@umideniz
|
KİMİM BEN Orada ne kadar eğitim aldığımı net söyleyemem ancak yıllar diyebilirim. Her gün her saniye acı dolu anlar yaşadım. Umut vaat eden ne varsa kinimi daha da büyüttü. Onların güzel bulduğu, hayranlık duyduğu bana çirkin ve iğrenç geldi. Nefes kesici buldukları gün doğumu ve gün batımından nefret ettim. Onlar aydınlık namıma ne varsa sevdi ben iğrendim. Karanlığı daha cazip daha yaşanılır buldum. Ta ki onu görene kadar. Sanırım 13 yaşındaydım. Kutsal Kabir Mabedinin en geç savaşçısıydım. Yedi kişilik koruma görevindeydim. Ay Tapınağının rahibesinin yolculuğunda eşlik edecektik. İlk kez dört siyah atın çektiği yaylı arabasına binerken gördüm. Kırmızı cübbesi ve peçesinin ardındaki lacivert gözlere mühürlendim. Ne sureti ne de ondan yayılan manolya kokusu; o gözleri bir kez bana baksın diye tüm dünyayı yok edebilirim. Bir hafta süren yolculuktan sonra Kiraz Çiçekleri Dağındaki mabet ağacına vardılar. Geceyi beklemeleri söylendi. Derin bir uyuma isteği muhafızları sararken zorlukla gözlerini açan çocuk gülümsedi. Kırmızı peçesini ve cübbesinin kukuletasını çıkarmış kıza hayranlıkla gülümsedi. Eteklerini toplamış kız zarif adımlarla çocuğun yanına geldi hızlıca eğilip derin uykuya dalmadan önce eşsiz gülümsemesini bahşederek mabet ağacının köklerinin arasında gözden kayboldu. Bir ruhum ve kalbin olduğunu ne zaman fark ettin derseniz o gün derim. Onun bana gülümseyip yanağıma dokunması. İçimde yükselen ateşe ne ad vereceğimi yıllarca düşündüm. Bulamadım. O bana bunun adını söyleyene kadar bırak âşık olduğumu duygularımın var olduğunu bile bilmiyordum. Akasya ağaçlarının arasındaki orman yoluna hızla atlarımızı sürüyorduk. Bu aramızdaki bağı güçlendiren şeylerden biriydi. Onun saçlarından yayılan manolya kokusu beni bu dünyadan alıp farklı diyarlara yolculuğa çıkarıyordu. Nihayetinde orman yolunun sağındaki patikaya kadar ilerledik. Yorulan atlarımızı ejder kanı ağaçlarının altında bıraktık. Biraz ilerideki loş yola girerek ilerledik. Kayalıkların ucunda durduk. Altımızdaki vadi tüm ihtişamlığını gözler önüne sürerken mistral şiddetlendi. Üşüdün mü? Hayır. Sadece düşünüyordum. Neyi? Bizi dedi nazik sesi kalbimin atımını hızlandırdı. Ne varmış bizde dedim kaba bir sesle Neden kızgınsın Eridani? Mister’in dediği gibi bu yolculuğu yapmak zorundayım Endişe ediyorum seni korumak için yanında olamayacağım İyi olacağım kendimi koruyabileceğimi bilirsin Mister de bizimle geliyor Gidelim yokluğunu çoktan fark etmişlerdir. Bu kez sorumluluk almayacağım dedi öfkeli sesimle Sen bana kıyamazsın dedi kıkırdayarak
Evet, ona kıyamazdım. Kalbimin, ruhumun eşiydi. Onun saçının tek teline zarar gelse dünyayı yok ederdim.Hızla geri döndük. Gün batarken kalenin en zor surlarından tırmanarak içeri girdik. Atlarımızı daha sonra alacaktık. Sessiz ve seri adımlarımızla Beyaz Kule’ye geldik. Etraf gereğinden fazla sessizdi. Aniden vınlayan oka göğsümü siper ettim. Beniiterek önüme geçmeye çalıştı. Lâkin izin vermedim. Acıyla sarsıldım. Ağzımdan boşalan kanla dizlerimin üzerine çöktüm. İkinci ok sol bacağıma saplandı. Pes edemem diye mırıldandım. Kılıcıma dayanarak zorlukla ayağa kalktım. Rahibeyi arkama aldım. Odaklanmam gerekliydi. İçimde bekleyen kara köpeği serbest bırakmam gerekliydi. Kim oldukları ve neden bize saldırdıklarının da bir önemi yoktu. Avına odaklanan aslan gibiydim. Sinsi gülümsemem dudaklarımdan yayıldı.
Hadi savaşalım diye haykırdım. Sol elimdeki tozu etrafımıza üfürdüm. Böylelikle yaptıkları gizlenme büyüsünün etkisinden çıkacaktık. Sağ elimi gözlerime kapadım. Gecenin ışıkları bile kapanmalı avlanırken kara köpek diye tısladım
Geçici olarak mühürledim. Karanlık yuvam benim. Sesleri dinlemeye başladım. Solumdaki ağacın üstündeki suikastçının yavaşlattığı kalp atışını hissettim. Sadağımdan okumu çıkartıp yayımı gerdim.
Öldür dedim vınlayarak giderken birkaç saniye sonra adam yere düştü. Boğazına saplanan okumla geberip gitti.
Geride kalanların korkularının kokusu midemi bulandırdı. Rahibeye dönerek ona koruma büyüsü yaptım.
Şimdi sevgili dostlarım diye tısladım. İşimize bakalım.
Aynı anda saldırdılar. Bir iki isabet alsam da pes edemezdim. Sol bağrımdan ve sağ bacağımdan da yaralanmıştım. Kuşağımdan çıkardığım sıvıyı bir dikişte içtim. Hızla öksürerek dizlerimin üzerine çöktüm. Etrafımdaki salakların açık verdiği an sonlarını getirdi. Beni biçmek için hızla üzerime geldiklerinde kılıçlarını bedenimde karşıladım. Kan boşalan ağzımla kahkaha attım.
Yan dedim sırıtırken bir anda ateş çemberinin içinde kaldım. Son gücümle ellerini kesip çemberden dışarı çıktım. Bayılmadan önce gördüğüm son şey orta yaşlı bir kadının rahibeyi kurtarması oldu. Gözlerimi ağırca açtım. Nerede olduğumu anlayamadım. Yaralarımın hepsi özenle sarılmıştı. Hiç alışık olmadığım bu durumdan tedirgin oldum. Tek başıma yaşamaya ve ölmeye alıştırılan bizler için korkutucu bir histi. Bir yatağın içinde temizlenmiş, paklanmış ve yaralarım tımar edilmiş haldeydim.
Evlat dedi otoriter bir kadın sesi Kimsin dedim kabaca Evlat, evlat insan büyükannesine böyle seslenmemeli dedi kafama vururken Benim kimsem yok dedim öfkeyle Senin büyükannenim ve bana Mister diye hitap edeceksin evlat bir daha bana kendimi tekrarlatma Anladım dedim pek de hoşnut olmayarak Şimdi söyleyeceklerimi dikkatli dinle Ay rahibesini koruduğun için teşekkür ederim. Sizin o gizli buluşmanız olmasaydı içerideki haine ulaşamayacaktık. Evet iyileşince ceza alacaksınız. Şimdi bu önemli değil. Evlat onu ne pahasına olursa olsun korumalısın. İleride ben bu dünyadan göçünce yerime geçecek olan Mister. O yüzden kısıtladıkları büyü gücünün mührünü açacağız. Biran evvel iyileşmeli, güçlenmelisin ki mühür açılırken hayatta kalabilesin. Bir de kara köpeğine söyle olur olmadık yerlerde ortaya çıkmamayı öğrenmeli. Ne zaman harekete geçeceğini bilir dedim kızgınlıkla. Onu çok iyi eğittim dedi Âlâ âlâ dedi gülerek Bu arada evlat şunu hiç unutma MİSTER HEP MİSTER Yani dedim gözlerimi kısarak kapıdan çıkan kadının gerçek yüzünü görmek için Yani dedi beni taklit ederek hep duyuların tetikte olsun Nasıl isterseniz Mister dedim
Kadın kapıdan çıkarken. Olayları düşünüp analiz yapmalıydım. Yalnız uyku o kadar tatlı geliyordu ki sessiz ve derin karanlığa çekilip uyudum.
İki hafta sonra ayağa kalkıp antrenmanlarımı yapmaya başladım. Bulunduğumuz yeri tanımaya da karar verdim. Gece dışarı çıkıp etrafta gezecektim. Hızlıca odama dönüp biraz uyudum. Yanıma büyü kitabımı, oklarımı, sadağımı ve kılıcımı alıp ahıra gittim. Kara atımı eyerledim.Kalenin kapısındaki muhafızlar beni görünce kapıyı açtılar. Ağır ağır ormana doğru gitmeye başladım. Derinlere ilerledikçe artık atımla gidebileceğim son noktada olduğumu anladım. Yayan olarak devam ettim.
Sonunda diye mırıldandım.
Ormanın en derininde akasya ağaçlarının arasında akan DOĞRULUK NEHRİ beni çağırıyordu. Ağaçlardan birinin altında oturdum. Silahlarımı heybemin yanına koydum. Ham bezden yapılmış elbisemi giydim. Saçlarımı açıp soğuk suda beline kadar gittim. Usturamı çıkarıp saçlarımın boyunu biraz kısalttım. Sol kaşımın yarısını kazıdım. Saçlarımı ensemden beş parmak kadar yukarıda kemik tokamla topladım. Geri kalanlarını da kestim. Derin soluklar alarak suyun altına girdim. Bir süre soğuğun bedenime işlemesine izin verdim. Sudan çıkıp ağacın altına oturdum. Gökyüzüne baktım.
Seni gördüm ERİDANUS! Geri dönüp mührün açılması için hazırlanalım. |
0% |