@umideniz
|
Seni hiç tahmin etmediğin yerden vuracağım Kardeşliğin beş noktasından MİSTER VİTROİL KİTABELERİ Söylesene daha ne kadar böyle duracağız? Nasıl? Saklanarak Yeryüzü bomboş çorak bir toprakken ben ve kardeşim burada yürüyorduk. Kendilerine insan denilen yaratıklar bile henüz var olmamışken biz yeryüzünün sonsuz karanlığında adımlıyorduk. Sonra yeni doğanlardan bizi sevenler azken kendilerini buranın hâkimi sanan ırk geldi. Onlar çoğaldıkça aydınlık yayıldı. Bize ne mi oldu? Haha; daha da güçlendik ki en sevdiğimiz yere geri döndük karanlığın dibine… Ne kadar birbirimize boş gözlerle bakakaldık bilmiyorum. Ağır ağır ayağa kalktım. Kraz yanımda uyukluyordu. Karnımızı doyurmalı, güçlenmeliydik. Yeniden karanlığa dönebilmek üzere lanetlendiğimiz topraklara geri dönmeliydik. Sol ayağımla yerdeki Kraz’ı hafifçe tekmeledim. Ay bulutların arasında saklanarak puslu bir gece sunuyordu bize. Ne mutluluk! Sırtımızı gererek yola revan olduk. İnsan köylerinden, kasabalarından ve şehirlerinden uzak durarak epey bir yol aldık. İki mevsimin bitip üçüncüsünün başladığı Oğlak Dönencesi zamanına az bir zaman kala yakılıp yıkılmış zenginliği yağmalanmış kalıntılarına ulaştık. Zihnimin kapalı kutularından açılan görüntülerle iç çekerek harabelere adım attık. Oysa bu şehri gerçekten severdim. Geniş sokaklarını manolya ağaçları kaplardı. Güneş Beyaz Kulenin yarım derece doğusundan doğarken verdiği hissi özlediğimi fark ettim. Gene de en güzel zamanı ay yükselirken inci gibi parladığı anlardı. Neyse. Arta kalanları didikleyerek en sonunda mahzene inen yer kapısının halkasına ulaştık. Ağır kapıyı zorlayarak da olsa açtık. Asırlardır kapalı kaldığından dolayı dışarıya vuran hava midemizi bulandırdı. Emin adımlarla merdivenlere inmeye başlamadan önce kapıyı arkamızdan kapattık. İzlerimizin silinmesi ve akıl karıştırmak maksadıyla gri kesenin içinden aldığım küçük cam şişelerden birini açarak asırlar önce bu diyardan göçmüş birinin ölü ruhunun parçacıklarını etrafa saçtım. Kapıyı kapatarak mahzene inmeye başladık. Saatler sonra ayağımız kemik parçalarının oluşturduğu tozlara ve çamura değdi. Karanlığın dibine inmemize az kaldığını anladım. Derin derin soluk alıp vererek saklanmaya çabalayan tüm ruhların kokularını aldım. Büyük bir iştahla dudaklarımı yaladım. Arkamda beliren yaratığın ipini serbest bırakarak yüzyıllardır süren açlığımızı doyurmaya başladık. En sonunda durmaya karar verdiğimizde etrafta bir tek ruh kalmamıştı. Küçük şişelerimin tamamını doldurmuştum. Ah sadece biraz uyku sindirmemize yardımcı olurdu. Kutuların en dibinde titreyerek ölmemek için mücadele eden ruhun yanında oldukça yaşlı biri belirdi. Sağ elini uzatarak yaşayan son ruh parçacığını alarak geldiği gibi hiç var olmamışçasına yok oldu. Gökyüzünün güney doğusunda yükselmekte olan yıldızlar ışıldayarak Nişan Taşından arda kalanları aydınlattı. Yok olmaya yüz tutmuş semboller adamın zihninde uyanırken içinden yükselen öldürme güdüsünü bastırmak için yoğun çaba sarf ediyordu. Şu an ihtiyaç duyduğu tek şey varlıklarından haberdar olmamalıydı. Yanındaki heybesine nişan taşının parçalarını dikkatle yerleştirdi. Yapacağı ayinin hazırlıklarına başlamalıydı. Neredeyse vakti tükenmek üzereydi. Oğlak Dönencesinde yürümeye heveslendikleri yolu İlkbahar Ekinoksunda sonlandıracaklardı. Kış Döngüsünün ortalarındaydılar. Biraz daha uyuyabilirlerdi. Sonra her yere karanlık hükmedecekti. Magmanın sinsi sinsi yükselmesi gibi bilincim ruhumun derinliklerinden yukarı tırmandı. Gözlerimi ışıksızlığın en dibinde açtım. Gri gözlerim etrafı taradı. Kölelerimden biri yanımdaydı. Ayağa kalkarak bedenimi gerdim. Kırmızı saçlarımın epey uzadığını fark ettim. Buradan çıkınca yapacağım ilk işlerden biri temizlenmekti. Heybemdeki mor keseyi çıkardım. Ufak şişeyi alarak tek yudumda içtim. Bu şimdilik açlığımı bastırabilirdim. Korkudan beslenmek en güzeliydi. Bana sorsalar gerçek bedenimde olmak daha güzeldi. Lâkin dikkat çekmek istemiyordum. Kraz da yavaş yavaş uyandı. Suratında aptal bir sırıtma peydahlandı. Sarı gözlerini kısarak etrafa bakındı. Hadi buradan çıkıp yola revan olma zamanı geldi dedim soğuk sesimle Emredersiniz dedi gerçek benliğimle karşısında durmam onu da heyecanlandırmıştı. Basamakları ağırdan alarak tırmandık. Sanırım tam dolunay zamanıydı. Yanlış hesaplamadıysam da ilkbahar ekinoksuna sadece bir ay kalmıştı. Hazırlıklarımı sessiz ve derinden yapmalıydım. Ağır kapağı açarak mahzenden dışarıya adımımızı attık. Kayalıkların orada olan ufak hareketlenmeyle beklediğimin geldiğini anladım. Hoş geldin dostum dedim Merhaba Thuban Ah evet bir zamanlar adım buydu. Şimdi ne ile çağrılmak istersin dostum Thuban de sen gene belki canım isterse söylerim Dubha dedim gülerek Nereye? Kristal Saray’a dedim üzgün ve kızgın bir sesle Demek kararını verdin Aslında bunun gerçekleşmesi için çok uğraşan birine verdiğim sözü yerine getireceğim Sen gerçekten de değişmişsin dostum Yo aslında hep böyleydim sadece artık kendim olmaya karar verdim Şimdi zaman kısıtlı. Lalande Dağı’na gitmeliyiz. Kimsenin dikkatini çekmemeye çalışarak tüm gücümüzle yola çıktık. Gündüzleri kısa molalar vererek ilerledik ki yaptığım şekil değiştirme büyüsü kaybolmak üzereyken dağın kuzeybatı yamacının kenarındaki çam ormanının kenarında durduk. Yanlış hatırlamıyorsam burada bir nehir vardı. Ancak o kadar uzun zaman akmıştı ki diye düşünürken Kraz’ın bağırmasıyla nehri bulduğunu anladım. Hızlanarak vadiye indik. Giysilerimizi atarak soğuk suya girdik. Uzunca temizlenerek geceye doğru nehirden çıktık. Kraz biraz uzaktan bizi izliyordu. Suyu sevmiyordu. Ayin için de kirli olamazdı. Başımı çevirerek gözlerinin içine baktım. Sıkıntıyla nehire girdi. Berrak su çamura bulandı. Kıkırdayarak kirinden arınmasını bekledik. En sonunda gerinerek ayağa kalkınca asırlardır gizlenen gerçek bedenini aşikâr etti. Biz de ona uyarak insan bedenlerimizi geride bırakarak aslımızı açığa çıkardık. Pullarla kaplı derimize, pençelerimiz eşlik ediyordu. Gri gözlerimi yoldaşlarımın üzerinde gezdirdim. Her ikisi de diz çökerek beni selamladılar. O an onların bile beklemediğini yaparak ben de sağ dizimi toprağa bastırdım. Şaşkınlıkla yere yuvarlandılar. Efendim benim gibi bir köle için dizinizi toprağa sürmenize gerek yok diyen Kraz’ın gözlerinden yaşlar akıyordu. Sizler köle değil yoldaşımsınız dedim. Sol elimi önce Dubha’ya sonra Kraz’a dokunarak işaretlerini sildim. Ayağa kalkın dostlarım. Zaman dolmak üzere ve varlığımızı biliyorlar. Tedbirlerini sıkılaştıracaklar. Bizler de en beklenmedik anda onları ezeceğiz Sağ elime heybemden çıkardığım mor tozu dökerek üfürdüm. Hava katılıp ağırlaşmaya başlarken yaptığım lanet yayılmaya başladı. Çam ormanıyla beraber puslu ağır havada yaşayamayan her canlı varlık öldü. Uzaklardan gelenleri hissettim. Uykudan uyanan kabilem büyüyüp güçlenecek topraklara gelmek üzere ayaklandılar. Lalande Dağı ölü daha heybetli ve daha gaddardı. Dağın derinliklerinde bu anı bekleyen ruh tüm şiddetiyle kendini belli etti. Zevkle kıvrılan dudaklarımdan yayılan kahkahamla yeryüzündeki herkes kim geldiğini öğrendi. |
0% |