@umayys
|
"Yaşatmak ama yaşayamamak."
*******
05.02.2024 Melis Demirel. Benzin istasyonu. Ne garip değil mi? İnsanın benzin istasyonuna benzemesi. Ben kendimi ona benzetiyorum. Gündüzleri insanlar ihtiyacı olduğunda aklına geliyordum. Gelip benden istediklerini alıyorlardı ve ihtiyaçlarını gideriyorlardı. Sonra... Geceleri tek kalıyordum. İçimdeki hisler ve ben. Tek kalmamın sebebi gündüzleri insanların ihtiyacını giderip gece ihtiyaç duymamalarıydı. Yaşatıyordum ama yaşayamıyordum. Hırçın dalgaların karşısında, kayalıkların üzerinden ayaklarımı sarkıtıyordum. Tek huzur bulduğum yer burasıydı. Tek ve kendim olduğum zaman bu zamandı. Burası annemin intihar ettiği kayalıktı. Burası benim hayatımın dönüm noktasıydı. Dalgalarla gelen rüzgar, uzun ve sarı saçlarımı omzundan aşındırıyordu. Koyu mavi gözlerim tıpkı siyah gökyüzünün denize yansıması gibiydi. Elimdeki siyah deri eldiveni çıkardım ve yanıma bıraktım. Uzun uzun dalgalara baktım. İçimden bir his 'neden beni sevsinler ki' diyordu. Bu düşünce... Asıl bu düşünce beni çok yoruyordu. 'Sevilmek çok güzel birşeydi' ben bu cümleyi annem ölene kadar gerçekten okunduğu gibi zannediyordum. Ama öyle değilmiş... Sevilmek devamında da güven, aşk, beklenti,... gibi birçok duyguyu beraberinde getiriyordu. Annemde babamı çok seviyordu. Bana hep gençlik yıllarında ki zamanları anlatıyorlardı. Çok mutlu olduklarını ve aşklarının önüne hiçbir şeyin geçemeyeceğini söylüyorlardı. Ama sonuç ortadaydı. Annem şuan üzerinde bulunduğum kayalıktan atlayıp intihar etmişti. Babamda yurt dışına kaçmıştı. Bunlar yaşanırken ben 12 yaşımdaydım ve şuan 24 yaşındayım. Aradan tam 12 yıl geçmişti. 12 yıldır yalan bir hayatın içinde yaşıyordum. Ben Melis. Melis Demirel. Hayatımın yarısı tek başıma geçmişti. Çocuk yaşımdayken hayatımın dönüm noktasını yaşamıştım. Yurtlarda büyümüştüm. Dövülmüştüm. Dövmüştüm. 18 yaşımda ayrılmıştım oradan. Çoğu kişi beni 6 yıldır stajyerlik yaptığımı biliyordu. Bu sene son senem, hemşire oldum diye biliyorlardı. Ama ben yurttan ayrılmadan bir sene önce Milli İstihbarat Teşkilatına başvuru yapmıştım. Kabul olmuştu. Aslında tam 5 yıldır görevdeydim. Görevim; Uyuşturucu Mafyasının içine sızmaktı. 18 yaşımda başlamıştım aslında. Bir sene eğitim almıştım. yam Sızma süresi 2 yıldı. 3 yıldır da içlerindeydim. Bu süreçlerdede eğitimim devam etmişti. Normal, sıradan bir hayatım yoktu. Gündüzleri ikinci kimliğimi kullanıyordum. Alev Şeyhanlı. Kod adımdı. Melis ismini teşkilat hariç kimse bilmiyordu. Alev ve Melis arasında çok fark vardı. Tek ortak yönleri ailelerinin olmaması. Aralarına sızabilmek için 5 ay hemşirelik eğitimi almıştım. Acil durum gibi olaylara müdale edebilmek için. İkinci hayatımı daha çok kullanıyordum. Hastanedeydim gündüzleri. Geceleride burada... Mafya lideri Abdal Şahbaz. 40 yaşındaydı. En büyük uyuşturucu ticareti yapan adamdı. Aralarına sızmam aslında çok basit olmuştu. Korumaları Abdal'ı ağır yaralıyken hastaneye getirmişti. Ben müdale etmiştim. O günden bugüne Abdal beni kızı gibi koruyordu. Evlerinde kalıyordum. Bazende nöbetim var deyip gözden kayboluyordum. İki hafta sonra yapıcakları ticarete hazırlanıyorlardı. Şırnak sınırında yapıcakları operasyon benim için çok önemliydi. PKK terör örgütüyle bir takas yapıcalardı. Abdal uyuşturucunun her çeşidini onlara vericekti. Onlarda ağır silah ve birkaç bomba çeşitlerinden vericekti. Benimle beraber Özel Kuvvetlerden bir tim gelicekti. Ben Komutanlığa gidip orada hazırlanıcaktım ve bir timle sınıra gidicektik. Bazen garip geliyordu. Kim bilebilirdiki yıllar sonra benim istihbaratta çalışıcağımı. Küçükken doktor olup insanları yaşatmak isterdim. Ama şimdi insanları öldürüyordum. Hemde hiç acımadan. Tek umudum şehit vermeden gelmekti. Zorlu bir süreç olucaktı. Ama işin sonunda vatan varsa her türlü zorlu göreve hazırdım. Vatanı seveni severdim. Vatanı sevmeyeni öldürürdüm. Siyah kabanımın cebinde telefonum çaldı. Gözlerimi dalgalardan ayırmadan telefonu cebimden aldım. Mecbur ekrana baktım. Bende kayıtlı olmayan bir numara arıyordu. Bu Alev'in telefonu olduğu için telefonu açtım. "Alo?" dedim durgun bir sesle. "Saat 2' de Erba Çay ocağında ol!" dedi kalın bir erkek sesi ve anında telefon kapandı. Gecenin ikisinde çay ocağımı? İstihbaratta çalıştığım süre boyunca böyle bir adres almamıştım. Yanımdamki eldivenimi aldım ve kayalığın üzerinden kalktım. İç cebimdeki telefonu aldım. Bu istihbaratta kullandığım telefondu. Tek kayıtlı olan numaraya bastım. Telefonu kulağıma götürdüm. "Saat 2 Erba Çay ocağı." dedim bilgi vererek ve böyle bir istihbarat var mıydı? "Kıdemli Üsteğmen Mert Sancak. Sınırda olacak operasyonda beraber gideceğin timin komutanı." dedi yine bir erkek sesi. "Anlaşıldı." dedim ve telefonu kapatıp iç cebime koydum. Alev'in telefonunu aldım tekrar. Saat 01.30'du. Konuma Erba Çay ocağı yazdım. 20 dakikalık bir mesafe çıkmıştı. Telefonu kapatmadan arabama doğru ilerledim. Arabaya bindim. Belimdeki silahı yanımdaki koltuğa koydum. Arabayı çalıştırdım ve konuma bakarak yola çıktım. Tam 20 dakika sonra Çay ocağına gelmiştim. Arabayı dükkanın tam karşısına park ettim. Yanımdan silahı aldım ve belime koydum. Telefonuda cebime. Arabadan indim. Çay ocağına doğru yürüdüm. Ahşap kapıyı ileri doğru ittim. İçeride hiç kimse yoktu. Etraf karanlıktı. Yavaş ve temkinli adımlarla ileri doğru ilerledim. Arka masanın etrafı aydınlıktı sadece. Buda bu masaya oturmamı söylüyordu. Kabanımın arkasını düzleyerek sandalyeye oturdum ve beklemeye başladım. Kolumdaki saate baktım. Tam ikiydi. 10 dakikadır bekliyordum. Neredeydi bu üsteğmen. İçerisi soğuktu birde. Oturup beklerken donmuştum. Biranda dükkanın kapısı açıldı. Elim istemsizce belime gitti. İçeri tahmini iki metre boyunda bir adam girdi. Beni görünce buraya doğru yürüdü. Elini uzattı. "Kıdemli Üsteğmen Mert Sancak." dedi. Elimi belimden çektim ve elini sıktım. "Alev." dedim bende. Elini elimden çekti ve masaya yanaştı. Otururken, "Melis Demirel 24 yaşında herkes onu hemşire biliyor ama o ajan." dedi peş peşe. Şaşırmıştım. Bende karşısına oturdum. "Araştırman yüzünden geç kaldın sanırım." dedim soğuk bir sesle. Bu adama şimdiden gıcık olmuştum. Operasyonda nasıl dayanıcaktım. "Geç kalmadım iki dedim 01.50'de gelen sensin." dedi. Bir tık daha artmıştı şaşkınlığım. Özel kuvvetlerde de istihbarat kadar hızlı bilgi alınıyordu sanırım. Surat ifademi durgun tuttum. "Neyse konuya dönelim." dedim. Onunda ifadesi ciddileşti. "Ben iki yıldır içlerindeyim. Kim Abdal'a daha yakın, en çok gittiği mekan neresi herşeyi bilirim." Alev'in telefonunu çıkardım. "Numaralar, mekan fotoğrafları burada." dedim işaret parmağımı telefona doğru tutarken. Telefona bakmadı. Sadece beni dinliyordu. "Aradığım numaraya at hepsini." dedi. Başımı sallamakla yetindim sadece. Telefonu masanın üzerinden aldım ve cebime koydum. "Komutanlığa gece saatlerinde gelmen daha iyi. Bizim için 00.10, senin için 00.20." demesiyle duraksadım. Bu on dakikada hazır olmaları efsane değildi demek. "Banada 00.10 uyar." dedim. Beni küçük görüyordu sanırım. Boy olarak tamamdı ama zeka olarak asla. Masadan kalktı aniden. Bende kalktım. Tekrar elini uzattı. "Tanıştığıma memnun oldum. Sahada görüşürüz." dedi sert bir sesle. Bende elimi uzattım ve elini sıktım. "Görüşürüz." dedim soğuk sesle. Bu sefer elimi ilk çeken ben olmuştum. Elini ileri doğru uzatıp, 'önden kadınlar' adetini gerçekleştirmişti. Bende başımla sessizce teşekkür etmiştim. Önden ilerledim. Tam kapıyı açıp çıkıcakken önden Abdal'ın arabalarından biri geçti. Anında kapıyı kapattım. Etraf ve kıyafetlerimiz siyah olduğu için görünmemiz zordu. "Ne oldu." dedi Üsteğmen arkamdayken. "Abdal'ın arabasından biri geçti." dedim kısık sesle. Kapının yanındaki cama ilerliycektim ama arkamda sırık gibi dikilen Üsteğmenden dolayı geçememiştim. Benim geçemediğimi fark edince geri çekildi. Sessizce cama yanaştım. Sokak lambasının altında durmuştu araba. Bir adam arabaya eğilerek birşeyler anlatıyordu. Biranda dış cebimdeki telefon çaldı. Hemen cebimden çıkardım. Abdal arıyordu. Camdan uzaklaştım ve telefonu açtım. "Efendim abi." dedim sakin bir sesle. Birandan da uzaktan cama bakıyordum. "Neredesin be kızım saat kaç oldu." dedi. Araba hareket etti. Üsteğmen'e baktım. Başıyla dükkanın kapısını işaret etmişti. Küçük bir baş hareketiyle onayladım. Hızlı ve sessiz adımlarla dışarı çıktık. Araba gitmişti ama dışarıdan konuşan adam karanlık sokağa doğru ilerliyordu. "Nöbetteyim abi gelirim iki saate." dedim. "Kapatayım şimdi hasta geldi." Onun konuşmasını beklemeden telefonu kapattım. "Cidden ona hesap mı veriyorsun." dedi Üsteğmen yanımda giderken. "İstihbaratta çalışmak böyle birşey Üsteğmen sizin gibi dan diye girmiyoruz heryere." Biraz sinirli çıkmıştı sesim. Elini teslim olur gibi kaldırdı. "Birşey demedim." dedi sakince. Adamın biraz uzağından ilerliyorduk. İç cebimdeki telefonu aldım. Numarayı biryere giderken siliyordum. Tekrar kayıt ettim ve aradım. "Oto yıkama buyrun." diye açıldı telefon. Kod numarayı söyledim. "176793." "Anlaşıldı." Telefon başkana bağlanıyordu. Biraz bekledim. "Dinliyorum." dedi. "Başkanım Abdal'ın arabası Erba Çay ocağının yakınlarında durdu. Bir adam arabadakilerle konuştu. Mert Üsteğmenle takipteyiz." Kısa ve öz şekilde durumu belli etmiştim. "Anlaşıldı. Dikkatli olun." dedi başkan ve telefonu kapattık. Numarayı sildim. Telefonu cebime koydum. Sessizce ilerlemeye devam ettik... Bir duvarın kenarında adamı izliyorduk. Hava buz gibi olduğu için ellerimi cebime sokmuş öyle izliyordum. Üsteğmen'e baktım. Gayet rahat bir şekilde duvara yaslanmış adamın çıkmasını bekliyordu. Benim ona baktığımı fark edince bana döndü. "Üşüdün mü?" diye sordu. Rahat davranmaya çalıştım. "Yok ya." dedim. Sırıttı ve başını daha demin baktığı yere çevirdi. Bu sefer onun telefonu çalmıştı. İç cebinden aldı hemen telefonunu. "Dinliyorum." diyerek konuşmaya başladı. "Komutanım Tufan'ın dikişleri patladı hastaneye geçiyoruz biz." dedi asker. Dip dibe olduğumuz için telefonda ki kişiyi duyabiliyordum. "Gidin oğlum banane." dedi Üsteğmen. "Albay size haber vermemizi söyledi." Bir askerinin dikişleri patlamıştı ve o rahattı. "Tamam Tamer. Dikkatli olun. Tufan'ın durumunu söyleyin bana." "Emredersiniz komutanım." Telefonu kapattı ve cebine koydu. Adamın girdiği binaya baktım. Haleda çıkmamıştı. "Ben buraya gözetlemesi için adam çağırayım sabaha kadar böyle bekleyemeyiz." dedim. Bana döndü. Başıyla onayladı. İç cebimden çıkardım telefonu. Bu sefer başka bir numara yazdım. Telefonu kulağıma götürdüm. Çalma sesi gittiğinde gerekli şeyi söyledim. "İki cambaz bir ipte oynamaz." "Anlaşıldı." Numarayı sildim ve telefonu cebime koydum. "Numaraları niye siliyorsun?" Ona döndüğümde bana bakıyor olduğunu gördüm. "Ben kayıt tutmam, ne olur ne olmaz diye." dedim. Anlamış gibi başını salladı. Birkaç dakika sonra arkamızdan araba sesi geldi. Bizim arabaydı. Arabadakilere başımla selam verdim. Ne kadar ön cam filmli olsada anlamışlardı. Bizimkiler geldiğine göre biz dönebilirdik. Ben geldiğimiz yöne dönünce Üsteğmende arkamdan geldi. Erba Çay ocağının karşısına gelmiştik. Benim arabam tam kapıdaydı zaten. "Görüşürüz Üsteğmenim." dedim kibarca. Benim sırtım arabamın tarafındaydı. Onunkide çay ocağı tarafında. "Üsteğmen demene gerek yok Mert demen yeterli." dedi. 'Peki' anlamında başımı salladım. "Görüşürüz Alev." dedi ve arkasını dönüp karanlık bir sokağa doğru ilerledi. Ceminden arabanın anahtarını çıkardım ve arabayı açtım. İçine bindiğimde arabayı kolaçan ettim. Temizdi. Arabayı çalıştırdım. İşimiz baya zor olucaktı ama yapıcaktık. İmkansız değildi. İmkansız olsada biraz zaman alırdı sadece. Belimdeki silahı yanıma koydum yine. Derin bir nefes aldım. İşler gittikçe karışıyordu. Bu adam kimdi? Abdal'ın hangi adamıydı? Abdal'ın bundan haberi varmıydı? Aklımda bin tane soru vardı. Hepsinin cevabını yavaş yavaş öğreniçektim. Şimdi asıl düşünmem gereken şey iki hafta sonra olacak operasyondu. Kim öle kim kala...
*******
Merhabalarrrr ve iyi okumalarrr. Bir haftada bir ya da iki haftada bir bölüm atmaya çalışıcam. Diğer bölümde görüşmek üzereee.
|
0% |