyle anlaşılmış. Belki onun için toplantı istemiştir.” “Haydi, o zaman gidelim de neymiş bir öğrenelim.” Derken Beren gözlerini devirmiş ruhunda hala dün akşamın ıstırapları, hal ve hareketinde ise tamamen ruhuyla çelişen umursamaz davranışlar sergiliyordu. Patronun yüzü içeriye adım attıkları anda resmen aydınlandı ve yüzüne tuhaf bir gülümseme yerleşti. “Bu sanki Mira ile ilgiliydi ya neyse…” diye düşündü Beren. Patron tarafından hoş bir şekilde karşılanmak Miray’ı da derinden etkilemişti. Bu onun ne kadar gizlemeye çalışsa da başarılı olamadığı gözlerindeki çocuksu mutluluktan bariz bir şekilde anlaşılıyordu. Mert onlara oturmaları için işaret ettikten sonra toplantı konusuna geçerek hararetli bir şekilde soluk almadan konuşmaya başladı. Sanki karşısındakine itiraz hakkı tanımayacak bir hava içine girmiş ve nefes almadan aralıksız konuşuyordu. Mert, karşısında kendisine merakla bakan iki güzel hanıma iyi bir anlaşma yapıldığını ve bu projenin çok önemli olduğundan bahsediyordu. Müşterilerinin çok önemli insanlardan olduğunu bu yüzden güveneceği insanlarla bu çalışmayı yürütmek istediğini söyledi. Konuşma güzel ilerlerken Beren’ in dikkati patronun “bu proje sizin hanımlar. Tüm hünerlerinizi gösterme zamanı geldi artık.” demesiyle gözleri kısılmıştı. Bu kadar önemli bir projenin kendilerine verildiğini öğrene Beren sevinçli Mira’ya döndüğünde Mert’in ağzından dökülen “Proje Türkiye’de gerçekleşecek.” Demesi ile birlikte genç kızın yüzündeki gülümseme an be an soldu. Yutkunmaya çalışsa da boğazında ağır bir yük oluştuğunu hissetti. Beren’ in yüzünde acı, bakışlarında hüzün oluşmasına sebep oldu. Mert bunu hissetse de görmezlikten gelerek konuşmaya devam etti. “Bu proje çok önemli hanımlar. Sıra dışı, şimdiye kadar yapılmamış, farklı şeyler istiyorum. Sizden hayaller kadar olağanüstü ve gerçeklerle örtüşen bir ev istiyorum. Masalları yaşatalım onlara, hayallerindeki evi yapalım.” Derken bir yandan da Beren’ i süzmeyi ihmal etmiyordu. “Bu iş için önerilerinizi yarın masam da görmek istiyorum.”dediği anda çıkabileceklerini söylemişti. Beren aklından bir türlü çıkaramadığı eski günlerine, son günlerde yaşadığı kâbusları da ekleyerek içi huzursuz bir şekilde odadan sürüne sürüne kendini zor atmıştı. Aklındaki düşünceleri bir kenara bırakmak ve işlerine gömülmek için ayakları onu ait olduğu yere yani odasına götürüyordu. Ne odada bıraktığı Mira’yı ne de başka bir şeyi düşünecek durumda değildi. Ardında bıraktığı ülkenin adının kulaklarında yankılanması ile onu sarsamaya yetmişti. Üstüne üstlük geçmişin kara bir kabus gibi üzerine çökerek onu mecalsiz bıraktığı dün geceden sonra… *** Zaman karanlığı yarıladığında Beren, evinin terasında muhteşem bir gecede şehrin parlayan ışıklarının manzarasını yok sayarak hala patronun kendisinden istediği önerileri hazırlamaya çalışıyordu. “Kahretsin ya, nasıl bir şey istemişti bu adam böyle?” Telefonundan çalan müziklerin işine hiç yaramadığı gibi üstüne üstlük birde moralinin bozulmasına sebep oluyordu. “Of!” Diyerek önündeki kâğıt yığınını yere fırlatarak öyle bir inlemişti ki onu izleyen Mira ister istemez araya girme ihtiyacı hissetti. Yoksa bu kız yine o krizlerden birini yine mi geçirecekti. Korkuyordu Mira bu kadar güzel yürekli bir kızın Umut yüzünden bu hale gelmiş olmasına her gün lanetler ediyordu. Onun iyi olmasını yüreğinin aşk ile dolup hak ettiği mutluluğu yaşamasını istiyordu ama bu şu an için pek de mümkün gibi görünmüyordu. En azından şimdilik… “Bir of çeksem karşı ki dağlar yıkılır diyorsun yani kuzum.” Beren, şaşkınca terasın kapısına sırtını dayamış kendisini endişeli gözler ile izleyen arkadaşına bakıyordu. Hemen kendine çeki düzen vermeye çalışarak toparlanmak için çabalasa da az önceki dağıttığı ve yerle bir ettiği masayı eski haline getirmek pek de mümkünmüş gibi gözükmüyordu. Pes edercesine koltuğuna geri yaslanarak yüzünü ovuşturmaya başladı. Başı felaket derecede ağrıyordu ve o ilaç kullanma taraftarı değildi. “Geldiğini fark etmemişim. Ne zamandır oradasın?” Suç işlemiş küçük bir çocuk edasıyla çıkmıştı sesi. “Fark ettim, o kadar kendini kaptırmışsın ki altından oturduğun koltuğu alıp gitseler ruhun duymayacak.” Elindeki kahvelerle yanına gidip birini Beren’ e uzattığında kız tebessüm ederek ona karşılık verdi. “İyi gelir diye düşündüm. Eeee nasıl gidiyor bakalım çalışmalar.” Derken kahvesinden bir yudum aldı ve armut koltuğa kendini serpercesine bıraktı. “Gitmiyor Mira, nasıl bir şey istedi bu adam bizden ya? İşin içinden bir türlü çıkamıyorum. Ne istediğini tam olarak anlayamadım? Sen ne yaptın? Bitti mi çalışmaların?” “Bitti sayılır.” Derken Beren’ e sinir bozucu bir sırıtış ile göz kırpıp gönderdi. “Hadi ya, desene bu projede vasatlığın başını mendille ben çekeceğim. Aklımı bir türlü toparlayamıyorum. ” Umutsuzca gözlerini devirdi. “Ama sana yardımcı olabilecek birkaç öneride bulunabilirim.” Çarpık gülüşüne bir de yüzüne sinsi bir dudak büküşü eklediğinde Beren onun bu haline gülmemek için kendisini zor tuttu. “Nasıl olacakmış o bakalım küçük hanım?” “Biraz bakış açının ayarıyla oynayacağız.” Beren anlamaz gözlerle şimdi arkadaşına bakıyordu. Ne demek bakış açısı ayarı. “Anlamadım.” “Yani mesele patronun ne istediği değil, önemli olan senin ne istediğin?” Şaşkın ördek gibi kendine bakan arkadaşına kahkaha atıp dürttü. “Yani tatlım patronun net olarak ne istediğini bildiğini sanmıyorum. Ama senin bu işe nereden başlayacağını biliyorum.” “Nerden başlayacakmışım peki çokbilmiş bayan?” “Hayallerinden.” “Hayallerimden mi?” Gözlerini kısmış ne dediğini anlamaya çalışıyordu. “Bingo, tam üstüne bastın bebeğim.” Tuhaf tuhaf sesler çıkarıyordu. Arkadaşının hareketlerine genç kız gülmemek için kendisini zor tutuyordu. “Beynim durdu resmen, dolandırmadan anlatsan nasıl olur acaba?” Gülmek ile kızgınlık arasında gidip gelerek konuşmuştu. “Tamam tamam kızma, hemen anlatıyorum o zaman. Tatlım şöyle ki nasıl bir evde yaşamak isterdin. Hayallerinde kiminle, nerede ve nasıl bir evde yaşamak isterdin. Bakış açını bu yöne çevir ve bunda yoğunlaşırsan emin ol çok güzel fikirler ortaya çıkacaksın. İnsan ancak kendi evi için hayallerin ötesinde şeyler ister.” “Yapamam.” Sesi o kadar üzgün çıktı. Yüzü birden bozulmuştu ki Mira bir an bu kadar açıkladığı için pişman oldu. “Neden?” “Bu hayatta hayallerimde canlandırdığım tek bir insan vardı biliyorsun. Ama artık o hayallerin bile ötesinde imkânsız, imkânsız şeyler bunlar. İmkânsızı sunmak, yaşamak gibi bir şey bu… Kendim bile inanamadığım bir şeyi bir başkasının inanmasını nasıl sağlarım.” “Ben sana yaşa demiyorum, tasarla diyorum sen inan herkes inanacaktır. Şunu asla unutma tatlım, bu hayatın insana ne zaman ne getireceği belli olmaz, bu yüzden imkânsız gibi yargılar saçmalıktan öte laflardan başka bir şey değildir. Bunu kulağına küpe yap, insan yaşadıkça imkânsız diye bir şey yoktur. Yeter ki insan istesin, imkânsız dediğin şey sadece biraz zaman alır.” diyerek göz kırpıp ayağa kalkmak için yerinden doğruldu. “Mira senin şu arkadaşın bugün konuştuğun ne olmuş? Öğrenebildin mi?”Konuyu değiştirmekte çareyi bulan Beren aklına ilk gelen şeyi sordu. “Hım Cemre mi?” “Cemre’ydi galiba, sonra ararım demiştin ya.” “Çok uzun konuşamadık ama görüştüm sayılır. Babasının arkadaşı oğlum Toprak ile evlen diye bir vasiyet mi ne bırakmış. Arada bir sürü şey yaşanmış kafası çok karışıktı. Biraz dertleştik.” “Toprak ve Cemre masal gibi aşk desene.” “Aşk mı cinayet hikâyesi mi işte onu zaman gösterecek.” “Neden öyle dedin?” “Bir gün Cemre ile tanışırsan ne demek istediğimi anlarsın. Neyse ben yatıyorum sana kolay gelsin tatlım.” Derken çoktan Beren’ i terasta yalnızlığıyla baş başa bırakmıştı. Beren gökyüzündeki yıldızlara kafasını döndürmüş Mira’nın proje hakkında söylediklerini düşünüyordu. Belki de haklı olabilir, diye aklından geçirirken ayın parlaklığı onu eski günlerin göz kamaştırıcı güzelliğine, mutlu olduğu anlara dalıp gitmesine sebep oldu. Tam o sırada gökyüzünden bir yıldız kaydı, sanki o yıldız onun yüreğine bir umut gibi akıp gelmişti. Yüreğinden aklına süzülen fikirlerle hemen bilgisayarın başına geçmiş, yüreğinin aklıyla birleştiği fikirlere hayallerini de sığdırarak soluksuz yazmaya başladı. *** “İnanamıyorum Beren, bu harika olmuş.” derken Mert hayret dolu gözler ile ona bakıyordu. “Mira’nın katkıları sayesinde oldu Mert Bey.” Arkadaşına göz kırparak sıcacık bir gülümseme gönderdi. “İkinizi de tebrik ediyorum. Şimdi çalışmalara çok hızlı bir şekilde başlamamız lazım. Bir an önce İstanbul’a gitmeniz gerekiyor bundan sonra orada devam edeceksiniz. Bu iş bitene kadar Mira ve sen bizzat işin başında olacak ve her şeyiyle siz ilgileneceksiniz. Orada kalacağınız süre içinde ev ve araba şirket tarafından tahsis edilecek. Müşteri çok titiz bu yüzden güvenebileceğim insanlarla bu yola çıkmam lazım. Sizden başkasına bu işte güvenemem hanımlar.” Dediğinde Beren boş gözlerle bir noktaya dalmış, yıkılmış bir halde tepkisiz duruyordu. “Beren iyi misin?” Diye Mert sorduğunda Beren fısıltı halinde bir şeyler kekeliyordu. “Ben, ben İstanbul’a gidemem. Orada o var, o var ben gidemem. Geri dönemem. Gidemem. Olmaz. İstanbul olmaz. ” Sesi o kadar korku dolu ve bakışları o kadar donuktu ki nefes alıp vermesi düzensizleştiğinde Mira durumun nereye varacağını tahmin etmiş Mert’e bağırıyordu. “Mert kolonya, su bir şeyler getir.” “Bu olamaz ben, ben gidemem.” Beren sayıklamalarına devam ediyor vücudu zangır zangır titremeye başlamıştı. Gözlerinin kayıp gitmeye başladığını far eden Mira onun düşmesine engel olmak için hemen ona sarıldı. “Kahretsin!” Diye inleyen Mira Mert’e haykırıyordu. “Mert, ver şu suyu ver, sen de kendine gel.” Diye bağırırken gördüklerine inanamayan ve ilk defa Beren’in bu haline şahit olan Mert Mira’nın haykırışları ile irkilerek kendisine gelmiş ve onun söyledikleri doğrultusunda hareket etmeye başlamıştı. Beren’ in bu hale gelebileceğini hiç tahmin etmemişti. Bilincini de kaybettiğinin farkına vardığında Mira yüzünü okşuyor ellerini kolonya ile ovuşturuyordu. “Tatlım, tamam sakin ol, derin derin nefes al. Beren, bana bak canım sakin ol. Bir yere gitmiyorsun aç ağzını içmeye çalış suyu canım hadi.” derken o kadar kötü olmuştu ki dayanamıyordu kızın bu haline. Bir yandan su içirmeye çalışıyor bir yandan da yüzüne kolonya serpip kendine getirmeye çalışıyordu. Mert v e Mira çaresizlik içinde birbirlerine bakarken Beren artık tamamen kendinden geçmiş sayıklamalarına devam ediyor titremeleri daha fazla şiddetlenmişti. “Olmaz, geri dönemem, yapamam.” Sayıklamalarına iniltiler eklenerek kendinden geçmiş bir şekilde ağlamaya da başlamıştı. Ne yapacaklarını şaşıran çift bu teklifin kızı bu kadar derinden sarsacağını onu bu derecede etkileyeceğini ve kendinden geçirip kriz geçirecek kadar yerle yeksan edeceğini tahmin edememişlerdi. Kızın yüreğinin bu kadar ağır yaralarla kaplı olduğunu ikisi de daha yeni yeni fark ediyorlardı. Mert, öfkeyle kendini bilmez bir halde telefonuna sarıldı. “Alo, alo ne yapacağız biz şimdi? Beren fenalaştı, ne yapacağız? Duydun mu beni? Orada mısın?” diye bağırırken karşıdaki ses içten içe kendine lanetler okuyor, bildiği tüm küfürleri saydırırken hıçkırıklar eşliğinde ağlıyordu. Ağlıyordu Beren, unutamadığı, acılarla dolu geçmişine ağlıyordu. Yüzleşmekten korkuyor geleceğe cesaret edemiyordu. Sevdiği adam, babası ve kaybettiği masum bebeği… Her şeyi geride bırakıp unutmak için kaçıp buralara gelmemiş miydi? Kaderin ona oynadığı bu oyun da neyin nesiydi böyle? Ağlıyordu Beren, gerçekte neler olduğunu bilmeden geçmişine ağlıyor, belirsiz geleceğine yanıyordu. |
0% |