@ugurluay
|
26.BÖLÜM(***Sil Baştan Gerçekler***) “Sen benim kaybettiğim masumiyetim. Deli gibi arzuladığım, serseri gibi aradığım sevdamsın…” Gözlerinden akıp giden, yüreğine delercesine acı çektiren, karşısında dimdik duran, babasının bahsettiği kişi Umut’tan başkası değildi. Anlamadığı şey Umut’un hemen arkasında duran patronu Mert AZDER, onun burada hem de Umut’un yanında ne işi vardı. Beren anlamıyor, kafası bir türlü almıyordu. Burada neler oluyor, diyen bakışları ile etrafı süzerken kaşları istemsizce çatılmıştı. Kimseden çıt ses çıkmıyor, aylar sonra birbirine deli gibi âşık olan bu çiftin karşılaşmasını soluksuz izliyorlardı. Beren, onu gördüğü zaman neye uğradığını şaşırsa da tuhaf bir şekilde duruşu dikleşmiş ve Umut ile birlikte yitirdiği güvenini geri kazandığını fark ediyor, kendini şu an çok daha fazla güçlü hissediyordu. Gözlerinin en derinine bakarak bir adım Beren’ e doğru attı, ikinci adımı atamadan kızın yüksek sesi ve kendisine doğru havaya kaldırdığı dur diyen el hareketiyle yerinde kıpırtısız kaldı. “Sakın yaklaşma bana.” Kafasını arkasında duran insanlara döndürerek, “Burada neler dönüyor?”derken sesinin bu kadar kararlı, katı ve yüksek çıkmasına onu tanıyan herkes gibi kendi de şaşırmıştı. Beren, kolay kolay sesini kimseye yükseltmeyen, her zaman insanlara iyi davranan naif, sessiz, sevecen ve ılımlı bir kızdı. Kendine gösterilen her kötü davranışı bir şekilde ılımlı karşılar, karşısındaki insanın haklı olma ihtimali olduğunu düşünürdü. Ama bu defa roller farklıydı. Karşısındaki insan canını çok acıtmış, bile isteye bir nevi onu ölüme terk etmiş, nefessiz bir hayata mahkûm etmişti. Diri diri mezara gömmüştü. Yaşattığı tüm acılara, kayıplara rağmen unutamadığı Umut’una, deli gibi özlediği yüreğine, hasret kaldığı gözlerine bakarken an be an adeta içine çekilse de kararlı bir duruşu vardı artık onun. Umut ise Beren’ in kendisine yükselen sesine rağmen tüm gücünü toparlayıp konuşmaya başladı. “Beren, ben, ben bir anlamı var mı bilmiyorum ama inan ki olmasını istiyorum. Bu yüzden ben yaptığım ve sana çektirdiğim tüm acılar için özür dilerim. Gerçekten özür dilerim.” Boynu aşağıya doğru hafif bükülmüş olsa da aylardır özlemini çektiği ona nefret ateşiyle bakan kadının gözlerinden bir an olsun bakışlarını ayıramıyordu. Beren, duydukları karşısında öyle bir kahkaha attı ki kimse böyle bir tepkiyi ondan beklemiyordu. Mira bir ara kızın durumundan endişelenmiş yanına yaklaşmak istese de Beren onu el hareketiyle durdurmuş bu yüzden Mira bulunduğu yerden bir adım dahi ileri atamamıştı. “Duydunuz mu? Özür diliyormuş küçük beyimiz.” Sesi gülerken kızgınlığa dönüşmüş adeta hiddetlenmişti. “Sen gittin, gittiğin gün yarım kaldım ben. Yarım kalmışlığımla bana yaşattığın acı çocuğumu, masum mucizemi elimden aldı. Önce sen, sonra çocuğum gitti benden. İşte ben o an bittim. Şimdi bitmiş, tükenmişliğimin karşısına geçip utanmadan özür dileyerek ben geldim mi diyorsun? Gidenin gittiğine geldim demeye hakkı yok… Gidenin kalana sözü olamaz. Daha fazla konuşup kendini beni de daha da yok etme… Sadece sus, anladın mı? Sadece sus…” “Beren, beni bir dinle lütfen!” Umut duydukları karşısında artık çaresizdi. Çırpınıyor sevdiği kadından adeta medet umuyordu. “Gerçekten çok merak ediyorum. Ama dur, dur bir dakika ya sen beni dinlemiş miydin? Hemen düşünelim, bir geriye dönelim bakalım.” İşaret ve başparmağıyla çenesine dokunmuş düşünür gibi hareketler yapıyordu. “Beren, yapma bunu bize ne olursun?” Elini tutmaya çalıştı. “O kanlı ellerinle sakın dokunmabana, sen benim aşka olan umudumdun. Gittiğinde aşkınla birlikte umudumu, bebeğimi de götürdün. Döndüğünde ise hiçbir şeyi geri getiremedin. Giden geri dönse de kalan kaldığı gibi değil artık. Adın gibi umut olmadın bana, iyi gelmedin hayatıma da yüreğime de, şimdi uzak tut kanlı ellerini benden de hayatımdan da.” Bağırdığında az önceki yapmacık olan neşesinden eser kalmamıştı. Ardından onun ellerini sertçe ittirdi. Duydukları karşısında dehşete kapılmış bir şekilde gözlerini açan Umut, giderek direncinin kırıldığını hissediyordu. Konuşmalıydı ne olursa olsun konuşmalıydı bunun başka çaresi yoktu. Karşısındaki sevdiği kadın ne yapsa ne dese sonuna kadar haklıydı. “Lütfen Beren yalvarırım beni bir dinle.” “Gerçekten merak ediyorum ne anlatacaksın. Anlat, anlat haydi dinliyorum.” Umut kızın umursamaz tavrını görmezden gelerek bu fırsatı kaçırmadı hemen anlatmaya başladı. “Beren, ben çok ama çok kötü bir hata yaptım. Sana duyduğum aşk gözlerimi o kadar kör etti ki kıskançlığımın kurbanı oldum. Hatalarıma hatalar ekledim. Bunun bedellerini hep sen ödedin. Ne yaparsam yapayım affedilmeyecek şeyler biliyorum. Günün birinde sen beni affetsen bile ben kendimi asla ama asla affetmeyeceğim.” derken sesi tüm günahları işlemiş cehennemde cayır cayır yanan bir adamın pişmanlığını hissettiriyordu. Yaşadığı duygu yoğunluğu içinde yoğrulan Beren ufacık bir an bir parça içinin acıdığını hissetti. “Ben, ben seni çok sevdim Beren. Kısacık bir an, bir görüntünün bizi bu hale nasıl getirdiğini inan ki bilmiyorum.” İçindeki pişmanlığı yüzüne yansımıştı. “Sana olan sevgim o kadar derin o kadar büyük ki, göremedim, kıskançlık gözlerimi kör etti. Sana olan aşkımdan senin bana olan aşkını, sadakatini bana gülen gözlerini, içime doldurduğun huzuru yok saydım. Yüreğimi susturup gözlerime inandım.”Yaptıklarından dolayı kendinden nefret ettiğini herkese özellikle de Beren’ e en derinden hissettirdi. “Senden ne kadar uzaklaşsam da başaramadım, her an sana gelmek için içimde kendime bahaneler uydurup sana kaçma çabası içindeydim. Seni bir an bile sevmekten vazgeçmedim. Nasıl vazgeçebilirim ki sen ben olmuşsun, senden vazgeçmek kendimden vazgeçmek demekti. Günlerce aramanı, inkâr etmeni, bana açıklama yapmanı bekledim. Her konuda yanıldığım gibi bu konuda da yanıldım. Aramadın, gelmedin, inkâr etmedin. Sürekli yüreğimi susturup aklımca haklı olduğuma inandırmaya çalıştım kendimi. Ta ki, uyuz herifin, Oğuz’un yanıma gelmesine kadar…” O adamın adını anmak bile dişlerini sıkmasına sebep olmuştu. “O gün tüm gerçekleri bana anlattı. Anlattığı her an yıkıldım her kelimenin altında un ufak oldum ezildim. Beren, ben o an kendimi öldürmek istedim. Seni yok eden, acılar içinde baş başa bırakan kendimi yok etmek, ortadan kaldırmak istedim. Ben, o gün o kadar çaresizdim ki.” gözleri kızarmaya sesi titremeye başladı. “Aldığım ilk nefesi senin yanında vermek için hareket ettiğimde çoktan gitmiş olduğunu, her şeyi ve herkesi bırakarak çekip gittiğini öğrendim. Kendime ne lanetler ne küfürler ettim. Senin, yaşadıklarımızın şahidi olan şehri terk etme sebebin olduğum için, kendimden ölesiye nefret ettim. Varlığından bile habersiz olduğum bebeğimin sana çektirdiğim acı yüzünden yitirmene, yitirmemize sebep olduğum için ise,” Artık konuşamıyor gözlerinden sicim sicim yanaklarından aşağıya akan yaşlara engel olamıyordu. Kendisini toparlamaya çalışarak sesini düzeltmek için hafif öksürdü güçlü olmalıydı, sevdiği kadın karşısında güçlü durup onu kazanmak için her şeyi göğüs gereceğine, her şeye rağmen onun tüm kızgınlığını alacağını ona hissettirmesi gerekiyordu. Bu yüzden bu noktada da onun karşısında aciz duramazdı. “Hemen adresini, çalıştığın yeri araştırdım. Ne olursa olsun seni bulmalıydım, buldum da… Öğrendiğim an soluğu senin yanında aldım ama karşına çıkmaya cesaretim yoktu. Çünkü benim bıraktığım hayat dolu neşeli kadın yerine bambaşka bir kadın vardı artık, bakışları hüzün dolu, kendi içine kapanmış, hayattan soğumuş, kendini akan yaşamdan soyutlamış bir insana dönüşmüştün. Benim yüzümden… Lanet olsun ki her şeyin tek sebebi yine bendim. Karşına çıkamazdım, kahretsin ki o an senin karşına çıkmam demek hiçbir şansımızın kalmaması demekti. Seni günlerce uzaktan izledim, gözlerindeki acıyı gördüğüm her an kendime sayısız küfürler ettim. Sürekli bizim için bir çıkış yolu aradım, seni bana geri döndürecek bir çare bulmaya çalıştım. Zaman hızla akıp geçerken yanında olamamak, açtığım yaraları saramamak canımı daha fazla yakıyordu. Senin uzağında benden habersiz bir o kadar da nefesin kadar yakının da olmam lazımdı. Yaptıklarından haberdar olmam gerekiyordu. Acılarını hafifletecek insanları ise senin ruhun bile duymadan etrafına bir bir yerleştirmem gerekiyordu. Bu yüzden çalıştığın şirketi satın aldım. Senin patronun olarak bildiğin kişi benim can dostum Arda Mert AZDER’ di. Dostumdan sana o kadar çok bahsetmiştim ki isimden anımsama ihtimalini göze alamazdım. Bu yüzden benim ve ailesi dışında kimsenin bilmediği ikinci ismiyle karşına çıkardım. Seni ondan başkasına emanet edemezdim.” Derken arkasında duran dostuna minnettar bakışlarla bakıyordu. “Nasıl yani sen, sen nasıl psikopatsın bu nasıl bir şey? Ne tür bir oyunun içine sürükledin sen beni böyle?” Duyduklarını hazmetmek bir yana idrak etmekte zorlanan kız Umut’un söylediklerine şaşkınlık nidalarıyla karşılık veriyordu. O an aklına şimşek gibi çakan bir şey gözlerinin fal taşı gibi açılmasına sebep oldu.”Dur bir dakika yoksa Alex ’i sen mi gönderdin?” Hayretle ona bakıyordu. Alex’ in adını duymak adamın tüm vücudunun kasılmasına, kaşlarının çatılmasına ve dişlerini canını acıtır gibi sıkmasına sebep olsa da sakin olmaya çalışıyordu. “Sana yalan söylemeyeceğim, o zibidi gibi sana yan gözle bakan her serseri benim emrimle oradan uzaklaştırılırdı. O da sana yakın olmak gibi bir aptallığa düştü, dua etsin ki öldürmedim o adi herifi.” Artık sabrının son raddesinde nefesini tutmuş, yumruklarını elleri kızarıncaya kadar sıkmıştı. O adamı gerçekten öldürecekti. Onu durduran ise can dostu Arda Mert’ den başkası değildi. Her telefon görüşmesinde onu sakinleştiriyor onu teskin eden cümleler kuruyordu. Hatta bir telefon görüşmelerine farkında bile olmadan Beren de şahit olmuştu. “Her neyse iş yerinde gözetim altındaydın ama evde yalnız olman beni daha fazla tedirgin ediyordu. Senin özel alanının içine girememek kafamda kocaman bir soru işaretiyken aklıma tek bir çare geliyordu o da kuzenim Mira’yı senin yanına göndermek. Benim için kardeşten farksız ve en değer verdiğim insanlardan birini senin yanına gönderdim. Kabul etmeme ihtimalinde ise hemen farklı bir uygulamaya geçecektik. Senin yanına mutlaka kuzenimi yerleştirecektim, çünkü senin bir an bile kendini yalnız hissetmeni istemiyordum.” Beren, duydukları karşısında öyle bir hale geldi ki olanlara, yaşananlara, hayatına giren insanların bir oyuncudan başka bir şey olmadığına inanmak istemiyor, artık sesi fısıltı halinde bile çıkmıyordu. Güç almak için babasından sımsıkı tutundu, hayatındaki tek gerçek yalansız insana şimdi düşmekten korkar gibi sımsıkı tutunuyordu. Kendine yaklaşmak isteyen Mira’ya ise sadece sert bakışlarını göndererek kendinden uzak tutmayı başarmıştı. Umut ise kendinde bulduğu son bir güç ile olanları ve Beren’ in haberdar olmadığı tüm gerçekleri bir bir ona açıklıyordu. “Beren, buraya geldiğinde daha hazır olmadığını ve eksik olduğunu biliyordum. Seni burada en güvendiğim insanların yanına annem ve babamın yanındaki eve yerleştirdim. Ayşe Hanım’ın ve Levent Bey’in bugün bekledikleri oğulları bendim. Onları benden bağımsız tanımanı istedim. Önyargısız bir şekilde benim ile bir bağlantıları olmadan onlar hayatında olsun istedim. Ne olursa olsun hayatına kimi yerleştirirsem yerleştireyim tamamlanamamıştın. Hala eksiktin, seni tamamlamak için aşkımızın başladığı yere Foça’ya babandan özür dilemeye gittim. Beren, baban benim aşkıma inandı ve beni affetti.” Bir karşılık bekler gibi gözlerinin içine bakıyordu. Beren duyduğu gerçekler ve arkasından dönen tüm dolapları öğrendiğinde, tüm duvarları yıkılmış ve savunmasız kalmıştı. Sığındığı, güç aldığı tek şey babasının elinden aldığı güvenin sıcaklığıydı. Patronu Mert, ablası gibi görüp sığındığı Mira, o sıcacık samimiyetine inandığı komşuları olan yaşlı ihtiyar çifte bakıyordu. Gözlerinden akan yaşlara artık engel olamıyordu. Kafasını öne eğmiş omuzları sarsılırken hıçkıra hıçkıra ağlıyor, “Tüm her şey bir oyun muydu yani?” Sesi fısıltıdan öteye geçememişti. Kızın bu halini gördüğünde içinden kendine sıkı bir küfür daha salladı. Şimdi o kıza deli gibi sarılıp tüm acılarını yok etmeyi o kadar çok isterdi ki, ama yapamazdı daha açıklaması gerekenler vardı. Beren’ in ağzından çıkan cümleler ise açıklaması gereken bir başka konuydu. “Proje, o proje de yalandı değil mi? Sadece beni İstanbul’a getirmek içindi, şimdi anlıyorum her şeyi.” Kafasını sağa sola sallarken istemsiz bir şekilde alayla gülmüştü. Duygu değişimini öyle hızlı yaşıyordu ki Mira ve Mert kızın yeni bir kriz geçirmesinden deli gibi korkuyorlardı. “Beren, yalan değildi. Ben o evi bizim için, hayalindeki evde yaşayabilmen için, yaşayabilmemiz için istedim.” Derken mahcup bir ifade ile onun yüzüne bakıyordu. “O ev sende kabul edersen bizim evimiz olacak. Yaşadıklarımızı, geçmişi geri sarmaya gücüm yetmez ama izin ver geleceğimizi güzelleştirmek için her şeyi yapayım. Açtığım yaralarını bir bir sarmama ne olursa olsun yanında olmama izin ver. Ömrüm ömrünün peşinde yüreğim aşkının izinde olacak, asla peşini bırakmayacağım. Sen benim masum sevdiğim, aşka olan umudumsun. Ne olursa olsun senden de aşkımdan da vazgeçmeyeceğim. Seni hep özledim, seni hep sevdim. Sen benim vazgeçilmez sevdam, ölümsüz aşkımsın. Benimle evlenir misin? Ömrümü sana kendimi affettirmek için harcamama izin verir misin?” derken Beren’ in önünde diz çökmüş yalvarır gibi gözlerine bakıyordu. Beren boş gözlerle bir ona bakıyor bir de etrafında yalanlarla dolanlarla yanına bir plan dâhilin de yerleştirilmiş insanlara bakıyordu. Resmen oscarlık bir oyunun içine düşmüştü. Bu olanlara bir türlü inanamıyordu. “Bunlar nasıl olabilir?” diye iç geçiriyordu. *** (Umut’un yüreğinden Beren’ in yüreğine seslenişi) Gözlerimin ikametgâhı sendeyken, Yüreğim sana mühürlendi. Yolum gözlerinden yüreğine akar. Bundan ötesi yok benim dünyamda. Bana senden başka yar, Senden öte diyar yok, Senin dilinde adım, Yüreğinde aşkım, Gözlerinde ben olayım. Duyduklarıyla neye uğradığını şaşıran Beren yaşadığı her şeyi hazmetmeye çalışıyordu. Gözlerinde nefret, kızgınlık, ruh halinde bir yıkılmışlık gözle görülür bir şekilde hissediliyordu. O kadar uzun süre sessiz kaldı ki Umut daha fazla dayanamadı. “Beren, bir şey söyle lütfen, iyi misin?” Ona dokunmak için elini uzattığında Beren’ in, “Dokunma.” Diyen yüksek ve uyarı dolu ses tonuyla konuşması, elinin havada kalmasına sebep oldu. Beren, Umut’un ayağa kalkmasını fırsat bilip nefesini duyacak yakınlıkta gözlerinin içine bakarak durdu. O gözler, ah o gözler Umut’u kendinden alan o gözler, ne kadar çok özlemişti huzur bulduğu o gözleri. Ne kadar çok gözlerinden yüreğine akmak istemişti. Gözlerinden akıp giderken hiç beklemediği bir ses ve yüzünde bir acı hissetti. Beren’ in narin elleri genç adamın yüzünde öyle bir can bulmuştu ki oradaki herkesin hep birlikte çıkardıkları korku nidaları havada uçuşurken, genç adam hafif yana doğru dönen suratının bunu çoktan hak ettiğini düşünüyordu. Kızın tokadı o kadar hızlı ve ani bir şekilde gerçekleşmişti ki ne yapacağını bilemez bir halde Beren’ in yüzüne dönmüş onun konuşmasını bekliyordu. “Sen, sen ne bencil ne aşağılık, düzenbaz bir adamsın. Sen, sen busun işte, adam gibi karşıma çıkmaya cesaretin yoktu değil mi? Sen korkağın tekisin, yaptıklarının sorumluluğunu alamayacak küçük bir çocuktan farksızsın. Yaptıklarını affettirecek tek bir cümlen yoktu değil mi? Bu yüzden yaptığın en iyi işi yaptın, arkamdan benden habersiz işler çevirip beni elde edeceğini düşündün. Sen Umut CANKAR yaptığın bunca oyunlarla gözümü boyayıp kendini affettireceğini sanıyorsun öyle mi? Sen yaptıklarının bedelini bile ödeyemeyecek kadar korkak adamın tekisin. Ben Beren ARICAKLI seni ve yaptıklarını asla affetmeyeceğim…” “Beren…”Kız, genç adamın daha fazla konuşmasına izin vermeden konuşmaya devam etti. “Sen kendini ne sanıyorsun, istediğinde hayatımdan çıkıp istediğinde hayatıma girebileceğini mi sanıyorsun? Ben senin yüzünden çocuğumu kaybettim. Beni sevginle, aşkınla sarıp sarmalayıp göklere çıkardın, aynı hızla bıraktın yere çakıldım. Bak, bak yüzüme ben yaşıyor muyum? Hayatına devam etmek zorunda olan bir ölü gibiyim… Kusura bakma ölülerin affetmeye hükmü yok…” Sesi o kadar can yakıyordu ki Umut dayanılmaz acıların içinde buldu kendini. “Şimdi gelelim işin öteki yüzüne Mert AZDER pardon Arda AZDER demeliydim. Namı diyar çakma patron senin çakma işinden istifa ediyorum. Mira, duvarlarımı yıkan bana abla şefkatiyle yaklaşan, dostum gördüğüm ama sadece Umut’un oyunlarına alet olmuş insan hepsi bir kurmacaydı öyle mi? Ya siz Ayşe teyze, Levent amca bunu, bunu bana nasıl yapabildiniz? Yüreğiniz buna nasıl dayandı? Acılarımı görüp bu adamın yalanlarına nasıl göz yumdunuz? Hiç mi acımadınız bana, hiç mi saygı duymadınız? Sizleri de asla affetmeyeceğim, uzak durun benden ve sen Umut CANKAR bir daha asla karşıma çıkma, inan yaptıklarım yapacaklarımın yanında kocaman bir hiç kalır.” Diye konuşurken genç adamın gözlerinin en derinine inmiş onu yıkmıştı. Dik durmaya çalışıyor sevdiği kadının kinini, nefretini kusmasını seyrediyordu. İçinin soğuması için buna ihtiyacı vardı. Aylarca çekmişti bu acıları ne yapsa haklıydı, genç adamın şu an diyecek neyi olabilirdi ki, sadece sevdiği kadının yüreğindeki nefretin yok olmasını diliyordu. Beren, kimsenin konuşmasına izin vermeden yalnızca babasının yüzüne bakarak, “Gidelim artık baba, burada daha fazla durmamı gerektirecek bir durum kalmadı.” Derken ardında Umut’u ve ailesini yıkılmış bir halde bıraktı. (Beren’ in yüreğinden Umut’un yüreğine ulaşan çığlıklar) Gidiyorum, Enkaza çevirdiğin yüreğimi de alarak gidiyorum. Beni kendinle doldurup, daha sonra hiç acımadan gittiğin gibi gidiyorum. Gittiğin gün bitirdiğin yüreğimi de alarak gidiyorum. Beni düşünmeden, içimdeki aşkımı harabeye döndürüp, ruhumda kocaman bir boşluk açtın. Seni ömrüm boyunca affetmeyeceğim. |
0% |