@ultraslan0109
|
Medya: atlas kızılkurşun Bu bölümün başı pars'ın ağzından. İyi okumalar🌸💜 🩸 Ayaz, Akçayı yukarı götürünce odaya girip bir şeye zarar vermiş mi diye bakındım. Hiç bir şeye zarar vermemişti ama buraları karıştırmış olması hiç iyi olmadı. Ben bile burada ki eşyalara dokunmaya kıyamazken onun buraları karıştırması ve her şeye dokunması sinirlerimin tavana vurmasına sebep oldu. Bu odadaki resimler ve eşyalar anneme ait. Bu oda benim için annem. Burası annem kokuyor. Ben bu odada herkesin korktuğu o pars kızıl kurşun değilim. Ben bu odaya girdiğim an annemin küçük kuzusuyum. Bu odaya benden başka kimse giremez. Ama o kız buraya girdi. Buraya benden başka giren tek kişi o kız. Bunun bedelini ödeyecek. En başından beri asla onu öldürmeyi veya yaralamayı düşünmemiştim. Sadece korkutuyordum. Korkusunu izlemek istiyordum. Ben şimdiye kadar hiç bir masuma veya çocuğa dokunmadım. Asla dokunmamda. Ama bu kız çok yanlış bir şey yaptı. Ve bunu asla cezasız bırakmam. Odadan çıkıp merdivenlere yöneldim. Merdivenleri üçer beşer atlayarak hızlıca çıktım. Üst kata çıkıp akça'nın odasına doğru ilerlerken ayaz seslendi "Efendim atlas bey geldi. Çalışma odanızda." Dedi başı eğik bir şekilde. Sonra aşağıya indi. O inince bakışlarımı akça'nın odasına çevirdim "Küçük bir işim var. Sonra tekrar baş başayız Karmen." Diye mırıldandım kendi kendime. Adımlarımı çalışma odasına çevirdim. Odaya girince atlası koltuğumda otururken buldum. "Ne var lan, niye geldin?" "Hoşbuldum ağabeycim. Sağol bende iyim." Dediğini umursamadan yanına gidip yakasından tuttum. "Kalk lan koltuğundan." "Tamam kalktık ya. Hemen de vahşileşiyorsun." Dedi ve ürkmüş bir kedi gibi baktı. Sonra da yavaşça koltuğumdan kalktı. "Niye geldin?" "Ha o konu." Dedi ve bakışları sertleşti. "Hani beni de çağıracaktın. Niye çağırmadın? Ne zamandır o piçi ispanyadan getirtmeni bekliyorum. Birazda ben yamultmak istiyordum." Dedi mızmızlanarak "Merak etme daha çok vaktimiz var. Uzun zaman bizimle kalacak. Sonra da zebanilerin yanına postalayacağım." Dedim dişlerimi sıkarak "Nerde şimdi?" "Ormanda ki depoda." "Niye orda?" Dediğinde tek kaşımı kaldırarak ters bakışlar attım. "Sana ne oğlum! Sana mı soracağım?" "Haklısın gülüm haddime değil. Ama hani ben senin kardeşinim ya, adamın ya da kölen değilim ya, beni böyle terslemesen de düzgünce cevap mı versen?" "Atlas cıvıma seni de yamulturum." "Tamam gülüm." Dediğinde masadaki dosyalardan birini kafasına fırlattım. "Lan bak seni var ya-" "Tamam tamam sakin ol. Artık ciddiyim." Dedi hafifçe öksürüp ciddileşti. "Gülüm ne lan? Senin karşında ağabeyin var." "Tamam lan uzatma sen de." Dedi ve ardın hemen ekledi "Neyse yarın ben bi bizimkinin yanına uğrayacağım." Dediğine başımla onay verdim. "Bu gün burda kal. Yarın beraber gideriz." "Tamam o zaman anlaştık. Neyse ben acıktım da-" "Başlama yine. Siktir git kendin yap. Ben senin özel aşçın mıyım?" "Yok estağfurullah olur mu öyle şey. Sadece insanın aşçı bir abisi olunca-" "Atlas siktir git kendin yap." "Tamam ya gidiyorum." Diyip odadan çıktı. O çıkarken arkasından mırıldanarak "Zevzek" dedim. Bir kaç dakika sonra ben de odadan çıkıp akça'nın olduğu odaya doğru ilerledim. Odanın tam kapısındayken içerden gelen ağlama sesiyle duraksadım. Ağlamasını duymak hoşuma gitti. Dudaklarım memnuniyetle iki yana kıvrılırken odaya girdim. Yatakta cenin pozisyonunu almış ağlıyordu. Kapının sesini duyunca hızla yattığı yerden fırlayıp kalktı. "Uzak dur benden." "Sakin ol Karmen." "Sakin falan olamam. Uzak dur benden." "Çok mu korktum?" "Sen cani bir piskopatsın çok normal değil mi korkmam?" "Evet öyleyimdir." "Benim de mi ellerimi keseceksin?" "Merak etme senden o kadar nefret etmiyorum. Hatta senden nefret etmiyorum. Ne de olsa sen benim oyun arkadaşımsın." "Ne kadar sürecek bu? Ben daha ne kadar burada kalacağım?" "Sıkıldın mı? Ama daha yeni geldin." "Bırak beni lütfen. Yalvarırım beni serbest bırak." "Tch, olmaz. Hem daha bu sabah geldin." "Beni bırakman için ne yapmam gerekiyor?" "Burda ben ne kadar istersem o kada kalacaksın. İstersen ağzınla kuş tut ama yine de ben istemediğim sürece hiç bir yere gidemezsin." "Peki senin keyfin beni ne zaman serbest bırakmak ister acaba?" "Sıkıldığım zaman bırakırım. Ama sen baya korkaksın. Hoşuma gitti." Diyip odadan çıktım. Aşağıdan sesler duymaya başladığımda atlasım mutfağı dağıttığını anlatıp hızla aşağıya indim. Mutfağa girdiğimde beklediğim o manzarayla karşılaştım. Atlas bir şeyler pişirmeye çalışıyor. Tabikide hiç bir halt beceremiyor ve tezgahın üzeri dağınık. "Çekil ulan şurdan." Diyip onu kenara ittim. "Canım ağabeyim ya. Hiç de kıyamaz bana." Diyerek geri çekildi. "Sana değil mutfağın haline acıdığından." Diyip ne pişirmeye çalıştığına baktım. Makarna yapmaya çalışmış ama onu bile becerememiş. Hem Makarna yapmaya çalışaırken bile burayı nasıl bu kada dağıtmayı becerdi? "Biraz kırıldım ama neyse benim işime gelir." Dediğinde kafasına bir tane geçirdim. Sızlanarak geri çekilip başını ovuşturdu. "Ulan elinin ağır olduğunu bile bile Niye sert vuruyorsun? Bu da can." Sözlerinden sonra ters bakışlarımla karşılaşınca yine kedi modunu açtı. "Tamam sustum." "Umarım uzun sürer." Çenesi baya düşüktür. Bazen bu benim nasıl kardeşim olur diye sorguluyorum. Ben koskoca pars kızıl kurşunum. Adımın gectiği yerde herkesin tirtir titrediği pars kızıl kurşun. Ama bu zibidi dış görünüsünün aksine tam bir zevzektir. Bana birazcık benzeseydi keşke. "Olum makarna nedir ya?" Diye söylenip dolaptan kuzu eti çıkardım. "Oo ağabey!" "Atlas şu bıçakları görüyirsun değil mi?" Diyerek bıçak takımını işaret ettim. Bıçakları görünce sakince önüne döndü. "Tamam ağabey." Diyip tezgaha yaslanıp beni izlemeye başladı. Bir kaç dakika konuşmadan durabilmiş olması bir mucize. Konuşmadan durmak canını sıkınca oflamaya başladı. Sonra viski dolabına yönelip bir şişe viski çıkardı. Viskiyi tezgaha indirp dolaptan iki tane kadeh çıkardı. Önce bir tane doldurup kenara aldı. Sonra öbür kadehe doldurup bana uzattı. Bir şey demeden viskiye uzandım ama kardeşim burda da sakarlığını konuşturup viskiyi üzerime döktü. "Senin elini sikeyim atlas." Diyerek kafasına bir tane daha vurdum. "Bende seninkini canım." Diye mırıldandı. Duymadığı sandı ama gayet iyi duymuştum. Kafasına bir tane daha geçirdim. "Atlas şurdan bas git elimde kalacaksın yoksa." "Özür dilerim reis. Çok pardon." Dediğini umursamadan üzerimdeki gömleği çıkarıp üzerine fırlattım. "Git bana başka gömlek getir." Bir şey demeyip mutfaktan çıktı. O çıkınca ben de eti pişirmeye devam ettim. ...... Pars odadan çıkınca yatağın ucuna oturup ellerimi saçkarından geçirdim. Demek korktuğum sürece burda kalacağım. O zaman bundan sonra ondan korkmayacağım ve hep dikine gideceğim. Ama bu biraz tehlikeli. Bu onun hoşuna gitmezse beni öldürebilir. Eğer fazla ileri gitmeden cesur olursam belki beni bırakabilir. Karar verilmiştir. Bundan sonra cesur olacağım. Her ne derse desin, ne yaparsa yapsın ondan asla kokmayacağım. Yani en azından belli etmeyeceğim. Oturduğum yerden kalkıp odadaki lavaboya gidip aynadan kendime baktım. Berbat görünüyordum. Gözlerim kıpkırmızı olmuş ve şişmişti. Yüzüm çok solgundu. Elimi yüzümü soğuk suyla yıkayıp kendime geldim. Odaya dönüp bir kaç dakika kendime cesaret yüklemeye çalıştım. Gerekli motivasyonu alamasam da bir anlık cesaretle odadan çıktım. Aşağıdan sesler geldiği için direkt aşağıya indim. Seslerin geldiği tarafa doğru yavaşca ilerledim. Bir şeylerin tavada cızırdadığını duydum. Sanırım aşçıları mutfakta yemek yapıyordu. Adımlarımı o tarafa çevirdim. Tam mutfağın kapısına geldiğimde gordüğüm görüntüyle ağzım açıldı. Pars üzerine hiç bir şey yok ve yemek yapıyordu. O ürkütücü ve piskopat adam yemek yapıyordu. Yok yok bu o adam olamaz. Ve ayrıca neden üzerinde bir şey yok? OHAA OHAA OHAA BU KASLAR NEE? sus lütfen iç sesim. Hiç sırası değil. Beni farketmiş olacak ki ters bakışları beni buldu. "Ne işin var burda?" "B-ben..." Beyefendinin kaslarından gözlerimi alabilsem konuşacağım ama karşımda Yunan tanrıları gibi durunca pek mümkün olmuyor. "Hiç mi görmedim?" "Ne-ne görmedim?" "Niye geldin?" Dedi nefesini bıkkınlıkla vererek. "Ha ben mi?" Yok ebem "Burda başka kim var?" Dedi ters ters. "Ha şey... Canım istedi geldim. Sana mı soracağım!?" Diye birden yükseldim. "Oovv! Vay vay vay! Ağabey sen ve bir kadın?" Diye bir ses duydum arkamda. Bakışlarımı mutfağın kapısına çevirince tanımadığım birini görmüştüm. Ve ayrıca o demin ağabey mi dedi? Tanımadığım adam imalı bir şekilde sırıtıp parsın yanına geldi. "Aşk olsun ağabey bana da bir tane çağırsaydın keşke. Şimdi kardeş payı mı-" Pars tanımadığım adamın kafasına sert bir şekilde vurdu. Adam öne doğru sendeledi. "Ağzından çıkanları kulakların duysun. Yoksa o kukakları kesmesini iyi bilirim." Dedi pars tehditkar bir sesle. Tanımadığım adamın yüzü düştü. "Afedersin ağabey." Dedi başı eğik bir şekilde. "Ama keşke hanımefendinin yanında böyle yapmasan. Karizma çiziliyor." "Sikerim seni de karizmanı da! Zevzek!" Dedi pars sert bir şekilde. "Neyse ben gönleği vereyim." Diyip elindeki gömleği pars'a uzattı. Pars gönleği sertçe elinden çekip aldı. Aynı anda ölümcül bakışlar da atıyordu. Gömleği alıp sertçe üzerine geçirdi. Aynı anda o adama hala ölümcül bakışlar atıyordu. Düğmelerini hızlıca ilikleyip tekrar ocaktaki yemeğe döndü. "Sen niye geldin?" "Canım sıkıldı. Hem gelemez miyim?" "Canınız sıkıldıysa-" pars karsımdaki adamın lafını yarıda bölerek konuştu. "Atlas senin bu gün dilim baya uzamış. Bir el atıp kısaltmak lazım." Dedi pars dişlerini sıkarak. Aynı anda elindeki bıçağı arkaya doğru salladı. Demek adı atlas ve parsın kardeşi. Ama parsa hiç benzemiyor. Pars aşırı ürkütücü ve soğuk. Ama bu adam tam bir boş boğaz ve parsın da dediği gibi zevzek. "Bir işe yara da şu masayı kur." Dedi pars sert bir ses tonuyla. Atlas bir şey demeden masayı kurmaya başladı. Sonra birden duraksayıp parsa döndü. "Hanımefendi bizimle beraber mi?" Parsın bakışları bana döndü. Bir kaç saniye beni süzdükten sonra sırıtarak cevap verdi. "Evet, bizimle" dedi ve önüne döndü. Atlas tekrar sırıttı ve masayı kurmaya devam etti. Masayı kurunca sandalyelerden birini çekip oturdu Bu sıra da pars elindeki tavayı serçe masaya indirdi. Yüzünde yine o öldürücü bakışları vardı. Pars da masanın en başına geçip oturdu. Önündeki çatalı ve bıçağı serçe alıp ortadaki etten bir parça kesip tabağına koydu. Bakışlarım ortada ki tavaya ve pars arasında gidip geldi. "Yesene" dedi sert bir ses tonuyla. Ete baktıkça aklıma o eller geliyordu. Midem bukanya başlamıştı. Ya bu da insan ettiyse? "Ne eti bu?" Dedim ortadaki tavayı işaret ederek "Korkma insan eti yemiyoruz biz." "Hiç inandırıcı gelmiyor." "İstemiyorsan yeme." Diyip kendi tabağındaki eti yemeye devam etti. Ete göz ucuyla baktım. Tamam adam cani falan ama insan eti de yemiyordur. Yani umarım. "Ağabeyim evet biraz piskopattır ama merak etmeyin insan eti yemez." Dedi atlas yine gevşek bir şekilde. "Bu arada adınız ne?" Diye ekledi sonra. "Ya siz şaka mısınız? Biriniz piskopatın teki. Kaçırmış beni oyun oynayacağını söylüyor. Kardeşi de gelmiş bana yürüyor. Neyin içine düstüm ben?" Diye birden çıkmıştım. "Ağabey sen bu kızı kaçırdın mı?" "Evet kaçırdı." Parsa fırsat vermeden ben direk cevap verdim. "Oha! Bu kulaklar ne duyuyor? Ağabeyim bir kadın mı kaçırdı?" "Neden şaşırıyorsun? Bu adam piskopat değil mi? Her şey beklenir." "Ağabeyim asla-" diyordu ki pars tekrar kafasına sertçe vurdu. Pars, atlasa öldürücü bir şekilde bakıyordu. "Ya yemeğini uslu uslu yersin ya da siktir olup gidersin atlas." Dedi sert ve tehditkar bir sesle. "Senle de görülecek bir hesabım var. Unuttum sanma." Dedi öldürücü bakışları bana çevirerek. Sonra tekrar yemeğine döndü. Bir şey demeden oturduğum yerden kalkıp mutfaktan çıktım. Hızlıca yukarı çıkıp odama girdim. O kadar sinirliyim ki delirmek üzereyim. Yatağa oturup yastıkları yumrukladım. O da yetmedi sonra yastıkları ısırdım. Sonra da yorgunluktan uyuya kaldım. ......... Gözlerimi araladığım zaman etrafın karanlıktı. Çok susamıştım. Sessizce yerimden kalkıp odadan çıktım. Parmak uçlarında sessizce ilerleyip aşağı kata indim. Mutfağa geldiğimde atlası tezgaha yaslanmış elindeki viski şişesini kafasına dikerken görmeyi beklemiyordum. Bakışlarım tezgahaın üzerine kaydı. Beş altı tane boş viski şişesi vardı. Ne yapıyor bu adam? Burda olduğumu fark edince baygın bakışları beni buldu. "Uyumadın mı?" Dedi yavaşça. "Hayır sadece su içecektim. Sen ne yapıyorsun burda?" Dedim elindeki şişeye bakarak. "Görmüyor musun ne yaptığımı?" Diye tersledi beni. Buna bir şey olmuş. Gevşek gevşek konuşan, sürekli cıvıtan adam gitmiş yerine bambaşka biri gelmiş gibiydi. "İyi görünüyorsun." Diyerek ona doğru bir adım attım. "Zaten iyi değilim." Dedi ve viskisinden büyük bir yudum içti. "Neden?" Dedim ve bir adım daha attım. "Sana ne Karmen?" Diye birden yükseldi. Birden bağırmasıyla yerinden sıçradım. "İyilik de yaramıyor." Diye mırıldanarak tezgaha döndum. Dolaptan bir bardak çıkarıp tezgahın üzerindeki sürahi den bir bardak su doldurdum. Hızlıca içtim suyu. Tam mutfaktan çıkacakken atlas konuştu. "Bu gün ağabeyim senle de görülecek bir hesabım var derken neyi kast etti?" "Sana ne atlas." Onun bana verdiği karşılık gibi karşılık verdim. Tam arkamı dönüp gidecekken tekrar konuştu. "O odada ne gördün?" 🩸 Veee yeni bölümmm ✨✨ beğendiniz mi? Ve diyer bölümlerden de daha uzun. Gittikçe daha da uzayacak En önemli soru geliyor. Atlası beğendiniz mi? He modelini hem kişiliğini? Modeli toxic serisini okuyanlar bilir orda ki çağan'ın Vibe'ı veriyor. Hem de çok fazla Sonraki bölümde görüşmek üzere hoşçakalın. 💜💜🌸🌸 |
0% |