Yeni Üyelik
25.
Bölüm

24.BÖLÜM

@ugurluay

24.BÖLÜM(***Yüzleşme***)

“Ben uçsuz bucaksız kuru bir çöldüm.

Sen ise o çöle hayat veren vaha…

Günlerce susuz kaldığımda, işte sen içtiğim ilk yudum su gibisin…”

Foça’ da yeni bir gün daha doğmaya çalışırken Ferhat Bey’ in yüreği kızının gitmesiyle birlikte kapkaranlık mahzenlere gömülmüştü. Kızının gidişinden kendisini sorumlu tutan yaşlı adam, dert ortağı ve içini rahatlatan biricik karısının mezarına o günden sonra bir daha hiç gidememişti. Oraya gidebilecek gücü de yüzü de aylar geçmesine rağmen kendisinde bir türlü bulamadı. Ne karısının karşısına çıkabilecek ne de kızını arayıp geri dön kızım diyebilecek cesareti vardı. Her gün yaptığı gibi çok erken restoranı açmıştı. Çalışanların gelip servis açmasını beklerken dalgın dalgın dışarıyı izliyordu.

“Ferhat Bey.” Duyduğu bir ses daldığı düşüncelerden ve duygu selinden kurtulmasını sağladı. Yüzünü gelen sese doğru döndürdüğünde bakışları sertleşmiş bir halde hiddetle yerinden kalktı. Tanıyordu bu yüzü, nasıl tanımazdı ki? Kızında olmasına sebep olan kişinin ta kendisiydi.

“Sen, sen hangi yüzle buraya gelirsin?” Yakasına elleri yapışmış, sesi o kadar yüksek perdeden çıkmıştı ki restoranın içi adeta yerinden inlemişti. Ferhat Bey’ in yakasına yapıştığı ve hareketsiz kalan kişi ise kızının hayatının kararmasına sebep olan Umut’ tan başkası değildi.

“Ferhat Bey, ben sizinle konuşmaya geldim.” Sesindeki çaresizliğe ve gözlerindeki yalvaran bakışlara rağmen içi yanan yaşlı adam gözlerini kısmış içindeki kızgınlığı gözlerinden hissettirerek bakarken öyle okkalı ve yakıcı bir tokat attı ki yediği tokat ile yere yığılan Umut yüreğinin sızlamasının yanında canının acısını bile hissetmemişti. Tek bir hareket bile yapmadan, kendisini savunma gereği bile duymadan yıkıldığı yerden sadece sevdiği kadının babasının sakinleşmesini bekliyordu.

“Sen, sen adi, şerefsiz bir adamsın. Sen adam bile değilsin. Nasıl böyle hiçbir şey olmamış gibi çıkıp gelirsin benim karşıma? Utanmıyor musun? Beni bırak sebep olduklarından da mı utanmıyorsun?” Ağzından cümleler küfür eder gibi tükürürcesine çıkmıştı.

“Ben, Beren hakkında konuşmaya geldim.” Dediği anda yakasından çekilip ayağa kaldırıldı. Ferhat Bey’in yaşına rağmen bu tür hareketleri zorlanmadan yapması Umut’ u şaşırtsa da bunun üzerinde düşünmenin ne yeri ne zamanıydı.

Ferhat Bey, Umut’un gözlerinin içine dik dik bakarken kaybettiği kızının acısına sebep olan adamın, gözlerindeki nefretini görmesini istiyordu.

“Adını ağzına alarak masum kızımı kirletme.” Adeta tiksinir gibi konuşuyordu. Umut adamı sakinleştirecek ve direncini kıracak son cümleyi de sesi titreyerek büyük bir sırrı veriyor gibi fısıltı ile sonunda söylemeyi başardı.

“Beren, Türkiye’ye geri döndü. Şu an İstanbul’da.”

Bunu duyan Ferhat Bey duraksadı, önce Umut’un yakasından ansızın elleri düştü ardından ayaklarındaki gücün azaldığını hissederek kendine en yakın masadan tutunma ihtiyacı hissetti.

“Ne? Kızım, benim meleğim geri mi döndü?” Derken artık dizlerinin bağı çözülmüş onu taşımıyordu. Ayakta daha fazla durmaya dayanamayan yaşlı adam dizlerinin üzerine çöktü.

“ Kızım.” Diye inliyor, gözlerinden akan yaşlara mani olamıyordu.

Umut hemen Ferhat Bey’ in karşısına çökerek onu kendine getirecek, boş bakışlarına hayat belirtisi getirecek konuşmayı gerçekleştirdi.

“Sizi kızınıza götürmeye geldim.” Gözlerinde af diler gibi bir bakış vardı. “Hatalıyım, her şey ama her şey benim suçum, lütfen bana yardım edin. Ben kızınızı deli gibi seviyorum. İzin verin sizi kızınıza götüreyim. İzin verin bizi affetmesi için her şeyi yapayım. Lütfen benimle gelin.” Derken artık bakışları yerde sesi fısıltı halinde çıkıyordu. Hayır, cevabını almaktan deli gibi korktuğu için adamın gözlerine bakmaya çekiniyordu.

Duydukları karşısında şok olan adam ne diyeceğini bilemez halde karşısında ezilmiş küçük bir çocuk gibi duran genç adama bakıyordu. Kararını vermeden önce bilmesi gereken çok şey vardı ve Umut’ un önce bunları sabırla cevap vermesi gerekiyordu.

25.BÖLÜM(***Kala Kaldığımsın***)

“Sen yüreğimdeki ateşi, gözlerinde hissettiren…

Sen geçmişim ve geleceğimin tam ortasında…

Gidemediğim.

Kala kaldığımsın…”

Levent Bey ve Ayşe Hanım Pazar günü için kızlardan söz almıştı. Muazzam bahçelerinde güzel bir mangal partisi yapacaklar, yeni yeni kendini hissettirmeye başlayan yaz mevsiminin tadını çıkaracaklardı. Partiye davetli birkaç aile dostu ve Ayşe teyzenin hiç görmedikleri oğlu da gelecekti ama kızlar gelecek olan hiç kimseyi tanımıyorlardı.

Beren, tanımadığı insanlarla tanışmak onlarla vakit geçirmek istemediği için ilk duyduğunda bunu reddetse de Ayşe teyzesine laf anlatamamış en sonunda kısa süreliğine katılacağını söyleyerek yaşlı kadını kırmayarak yüzünü güldürmeyi başarmıştı.

Aradan geçen onca zaman sonra ön yargıyla ve büyük korkuyla geldiği bu şehre, kendini buraya o kadar çok ait hissediyordu ki bu durumu bazen tuhaf bulsa da çok da düşünmek istemiyordu. Son zamanlarda içinde bir türlü anlam veremediği huzuru da kaybetmek istemiyordu. Yine düşünceler içinde yoğrulup kıvama gelmeden önce ayağa kalkıp masa başında servis açmaya başlayan Mira’nın yanına geldi.

“Yapacak bir şey kaldı mı?” Cevap bekler bir halde arkadaşına ve mangal başındaki Levent Bey’e bakıyordu.

“Yok, canım az sonra birkaç aile dostu ve Levent amcanın oğlu gelecekmiş.” Levent Bey’e bakarak göz kırptı. “Ayşe teyze de son hazırlıkları tamamlamış gelecek şimdi, mangal da o zamana hazır olur. Şimdilik bir şey yok tatlım.”

“Tamam, o zaman ben eve geçip geliyorum. Küçük bir işim var, sen evden bir şey istiyor musun ?”

“Yok, tatlım hadi çabuk git gel.” Diye içten samimi bir gülücük göndermişti. Beren hızlı bir şekilde yan komşularının bahçesinden koşar adım çıkarken arkadaşı arkasından duyulacak bir ses tonunda sesleniyordu.

“Çok fazla oyalanma.”

“Tamam, hemen geliyorum. Geç kalmam.” Derken sesini duyurduğunu tahmin etmişti.

Beklediği bir mail vardı. Hemen ona cevap vermiş ardından da bahçede oluşmaya başlamış kalabalığa doğru yöneldi. Masa başında bir kalabalık vardı istemeye istemeye attığı adımlar fark etmeden içindeki huzursuzluğu adım adım üzerinden atmasını sağlarken sebebini bilmediği bir güven içine doluyordu. Masanın başına geldiğinde aralanan insanların arasından gördükleri, “Aman Allah’ım aklım bana oyun oynuyor olabilir mi? Ama bu olamaz, imkânsız.” diye iç geçirirken ayaklarının titremeye gözlerinin yanmaya başladığını hissetti. Ağzından çıkan tek kelime tüm seslerin kesilmesine gözlerin bir anda kendisine yönelmesine sebep oldu.

“Ba-ba,” Ağzından çıkan iki hece, tek kelime sesinin titremesine konuşmasının kekelemesine sebep oldu. Arkası dönük masada oturan Ferhat Bey, kızının sesini duyduğunda çekingen bir şekilde ayağa kalkarak kızına yüzünü döndü. Beren gözlerine inanamıyordu. Bu nasıl olurdu aklı almıyordu.

“Baba, babam.” Derken hıçkırıyor, geri itilmekten çekindiği için adım atmaya korkuyordu. Deli gibi özlediği babası tarafından istenmemek onu çok korkutuyordu. Ama işte o anda Ferhat Bey’in yaptığı tek bir hareket herkes gibi Beren’ i de mutluluğun zirvesine ulaştırmıştı. Ferhat Bey, hiçbir şey demeden kollarını iki yana açmış, kucağına gelip ona sarılması için özlem dolu bakışlarla kızına küçüklüğünden bu yana anlayacağı bir baş işareti yaparak onu teşvik etti.

“Babam.” Koşup babasına sarılan Beren için o an zaman durmuştu.

Ayların özlemini birbirinde gidermeye çalışan sevgiye aç iki yürek birbirine sarılırken bir yandan da hıçkırıklara boğulmuşlardı. Ne kadar zaman o halde kaldıklarını bilmiyorlardı. Baba kız o kadar acı çekmişlerdi ki hasret dolu sarılmalarla, sevgileriyle, çektiklerini yok etmek, unutmak istiyorlardı. Levent Bey’in sesiyle bulundukları dünyaya, şu ana döndüklerinde kendilerine gelen Baba-kız bir yandan gülerken bir yandan da gözyaşlarını siliyorlardı.

“Vallahi beni bile ağlattınız.” Derken burnunu sesli bir şekilde siliyordu. Levent Bey’in söylediklerinin ardından çıkardığı ses ile az önce ağlayan tüm herkesi bu defa da gülme krizine sokmaya yetmişti. Kendine gelmeye çalışan kız, olanları idrak etmeye, neler olduğunu çözmeye çalışırken aklında uçuşan tüm soruları merakını hissettirir derecede babasına dönerek sormuştu.

“Baba, sen, nasıl, anlayamıyorum. Nasıl geldin? Nasıl buldun beni?”

“Soruların cevaplarını benden almayacaksın kızım.” Şefkatli bir bakış atıp az sonra yaşayacakları için adeta ona güç verir gibi sarılmıştı.

“Nasıl yani, bu ne demek baba, ben cevaplarımı kimden alacağım?” Diye konuşurken gözlerinde soru dolu bakışlar vardı.

“Arkada duran delikanlı bunun için çok hevesli, istersen ona sorabilirsin. Sana anlatacağı uzun bir hikâyesi var.” Dediğinde anlamaz bir şekilde babasına baktı ardından yavaş yavaş arkasına döndü. Ama arkasında gördükleri ömrü boyunca tahmin edemeyeceği bir şeydi. Herkesi ve her şeyi düşünebilirdi ama şu an burada o, olamaz, imkânsız diyen şaşkın bakışlarla gözlerini delercesine bakan delikanlıya bakıyordu.

Loading...
0%