@umideniz
|
Ağacın köklerine bağladıkları kadın uykusunda huzursuzca kıpırdadı. Nöbeti devir alan asker sessizliği bozmadığından emin olunca ağır adımlarla kadınının yanına gelip diz çöktü. Derin nefes alıp vermelerini dinledikten sonra eliyle ağzını kapadı. Hafifçe dürterek uyanmasını sağladı. Kadın gözlerini birkaç kez kapatarak neler olduğunu anlamaya çalıştı. - Sana yardım edersem tabi ki farazi konuşuyorum benim bundan çıkarım ne? Kadın askere güzel bir gülümseme bahşetti.Sesini kısarak yanıt verdi. - Yardım ettiğini düşünürsek; sahip ihtiyacın olanı sana koşulsuz verecek - Ne yani savaşçı rahip olmak istersem hemen olabilir miyim? - Sahip uygun görürse kutsal rahip bile olabilirsin İki eliyle başını kavrayan adam yüzünü kadına yaklaştırdı. - O halde anlaştığımızı farz et. Önce kim bizden değil bilmek istiyorum. - Anser ve ağabey dediğim pislik dediğim dışında kalanlar - Oha yani 20 kişiyiz. - 21 dedi kadın şuh gülümsemesi yüzünde yayılırken askerin kulaklarına fısıldamasını sürdürdü. Asker iç çekerek kadından uzaklaştı. Uyumakta olanlardan birini kaldırarak konuştuklarını aktardı. Yarın gece Anser’i zehirlemeye karar verdiler. Sabaha kadar planlarını en ince detaya kadar fısıldayıp geliştirdiler. İlk uyanan Anser oldu. İçinde tuhaf bir huzursuzluk vardı. Düşmanların arasında tek kaldığını fark etmemişti. Ateşi harlayıp kahvaltıyı hazırladı. En sonunda askerlerini kaldırdı. Sessizce yemeklerini yediler. Anser kendinden emin adımlarla kadının yanına geldi. - Senin ne haltlar karıştırdığını biliyorum. Sadece geri dönmesini bekliyorum. Cezanı o verecek. Kadın sinsice gülerek önündeki adama baktı. Başını sola eğerek askerler göz kırptı. Sırtına saplanan kılıçlar ihanetin habercisiydi. Şaşkınla yere kapaklandı. Kurtulan kadın Anser’in kafasına ayağı ile bastı. - Aslında zehirlemeye karar vermiştik. Ancak toprağa karışan kanın onun delirmesini sağlayacak. Ne de olsa yumuşak karnını en iyi ben bilirim. Acı çekerek geber diyerek elindeki bıçağı göğüs kafesine batırıp çevirerek ucunu kırıp içeride bıraktı. - Ah bu arada kıvranarak gebereceksin - Neden diyebildi ağzından kan dökülürken - Sahip istedi yaptım Anser’in gözleri kararmaya başladı. İki büklüm oldu. Damarlarında dolaşan kanın ısısının yükseldiğini hissediyordu. Sanki içinde her saniye harlanan bir ateş yanıyordu. Bedeni sarsılmaya başladı. Ellerine baktı. Kanı organlarını yakarken çığlığı yayıldı. Birden nazik bir el yüzüne dokundu. - Sesime odaklan dostum. Sadece sesime. Ne olursa olsun sesime gel. Ne duyarsan duy ne hissedersen hisset adını her duyduğunda sesimin tınısını dinle. Zorlukla gözünü açabildi. Mu Lyrae’i gördü. Acıyla güldü. Bedeni kasıldı. Kulaklarından dökülen kan sonunun geldiğini haykıran cellat gibiydi. Mu ayağa kalktı. Kuşağından çıkardığı gri kesesinden ufak bir şişe ve mavi macun çıkardı. Her ikisini de içine alacak çember çizip oturdu. Sağ elindeki sarı tozu çemberin üstüne döktü. Ham bezden yapılmış cübbesiyle dostunun bedenini örttü. Kuzguni siyah saçlarını topladı. Aralarına kırmızı çizgili oval taşı koydu. Macunu Anser’in boğazından itip yutmasını sağladı. Ahşap kutuyu açıp beyaz bir macun çıkarttı. Ufacık koparıp ağzına alıp çiğnemeye başladı. Göz kapakları ağırlaşıp kapandı. Sağ elinin ayasını kesip kanından birkaç damlasının taşa akmasına izin verdi. Şişeyi açıp çemberin üstüne serptiği tozla karıştırdı. Ritmik bir şekilde salınmaya başladı; - Sizin zaman dediğiniz uymaz bize Sizin yaşam dediğiniz katılmaz ruhumuza Sizin ölüm dediğiniz yok etmez bizleri Doğduğumuz, öldüğümüz söz ayrıdır bizim Sesimiz sesinize uzak Kalbimiz kalbinize uzak Ruhumuz ruhunuza uzak Korkunuzun kokusunu duyarız İhanetinizin dökülmeyen sözlerini biliriz Bedenimiz ona aittir Ruhumuz onun emrindedir Ey karanlığın kanatlı sahibi duy bizi Bahşet lütfunu Yükselsin ruhumuz karanlığında Bahşet bize yeni bir hayat Ey sevgili Tanrıçamız Bize yeni bir hayat ver Mu ağzındaki macunu Anser’in üzerine tükürdü. Kanı usul usul akarken ağacın kökleri etraflarını çevirip üzerlerini kapadı. Zifiri karanlıkla çevrelendi. Mu gülümsedi. Evde olmayı özlediğini düşündü. - Ruhu ayrışmakta olan kabuk sesime gel Kalbi büzüşmekte olan kabuk sesime gel Adını saklayan kabuk sesime gel Yeniden adımla dünyayı Sıyır kabuğundan etini yüksel zifiri karanlıktan Ruhunu ruhuma bağlayan kabuk sesime gel Anser sarsılmaya başladı. Sanki kavrulan bedeni kemiklerinden ayrılarak toprağa dökülmeye başladı. Çığlığı etrafa yayılırken nasıl olduysa Mu Lyrae’ in sesine odaklanmayı başarabildi. Derinlerine sızmasını izin verdi. Tuhaf bir biçimde bundan mutlu oldu. Zaman ilerlerken Mu daha karanlık derin bir transa sürükledi kendini. En nihayetinde köklerin olduğu yere geldi.Karmaşıklığın içinde yükseldiğini hisseden Anser odağını arkadaşının sesine verdi. Ancak tek duyduğu sessizlik oldu. Korkuyla atan kalbi ölmek üzere olduklarını ruhuna haykırıyordu. - Hayır, hayır sana güveniyorum dostum. Hiçbir zaman yalnız bırakmadın. Aldatmadın. Kalbinin ritminin giderek azaldığını bilerek bekledi. Karanlık yavaş yavaş yayılan sis gibi bedenini en sonunda ruhunu sardı. Sanırım artık bildiğim dünya ile ilişkimi bitirdiğim diye mırıldandı. Eh ne yapalım demek ki ölmek böyle hissettiriyormuş. Sonunda kalbinin teklemesini duydu. Ritmik bir şekilde atıyordu. Derinlerden tanıdık birinin sesine kulak kabarttı. Durgun suya atılan taşın yaydığı halkalar gibi ses büyüdü büyüdü ruhuna ulaştı. - Vega, Vega sesime gel. Şimdi duyuyor olmalısın. - Mu? - Dostum sonunda - Neden bana Vega diyorsun ki başka bir adla çağrıldığımı anımsıyorum. - Artık onların bildiği ile nefes almak zorunda değilsin diye kıkırdadı. - Sen öyle diyorsan sesi yorgun geliyordu - Şimdi uyumalı ve dinlenmelisin ki kozandan çıktığında sana her şeyi anlatabileyim. Zaman olağan seyrinde giderken kimsenin fark etmediği ancak bekleyenin anladığı ufacık kırılma çarkların bir andan kısacık durup seyirlerine yeni bir rotadan devam ettiğini söylüyordu. - Sonunda diye mırıldandı. İnan ki bu durumdan çok sıkılmıştım.Geri dönmene sevindim dostum Işıktan kamaşan gözlerini birkaç kez kırpıştırarak nerede olduğunu anlamaya çalışan adam yanında dikilen gölgeye baktı. - Ah, biraz yorgunum sanırım uyuyacağım diye fısıldadı. Beriki ayağa kalkarak gerindi. Üzerlerindeki ölü toprağı atmaları için biraz çalışması gerekiyordu. Sırıttı. Beklemesi bitmişti. Sadece kozasından çıkanın ayılması gerekiyordu. Üç gün sonra derin uykudan uyanmaya başlayan adam önce nerede olduğunu anlayamadı. Birkaç metre önünde beyaz ham keten giymiş adamı görünce acıyla güldü. Geri dönmüştü. - Dostum diye mırıldandı. Onu duymadığını anlayınca sesini yükselterek; Geri döndü Adam hızla arkasına baktı. Yeni doğan kardeşini karşılamak üzere yanına gelip elini uzattı. Güç bela ayağa kalktı. Sarsak adımlar attığı bilerek dikkatle ilerledi. Neden sonra gözlerini karşısındaki adama baktı. Şaşkınlıktan olduğu yere çöktü. - Merhaba kardeşim aramıza hoş geldin. |
0% |