@umay_6
|
Keyfili okumalar
"Ay İz geliyor bu?!" Diye bağırıyordu Zeynep arabanın içinde. Sinan hemen yanındayken, benle Ali ön koltuktaydık.
"Vallah mı?" Dedi Sinan heyecanla.
"Yapma ya," dedim gergince. "İnan hiç haberimiz yoktu Zeynep." Dedim alayla. Sabahtan beri çığlık kıyamet ödümüzü koparmıştı.
Hastane yolundaydık.
Derin derin nefesler alırken arada çığlık çığlığa bağırıyordu. "Derin derin nefesler al bak az kaldı." Dedim arkama dönerek. Sinan, Zeynebin elini sıkı sıkı tutmuş sırtını rahat etsin diye göğüsüne yaslamıştı.
"Aaa!" Diye çığlık attığında Sinan korkuyla yutkundu. "Bunların hepsi senin yüzünden başıma geliyor Sinan!" Diye bağırdı. Gözlerinden yaşlar boşaldığında, "Geliyor! Vallahi de billahi de geliyor!"
"Ay hayır!" Dedim panikle. "Dursun yerinde! Gelmesin sakın şimdi!"
"Oda seni dinler zaten İz." Dedi Ali arabayı sürerken. "Teyzem istedi, şimdi gelmeyeyim diyordur kesin."
"Sen kes sesini!" Dedim yandan eksenine bir tene vurarak. Şaşkınlıkla bana döndü. "Yanında ki kızın hesabını ayrı soracağım ben sana! Zeyneb'e dua et sen!" Diye cırladım.
"Eğer arabada doğrursam ikinizi de gebertirim!" Diye bağırdı Zeynep. "Ben burada doğruyorum bunlar ne derdinde ya!" Dedi sinirle.
"Tamam güzelim," Sinan Zeynebin yüzünü örten saçlarını geri çekti. "Tamam sen sakin ol. Bak az kaldı, birazdan hastanede olacağız." Dedi sakinleştirici bir sesle.
"Ben burada doğruyorum sen kalkmış bana sakin mi ol diyorsun Sinan?!" Diye bağırdı acıyla. Öfkeli gözleri Sinandaydı. "Ne biçim babasın sen?!"
"Ne yapsın Zeynep?" O hepimizin aksine bir hayli rahattı. Sanki doğuma değil de, kulübe eğlenmeye gidiyorduk. "Gerçekten merak ediyorum bak. Ne yapmasını bekliyorsun? Sinan mı yapsın doğumu?" Dediğinde sinirle ona baktım.
"Ne biçim amcasın sen!" Diye bağırdı bu sefer Zeynep ona da. Yandan yandan kolunu cimkiledim.
"Acıdı lan!" Dedi yüzünü buruştururken.
"Canın çıksın Ali! Canın çıksın he mi?!" Dedim sinirle.
"Yolacağım şimdi saçınızı başınızı!" Dedi Zeynep acıyla çığlık çığlığa.
Ali sıkıntılı bir nefes verirken, "Doğursa da kurtulsak." Dedi. "Şu sekiz buçuk ayda yemin ederim askeriye de değil bunun git gellerinin kardeşimi aptal ettiği halleri ve benim onu düzeltmek içim çabalarım yordu."
"Göstermeyeceğim ben oğlumu buna." Gözlerinden yaşlar boşalırken acıyla kıvrandı. "Pislik herif! Ne biçim amcasın sen! Böyle amca mı olur! Yarım saatlik yolu bir saatte gidiyoruz ya!" Diye cırladı.
"Sabahtan beri senin için kaç kırmızı ışıktan geçtim biliyor musun sen?" Dedi homurdanarak. Sinan sadece Zeyneb'e bakıyor kulağına sakinleşmesini fısıldıyordu ama Zeynebin gözleri, onu görmüyordu. "Yeğenim için bana giren faturanın haddi hesabı yok. Kalkmış bir de amcalığımı sorguluyor." Diye söylenip duruyordu.
Ona gözlerimi belerterek baktığımda gözlerini devirmişti.
Geri kalan yolu Zeynepin çığlıkları Sinanın tatlı telaşlarıyla geçirirken Urazı kucağımıza aldığımız ilk an hepimizin mutlu ve huzurlu bir sessizliğe gömüldüğü Ali'nin beni çocuk fikrine ikna ettiği o andı.
Yüreğini bir kez sığdırdığını bir daha çıkaramazsın. Onu başka yerde göremeye dayanamazsın, ondan başkasının kollarında yadırgarsın yerini. Ondan başkasının gözleri rahatsız eder seni. Ondan başkası bakmasın, görmesin, duymasın istersin.
Yüreğine sığdırdığını başka bir yüreğe sığdıramazsın.
Bir zamanlar yüreğine sığdırdığını, kabul ettiğini başka bir yürekte aramak istemezsin.
Dün gece, bir adamın kolları arasındayken neden güvende hissettiğimi, neden huzurla dolduğumu sorguluyordum. Hiç güvenmemem gereken bir adamın kollarına sığınmak istemenin sebebi ne olabilirdi.
Keskin, dün gece yapacağını yapmış beni göndermemişti. Geceyi onunla aynı yatakta odamızda geçirirken bir kez daha bana sığınması, bende soluklanması, bende kalması kaburgalarımın altında saklı kalan kelebeklerin yeniden var olmasına sebep olmuştu.
Sabah uyandığımda onu yanımda bulamazken, alelacele Rusya'ya gittiğini öğrenmek bütün günümün rezil bir şekilde geçmesine sebep olmuştu. Zeynep, Sinanın sabah onu gelip almasıyla evden ayrılmış ve gitmek zorunda kalmıştı.
Şimdi içinde bulunduğum arabanın şöför koltuğunda Devrim, arka koltuğunda ben otururken o bakışlarını benden ben bakışlarımı tabletimden çekmiyordum.
"İz."
"İz hanım." Dedim sertçe. Dikiz aynasında ki bakışları alayla kısıldı. "Yan yanayken bile olsa Devrim, hiçbir zaman tedbiri elden bırakma."
"Tedbir," dedi kendi kendine. Dudaklarının arasından birkaç küfür savururken arabayı bir anda durdurmasıyla öne doğru savruldum. "Sikerim tedbirini!" Dediğinde kemerini çözmüş bana doğru dönmüştü.
"Ne yapıyorsun gerizekalı!" Diye bağırdım. "Niyetin bizi öldürmek mi?!"
"Ben zaten ölü bir adamım." Kahveleri titredi. "Ben sen gittiğinden beri yaşamıyorum İz."
"Yeter!" Dedim öfkeyle. "Sen ne kadar arsız bir adamsın ya! Sen hala beni mi suçluyorsun?! Sen hala sebep olduğun her şey için beni mi suçluyorsun Devrim?!" Göğüs kafesim sertçe inip kalktı.
"Seni suçlamıyorum!" Diye bağırdı. "Sana kızgınım, sana kırgınım." Alayla güldüm. "Bizi böyle çabuk silmene, hiç olmamışız gibi yaşamana kırgınım."
"Sen benimle dalga mı geçiyorsun ya?! Ben bir günde mi sildim attım bizi?! Ben bir günden mi geçip gittim bizden Devrim?! Ben üç senemi verdim seni unutmak için! Ben üç yılımı seni kalbimden söküp atmakla geçirdim ve başarılı da oldum! Şimdi içinde bulunduğumuz durum yüzünden hiçbir şey olmamış gibi benimle bu şekilde konuşamazsın! Bana geçmişin hesabını soramazsın! Senin buna hakkın yok!"
"Olmuyor anasını satayım!" Diye bağırdı. Yumruk yaptığı elini koltuğa vurdu. "Konduramıyorum, oldu mu?! Bir başkasının karısı olmana, onunla aynı yatağa paylaşmanı konduramıyorum! Sana bir o kadar yakınken aynı zamanda bir o kadar uzak olmaya, dayanamıyorum." Diye yakardı.
"Bunu bize sen yaptın." Diye mırıldandım. "Biz şu an bu haldeysek sebebi sensin. Ben şu an parmağımda senin yüzüğünü taşımıyorsam, senin soyadın değilse adımın yanına yazılan, sen değilsen elimi tutan, sen değilsen yatağımı paylaştığım bunların hepsinin sorumlusu da suçlusu da sensin Devrim." Yüzünde ki acı ifade beni yerle bir etti.
"Benden umudunu kes artık," başını hayır anlamında iki yana salladı.
"Hayır, asla." Diyerek sözlü dile getirdi. "Ben ölsem senden umudumu yitirmem."
"Ama ben yitirdim," dedim acımasızca. "Ben kestim umudumu senden ve ölmedim. Bak yaşıyorum hala. Sende yaparsın, sende yaşarsın." Anlaması gerekiyordu. Bizim bir olurumuz yoktu. "Sadece denemen g-"
"Senden başkasıyla yeni bir başlangıç yapmak, yeniden bir şeyler yaşamak istemiyorum." Dedi kesin bir dille. "Senden başkası değilse yanımda duran İz. Ben istemiyorum. Hayatımın içine, üzerime düşen gölge değilse eğer senin gölgen sakın uğramasın yanıma."
Sözleri sıkıntılı bir iç çekmeme sebep olurken telefonumun sesiyi aramıza sızdı ve aynı anda arabanın camı İdil tarafından tıklatıldı. Kucağımda ki telefona çevirdiğimde bakışlarımı onun aramasını gördüm. Az önce Devrimle böyle bir konuşma yaşamasaydım o aramayı hevesle açardım belki ama şu an onunla konuşmaya da hazır hissetmiyordum kendimi.
Devrim bir şey söylemeden tekrar önüne döndüğünde İdili umursamadan arabayı çalıştırdı ve Sinanların evine giden yola doğru sürdü.
Aramızda ki sessizlik bütün yol boyunca devam etti. Araba Sinanların evinin bahçesine girdiğinde arkamda bize eskortluk eden arabalar bahçe kapısının dışında kaldı. Kapımı açmasını beklemeden bir hışımla arabadan inerken İdilin öfkeyle bize doğru geldiğini fark ettim.
Adımlarım evin kapısına doğru ilerlerken, "Ne yaptığını sanıyorsun sen?" Diyen İdilin sesini duymazdan geldim çünkü sorusunun muhatabı ben değildim. "Sana soruyorum. Cevap ver bana!"
Onları arkamda bırakırken zile bastım. Birkaç dakika sonra adım seslerini işittim ve kapı Sinan tarafından açıldı. Onu görmezden gelirken, "Buyrun içeri geçin, bir çayımızı için." Demişti arkamda kalanlara.
İdil, "Gerek yok." Derken, Devrim, "Olur." Demişti.
Ben salona doğru ilerlerken, Zeynebi gördüm. Kanepede bacaklarını karnına çekmiş öylece yeri izlerken beni fark etmesiyle dalgın bakışları parladı ve gülümsedi.
"İz," diye mırıldandı. "Hoş geldin." Yanına oturup onu kollarımın arasına çekerken adım sesleri işitmiştim.
"Hoş buldum." Dedim. Solgun ve bitkin gözüküyordu. "Konuştun mu Sinanla?"
"Konuştuk." Diyen Sinanın sesi girdi aramıza. Hemen karşımızda ki kanepede Devrimle birlikte yer alırken İdili görememiştim. "Ne gerekiyorsa o olacak." Dedi Sinan katı bir sesle. "Söz konusu hayatı."
Alayla güldüm. "Keşke onun hayatını düşündüğün kadar biraz duygularını, hissettiklerini de düşünseydin."
"Bu bizim aramızda olan bir mesele İz," dedi Sinan. "Seni ilgilendirmez."
"Söz konusu kardeşse ilgilendirir!" Dedim öfkeyle. "Ya sen hiç utanmıyor musun? Sen hiç yaptıklarından, yaşattıklarından, yaşadıklarından ders çıkarmıyor musun Sinan?!" Diye bağırdım.
"Bağırma," dedi dişlerinin arasından. "Uraz uyuyor."
"İz tamam," dedi Zeynep yorgun bir sesle. "Biz konuştuk hallettik aramızda. Boşanacağız."
"Yok öyle bir şey." Dedi Sinan.
"Ne demek yok öyle bir şey?!" Diye yükseldi Zeynep. "Sen benimle dalga mı geçiyorsun Sinan?! Bana burada, bu evde, senin nikahında kalmam için tek bir sebep söyle ya?!" Alayla baktı ona. "Gerçek bir şeyler söyle ama. Çünkü benim senin yalanlarına artık karnım tok."
"Fevri hareket ediyorsun." Dedi Sinan. "Uraz iç-"
"Yeter Sinan, gerçekten yeter artık." Dedi bezmiş gibi. "Ben beni sürekli belirsizlikler içinde bırakacak, bir adamı istemiyorum hayatımda. Her seferinde Urazı sürerek nereye kadar devam edeceksin. Ya ben? Ben daha ne kadar yüreğine başkasını sığdıranı kabul edeyim? Ben hala nasıl senin bir başkasını sevdiğini bile bile, beni asla sevmeyeceğini, her daim aklının da kalbinin de onunla olacağını bile bile daha ne kadar devam edeceğim bu evliliğe. Daha ne kadar gururumu ayaklar altında alacağım hiç değmeyecek bir adam için?"
"Zeynep-"
"Zeynep yok artık." Dedi. Kararından emindi. Dönmeye niyeti yoktu. "Bu saatten sonra hiçbir şey döndürmez beni kararımdan. İster gönül rızasıyla ister zorla." Dedi. "Sen istesen de istemesen de Sinan ben senden boşanacağım."
"Yapmazsın," dedi Sinan. İnanmıyordu. Zeynebin ona olan sevgisine o kadar bağlıydı ki onu bırakacağına inanmıyordu ama bilmediği bir şey vardı.
Zeynep gün geçtikçe Sinan'dan soğuyor, kalbine yerleştirdiği yerden her gün biraz daha eksiltiyordu onu. Zamanla da tamamen bitirecekti.
"Beni seviyorsun." Dedi tutunduğu tek dal buymuş gibi. "Beni sevdiğin halde benden boşan-"
"Artık değil." Dedi Zeynep buz gibi bir sesle. Sinan öylece bakakaldı ona. Aynı bizim gibi çünkü ne o ne de biz bunu beklemiyorduk. "Artık seni sevmiyorum Sinan." Derin bir nefes aldı. "Sen belki hiç fark etmedin ama ben seni sevmeyi, varlığını yanımda, yatağımızda, bu evin içinde aramayı bırakalı çok oldu."
Sinan, yüzüne çarpan gerçeklikle bocaladığında söyleyecek tek kelamı yoktu.
"Artık hiçbir güç kalbimden, ruhumdan sildiğim seni bir kez daha hatırlatamaz bana." Dedi. Rahatlamış gözüküyordu. "Beni sevmeyen, hiç sevmeyecek ve sevmediğim bir adamla sırf oğlum yüzünden evli kalmak istemiyorum artık. Çünkü artık hiçbir sebep tutmaz beni senin yanında." Sözleri kalbime dokunurken Devrimin bakışlarını üzerimde hissettim. "O boşanma celbini imzalayacaksın Sinan. Benden zaten her şeyini esirgedin," başını sağa doğru yatırdığında sol gözünden bir damla yaş düştü. "Bari bunu esirgeme. Bari ben bu haldeyken beni bir de bununla uğraştırıp iyice elden ayaktan düşürme."
"Senden boşanmayacağım."
"Sinan yeter!" Dedim öfkeyle. "Yeter sus artık konuştukça batıyorsun. Ya sen değil misin bu kızla evli olduğun halde cüzdanında başka bir kadının fotoğrafını taşıyan? Sen değil misin hala utanmadan, arsızca bu kadınla evli olmana rağmen yüzüne yüzüne bas bas bağırarak başkasını seviyorum diyen?!"
"Sen kes sesini!" Diye bağırdı hiddetle. "İnsanları yargılamadan önce dön de bir aynaya bak! Sen çok mu farklısın sanki?! Burada hiçbirimiz sütten çıkma ak kaşık değiliz! Bana akıl vereceğine önce kendi evliliğinle uğraş!"
"Yavaş!" Dedi benden önce Devrim. "O sesinin ayarına da, kullandığın kelimelere de dikkat et. Ses tellerini kopartırıp eline verdirtme bana sonra." Yaslandığı yerden doğrulduğunda Sinan'la benim aramda duvar örmüş ona bakmasını sağlamıştı. "Akıllı ol Sinan," dedi sertçe. "Aklını almayayım senin. Knuşurken sözlerine dikkat et." Dedi sertçe. Sinan bozulsada ses etmedi. "Dilinin kemiği olsun."
Bakışlarım onun üzerindeyken öfkesi gün yüzüne çıktı. Kahvelerine yerleşen derin öfke gözlerinin bana dönmesiyle yumuşadı. Ona teşekkür edercesine baktığımda gözlerini kapatıp açtı.
Zeynep, Sinanı hiç umursamadan sadece bakışlarını Devrim ve benim arasında sürdürüp duruyordu. Gülümsediğinde, "Hala aynısın Devrim." Dedi. "Söz konusu İz olduğunda karşında ki kardeşim dediğin adam bile olsa görmüyor gözlerin hiç kimseyi." Kaskatı kesildim. "Hala onu seviyorsun."
"Hiçbir zaman eksilmedi benden." Dedi tok bir sesle. "Varlığı her daim burada," eli kalbinin üzerine kapandı. "Sol yanımda, kalbimde ve onu kimse alamaz oradan." Ben karşısında dururken hala böyle konuşması içimi acıttı. Böyle olsun istememiştim. O da böyle olsun istememişti ama olan olmuştu. Olan bize olmuştu ve biz yarım kalmıştık.
Oturduğu yerden ayaklandığında bakışlarını bir an olsun çekmedi gözlerimden, "Benden sana bir tavsiye kardeşim." Dedi eliyle omzuna dostça vurarak. "Aklını başına topla. Hiçbir zaman sana gelmeyecek bir kadın için seni canından çok seven o kadını harcama." Gözlerimin en derinine dikti gözlerini. "Sonra bir zamanlar yanında olanın hayaline sığınır oluyorsun." Buz kestim. Nefes bile alamazken, "Bu nasıl bir azap en iyi ben bilirim." Dedi ve bana arkasını dönerek hızlı adımlarla çıktı evden.
İçimde beni yiyip bitiren belirsizlik bir kez daha gün yüzüne çıktığında eski günler bir şerit gibi geçip gitti gözümün önünden. Gözlerime akın eden yaşları geriye itmek için çabaladım ama başarılı olamadım.
Sürekli böyle yapması içimi sıkıştırıyor huzursuz hissetmeme sebep oluyordu. Bilerek yapıyordu.
"Hayır ama ya," dedim ağladı ağlayacak bir sesle. "Hayır ya." Yaşlar gözlerime akın ederken tutmadım kendimi. Koltuğa bırakırken bedenimi ellerim yüzüme kapandı.
"İz," dedi Zeynep. Ellerini sırtımda hissettim.
"Ben çok mu istedim böyle olsun Zeynep?" Dedim ağlamalarımın arasından. "Ben çok mu istedim böyle olsun? Ben onu öldü bilirken bile senelerce beklemedim mi onu?" Yüzünde yer edinen hüzünün en acısı en derini kalbimdeydi. "Ben her şeye herkese rağmen onda kalmadım mı? Şimdi niye sanki her şeyin suçlusu benmişim gibi davranıyor? Niye aklımı karıştırıyor?"
"Şşt!" Beni kollarının arasına çektiğinde elleri omuzlarımı sıvazladı. "Yapma böyle İz. Sana yakışmıyor böyle olmak." Dedi. Daha çok ağladım. "Belki de bu hayatta en çok sana yakışmıyor böyle elden ayaktan düşmek." Dedi. "Yoruldun biliyorum, görüyorum, anlıyorum seni kardeşim." Beni anlayamazdı. Beni hiç kimse anlayamazdı. "Sürekli bir koşuşturmaca içindesin. Sürekli kendini kanıtlamak için, her şeyin en iyisini yapmak için kusursuz olmak için çabalıyorsun ama öyle olmuyor işte kuzum." Derin bir nefes aldı. İçin için ağladım kollarında. "Hayat her zaman bizim istediğimiz yönde ilerlemiyor. Bizim istediğimiz, hayal ettiğimiz hayatı sunmuyor bize maalesef." Dedi. "Bunu kabul et artık."
"İstemiyorum," dedim hıçkırıklarımın arasından. "Beni çoğu şeye mecbur bırakan, dilediğim gibi yaşamama engel olan hiçbir şeyi istemiyorum hayatımda. Biraz olsun anlaşılmak, farkına varılmak ve dinlenmek istemem yanlış mı Zeynep? Mutlu olmak benim de hakkım değil mi? Hayatımda olan herkes neden beni bir seçim yapmaya zorluyor? Ben niye hep ikilemde kalıyorum? Ben niye hep gözden çıkarılan o kişi oluyorum?" Dedim.
"Geçecek," dedi. "Bu da geçecek. Bunu da atlatacaksın. Sen her şeyin üstesinden gelirsin İz."
"Geçmiyor Zeynep," dedim. "Geçiyor sanıyoruz ama geçmiyor." Titrek bir nefes kaçtı dudaklarımın arasından. "Ben artık hiçbir şeyin üstesinden gelmek istemiyorum. Ben artık biraz olsun anlaşılmak istiyorum. Herkes benden bir şeyler saklıyor ve ben yalanların arkasına saklanmış gerekçeleri ararken ne kadar yıpranıyorum, ne kadar yoruluyorum hiç kimse görmüyor. Anlamıyor ve anlamayacakta."
Sustu. Hiçbir şey söylemedi çünkü haklı olduğumu biliyordu.
"Bir gün öleceğim," dedim buz gibi bir sesle. Zeynep, kaskatı kesildi. "Dilerim o gün geldiğinde hayattayken beni anlamak için çabalamayan insanlar ellerinde çiçeklerle af dilemek için gelmezler mezarıma." Omzumu sıvazlayan parmakları duraksadı. "Daha fazla dayanamayacağımı biliyorum."
...
Uykunun derin kollarındayken saçlarımda gezinen elleri hissettim. Zeynep'le konuştuktan sonra odama geçmiş yastığıma akıttığım göz yaşlarıyla uyuya kalmıştım. Saçlarımda gezinen ellerin varlığı beni iyice uykudan çekip çıkarken mayışmama ve huzurlu hissetmeme sebep oluyordu. Yüzüm sert bir şeye yaslıydı ve kollarımda yine o sert şeye dolanmıştı. Kaşlarım çatıldığında uyku beni yavaş yavaş terk etti ve göz kapaklarım ağır ağır aralandığında gecenin karanlığına sahip bir çift katran karası gözle karşılaşmak gergin vücudumun gevşemesine sebep oldu.
Kollarım ona dolanmış haldeyken onun da bir kolu beni sıkıca sarmış yüzümü göğüsüne yatırmış elleri saçlarımda dolaşıyordu.
Ne zaman gelip yanıma yatmıştı?
"Sen ne zaman döndün?" Dedim kuru bir sesle. "Bu kadar erken dönmeni beklemiyordum." Diye devam ettim.
"İşlerim çabuk bitti," diye cevapladı beni. "Orada daha fazla oyalanmak istemedim."
"Kalsaydın birkaç gün daha, kafanı dinlerdin."
"Sensiz uyuyamadığımı daha önce söylemiştim," dedi boğuk bir sesle. "Yanımdaki, yatağımdaki varlığın, üzerime sinen kokun alışkanlığım haline geldi herhalde." Nefes bile alamadım. "Sen olmadan uyuyamıyorum."
"Sen yinede çok alışma." Diye homurdandım, geveleyerek.
Güldü. Bunu yükselen göğüsünden anladım. "Alışkanlıklarımdan vazgeçmek gibi huylarım yoktur. Ve senin kokun benim en büyük alışkanlığım. Seninle uyumak benim en büyük alışkanlığım. Saatlerce oturup sohbet etmek, tatlı hallerini, yatağa dağılan saçlarını, yatakta yer edinen bedenini izlemek en büyük alışkanlığım." Kalbim delicesine çarptı.
"O odaya her girdiğimde genzime dolan kokun ise benim vuslatım. Sana gelmeden önceki son durağım." Kaskatı kesilirken söyleyecek hiçbir şey bulamadım. Sözleri birer kurşun olup yüreğime işlerken acısını hissetmedim. Tatlı bir sızı gibi gelip geçti yüreğimden.
"Canıma kastın var herhalde?" dedim alayla.
"Cık," dedi. "Canın sende kalsın. Benim kalbine ihtiyacım var." Parmakları saçlarımın ucuyla oynadı.
"Rusya'ya giderken neden haber vermedin?" Diye sordum merakla.
"Erken çıkmam gerekiyordu ve sen gittiğim zaman uyuyordun." Dedi. "Gönül isterdi ki havaalanına kadar yolcu et beni ama nasip değilmiş demekki." Dedi gülerek ve göz kırptı. "Başka zaman artık."
"Ha bir dahakine bensiz gideceğine eminsin yani?" Dedim kaşlarımı kaldırarak. "Ya da seni yolcu edeceğime?"
"Bir dahakine sensiz gitmek gibi bir düşüncem yok." Dedi. "Ama her evden çıktığımda beni yolcu edeceğine ve geri döndüğümde karşılayacağını garanti ederdim."
"Öyleli diyorsun yani?" Dedim ona daha çok sokularak.
Güldü. "Öyleli diyorum İzgi." Dedi ve yüzümdeki gülümsemem genişledi. İkimizde sessiz kaldığımızda bakışları dudaklarıma düştü. Gittikçe yaklaşırken kalbim heyecanla çarptı. Dudakları dudaklarımın üzerine kapanmak üzereyken odanın kapısı tıklatıldı.
"Teyze?" diyen Urazın sesini duymamla onu hızla iterken üzerinden de doğrulmuştum.
"Sikeceğim böyle işin gelmişini de geçmişini de!" Dedi öfkeyle. Ona ters bir bakış atarken Uraz odanın kapısını açtı ve küçük bedeni kapının arasından gözüktü.
"Gel birtanem." Dedim yatakta kayarak. Bakışları Keskini bulurken tereddüt etti. Hala ağzının içinde bir şeyler homurdanıp söyleniyordu. Hafifçe onu dürttüğümde burnundan sert bir nefes verdi ve ne dercesine baktı bana. Gözlerimle Urazı işaret ettim.
"Gel koçum gel," dedi yerinde doğrulup sırtını yatak başlığına yaslarken. "Gel gir teyzenin koynuna," şaşkınlıkla ona baktım. "Malum biz bir türlü giremiyoruz koynuna. Eremedik daha vuslata."
Ağzım beş karış açılırken, "Çüş ama yani," demiştim. Uraz içeriye doğru adımladı. "Hayır ama gerçekten Çüş!" Diye cırladım. Yatağın etrafında dolanıp yanıma gelen Urazı kucakladım ve yatağa oturttum. Onun dudaklarında arsız bir tebessüm hakimken Urazı, aramıza aldım.
"Ne oldu birtanem?" Diye sordum. "Sen niye uyumadın bakalım?"
"Kötü rüya gördüm," dedi. "Korktum Teyze. Bu gece seninle uyuyabilir miyim?" Diye sordu.
"Olur birtanem." Dedim yanımda yer açarken. "Gel bakalım." Uraz ikimizin arasına yerleştiğinde bana doğru kaydı küçük, kısa kollarıyla bana sarıldı. Dudaklarımda derin bir gülümseme hakimken parmaklarım saçlarını buldu ve iyice mayışmasına dakikalar sonra uyumasına sebep oldum.
"Çocukları seviyorsun." Diyen kısık sesle beraber bakışlarım onu buldu.
"Evet," dedim. "Çok severim hemde."
"Çocukları bu kadar çok seven birisi neden canında can bulacak bir bebeği istemez anlamıyorum." Dedi. Çehresinde bunu gerçekten merak ettiğine dair bir ifade vardı. "Hamile kalamama gibi bir durumun mu var?"
"Hayır." Dedim hızla. Bakışları kısıldı. "Hamile kalamama gibi bir durumum yok o konuda gayet sağlıklıyım ama rahmimde yer edinecek bir bebeği hayatımda istemiyorum."
"Çünkü annen gibi olmaktan korkuyorsun." Dedi. Bakışlarımı kaçırdım. "Sana bunu düşündüren ne?"
"Tarih tekerrürden ibarettir Keskin," dedim buruk bir tebessümle. "Her kadın çeyizi annesin kaderidir. Ben kaderimin anneme benzemesinden korkuyorum. Bir annenin varlığına yabancıyım. Eğer annem yaşasaydı nasıl olurdu diye diye bir ömür öğüttüm ben. Keşkelerle dolu bir hayata göz açmışken yine keşkelerle dolu bir hayata göz yummak bu kadar kötü bir dünyaya annesiz bir çocuk getirmek istemiyorum."
"Gayet sağlıklısın," dedi. "Hiçbir engelin olmadığını kendin söyledin seni korktuktan ölüm mü?"
"Hamile kalmak için bir engelim yok belki ama bir ameliyat masasında kalmak için birçok sebebim var." Hatırladığı gerçekle kaskatı kesildi. "Ne o ameliyathaneden ne de o doğumhaneden sağ çıkacağımın bir garantisi yok."
"İzgi." Dedi. Ses tonunda garip bir tını vardı. Birkaç saniye gözlerimin içine baktı. "Neyse," dedi. "Uyu artık." Her ne söyleyecekse de vazgeçtiği belliydi.
Bende üstelemedim. Göz kapaklarım kapandığında yeni uyandığım uykunun kollarına huzurla tekrar daldım.
Bölüm sonu. |
0% |