@umideniz
|
ASLINA DÖNÜŞ Yaşam hakkı olan her canlıyı biliyor musunuz? Şahsen ben biraz cahilim. Size kim olduğumuzu anlatabileceğim gibi gösterebilirim de ancak bu başka bir masalın hikayesi diye düşündü adam. Şaşkınlık yerini bilinmezliğin verdiği korkuya bırakan kardeşime sakince elimi uzattım. İçindeki yaraları saralı çok olmamışken yeni doğmuş birini daha kendini tanımadan karanlıktan çıkarıp aydınlığa yem etmeliydim. Sen nesin böyle? Biz kimiz demeliydin. Ancak sevgili kardeşim çok uzun bir öykünün son kırıntılarıyız. Korkma, ilerle ve de keşfet ruhunu. Seni sana ancak kendin anlatabilir Ne yapacağım? Başını kaldır ve ilerle Karanlıkta doğanların en büyük tutkusu ona dönmektir. Başarabilenimiz ise neredeyse yok. Neyse sarsak adımlarımızla yola revan olmalıyız.Geçmiş kalbimizde bir yaradır. Geleceğimiz zaten hiçbir zaman olmadı. Tek yapabildiğimiz dokumacının bizim için çizdiğinin içini boyamaktı. Köklerin içinden yavaşça çıktık. Kim olduğunu bilemeyen kardeşime yapabileceklerini göstererek anlatmalıydım. Hadi yolumuz uzun Alnitak Dağına gitmeliyiz. Meşakkatli bir yolculuktan geçerek geldiğimiz yolumuz daha başlangıcımız bile sayılmazdı. Burası pes edenlerin değil; yeniden ayağa kalmaya çalışanların yoluydu. Hem içimizde hem dışımızdaki yaralarımız hâlâ kanarken atılan adımlar ayakta kalmamızı sağlıyordu. Şimdi bunları neden mi anlatıyorum ben de bilmiyorum. Karanlığın evlatlarını da sevin diye olabilir. Bizi kendimiz bile sevmiyoruz. O yüzden kimse bizden merhamet beklemesin. O bizde mevcut değil. Saf duygularınızı kendinize saklayın. Ha bir de dokumacıya canı cehenneme dediğimizi. Daha yolumuz var mı diye sordu yorgun ve hasta sesiyle düşünce silsilemi bozarak Az kaldı. Sırada ne var? Mağdurun Cesedi Ayini! Bunun için hazırlıklarımızı tamam etmeliyiz. Ne yapacağız? Miğfer otu; mabet ağacının köklerinden elde edilen toz, kurt pençesi, oval gri taş, Aheron Nehri’nden su gerekli. Ve bir de tabi ki benim kanımdan bir parça. Senin kanın mı? İstemiyorum Hey dostum bu ayinin en önemli kuralıdır. Neden Mu Lyrae Hadi zamanımız kısıtlı acele etmeliyiz. Peki MAĞDURUN CESEDİ AYİNİ O kadar uzun zaman geçti ki üzerinden anımsadıkça ilk günkü gibi içim ürperiyor. Ruhum ızdırap içinde çırpınıyor. Beden dediğim kabuk ise neyse… Yola revan olmalıyız. İki haftalık tırmanıştan sonra Alnitak Dağı bize yol açmaya karar verdi. Gaddarlığını sonuna kadar kullandığını söylemeliyim. İki kez çığ düşürdü. Yetinmedi canavarlarını üstümüze yolladı. Tam da karanlığın evladından beklendiği gibi diye sırıttığımı hatırlıyorum. O çok güvendiği canavarının kafasını koparırken kiminle karşı karşıya olduğunu anlayınca ilerlememize izin verdi. Mabet ağacının köklerinin gizlendiği kapıyı açıp içeri girdik. Artık bildiğimiz hayat gerimizde kalmıştı. Bir ara acı içimde dalga dalga nüksetmeye karar verse de bir çırpıda def ettim. Bir günlük inişten sonra Ay Tapınağı’na ulaştık. Ayine başlamadan önce karnımızı doyurduk. Oldukça yorucu olacak hazırlık süresince ve ayin bitene kadar bir daha yemek yoktu. Hatta ondan sonra da. Ham ketenden yapılan cübbelerimizi sıyırıp nehre girdik. Suyun soğukluğu ürpermemizi sağladı. Sol kaşımızın yarısını kazıdık. Saçlarımızı ensemizin beş parmak yukarısında kemik tokalarımızla toplayıp kalanları kestik. Nehirden çıkıp ateşin karşısına geçtik. Şimdi yere uzanmalısın. Ne görürsen gör ne duyarsan duy asla sınırı geçme diye söylenirken etrafına çember çizdim. Sınırlarını derinleştirmek için bir karış daha kazdım. Kuşağımdan çıkardığım beyaz tozu içine serpiştirdim. Mermer havanımın içine miğfer otundan bir tutamı mabet ağacının elde edilen tozu Aheron Nehri’nden alınan sudan birkaç damla ile karıştırdım. Kurt pençesini ise parçalayıp ufaladım. Karışıma bu parçaları da atarak bir macun elde ettim. Yaktığım ateşten aldığım közü aramıza koydum. Topladığımız mabet ağacının köklerini ateşi harlamak üzere içine attım. Anser’e baktım. Sağ avucuma döktüğüm siyah tozu üzerine üfürdüm. Macundan bir parça alıp ağzıma aldım. Hafif hafif çiğnemeye başladım. Testideki sudan Anser’e içirdim. Böylelikle onu koruma büyümü tamamladım. Artık başlamalıydım. Ağzım uyuşmaya başladı. Derin bir transa sürüklenirken içimde nüksetmeye başlayan acının kilidini açtım Çığlığım mağarada yankılandı. Etim kemiğinden ayrılırken bedenim yere kapaklandı. Gözlerimden kan boşaldı. Ritmi tutturmak için bir şansım vardı. Umarım kaçırmam diye düşündüm. En nihayetinde benim bile kilidini açmaktan imtina ettiğim dünyaya gözlerini açtı. Yavaşça ayağa kalktı. Koruma çemberindeki yaratığa baktı. Demek yeni evladı bu olacaktı. Her durumdan önce konakladığı ruhun vereceği adağı kabul edip etmeyeceğini düşündü. Acaba bu kez senden ne istesem köle diye kıkırdadı. Yerde kıvranmakta olan kabuk hayatsız, iradesiz gözlerini efendisine çevirdi. Siz neyi uygun görürseniz dedi çatlak acı dolu sesiyle Yeter ki şu ızdırabı ruhumdan uzak tutun efendim. Bence çok memnun olmalısın evladım Bu bir hediye ve sen onu kabul etmek de neden zorlanıyorsun? Kardeşin denen zavallıyı kurtardım daha ne istiyorsun? Oysa onu yeni kraliçem yapmak istiyordum. Yerde ızdırapla çırpınan adamın böğrüne iki parmağını sokup içinde çevirdi. Senin gibi bir köpek için o taze etten neden geri kalayım ki Efendim diye inleyen adam size yeni bir evlat getirdim. Karşılığında da onu mağdurun cesedi haline getirenleri verebilirim Hıh, çer çöp istemiyorum. Efendim, onun iradesini kırıp yeniden canlandırmışlar. Kabuğu şu an dünyada lakin keseden zorlukla çıkardığı yüzüğü göstererek bunda onun ruhu var. Yani dedi sırıtarak ne olduğunu bildiği halde bu köleden duymak daha zevk veriyordu. Efendim yüzüğü kullanarak ruhu kabuğa bağlıya bilirsiniz. Ah sevgili taze etim diyerek dudaklarını yaladı. Adamın böğrüne sapladığı iki parmağını biraz daha derine iterek içinden bir parça et koparıp yedi. Acı dolu haykırış yankılanırken Anser derin uykusunda titredi. Mu Lyrae denen köle dizlerinin üzerinde yükselerek efendisin ayaklarını öptü. Yüzüğü uzattı.Mu Lyrae’nin içine elinin tamamını sokarak zevkle yalandı. Evladım, hizmetlerinden çok memnunum diyerek genç adamın karnını baştan sona yardı. Ah, sevgili kölem seni yeni bir döngüye sokuyorum. Bu işi halledemezsen o ruhunun her bir zerresini sonsuza kadar yok edip yeniden canlandırırım ki bir daha aynı ızdırabı yaşa diye. Yerde biriken kana tükürdü. Anser uykunun derinliğinden yavaşça yüzeye döndü. Nerede olduğunu anlayamadı. Etrafına baktı. Mu Lyrae diye seslendi zayıf sesiyle. Sonra arkadaşını gördü. Korkuyla ayağa kalktı. Ancak ayakları bedenini taşıyamadı. Çemberin içine düştü. Sakın oradan çıkma Sana ne dedim ben dedi kan öksürükken. Karnını tutarak ağırca yerden kalkıp tam karşısına oturdu. Son bir aşamamız kaldı dostum dedi yorgun sesiyle Kanımdan bir parça içmelisin Neden Yoksa hayatta kalamazsın Bu sana yeni hayatın bir armağanı dedi gerçeği saklayarak. Tatlı şurubun içine birkaç damla kanını akıtarak arkadaşının içmesini izledi. Anser acıyla iki büklüm oldu. Gözlerinden kan gelmeye başladı. Sanki kendi kanı onu zehirliyordu. Bedeninin içinden dışına doğru çürüdüğünü hissetti. Sağ elini acıyla karşısında alayla gülümseyen adama doğru uzattı. Neden diyebildi. Oyun bitti. Zarlar atıldı. Mağdurun Cesedi Ayini ’ne başlamalıyım. Ayaklarının dibine boş çuval gibi yığılan adama umursamaz bir bakış attı. Acıkmıştı. Heybesinden çıkardığı kuru eti yedi. Yedi gün daha buradaydılar. Kuşağındaki ikinci kesesini çıkardı. Yerde yatan ölünün yanında diz çöktü. Oğul otunu birkaç damla kanı ile karıştırdı. Elde ettiği macununa ölünün kalbinden bir parça atıp ezmeye başladı. Kalan parçaları sonra kullanmak üzere sakladı. Unutulmuşlar Irmağından aldığı suyu ölünün ağzından boşalttı. Kurnaz sırıtması yüzünde yayılırken elleri aceleyle macunu kıvamına getirmişti. Bir parçasını yedi. Geri kalanını ise ölüye yedirdi. Yedi günlük derin uykuya daldı. - Bize ne oldu Mu Lyrae dedi adam - Ah dostum en nihayetinde uyandın dedi sevinçle Beni çok korkuttun. Son anımsadığım ihanete uğradığımız. Seni bulduğumda ölmek üzereydin. Hemen transa soktum ki iyileşmen için sana yardım edebileyim. Zor olsa da başardım. Ah, sana gene hayatımı borçlandım dedi utanarak ensesini kaşırken adama baktı. Hadi dostum. Alınacak intikamımız var. Yolumuz oldukça meşakkatli. Ne yapacağız? Kardeşlerimizi uyandıracağız. Efendinin çocuklarının uyanma vakti geldi Anser dedi adam sırıtırken. Uzaklarda ağıl ağacının gölgesinde beyaz dokuma kumaşına bakan yaşlı adam gözlerini kaldırıp gök yüzüne baktı. Yaşlı elleri yumuşak kumaşın üzerinde gezdirirken sinsice güldü. Gri saçlarını tepesinde toplamıştı. Kırmızı gözleri ufku tararken geçmişi düşündü. Gene başladık Gugu! |
0% |