@umideniz
|
İki şelalenin kavuştuğu nehri geçtikten sonra akasya ağaçlarını görünce sola döndüğünüzde güneşin ışıkları ile parıldayan tapınakla karşılaşırsın. Ah nasılda büyüleyici bir görüntüdür. Gün batımının en iyi izlendiği yer Beyaz Kule’dir. Bahçelerinde muhteşem çiçeklerin hâkim olduğu sakin taş patikalardan ilerlersin. Seni her iki yanında da tanrıçanın heykelleri karşılar. Soldaki heykelin sağ eli havadadır. Ayaklarının altında granit taştan oyulmuş uyuyan ejderha vardır. Ve o tüm azametiyle size bakar. Sağdaki heykelde sol ayağının tabanı sağ bacağına baldırından değer ve asasına dayanır. Ayaklarının altında granit taştan oyulmuş kanatlarını açmaya hazırlanan ejderha vardır. Attığın her adımı izlediği hissini verir kişilere. Dar koridordan ilerleyince basamaklarla karşılaşırsınız. 41 basamaklı merdivenin kenarlarında zambaklar vardır. En sonunda porsuk ağacından yapılmış kapılardan geçersiniz. Rahipler sizi karşılayıp kulenin giriş katında bulunan odalardan birine götürür. 7. günde arındığınıza kanaat getirirlerse üzerinizdeki giysinizi değiştirerek ham bezden yapılan cübbenizi giydirirler. Giriş katın sağındaki merdivenlerden inerek kabul zindanına girersiniz. Ah işte orada inan bana canını çıkartırlar. Eğer yaşarsan ki bazen pes edenler oluyor hmm evet pes etmez yaşarsan 21.gün arınma ayinine hazırsın demektir. Ayın dolunay zamanı ayini yaparlar. Rahip olmadan evvelki hayatını fiilen sonlandırman için elini kandan temizlersin. Demem o ki evlat ellerinle gerçek anlamda çıplak ellerinle adağını tanrıçana sunarsın. Zamanlamayı iyi ayarlamazsan adak sen olursun. Bu aptallığı yapanlar bir elin parmaklarını geçmez. Gerçi tanrıçayı memnun etmek zordur. Bazen adak olarak kişinin ruhunu ister. Nadirde olsa o ayinden sağ çıkanlar rahiplerden farklı birilerine dönüşürler. Onlar kutsanmış kişilerdir. Tanrıçanın onlara bahşettiği güçlerini kullanarak hayatlarını sürdürürler. Bu arada adak olarak hayvan kabul etmez. Sevgili tanrıçamız insan kanını ister. Gecenin en özel anında kanı sunarsın. Arınma ayininden de başarılı çıkarsan ki burada da fikir değiştirebilir; sen kendini av olarak bulabilirsin. Tüm bunlardan sağ olarak kurtulursan rahip eğitimin başlar. - Dur, dur benim biraz aklım karıştı. İnsan kanı mı adak olarak veriliyor dedin sen - He; dedim - O nasıl oluyor? - Bence bilmek istemezsin evlat - Bilmek istiyorum. - İyi madem; o zaman dinle Tanrıça ergenliğe yeni geçmiş kölelerden yalnızca genç kızların kanını ister. Mutlaka siyah saçlı, ela gözlü, çıkık elmacık kemiklerine sahip olmalıdır. Ayinin olduğu gece 15 yaşındaki kız dört ayak üstünde köpek gibi getirilir. Sunağa yerleştirilir. Gece yarısı dolunay belirli konuma yükseldiğinde boğazını ellerinle parçalarsın. Tek hamlede yapmalısın. Can çekişirken makara düzeneğini kullanarak yukarı çekerler tıpkı bir bayrak gibi ve sen o kanın altında durursun. Bedenin kanla kaplanır. Baş rahip gelir. Elinde kor halinde tanrıçanın mührü vardır ve damgalanırsın. - Hey evlat iyi misin? Yere külçe gibi yığılan adamı sırıtarak izledi. Gün geceye dönerken ısınmak için ufak bir ateş yakan adamın düşünceleri akıp giderken yavaş yavaş kendine gelene baktı. - Sen bunları nereden biliyorsun? - Ben de onlardandım hatta tam doğrusunu söylemek gerekirse evlat benim arınma ayinim lanetlendi. Tanrıçaya göre sadece ruhumu vermek yeterli değildi. Ruhumun yanına başka şeylerimi de istedi. Lakin şimdilik bu kadar yeterli. Eskiyi hatırlamak bazen beni yoruyor. - Lütfen, anlat - Bu gece değil - Lütfen. - Canımı sıkıyorsun yapma; hayatımın hiçbir evresinde sabırlı biri değildim. Sol elini adama doğru salladı. Göz kapakları kapanırken ateşi harlayan adam geçmişin karanlık dehlizlerine daldı. Arınma Ayini - Hazır mısın ufaklık? - Evet efendim - Üstünü değiş. Yatak olarak kullandığım samanların üstüne bırakılan ham bezden yapılmış cübbemi giydim. Saçlarımın tamamını ve sol kaşımın yarısını kazıdım. Tesbihimi masaya bıraktım. Odadan çıkarak yürümeye başladım. Ayinin başlayacağı yere geldikten sonra üstümü çıkardım. Ellerimi, ayaklarımı halkalara geçirerek bağladılar. Damgayı ateşe bıraktılar. Baş rahip koltuğundan kalkarak yanıma geldi. Elindeki asasını bırakarak kuyruklarında demir kancalar bulunan kırbacını aldı. Derin nefes aldım. Beynimi acıdan uzaklaştırmak için kutularımı kapadım. Bunu kimseye söylememiştim. Bu yöntem ile istemediğim duyguyu oluşturduğum bir kutunun içine koyarak kilitliyordum. Böylelikle hissimi yok ediyordum. Kırbacın kuyruklarını yanan başka bir ateşin içine koydu. Uçlarının kor haline geldiğini gördüm. Kutularımı hazır ettim. Aynı anda birkaç duyguyu kilitlemeyi daha önce hiç yapmamıştım. Denemelerimde belli bir ritim tutuyordum. Bu kez karşı tarafa kendimi uyumlamam gerekiyordu. Başarabilmeyi diledim. Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Gözlerindeki şiddetin parıltısına acımasızlığı eşlik ediyordu. Yanındaki adamlara işaret etti. Boğazıma da bir halka geçirerek nefes almamı zorlaştırmak üzere sıktılar. Ne bayılıyordum ne de özgürce nefes alabiliyordum. Uzun kemikli ellerine dokuz kuyrukluyu aldı. Havada çıngırdayan sesle nefesimi tuttum. Kor alevin acısına sırtıma inen demirler eşlik etti. Ritmi bile hesaplayamadan vuruşlarına ara vermeden devam etti. İstem dışı çığlıklarıma inlemelerim karışıyordu. Ah biraz ara verse o zaman kutularıma tüm acılarımı koyabilirdim. Gece yarısına kadar devam ettiler. Sırtımın derisi parçalanmış, etim yarılmıştı. Baş rahibin elindekini yere attığını duydum. Bir şeyler söyledi anlayamadım. Uzaktan gelen adamı fark ettim. Gözlerimi açmakta zorlanıyordum. Elindeki kovayı yere bıraktı. Küçük masanın üstünden aldıkları süngeri kovaya batırdılar. Ne olduğunu anlamadan acıyla haykırdım. Kendime geldiğimde yaralarıma tuz bastıklarını anladım. Kesif bir koku etrafa yayılmıştı. Yanan etimin kokusuna üstüme sürdükleri sığır pisliklerinin kokusu karışıyordu. Aklımı kaybetmek üzere olduğumu anladım. - Şimdi ufaklık dedi çatlak sesiyle; ilk günün bitti. Neden böyle oldu dersen canım istedi. Arınma ayinine daha iki haftan var. Buradan sağ çıkarsan tanrıça da seni kabul ederse adağını verebilirsin. Ha bu arada o tatlı kız kardeşini korumak için verdiğin çaba boşa gitti. Çoktan benim oyuncağım oldu. Acıyla haykırdığımı hatırlıyorum. Tek dileğim ona verdiğim hediyeyi saklamasıydı. Ve hâlâ hayatta olduğunu biliyordum. Pes etmeyecektim. Günlerim bu şekilde geçti.En sonunda günlerdir beklediğim haberi verdiler. Arınma ayinine başlayacağız. Aslında ne kadar zavallıymışım. Yürümekte bile zorluk çekiyordum. Ayak tabanlarımın derisini yüzüp tuzlu suya batırtmıştı. Boynuma taktıkları halkayı zincire takarak sürükleyerek ayinin olacağı yere getirdiler. Gözlerim tamamen kapalıydı. Birkaç gün önce şiddetli bir dayak yemiştim. Eğer yaşayabilirsem evet artık pes etmek üzereydim muhtemelen bir gözümü kaybetmiştim. Günlerce süren işkenceden sonra getirdikleri yerin arınma ayini ile ilgisi olmadığını anlamam onun sesini duyduktan sonra oldu. Nasılsın ufaklık? Hâlâ nefes alabiliyorsun büyük başarı. Sen şimdi ayini de merak edersin. Maalesef ki sen ayinde başarısız oldun. Herkes seni öldü biliyor. Ne güzel di mi? Oh konuşamadığını unuttum. Dilini de dağlamıştık. Ah bu aralar sevgili kız kardeşinle çokça vakit geçirdiğim için aklımdan çıkmışsın. Zaman kavramını kaybettiğini düşünüyorum. Seninle sistematik olarak ilgilendiğimizden dolayı ki hemen ölmeni istemedim. Çünkü beni memnun eden oyuncağım senin yaşamanı şart koştuğundan belli aralıklarla tedavi oldun. Tabi ki bilincini tam anlamıyla kazanmaman bizim için önemliydi. Seni zehirledik. Kemik iliğine özel bir şekilde zerk ettiğimiz sıvı felçli hale getirdi seni. Yakında seninle aynı yollardan geçecek kız kardeşini de hesaba katarsam muhteşem bir intikam oldu. Neyse seni Lanetliler Ormanındaki kuyuya atıyoruz. Lütfen acı çekerek geber. Getirin dedi kahkaha atarak; İki kulağıma sıcak çubuk soktular. Çığlık attım. Sanırım atmış olmam gerek. Yanıma birini yatırdılar. Kokusu tanıdık. Fakat kim olduğunu bilmiyorum yoksa biliyor muyum? Artık hiçbir şey umurumda değil sadece geberip gitmek istiyorum. Sesinin tınısı kulaklarımı usul usul sardı. Gözyaşlarım akmayı bırakalı uzun zaman oldu. O kişinin nazik dokunuşlarını hâlâ hissediyorum. Ne kadar süredir buradayım bilmiyorum. Aklımın kutularına gizlenmiş olanlar ağırca içimde dağılıyor. Şiddetle sarsılmaya başladım. Kilitlemeye başarabildiğim duygularım yükseklerden dökülen nehrin suları gibi içimde çağıldamaya başladı. - Beni dinle dedi biri dingin sesiyle Aklım oyun oynuyor. Birini ya da bir şeyi duymam imkânsız. Çubukların harını unutmadım. Dudaklarım yukarı kıvrıldı. Kahkaha attığımı varsaydım. - Beni dinle evladım. Hayatta kalacaksın ve seni iyileştireceğim. Sorularını çok sonraya sakla. Şimdi ağzını aç. Korktuğumu anımsıyorum. Bundan daha kötü ne olabilir diye düşündüm. Ağzıma konan şeyi yuttum. Boğazımdan mideme inişini takip ettim. Çiğneme refleksimi kaybettim. Yaşayıp yaşamadığımdan bile emin değilim. Belki de tüm bunlar geberip gittiğim yerde oluyor. Daha önce hiç hissetmediğim güç kanıma karışıyor. Kemiklerim sanki kırılıp tekrar birleşiyor. Belli aralıklarla gelip ya bir şeyler yutturuyor ya da içiriyor. Yavaş yavaş hislerim geri dönmeye başladı. Gözlerimin düzeldiğini fark ettim. - Bu biraz acıtacak dedi geldiği başka bir gün İçimden yükselen kahkahayı hissediyordum. Acı mı? Bedenim, ruhum katılarak gülüyor. Onu geride bırakalı çok oldu. Zamanı bilmiyorum. Hatta umurumda değil. Onların kavramları benim için geçerli değil. İyileşirsem başka kavramları kendime düstur edineceğim. O kalleşlerin ahlak anlayışını, adaletlerini kendilerine uygulayacağım.Bedenim kasılmaya başladı. Cenin pozisyonu aldım. Zorlukla araladığım gözlerim son bir kez ışığı gördü. Aklıma kazıdım. Unutmak istemedim. Kilitleyip en kuytu yere koydum. Zifiri karanlığa gömüldüğümü fark ettim. Görme ve duyma yetilerim geri gelmeye başladı. Nerden mi anladım. İlk kez üstümde yürüyenlerin ayak seslerini duydum. Önce anlayamadım. Cızırtılı ve karmaşık geliyordu. Ellerimi kulaklarıma götürdüm. Sessizliği özlemiştim. Bir ara karanlık yerini loş ışığa bıraktı. Fısıltılar kulaklarıma ulaşıyordu. Sesleri algılıyordum. Ancak ifade edemiyordum. Lisanı unuttuğumu fark ettim. - Şimdi beni duyuyor olman lazım dedi nazik bir sesle. Dayanmalısın çok yakında uyanacaksın. Yalnız bedelini senden alacağım. Şunu aklına hatta ruhuna kazı birine ettiğin yardımı asla karşılıksız yapma bu öğreneceğin ilk ve son kural. Yenilerini sen koy. - Sen kimsin dedim aniden hırıltılı tok bir sesle. Yabancı gelmiştim kendime. - Kendini zorlama öğreneceksin. Şimdi uyumalısın. Dipsiz, karanlık ve de duygusuz bir kozanın içindeydim. Bedenimin yeniden yapılandığını da biliyordum. O nazik ruhum yok olmuştu. Aniden ellerimi gözlerime götürdüm. Şiddetli acı bedenimde yükselirken kıkırdadım. Sanki farklı bir tepki vermem gerektiğini düşündüm. Ah ben onların kavramlarından kendimi özgür kılmıştım. Işık yavaş yavaş etrafımı sardı. Gözlerimi kapattım. Benim için çok fazla diye mırıldandım. Şunu unutma Mu Lyrae korku ruhu ezip geçer. Kendine bu adımı bahşettin Evet eski ben öldüğüme göre Mu Lyrae olmaya karar verdim. Belki onu da istemezsem değiştiririm. Sonuçta arzularıma göre hareket edebilirim. Ya da sadece sıkılırım. Dudaklarımı yaladım. Baş rahibi düşündüm. Kutuların birini açıp kitledim. Yapılacak daha önemli işlerim vardı. - Ne yapacaksın? - Sen kimsin dedim Kulağıma adını söyledi. Şaşırdığımı hatırlıyorum. Karışmış bir akılla ona baktım. Sırıtmam yüzüme yayılırken önünde diz çöktüm. Sağ ayasındaki kanı içirdi. Bundan sonrasını sana bırakıyorum Mu Lyrae |
0% |