@ugurluay
|
6.BÖLÜM(***Keşfetmem Gerek***) “Adının geçtiği atmosferde var olmanın ne demek olduğunu keşfetmem gerek. Nefes aldığın mekânı nasıl güzelleştirdiğini görmem gerek Hissederek öğrenmem ve bunları bilebilmem için senin bana izin vermen gerek.” Umut Beren’in rehberliğinde saatlerdir Foça’yı dolaşıyordu. Bundan hiç şikâyetçi değildi. Fakat adım attıkları her mekânda Beren’e seslenen ve onu sevgileri ile sarıp sarmalayan birileriyle karşılaşıyorlardı. Ona içtenlikle sarılan insanlar biraz sinirlerini bozsa da onun bu sıcakkanlı hali bir yandan da hoşuna gidiyordu. Farklıydı. Bugüne kadar tanıdığı hiç kimseye benzemiyordu. Biraz soluklanmak için önlerine çıkan ilk banka oturdular. “Tuhaf…” dedi Umut yanı başında neşe içinde oturan genç kıza bakarken. “Tuhaf olan ne Umut? Anlayamadım.” dedi anlamaz gözlerle karşılık verirken. “Her gittiğimiz yerde seni bu şekilde karşılamaları ve senin de onlara içtenlikle karşılık vermen. İnanılır gibi değil.” “Neden bu kadar şaşırdın ki? Sonuçta bulunduğumuz yer benim doğup büyüdüğüm yer ve o insanlar benim bebekliğimi dahi bilirler. Bu şekilde davranmaları gayet normal hem babamın da burada bir esnaf olduğunu unutuyorsun.” “Haklısın.” Gözleri bir anda ileriye doğru odaklanırken aklından geçenleri sormadan edemedi. “Merak ediyorum da?” dedi cümlesi yarım kalmışken gözlerini yanı başında oturan genç kıza çevirdi. “Neyi?” Umut’un neyi merak etmiş olacağını öğrenmek için şimdi gözleri ile kendisine bambaşka bakan adama bakıyordu. “Bebekliğini, çocukluğunu, büyüdüğün o anları.” Beren Umut’un ağzından dökülen cümleler ile biraz durgunlaştı, gözlerini ileriye doğru dikerken bakışları Umut’a yanlış bir konuya adım attığının sinyallerini veriyordu. Beren’in neşesinin bir anda silinip gitmesi ortamın sessizleşmesine sebep oldu. Şimdi oturdukları bankta yapayalnız kalmış iki yabancı gibiydiler. Beren’in yüreği geçmişe dalarken, Umut onun ne düşündüğü hakkında bilgi sahibi olmak için çıldırıyordu. Ortamdaki sessizliği bozmak ve kararan havayı da göz önünde bulundurarak “Eee akşam kaçta kumsala gidiyoruz?” dedi. Beren duydukları ile geçmişin hüzünlü sayfalarından kendini söküp aldı. Gözlerini kısarak yanı başında şimdi kendine çapkınca bir gülüşle bakan adama bakıyordu. “Gidiyoruz derken.” dedi bir kaşını havaya kaldırıp ima dolu bir ses tonuyla. İçten içe deli gibi bir meraklı bakışlarıyla onu sorguluyordu. Her ne kadar ima dolu olsa da cümlesi, yüreği de istiyordu gelmesini. Sorgusuz sualsiz yanı başında olmasını, bir adım ötede bir nefeslik mesafede yer almasını… Garipti ama bazen adını dile getiremediklerini sorgulamak yersiz değil miydi? Bazen sadece yaşamak gerekirdi ve Beren ömrü hayatında belki de ilk defa gerçek anlamda yaşamak istiyordu. İçindeki tarifi imkânsız, adını bir türlü koyamadığı duygunun bu kadar hızlı yüreğine yerleşmesine ses edemezken, sadece bir atımlık mesafede yanı başında yaşayacağı her şeyi onunla birlikte yaşamak istiyordu. Gözleriyle, sözleriyle, hissettikleriyle… “Şu uyuz herifin bahsettiği kumsalı diyorum.” Dedi arsızca hiç utanmadan. Kendinden ve geceye katılacağından o kadar emindi ki sözleriyle ve tavırlarıyla bunu hissettirmekten geri kalmıyordu. Beren ondaki özgüvene şaşırsa da taviz vermeye hiç niyeti yoktu. Her ne kadar onu da yanı başında istese de içinde tarifi imkânsız bir üstün gelme çabası belirdi. “Umut.” Dedi isyan eder gibiydi sesi. “Onun adı Oğuz.” “Neyse ne? Seni çok iyi tanıdığını söyleyen şu arkadaşının gitarının boynunu bükük bırakmayalım. Sonuçta senin sesini duyma şansımı kaçıracağımı sanıyorsan yanılıyorsun.” “Pardon da senin davet edildiğini ben hatırlamıyorum.” Umut, ayağa kalkıp oturdukları bankın arka tarafına geçti. Beren’in omuzlarından nazik bir şekilde tuttu ve yavaşça onun boynuna doğru eğildi. Beren’in kokusu burnuna dolarken gözlerini istemsizce kapattı. Derince içine çektiği kokusu yüreğini buğulandırmaya yetmişti. Aklını dağıtmaya çalışarak konuşmaya başladı. “Şimdi küçük hanım, o uyuz herif.” Dedi kendini huzursuz eden adamın adını zikretmek istemiyordu. “Umut.” Diye haykırdı Beren ellerini omzunda, nefesinin sıcaklığını teninde hissettiği adama. Uyarıyı alan Umut mevzuyu daha fazla uzatmak istemediği için “Pardon arkadaşın Oğuz bey nezaketsiz davranarak benim yanımdaki kızı akşam kumsala davet etmiş olabilir. Ama ben onun kadar kaba olmadığım için yanımda davet edilmiş kıza oraya kadar eşlik edeceğim. Anlaşıldı mı güzelim?” “Güzelim mi?” “O kadar söz söyledim sen şimdi son kelimeye mi takıldın?” dedi aklını başından götürmeye niyetli güzel kokudan uzaklaşmak adına bulunduğu yerde doğrularak ellerini cebine yerleştirdi. Beren onun sesindeki alaycı tınıyı hissettiği an bir hışımla ayağa kalkarak onun tam burnunun dibine kadar geldi. Yapmaması gereken tehlikeli bir hareket ile şimdi aklını başına getirmek için kendi içinde mücadele veren adamın çok daha yakınındaydı. O an , işte tam o an kızın meydan okuyan bakışları ile dilinden dökülenler eş değerdi. “Bakıyorum da çok çabuk iyileşiyorsunuz Umut Bey? Hatta gereğinden fazla hızlı adımlar atıyorsunuz? Dikkat edin de şu ayaklar sizi gideceğiniz yere güvenli bir şekilde götürsün.” Dedi bakışları ve sözleri Umut’un gözlerini kısmasına sebep oldu. “Size daha önce de söyledim Beren Hanım ben yaralı değilim yalnızca hazmetmem gerekiyordu. Sizin gözlerinizdeki ahu bakışların etkisi altına girdiğim an…” “Hızlı gidiyorsunuz Umut Bey…” diyerek adamın sözünü sertçe kesti. “Beren.” Dedi yumuşacık ses tonuyla ona karşılık verirken ,şimdi onun gözlerine bakıyor ve yavaşça parmaklarına dokunmaya çalışıyordu. “Ben ne istediğini ya da ne isteyeceğini bilen bir insanım. Farklı bir şeyler var sende bunu öğrenmem için sana ihtiyacım var. Senden uzakta durmadan yanı başında, nefes aldığın yerde olmaya ihtiyacım var. Bunu benden lütfen esirgeme.” Derken ellerinden tutmuş Beren’in yüreğinin titremesine sebep olan bakışlar atıyordu. Beren kilitlenmiş bu kadar açık sözlü olan adama tek bir söz edemiyordu. O kadar dalıp gitmişti ki yaşadığı anın içinden çıkmaya hiç niyeti yoktu. “Bana izin verecek misin Beren? Yanında olup sende hissettiğimi keşfetmem için izin verecek misin?” Umut’un cevap bekleyen sorularına karşı Beren’in ölüm gibi gelen sessizliği can sıkıcıydı. Ama bilmiyordu ki adam kızı ne hale getirdiğini. Nefes denen şeyin alınıp verilmek için olduğunu. Bilmiyordu ki kız bu dünyada hala yaşam sürdüğünü. Unutmuştu kız kendini, adamın sözleriyle kaybolmuştu fani dünyada. Ortamın sessizliğini bozan tek şey ise Umut’un ısrarla çalan telefonu oldu. Umut aldırmaz bir halde hala Beren’in ellerini tutuyor ve kendisine olumlu bir cevap vermesini bekliyordu ama Beren’in dilinden dökülenler yalnızca “Telefonun çalıyor.” oldu. Umut beklemediği cevap karşısında kaşları çatılmış bir halde “Ne?” dedi. Beren önce ellerini çekti, beceriksiz gözlerini kaçırdı sonra da “Telefonun çalıyor , aç istersen önemli olmalı.” Dedi ve az önce kalktığı banka geri yerine oturdu. Panikle ne yaptığını bilemeyen Beren o an için kendine en doğru olan şeyi yaparak telefonun zil sesine sarılmış ve Umut’un elleri arasından telaşa kapılan yüreğiyle birlikte ondan uzaklaştı. Umut bir an içinde öfke yükselişi olsa da genç kızın gözlerini kaçırışı elinin ayağının titrediğini fark etmesi ve ayakta duramadığını oturma ihtiyacı hissettiği an doğru yolda olduğunu anladı ve dudakları içini kaplayan mutlulukla birlikte yukarıya doğru kıvrıldı. Cebinde ısrarla çalan telefonu açarken adım adım Beren’den uzaklaşıyordu. Gözünün gördüğü ama Beren’in onu duyamayacağı bir uzaklığa geldiğinde karşısında soluksuzca konuşan arkadaşı Arda’yı dinliyordu. Konuşmasını bitirdiğini düşündüğü an “Arda, biliyorum bütün işleri başına yıktım ama tatilim biraz daha uzayacak. Senden istediğim tek şey ben gelene kadar bütün her şeyle ilgilenmen. Biliyorsun senden başkasına güvenemem bu konuda. Ha bu arada sakın Mira’ya nerede olduğumu söyleme o cadı biraz başını ağrıtabilir ama sakın ola ki ona bir şey anlatma.” Dedi karşısındaki adamın duraksadığını ses tonunun değiştiğini fark edemeyecek bir ruh halindeydi. “Tamam, sen düşünme bunları ben hallederim işleri de sen iyi misin?” “Arda, inanmayacaksın ama tuhaf bir şekilde iyiyim. Anlam veremediğim şeyler yaşıyorum, galiba burası bana iyi geldi .” Derken kendinden biraz uzakta bankta oturan kıza bakıyordu. “Peki ya Çiğdem…” Tereddütlü çıkmıştı sesi. “Ne olmuş ona?” Bir o kadar umursamazdı cevabı duyduğu soruya karşı. “Umut.”Dedi tekrar sesi isyan eder gibi ve bir açıklama bekleyen tınıdaydı. “Arda, o konu hakkında konuşacak hiç bir şey yok. Buraya geldiğimde ve o bakışlara kilitlendiğimde bunu daha iyi anladım, benim Çiğdem’e duyduğum zaten aşk falan değildi. Bunu en iyi sen biliyorsun. Sadece aileme uygun diye kendime yakıştırdığım bir kadındı. Uzaklaşmam bunu daha iyi görmemi sağladı. O yüzden tedirgin olmayı bırak, Çiğdem benim umurumda bile değil. Gidip evlenerek aslında bana iyilik bile yaptı .” Diyerek gayet sakin bir şekilde konuştu. Arda ise ağzı açık bir halde telefonun ucundaki Umut’u dinliyordu. Bu sakinlik bu vurdumduymazlık… Bu adama ne olmuştu bu kadar kısa sürede böyle? “Sen bakışlara kilitlendim mi dedin? Kime? Ne zaman? Ne ara? Umut, kendinde misin sen? En son konuştuğumuzdan bu yana göktaşı falan mı çarptı kafana? Yoksa yoksa, dur, bir dakika sen yoksa, yok artık canım olamaz herhalde, hem de bu kadar kısa zamanda, dünden bu güne bu mümkün mü? Yoksa tahminim doğru mu?” Heyecan içinde soluk soluğa konuşmaya başladı. “Arda, yine çok soru soruyorsun ve inan şu an sana ayıracak daha fazla zamanım kalmadı. Bana gülüşüyle huzur veren bir kız bulmuşken senin gibi geveze bir herifle vakit kaybedemem. Dediklerimi de unutma.” Karşısındaki bağrış sesini duymazdan gelip cevap bile vermeden telefonu arkadaşının suratına kapattı. Onlar böyle daha iyi anlaşıyorlardı. Umut, telefonu kapatıp, kendini masumca bankta oturarak bekleyen Beren’ in yanına yöneldi. Bu kız nasıl biriydi böyle bir bakış, sadece bir bakışla Umut’u nasıl yerle bir etmeyi başarıyordu. İçinde farklı dünyaları keşfediyordu, birçok duyguyu aynı anda ya da art arda yaşatıyordu. Hiç bilmediği, tanımadığı bir yerde bir mucize gibi karşısına çıkıp, hayatına bir sihirli değnek gibi değmişti. Yavaş yavaş değişiyordu, bunu hissediyordu. Ama bundan hiç rahatsız değildi. Hem de hiç… İlk görüşte aşk diye bir şey var mıydı? Belki de Beren bu sorunun tek cevabıydı. “Çok bekletmedim umarım.” “Telefon konuşman çok uzadı. Bu yüzden cezalısınız küçük bey.” Dedi yapmacık bir kıkırdamayla. Umut genç kızın az önce aralarında gerçekleşen konuşmayı göz ardı edeceğini anladığı an o da ona uyum sağladı. Sessiz bir anlaşma ile şimdilik aralarında geçen cümleleri ve alamadığı cevapları ve beklemeye aldığı sorularını yok saydı. Ama şimdilik… O soruların cevapları elbet bir bir alınacaktı zamanı geldiğinde… “Hım, rehberimiz cezada veriyor. Peki, sizin gibi güzel bir hanımı beklettiğim için haklı olabilirsiniz?” “Haklıyım tabi ki.” Bir zafer kazanmış edasıyla burnunu havaya kaldırdı. “Tamam, cezam neymiş bakalım.” Sesini teslimiyet havasında yükseltti. “Bir düşünelim bakalım. Hım, buldum. Aslında ceza sayılmaz ama senin gibi bol yıldızlı otellere alışkın birisi becerebilecek mi çok merak ediyorum doğrusu?” Birden kahkahalarla gülmeye başladı. Umut, anlamaz bir şekilde kızın yüzüne bakıyordu. “Nasıl bir hinlik var aklında acaba?” Şüpheci bakışlarla kızı süzmeye başladı. “Başıma nasıl bir bela açtım, gerçekten merak ediyorum?” diyerek kollarını göğsünde birleştirip, Beren’ in kıs kıs gülen yüzüne bakıyordu. “Cezanı gecenin sonunda açıklayacağım. Şimdi beyefendi izin verirsiniz akşam için hazırlanmam gerekiyor. Malumunuz bol yıldızlı geceleri seven bir kız olarak akşama katılmam gereken bir kumsal partisi var.” Umut, genç kızın az önce yaşananlardan sonra hala kendi başına gitme isteğine biraz kırılmıştı. Yüzüne hüzün, gözlerinde öfke bulutları geçmeye başlamışken yine ahu bakışlısının sesi kulaklarında yankılandı. “Sizin de hazırlanmanız gerekmiyor mu? Malum nezaket abidesi bir bey olarak beni oraya götürecek olmanız beni çok mutlu edecek.” Dedi göz kırparak. Beren’in dilinden dökülen her bir kelime Umut’u dünyaya adım adım geri getirdi. İlk konuşması ile onu karanlık zindanlara atarken ikinci konuşmasında sarf ettiği cümleler onun karanlıklarına bir güneş gibi doğdu. Yüreğinin aydınlandığını hisseden Umut sergilediği eşsiz gülümseme ile “Büyük bir zevkle.” Diyerek karşılık verdi. Umut büyük bir zevkle ona eşlik edecekti. |
0% |