@ulkukrgl
|
İyi okumalar...
Araba ile hızlıca geçtiğimiz sokaklar zombiler ile doluydu. Arabayla çok ses çıkardığımız için kenara çektik ve indik. Arka koltuktan boş çantayı aldım. Silah çantasından yedek bir silah daha aldım. Will de bir silah daha alınca hızlı adımlarla sokakta ilerledik.
Sokaklarda öldürülen zombilerin cesetleri vardı. Dükkanlar şimdiden yağmalanmıştı. Sessiz olmaya çalışarak ilerlemeye devam ettik. Tabelası olan ama kepenki kapalı olan bir yer bulmuştuk kilitliydi. Silahımı çıkardım ve kilite ateş ettim.
Will'e baktım "hadi kaldıralım şunu" başını salladı ve bir ucundan tuttu bende diğer tarafa geçtim ve oradan tutup yavaşça kaldırdık.
Kapının kilidini de kırıp markete adım attım. Her ihtimale karşı silahımı elimden bırakmamıştım. Dikkatlice etrafı dinledim kimse yok gibi gözüküyordu fakat ileride gözüken kapıdan sesler geliyordu.
Silahı kaldırdım ve kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtım içeriye baktığımda bir adım geriye gittim.
Göz bebekleri kızarmış beyaz olması gereken yerler ise kırmızı ince damarlarla donatılmıştı. Kızarmış gözlerinde vahşi parıltılar vardı. Delirmiş ve vahşi hareketleri beni görünce daha da artmıştı. Gördüğüm kadın zombi kollarından ve bacaklarından kalorifer borularına bağlanmış kurtulmak için çırpınıyordu.
Bu bir zombi ile yüz yüze ilk karşılaşmamdı. Dağılmış görüntü biraz içimi ürpertse de korktum diyemezdim. Her yerinde kan vardı boynundan ve kollarından ısırılmış, tam koparılmamış et parçaları ise yer çekimine karşı koyamamış aşağıya doğru sarkıyordu.
Daha fazla ses çıkarmasına müsaade edemezdim. Yakınlarda zombi olabilirdi ve sese gelmesini istemezdim. Silahı kafasına çevirdim ve tetiğe bastım.
Öldürdüğüm ilk insandı yani en azından bir zamanlar insandı. Fazla yakın olduğum için yüzüme kanı sıçramıştı kolum ile yüzümü sildim ve cesedi orada bırakarak kapıyı kapatıp marketin içine adımladım.
William bulduğu yiyecekleri poşetlere koyuyordu. Bende yanına varır varmaz konserveleri poşetlere doldurmaya başladım. Hızlıca ihtiyacımız kadarını aldık ve arabaya ilerledik.
Yiyecek stogumuz artık bizi bir süre idare edecek kadar vardı. Şimdi bir eczane bulmalıydık. Bizi fark eden bazı zombiler arabaya doğru yaklaşmaya başlamışlardı. Daha fazla yaklaşmalarına izin vermeden araba ile ileri doğru devam ettik.
"Ara sokaklara gir William göz önünde olmayalım"
"Tamam Venüs burada bildiğim bir yer var oraya gidelim"
Ara sokaklardan birinin başında durduk ve aşağıya indik boş çantayı aldım ve eczaneden hızlıca içeri girdik. Biri sarışın, kahve gözlü, uzun boylu ve hafif yapılı diğeri ise koyu kahve saçları, kahve gözleri ve orta boyu ile iki erkek elindeki silahları bize dogrultmuş gözleri ile vücudumuzu tarıyorlardı.
Isırılıp ısırılmadıgımıza baktıklarından emindim. "Isırılmadık bizde virüs yok lütfen silahlarınızı indirin" onlara karşı bir hamle yapmadan önce anlaşmaya çalışmak daha iyi bir seçenekti.
Hızla yayılan virüs sebebi ile insanların çoğu zombi olmuştu. Hayatta olan birileriyle karşılaşmak güzeldi.
Orta boylu fakat diğerine göre daha kaslı olan genç bizi tekrar süzdü. "sizin bize saldırmayacağınızı nerden bilicez?"
Onlara saldırmak için hiçbir nedenimiz yoktu ayrıca insan sayısı giderek azalırken suçsuz ve bana bir zararı olmayan bir insanı öldürmezdim. Sorusuna karşılık onlara tekrar baktım. Uzun boylu gencin sol bacağından kan sızıyordu. Koyu renk pantolonunun kan olan kısmı daha da koyulaşmış fakat dikkatli bakmayınca fark edilmiyordu.
Muhtemelen bizden önce başka birileri ile de karşılaşmışlardı. Zombi ısırığı olamazdı çünkü pantolonunun yara kısmındaki kesik gayet düzgündü. Bıçak kesigine benziyordu. Buraya da tedavi için gelmiş olmalılardı.
"Size saldırmak için hiçbir nedenimiz yok, sadece sağlık malzemesi almaya geldik."
"O malzemelere bizim de ihtiyacımız var."
"Tamam paylasabiliriz hepimize yetecek kadar var."
Bu eczaneye daha önce gelen olmamış olmalı ki herşey yerli yerindeydi.
Yaralı gencin bacağını işaret ettim "arkadaşım doktor yardım edebiliriz."
Bunu duyunca gözleri ışıldadı. Nasıl yapacaklarını bilmiyorlardı sanırım. Yavaşça silahlarını indirdiler, diğeri Yaralı gencin koluna girdi ve onu koltuğa oturttu. Will'e döndüm ve gözlerimle çocuğun bacağını işaret ettim. Hemen ne demek istediğimi anladı ve ihtiyacı olan şeyleri eczanenin içinde aramaya başladı.
Etrafı kontrol etmek kapıdan hafifçe dışarı çıktım ve sokağa bakmaya başladım. Şimdilik zombi gözükmüyordu. Orta boylu çocuk yanıma geldi ve o da etrafa bakmaya başladı başladı. Ona doğru döndüm ve elimi uzattım.
" Ben Venüs arkadaşım da William"
" Bende Doğu içerideki de üvey kardeşim John" kafamı salladım ve tekrar önüme döndüm.
"Ben silah çektiğim için üzgünüm buraya gelmeden önce yiyecek birşeyler arıyorduk ve başkaları ile karşılaştık. Kalabalıklardı ve elimizdekileri de almaya çalışıyorlardı. Karşı koyunca da kardeşimi bıçakladılar zor kaçtık. Siz de saldırırsınız diye düşündüm."
Ona baktım, silah çekmekte haklıydı ben olsam bende aynısını yapardım. Zor durumda kalmışlardı ve ister istemez temkinli davranıyorlardı.
"Önemli değil Doğu, ben olsam bende senin gibi davranırdım. Burdan nereye gideceksiniz güvenli bir yeriniz var mı? Kardeşinin bacağını zorlamaması gerek"
Liseden sonra üniversitede hemşirelik okuyordum. Buraya gelmeden önce de okullar yeni tatil olmuştu. Henüz mezun olmasam da biseyler biliyordum hem eğitimlerim sırasından çokça yara almıştım ve kendi yaralarımı genellikle kendim tedavi ederdim.
Pantolondaki kesiği ve sızan kanı düşünürsek derin ve uzun bir yaraydı. Bacağına çok yüklenirse dikişler patlayabilir tedavisi iyi yapılmazsa mikrop kapabilirdi.
Okuduğum bölüm aklıma gelince, kafamı kapının camına vurdum. Nasıl olur da aklımdan çıkardı, telefonu elime aldım ve aklıma gelen bilgiyi doğruladım.
En yakın arkadaşım, kardeşim dediğim insan benden iki gün önce buraya gelmişti ve ben bunu yeni hatırlıyordum. Bana hemşireliği her zaman çok yakıştıran Merve'm buradaydı ve ben ondan şimdiye kadar haber almamıştım.
Telefona tekrar baktım şebeke hâlâ yerindeydi hızla mesaj attım. Yerini sordum ve konum istedim. Bir yere ayrılmaması gerektiğini ve ihtiyacı olabilecekleri hazırlamasını söyledim ve telefonu yerine bıraktım. Bir an önce onu ordan almam lazımdı.
Konuşan Doğu'ya döndüm.
"Aslında boş bulduğumuz bir yere girip orada kalmayı planlıyorduk kendi evimiz güvenli değil."
Kahve gözleri gözyaşları ile hafifçe parlamaya başlamıştı, bu kadar üzüldüğüne göre ve kardeşi ile tek olduğu için ailesine biseyler olduğunu tahmin etmek zor değildi. Gözlerine daha fazla bakmadım ve biraz toparlanması için ona zaman verdim.
Evim fazlası ile büyüktü, yabancı ağırlamayı sevmesem de her yer zombi kaynarken kalabalık olmanın daha iyi olduğunu düşünüyordum ayrıca iyi insanlara benziyorlardı. Bizimle gelmeleri için teklifte bulundum gelip gelmemek onlara kalmıştı. Acele etmem gerekiyordu.
"Yeni tanıştık fakat, şehire biraz uzakta bir evim var, etrafı duvarlarla çevrili ve güvenli. İsterseniz bizimle gelebilirsiniz. İki kişi olmaktansa dört kişi olmayı tercih ederim."
Sözlerim ile başını önüne eğdi eli ensesindeki kısa saçlarla oynamaya başladı. Sanırım utanmıştı. Başını kaldırdı gözleri yine hafifçe parıldıyordu. Teklife mutlu olmuştu. Kafasını salladı ve kabul ettiğini belirtti.
Çevreyi tekrar bir gözden geçirdim bir sorun gözükmüyordu. İçeriye doğru ilerledim. Will getirdiğimiz boş çantaya ihtiyacımız olabilecek eşyaları dolduruyordu. John'a baktım yaralı olan kısımdaki kumaş parçası kesilmiş bacağı temiz bir sargı bezi ile sarılmıştı.
Will tedavisini yapmıştı. Yüzü hafif solgun gözüküyordu onun haricinde iyi gözüküyordu, kan kaybından olduğunu düşündüm ve marketteyken sevdiğim için yanıma aldığım vişneli meyve suyunu ona uzattım.
"Al John eve kadar idare eder seni"
Elimdeki ne baktı ve gülümseyerek aldı. Teşekkür ederek paketi açık içmeye başladı. Kasada gördüğüm büyük poşetlere bende rafları boşaltmaya başladım. Küçük ve sürekli yanında taşımak için tasarlanmış içi dolu ilk yardım çantalarından da poşete doldurdum.
Sürekli kocaman çanta ile dolanamazdık. Bunlar çok işimize yarayacaktı. Will'e tekrar baktım işini bitirmiş gibi gözüküyordu, Doğu da bir çanta doldurmuştu. Artık buradan çıkabilirdik.
"Artık gidelim" sözlerimle herkes başını salladı Joh'un elindeki çantayı da aldım ve yakın olan arabaya ilerledim.
"Will bagaj" sesimi duyan will elindeki anahtarla bagajı açtı elimdeki poşetleri ve çantayı bagaja koydum arka koltuktaki yiyecekleri, Doğu'nun ve will'in elindeki çantaları da alıp yerine yerleştirdim. Herkes yerine oturdu, artık gitmeye hazırdık.
Açtığım camdan yüzüme gelen hava ile kaşlarımı çattım. Alınmayan çöpler, öldükten sonra olduğu yerde çürümeye terk edilmiş zombilerin cesetleri heryerdeydi buda burnuma gelen çürük ve ekşi kokuyu açıklıyordu. Yavaşça açık camı kapatırken duyduğum silah ve çığlık sesi ile durdum. Birilerinin başı dertte olmalıydı.
"Sese doğru sür will" silah sesleri artık daha yakından geliyordu girdiğimiz sokak ile seslerin kaynağını bulduk. İki genç kız bir otobüsün üzerine çıkmış onlara ulaşmaya çalışan on beş, yirmi tane zombiye vurmaya çalışıyorlardı.
Üzerleri toz ve kir olmuş kızlar uzun süre mücadele etmiş gibi gözüküyordu. Sadece birinde silah vardı o da eline ilk kez aldığını kanıtlar nitelikte önündeki zombinin kafasından bile vuramıyordu. Kullanmayı bilen birisinin o mesafeden ıskalaması mümkün değildi.
John ve Doğu'ya gelmemelerini söyledim ve hızlıca arabadan indim, will de benimle inmişti. Silahlarımızı çektik ve zombilere doğru ilerledik. Sesi duyan bazıları bize doğru gelmeye başladılar, ateş etmekte tereddüt etmedim. Ya ben ya da onlardı, bu durumda onları öldürmeyi tercih ederdim.
Yavaş hareketleri ile bize yaklaşana kadar zaten çoğunu öldürmüştük. Geri kalanları da hızlıca çok yaklaşmadan kafalarından vurduk ve kızlara doğru ilerledik.
Şarjörü değiştirdim ve silahı tekrar kullanıma hazır hale getirdim. Sese başka zombilerin de gelme ihtimali vardı bu yüzden hızlı olmalıydık. Elimi uzattım ve otobüsün üzerinden inmelerine yardım ettim. Korkudan hâlâ titriyorlardı. Sokağın diğer ucuna baktım ve gelen zombileri gördüm. Başımla orayı işaret ettim.
"Burada duramayız gitmemiz gerek, geliyorlar."
İşaret ettiğim yere baktılar ve hızla başlarını salladılar. Zaten yakında olan arabaya doğru ilerledik. Will'den anahtarı alıp bagajı açtım ve anahtarı geri ona fırlattım. Kızlar hala kötü gözüküyordu.
Onlar için birer şişe su aldım. Suları onlara verip arabaya binmelerine yardımcı oldum. Herkes yerine yerleşince tekrar yola çıktık. Araba sessizlik hakimdi. John gözleri kapalı başını Doğu'ya yaslamış öylece duruyordu. Kızlar ise sularını içmiş biraz daha kendine gelmiş bir şekilde merakla etrafı gözetliyorlardı.
İki kişi olarak ihtiyaçlarımızı karşılamak için çıktığımız bu yolda, altı kişi olarak geri dönüyorduk. Onlara yardım ettiğimiz ve yanımızda gelmelerini istediğim için pişman değildim.
Şimdi sırada kardeşimi olduğu yerden, olması gereken yere getirmek vardı.
bölüm sonu işe karşınızdayım.
Neler düşünüyorsunuz?
yorumlarınızı bekliyorum
bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle...
|
0% |