@umideniz
|
Öyle tarif edilemez bir yalnızlıktan buraya gelirsiniz ki önünüze konulan her koşulu kayışız şartsız kabul edersiniz. Bizim gibiler için yalnızlık en karanlık en dip korkumuzdur. Lâkin son nefeslerimizde yalnızken vermek üzere yetiştiriliriz. Ne büyük ironi. Geriye dönüp baktığımda kafir dedikleri ben aslında en başında nasıl kandırıldığımızı anladım. Bilmek isterseniz eğer hoş bilmek istemeseniz bile anlatacağım. Size yalnızlık ne demek onu söyleyeceğim. Zifiri karanlık diyebileceğiniz bir yerin en dibini hayal edin. Bizim amacımız o en dibin olduğu noktaya çıkmak. Doğduğumuz andan itibaren sadece tek bir kişi ile hayatımızı geçiririz. O kişi bizi eğitmekle görevli rahiptir. Yüzünü görmeyiz. Karanlıkta kalmamız yetmezmiş gibi gözlerimizi de mühürlerler. Sınavı geçene kadar sadece hissederek, duyarak büyürüz. Bebekliğimizde ağladığımızda, acıktığımızda ya da altımızı kirlettiğimizde günde sadece bir kez yanımıza gelirler. Daha hiçbir koşulu bilmeden öğrendiğimiz tek durum yalnızlıktır. Ve beklemeyi öğrenirsin. Ağlamanın sana bir fayda getirmeyeceğini anlarsın. Yürümeye başladıktan sonra bizi daha iyi beslemeye başlarlar. En başta zayıfsan öleceğimizi hücrelerimize kadar işlerler. İki yaşına gelince biraz daha büyük bir odaya geçeriz. Ve başarımıza göre ikinci bir silahı kullanmayı öğreniriz. Ustalığım büyü, kılıç ve oktur. En zor kabul görülen birimimiz büyüdür. O sene doğanlar içinde büyüye yetenekli olanlar ayrılır ki o sene sadece ben vardım. Daha sonra anladım ki yaydığım güç yüzünden ölenler olmuş. Uzun zaman sadece gözlerim değil büyü gücümün de belli kısmını yapabildikleri sürece mühürlediler. İlerledikçe zincirlerimi kırdım. Yedi yaşımıza bastığımızda ilk sınavımızı veririz. Başarılı olursak görme yeteneğimizin bir bölümünün mührünü açarlar. Dünyayı buğulu olarak görmeye başlarız. En önemli duyumuz ise duymaktır. Sizlerin duyduğunuzdan daha iyiyizdir. Herkesi büyü gücümüz varsa duyarız mesafe fark etmeksizin. İlk sınavda arenaya çıkarız. En iyi silahlarımızla ölümüne savaşırız. Amacımız sadece kazanmaktır. Kuralımız kuralsız olmaktır. Gerekirse kardeşlerine bile ihanet edecek lâkin verilen görevi gerçekleştireceksin. Kaç masumu feda ettik diyemeyeceğim ben sadece şanslıydım. Evet şanslı. İLK CİNAYET O gece eğitmenin geldi. Kazanmak için yapman gerekeni biliyorsun çocuk diye fısıldadı o lanetli sesiyle Kazanacağım diye yemin ettim ilk savaşına çıkan herkes gibi heyecanlıydım. Tam odadan çıkarken geri dönüp kulağıma fısıldadığı cümleyi öldükten sonra bile hatırlayacağım ve o lanetle işaretlendiğim gündü. Yarın savaşacağın kişi senin ikizin onun kazanmasına izin veremezsin evlat yoksa anneni öldürecekler Benim bir annem mi var? Evet Kazanırsam yaşayacak mı? Kazandığın her görevde yaşayacak. Kazanacağım Kardeşine karşı mı? Evet Annen senden nefret edecek Yaşayacak ama Seni hiç istemeyen ve piç diyen annen mi? Evet yaşayacak ve o değerli oğlu için her gün ağlayacak O sinsi gülümsemesini asla unutmadım. Kendine anne diyen kadını da. Onun acısını da çok uzun zaman sonra kendi ellerim ile dindirdim. Neyse bu başka cinayetimin adı. Karşımdaki düşmanıma baktım. Dikkatli olmam gerektiğini hissediyordum. İlk hamlenin ondan gelmesini bekledim. İçimdeki öldürme arzusunu dizginlemek üzere yaptığım büyü hareketlerimi biraz kısıtlamıştı. Ancak kimsenin bilmediği bu büyüyü istediğim an itici gücüm yapabilirdim. Tek yapmam gereken kılıcını bana saplamasıydı. O andan itibaren büyü aktif hale gelerek düşmanımın damarlarına sızıp bedenini içten yakarak ölmesini sağlayacaktı. Bunu odamda yakaladığım hayvanlarda deneyerek başladım. Daha sonra eğitimde karşılaştıklarımın kolunda ya da bacağında deneyerek hafifçe yanmalarını sağladım. Kimse eğitmenler bile ne yaptığımı fark edemedi. O bile anlayamadı. Kılıcıma mühürlediğim ateş büyümü kullandığımı sandılar. Aslında ben bu mabedin kurulmasına neden olan o adamın izinden gidiyordum. Cezalandırıldığım zaman beni zindanın en derin yerine hapsederlerdi. Karanlık bile aydınlık kalırdı burada. Ses, ışık yok. Hava çok az. Zamanla bitme noktasına geliyor. Eğer başarabilirseniz derin bir transa girmeniz gerekir. İşte böyle bir anda asıl eğiticim yanıma geldi. Değersiz bir piçi öğrencisi yaptı. Onların adından farklı bir ad vererek beni saflaştırdı. Ve ceza almak için zaman zaman karşımdakilere bilerek şiddet uyguladım ki buraya hapsedebileyim. O zamanlar öğrenmiştim. Kılıcın sağ böğrüme saplandığını anladığımda gülümseyerek karşımdaki zavallıya baktım. Yan diye fısıldadım kulağına Ne olduğunu anlayamadan vücudu alev topuna döndü. Yanmış etinin verdiği hazla kendimden geçmek üzereyken aklıma yaralandığım geldi. Kavrulmuş kemiklerin tuttuğu eli kestim. Bu arada büyülenen kişi ben istediğim zaman ölebilirdi. Bu dünyada bedenen yok olsa bile ruhu o acıyı çekerek sonsuza kadar yaşayabilirdi. O piçe ve annesine yaptığım buydu. Yan yana yattıkları mezara gittiğimde duyduğum yanık etlerin kokusu hâlâ en zevk aldığım his. Gözümü odamda açtım. Kanamamı durdurmadan buraya getirip gitmişlerdi. Bin bir zorlukla doğrulmaya çabaladım. Ah güçsüzlük damarlarıma yayılırken derin bir transın kollarına yuvarlandım. Bu yolun öğrencisi olmaya meylettin öyle mi? Karanlığın dibinde yükselmeye niyet ettin öyle mi? Kardeş katlini gerçekleştirdin öyle mi? Düşmanlarını yok etmeye niyet etti öyle mi? Yeni adınla doğmaya yemin ettin öyle mi? Yüksel ve adımla dünyayı çocuk Senin adın ARGO NAVİS
Kendi kanımdan ve öfkemden doğacağım, Düşmanlarımın kalplerinde yükseleceğim, Gölgelerde yaşayacağım, Gücümü sakınmadan kullanacağım Tüm zavallı yürekleri yiyeceğim Kendi kanımdan ve öfkemden yükseleceğim Günahlarını yiyenlerin kalplerinden besleneceğim İlk taşı atanlara söyle Tüm günahsızların ham taşından yükseleceğim İlk taşı atanlara söyle İçlerindeki kara köpeklerden sakınsınlar Ruhlarının karanlığına baksınlar İlk taşı atanlara söyle Doğruluk Kapısının eşiğindeki sırları bende
Böyle doğdum kendi kanımdan ve kardeş katlinden.
Hey evlat dedi biri Yaşıyorum diye fısıldadım Nerede olduğunu hatırlıyor musun? Kazandım mı? Evet Öyleyse nerede olduğum önemli değil Evlat Kutsal Kabir Mabedinin savaşçılığına yükseldin. Artık buradan çıkıyorsun. Ne zaman? Yarın sabah
Kapının kapanma sesini duydum. Odanın sessizliği sarıp sarmaladı. Şu an tek istediğim karanlıktı. Gri bir cübbe giydirdiler. Buğulu gözlerim mabede girince açılacaktı. Yaramın açılmamasına dikkat ederek ayağa kalktım. Kılıcımı ve yayımı aldım. Heybemin içine sadece büyü kitabımı ve meşe kutumu koydum. Hazırdım. Gidelim dedi ilk defa duyduğum bir ses Kafamı sallayıp ardıma bile bakmadan zindanlardan çıktım. Gece vakti yol aldık. Büyük ağaçların olduğu bir yere geldik. Yemek ve dinlenmek üzere durduk. Sağ elini gözlerimin üzerine koydu. Göremeyenlerin gözü olan, Görenlerin hikmetini arayan, Kanından, canından ve etinden yükselen Evladının adağını kabul et Aniden sol elindeki hançeri iki göğsümün arasına sapladı. Acıyla iki büklüm oldu. Akan kanımı bir kadehe doldurdu. Gözlerim kararırken içime bir şeyler yerleştirdiğini hissettim. Hey evlat sesime doğru gel diye fısıldadı biri Karanlık daha cazip Hey evlat gidilecek yolumuz var Karanlık daha cazip Hey evlat intikamını almadan gidemezsin dedi bu defa Kimden dedim inleyerek Herkesten O zaman yaşat beni ölene dek Yavaşça gözlerimi açtım. Alışık olmadığım ışıkla sıkıca gözlerimi kapadım. Benim için çok aydınlık diye mırıldandım. İçimdeki telaşı ve korkuyu bastırarak gözlerimi açtım. Bu dünya mıydı? Çok karmaşık, çok renkli, çok aydınlık ve çok muhteşem. Bu dünya da yaşamak için herkesi yok edebilirim. Hadi bakalım evlat yola çıkmalıyız. Başım dönüyor. Normal ilk kez bu kadar ses, ışık ve renkle karşılaşıyorsun. Alışacaksın. Bir ağacın dibine gidip kustum. Ayağa kalktığım anda yere yığıldım. Yanımdaki gülerek beni kaldırdı. Bu kadar aydınlık dokunmuştu. Karanlığı özledim. Sessizliği özledim. Alışık olduğum dünyama dönmek istiyorum. Lâkin bu yeniliği de arzuluyorum. Bunların nerden geldiğini de bilmiyorum. Öğreneceğim en hızlı şekilde. Üç günlük yolculuk sonunda ulaştık. Bu arada ben de yeni dünyaya uyum sağlamaya başladım. Daha gidilecek çok yolum vardı. Acelem yok. Basamakları tek tek çıkacağım. Geldik dedi büyük bir coşkuyla Cübbemin başlığını geriye itip yeni evime baktım. Güneşin kızıllığı beyaz duvarlarına vuruyordu. İki adet kulesi vardı. Işıl ışıl parıldıyordu. Önünde muhafızların karargâhı vardı. Karanlıkta kalıyorlardı. Gene de görmüştüm. Sırıttım. Surların üstünde nöbet tutan askerlerin zırhlarından yansıyan ışığı fark ettim. Ne kadar kolay av olduklarına şaşırdım. Büyük zaaf diye mırıldandım. Ağaçların arasında ilerledikçe yapının devasa boyutları ortaya çıktı. Kapıdan içeri girdik. Karanlık çökerken mabedi gördüm. Simsiyahtı. Basamakları ağır ağır çıktık. Akasya ağaçlarının süslediği ilk kapıdan girip uzun koridorda ilerledik. Sola döndük. Meşe ağacından yapılmış üzerinde altın postu giymiş bir adamın işlendiği kapının önünde durduk. Soru sorulmadıkça ve o izin vermedikçe konuşma Anladım Evlat ne derse desin sakın yanıt verme Anladım Bundan sonra teksin. Kapıdan içeri sokup yalnız bıraktı beni. Tam ve olmak istediğim gibi yalnızdım. İçeride biri vardı. Tanıdık his ruhumun derinliklerinde yükselirken sesini duydum Hoş geldin Argo Navis Efendim Bundan sonra seni ben eğiteceğim Nasıl isterseniz Birisinin başımı ellediğini hissettim. Derin ve rüyasız bir uykuya daldım. Uyandığımda bildiğim her şey değişmişti. Ben bile. |
0% |