@ugurluay
|
27.BÖLÜM(***Tüm Bir Yaşam***) “Vazgeçmediğim, vazgeçemediğimsin. Ömrümü yoluna serdiğim, başından sonuna kadar bütün hayatımsın… Yaşadığım ve yaşattıklarımla karşındayım. Affet beni, Affet Huzur Yüzlü Meleğim, Affet…” Günler günleri kovalarken Beren her geçen gün biraz daha çöküyor biraz daha içine kapanıyordu. İstanbul’da yaşadığı büyük şokun ardından olanları her gün tekrar tekrar düşünüyordu. Bazen ağlıyor, bazen gülüyor bazen de öfkeden deliye dönüyordu. Ama her sorgulama yüreğinin hala Umut’a deli gibi âşık olduğunu anlamasıyla sonuçlanıyordu. Bu duruma artık üzülmüyordu çünkü Ferhat ile Şirin’in kızı, sevmeyi sevdalanmayı iliklerine kadar hisseden iki aşığın kızıydı ve bundan gurur duyuyordu. Yine düşünceler içinde boğuşurken babasının telefonu ile yerinde titreyerek kendisine gelmesine sebep olmuştu. “Alo, baba.” “Kızım çok acil bir iş çıktı. Önemli ve büyük bir davet olacak, son dakika işi yardıma gelir misin? Ama kendini iyi hissetmiyorsan gelmeyedebilirsin.” Ferhat Bey’in sesi endişeli çıkıyordu. “Yok, baba gelirim, evde sıkıldım zaten.” “Tamam, kızım acele et.” Telefonu kapattığında hazırlanmak için odasına gitti. Geldiği günden bu yana evden dışarıya çıkmamıştı. Dışarıya çıktığı anda kendini anıların istilasına uğramış hissediyordu. Tam çıkarken gözü takvime ilişti. “Ne ironi ama yeni bir başlangıç için hayatımın alt üst olmasına sebep olan günü mü seçtim yani?” diye söylenirken elini takvime götürmüş o tarihi okşarcasına istemsizce seviyor, yüzüne acı bir tebessüm yerleşiyordu. Alel acele evden çıkarak kendini sokağa attı. Yürümeyi seçerken ayaklarının onu nereye götüreceğinden habersiz ilerliyordu. Kendine geldiğinde ise tam bir yıl önce sevdiği adamın masalsı diye tabir ettiği ve genç kızın onu kalması için getirdiği pansiyonun önüne gelmişti. İçine acı dolu bir özlem yerleşirken nefes almakta zorlanıyordu. Pansiyonda tatlı bir telaş vardı. Ya nişan ya da düğün, diye iç geçirirken hazırlıkları uzaktan hayran gözlerle izledi. Ne kadar da şanslı insanlar var, sevdiğine kavuşabilen mutlu insanlar, diye düşünürken orada böyle bir günde daha fazla kalamayacağını anlayarak hızlı adımlarla gözlerindeki yaşları silerek oradan uzaklaştı. *** Restorana geldiğinde gözlerine inanamıyordu. “Aman Allah’ım ne kadar da güzel olmuş burası böyle.” Gözleri hayranlıkla etrafı süzüyordu. “Senin pansiyon sahibi tatlı teyzenin orada bir düğün olacakmış. Ardından yemeğe gelecekler özel bir yemek, genç damat tüm ayrıntılarla özellikle ilgilendi.” Ferhat Bey kızının omzuna sıcacık bir dokunuşla kendini hissettirdi. “Gerçekten çok güzel olmuş. Şu çiçeklere, mumlara, balonlara bak… Aman Allah’ım bu servisler baba, annemin vefatından bu yana bunları çıkarmamıştın. İnanamıyorum sana gerçekten aşkına inanmış olmalısın bu delikanlının.” Dediğinde içinde hafif bir kıskançlık hisseti. Babası yıllardır bu servisleri çıkarmayı bırak hiç kimsenin elinin değmesine bile izin vermemişti. “Gerçekten aşkına inandığım bir genç onun aşkına değer kızım.” Derken ondan hiç beklenmedik bir coşku ile kızına göz kırptı. “Eeeeee gerçekten beğendin mi bakalım?” “Beğenmek ne kelime resmen bayıldım. Seni görmesem yanlış yere mi geldim diye kendimi sorgulayacaktım.” Gülmemek için kendini zor tutarken kıkırdamasına engel olamıyordu. Az önce pansiyon önünde ağlayan kızın yerinde yeller eserken gözyaşlarının yerini kıkırdamalar almıştı. “Neyse gevezeliği bırakalım. Eeee nerden başlıyoruz bakalım Ferhat Bey.” Muzipçe gülüyor eline geçirdiği mutfak önlüğünü boynundan geçirmiş ardından da eline geçirdiği aşçı şapkasını kafasına takmıştı. “Çok yakışıklı oldun kızım.” Onunla dalga geçen babasına yalandan bir kızgınlık gönderirken gülmeye başlamıştı. “Eeee kimin kızıyım yakışıklılık benim göbek adım.” Günlerdir içinde biriktirdiği hüznü yavaş yavaş üzerinden atarken kahkahalar atmaya başlamıştı. “Sen mutfağa geç yakışıklı kızım son hazırlıkları kontrol et. İçeride sana yardımcı olurlar. Bende hazırlıkları kontrol etmek için gelenleri karşılayacağım.” Dedikten sonra Ferhat Bey kapıya yöneldi. *** Beren saatlerdir içeriden çıkmamıştı. Kendini yaptıklarına o kadar kaptırmıştı ki adeta az önceki coşkusunun yerini bir durgunluk kaplamış sakin bir ruh haline bürünmüştü. Derin bir uykudan korkuyla uyanır gibi babasının sesi yerinde birden zıplamasına sebep oldu. Korkudan irkilen Beren, başparmağı ile damağını yukarıya kaldırırken bulunduğu dünyaya geri dönüyordu. Ardından garson çocuk “Beren abla baban içeriden seni çağırıyor,” dediğinde kendine biraz daha gelmiş koluyla alnından akan terleri silerken yüzüne iyice una bulaştırmıştı. Eline aldığı peçetelerle yüzündeki un lekelerini temizlemeye çalışarak içeriye girerken, “Efendim ba…ba…” Son kelimeyi daha bitiremeden kafasını kaldırmıştı. Kafasını kaldırdığı anda ağzından çıkan her harf boğazına aynı hızla geri gitmiş nefesini tıkamıştı. Beren, gördükleriyle ne olduğunu idrak etmeye çalışıyordu. Pansiyoncu teyzesi, Mira, çakma patronu Arda Mert, Umut’un anne ve babası gözlerini açabildiği kadar açmış şaşkınlıktan dili tutulmuş gibiydi. Konuşmayı bir müddet sonra akıl ettiğinde ağzından zar zor kelimeler döküldü. “Baba, neler oluyor burada?” Kaşları hafif çatılmış karşısında duran insanlara bakıyordu. “Babana kızma Beren, bunu ondan ben istedim.” “Bu ses, bu ses… Aman Allah’ım,” Diye iç geçirirken istemsizce gözlerini kapatmıştı. Arkasından gelen bu ses ruhunun erimesine, içinin coşmasına ve kalbinin yerinden çıkacak gibi çarpmasına neden oldu. Genç adam, kızın tam önüne gelmiş onun yüzüne yakın bir şekilde gözlerinden ruhunu aralar gibi bakıyordu. Bu bakışlar gözlerinden yüreğine işliyor direnme gücü kırılıyordu. “Beren, benim senden başka çıkışım yok. Sana tüm hayatımla geldim. Geçmişteki hatalarım, kaybettiklerimiz ve sana yaşattığım acılar için elimden hiçbir şey gelmiyor. Yaptıklarım ve bunun sonuçlarını değiştirmeye gücüm yetmiyor ama her şeyi bundan sonra değiştirebilirim. Senin mutluluğun için hayatımı, kendimi önüne seriyorum.” Beren suskun, şaşkın olanlara inanamıyordu. Sevdiği adamın bir daha karşısına çıkmayacağını düşünerek gecelerce ağlamıştı. O gün bütün nefretini kussa da sonra sevdiği adamın canını ne kadar yaktığını anlayıp kendi de kahrolmuştu. Şimdi ise Umut’u karşısındaydı ve hala ona onu sevdiğini söylüyordu. “Sen benim son şansım, son kapımsın. Senden başka gidecek evim yok benim… Yüreğine kabul edip almasan da asla huzuru bulamayacağım. Beni bugün kovsan, yarın gelirim. Kapıdan atsan, bacadan inerim. Anla artık Beren, senden başka çarem yok benim. Yaptığım saçma sapan bir hatanın bedeli çocuğum oldu. Seni de kaybedemem, vazgeçemem anla artık. Hiçbir sözün, hiçbir hareketin beni yıldırmayacak. Vazgeçmeyeceğim Beren’ im, gözünde gördüğüm hüznü, yüreğindeki ürkekliği yok etmeme, hatamı telafi etmeme izin ver. İzin ver ne olur, seni mutlu etmek için ömrümü yoluna sereyim. Kız, bağır, çağır, küfret razıyım ama ne olur yanımda kal, ne olur yanında kalayım. Benden nefret etsen de yüzüme her gün tükürsen bile razıyım. Sensiz bir saniye geçirmektense, seninle, bana bakan nefret eden gözlerine bakarak bir ömür geçirmeye razıyım. Affetmesen de izin ver bana, nefessiz kalmak istemiyorum, sensiz kalmak istemiyorum.”Umut, Beren’ in önünde diz çöker ve ellerini sıkıca tutar. “Beren’ im, huzurum, yeryüzündeki cennetim affet beni, ömrüm yettiğince senden af dileyeceğim, dilim konuştukça sana olan aşkımı haykıracağım. Her nefsimde seni karşıma çıkardığı için Rabbime şükür edeceğim. Affet beni huzur yüzlüm, kanatsız meleğim affet. Yaptığım ve sana yaşattığım her şey için senden özür diliyorum.” Gözlerinden damla damla yaşlar akarken Beren’ in ellerini ıslatıyor ve o ellere minik minik öpücükler konduruyordu. Umut bir damla yaş düştüğünü hissetti başını yukarıya doğru kaldırdığında Beren’ in gözlerindeki yaşları ve ona huzur dolu gönderdiği bakışlarıyla içinin rahatlamasına sebep olan bir gülüş göstermişti. “Canım, canım benim neden ağlıyorsun?” Diye tedirginlikle ayağa kalktı. “Ben üzdüm mü seni? Yine yaptım değil mi? Yine üzdüm seni, of of Allah kahretsin beni ağlama yalvarırım, ne olur ağlama. Benim yüzümden şu gözlerinden yaşlar düşmesin artık. Yalvarırım ağlama.” Dediği anda Beren’ in elini dudaklarında hissetti. “Umut.” Sesi titrek ama bir o kadar da huzur doluydu. “Efendim meleğim.” “Sus artık Umut, sus.” Beren’ in gözlerinde gördüğü bir ışık onu kendine çekti ve bir anda Beren’ in dudaklarına eğildi. Kendi sıcaklığını, ayların özlemini giderircesine öptü. Onun acılarını yok etmek ister gibi her şeyin başladığı gün yeni bir başlangıca yol alır gibi… Bir an duraksadı Umut ve ağzından “Affettin mi?” diye bir söz çıktı. “Ben senden aşkından bir an olsun vazgeçmedim Umut.” “Seni seviyorum meleğim.” “Ben de seni seviyorum, Umudum, Aşkım, Bitanem.” Orada bulunanların gözyaşlarına, kahkahalarına ve mutluluklarına aldırmadan Umut tekrar Beren’ in dudaklarına eğildi ve onu tüm zamanların çektiği hasretiyle öptü. Bir an sonra Mira’nın sesini duyan çift kendilerine gelebildiler. “Gençler, anlıyoruz sabırsızsınız ama gelin hanımı hazırlamamız için çıkmamız gerekiyor. Nikâh memurunu kaçırmak istemezsiniz herhalde.” derken Umut’a göz kırpmıştı. Beren anlamaz gözlerle sevdiği adama bakarken,“Nasıl yani, nikâh memuru ne alaka?” Hala soran gözlerle Umut’a bakıyordu. “Bizim nikâhımız bebeğim, artık seni kaybetmeyi göze alamam, evleniyoruz.” Derken yüzündeki çekici ve hayır cevabını kabul etmeyecek bir gülüş vardı. “Nasıl yani ben anlamıyorum?” “Bebeğim pansiyoncu tatlı teyzemiz bize pansiyonunu açtı. Düğünümüz için tüm hazırlıklar tamamlandı. Sadece sen eksiksin, sağ olsun Mira gelinlik işini de halletti. Bir sen bir de evet cevabın eksiksin. Benimle evlenir misin ömrümü adayacağım kadın?” Genç kız sevdiği adamın dudaklarına evet cevabını iliklerine kadar hissedeceği bir sıcaklıkla vermişti. Gözlerini açıp dudaklarını adamdan ayırdığında Umut, Beren’ i kolundan tutmuş sürüklercesine götürüyordu. “Dur, yavaş ol Umut.” Kahkahalarına engel olamıyordu. “Düğünümüze davetlisiniz, acele edin yoksa nikâhı da bizi de kaçırırsınız.” Derken sesi hiç olmadığı kadar neşeli ve coşkulu çıkmıştı. Beren ise bu şaşkın ve coşkulu aşığa sadece kahkahalarla gülüyordu. Orada bulunan kalabalık, genç çiftin ardından Beren’ in restorana gelirken biraz kıskançlık ve özenen bakışlarla izlediği pansiyonun önündeki düğününe kendi düğününe gidiyordu. Şanslı diye gördüğü gelin kendinden başkası değildi. *** “Bekleyen GÜZEL, Geri dönen o kadar ÖZEL ki işte bu HER ŞEYE değer…” *** “Başında güldüğünüz, ortasında ağladığınız, sonunda mutlu olduğunuz bir aşk masalıydı onların ki… Her şeye rağmen vazgeçmedikleri, vazgeçemedikleri aşkları umutları olmuştu yüreklerinde… |
0% |