Yeni Üyelik
7.
Bölüm

MAĞDURUN CESEDİ AYİNİ 2

@umideniz

Bilinmeyenden korkan insanlar farklı olanları ölümün kucağına ittiklerinden beri onlar yaşamak üzere tutundukları son parçanın benden geldiğini bilsegene aynı hevesle arzu ederler mi? Onların yükselmek için katettikleri yolu benim kanım, terim ve gözyaşlarımdan oluştuğunu fark etseler gene de yürürler mi? Karanlığın nüvesinden doğan beni ve evlatlarımı suçlamak daha kolay geliyor insanlara.

Mutlu sonlara doğru yaşayanlara kötü bir sürprizim var. Daha çok beklerler. Bir zamanlar sizin cennet dediğiniz yerler bana ızdıraptan başka bir şey vermedi. Ve evlatlarım benim ızdıraplarımdan yükseldiler. Umut burada yok. Merhamet burada yok.

Bilinmeyen her şey mükemmel zan edilir.

Bu rüyaya inan sizlere diyeceğim tek bir söz var;

Neyin peşinde koştuğunuza dikkat edin. Menzilde sizi neyin beklediğini BİLMİYORSUNUZ!

CENNETTEN AYDINLANMA KİTABI

Uzun bir yolculuğun ilk adımlarını atmıştık. En yakın yerleşim yerinden atlar almalıydık. Fazla dikkat çekmeden. Hasımlarımız bizim öldüğümüze hükmetmişlerken gölgelerde kalarak ilerlemeliydik. Hedefimize adım adım yaklaşmalıydık. Çok eskiden henüz masum kabul edilirken denildiği gibi her maktulün katili en yakınıdır. Ve her masumun kanı ilk kanı dökenin ruhunda sonsuza dek damlar. Ta ki onun yok oluşuna yol açana kadar. Suya atılan taş gibi etkisi büyür ve ruhunu değiştirir. Daha karanlık daha dibe doğru evrilir yaşamın.

Birkaç gün sonra uzak bir dağ köyüne ulaştık. Vasat bir handa kalıp işlerimizi hallettik. Henüz orta yaşlarında olan iki yolcu ne kadar akılda kalırsa biz de o kadar dikkat çektik. Samimiyetten uzak geçen konuşmaların ardından atlarımızı alıp yola çıktık. İhtiyacımızın yarısını bile almamıştık. Bir sonraki köyü pas geçerek vadiye indik. Küçük korunun içine girerek atlarımızı sık ağaçların arasına bağlayıp mola verdik. Ufak bir ateş yaktık. Kuşağımdan çıkardığım tatlı şurubun içine sonbahar ekinoksunda toplanmış oğul otundan biraz karıştırdım. Yarı yarıya içtik. İksir yayılırken atlarımızı meraklı gözlerden korumak amacıyla saklanma büyüsü yaptım. Eser miktarda da değişim büyüsü ile görünüşümüzü değiştirdim. Oldukça aşina olduğum şehir merkezine ağır ağır ulaştık.

Kimsenin merakını uyandırmadan kalacağımız hana girip odamıza çıktık. Derin ve soluksuz bir uykunun ardından. Günün ilk ışıkları ile uyanmıştık. Sessizce işlerimizi halletmemiz gerekir diye mırıldandım.

Ne lazımdı beyim diye sordu hancının oğlu

Sahaf var mı burada?

Var beyim. Çarşının içinde yan yana iki tane

Sağ ol evlat diyerek iki gümüş parayı avuçlarına bıraktım.

Neden para verdin? Hani dikkat çekmeyecektik.

Bizim gibi orta yaşlı iki rahibin biraz cömert olması beklenir. Bu yeterli bir miktar. Akılda kalıcı olmadığı gibi meraklı gözleri de bizden uzak tutacak kadar da az.

Her şeyi düşünmüşsün

Mümkün olduğunca. Hadi sevgili dostum. Satın alacağımız eski püskü bir kitap var.

Kahvaltıdan sonra ağır aksak yürüyerek çarşıya vardık. Birkaç kişiye sahafları sorup ilkinden içeri girdik.

Ne istemiştiniz saygıdeğer rahipler

Tanrıçamızın merhameti üzerinden eksilmesin evladım. Bize eski bir yazma eser gerekli

Bundan üç asır önce yazılmış Cennetin Üç Kralıadlı eser elinde var mı?

Olması gerekli. Bu işe yaramaz kitap neden lazımdı sayın rahip

Bizdeki yırtıldı da eh başrahibimiz kütüphanede eksik eser istemiyor. İçindeki şiirleri okuyarak uyumayı pek sever dedi ciddi bir sesle

Biraz beklerseniz getiriyorum.

Tabi evladım

Siz şarabınızı içene kadar gidip getiririm.

İçecek misin?

Hayır, sen de sakın içme. Yaptığımız değişim büyüsü bozulur. Ayık kafa işler bilirsin

Neme lazım dedi arkadaşım kıkırdayarak

Bize uyanık bir akıl gerekli

Yarım saat içinde kitabı getiren adama on gümüş ödeyerek hana geri döndük. Akşam yemeğimizi sessizce yiyerek odamıza çekildik. İçimden yükselen tedirginlik yüzünden tehlikeyi göze alarak korunma büyümüzü güçlendirdim. Ve yaptığım büyünün izinin sürülememesi için mağdurun cinayeti ayininden kalan kandan yere serptim. Böylelikle buraya bakanlar ölü bir adamdan başka bir şey bulamayacaklar.

Sabahın erken saatlerinde ücretimizi ödeyip şehrin kuzey kapısından çıktık. İki gün yol gittikten sonra geniş bir yay çizerek güneye döndük. Küçük korudan içeri girdiğimizde ay son dördündeydi. Karanlık yayılırken atlarımızı bağladığımız yere vardık.

Nihayet sizi yakaladım dedi biri

Ah ben de seni bekliyordum

Sanmam kaç gündür peşinizdeyim fark etmedin bile dedi kibirle gülerek

Lütfen eski dostum bu kadar açık vermiş olamazsın değil mi? Hançeri kalbine saplarken.

Ne zaman diye bildi

En başından beri dedim gülerek

En başından beri dostum takibe başladığın andan büyümün etkisine girdin. Unutma ki her maktulün ruhunda katilinden bir parça vardır. Hançerin ucunu kırıp yan diye mırıldandım. Çığlığı koruya yayılırken gözlerimizi ihtirasla kapadım.

Şimdi ne olacak Mu Lyrae dedi Anser bıkkın ve yorgun sesiyle

Hiçbir şey olmayacak sevgili dostum. Bu salak kimseye haber vermeden peşimize düştüğünden beri zaten ölüm fermanını imzalamıştı.

Yokluğu fark edilmeyecek mi?

Edilsin. Unuttun mu ölüyüz biz dedim gerçeğimizi itiraf ederek

İki mevsim süren yolculuğumuzun sonunda TAŞ YATAKLAR DAĞININ güneydoğu yamacına ulaştık. Derin bir nefes aldım. Birkaç gün içinde ayini yapacağımız ESKİ ŞEHRİN kalıntılarına ulaşacaktık. Biraz dinlenebilirdik. Yamacı yavaşça çıkarak patikanın solunda kalan mağaralardan birinde mola verdik. Atların yüklerini indirip yemledik. Ufak bir ateş yakıp sessizce yemek yedik. Yarın yorucu günlerin başlangıcıydı.Ve ben sıram geldiğinde yapmam gerekeni yapabilecek cesareti gösterebilecek miydim? Merhamet fayda sağlayamaz diye mırıldandım.

Ne dedin Mu Lyrae?

Merhamet fayda sağlamaz

Yanılıyorsun dostum bizi onlardan ayıran merhametimiz dedi

Sen neye inanmak istiyorsan ona inan dedim zulmün içinde doğmuş biri olarak

Yarın için dinlenmemiz gerek ilk nöbeti ben alırım sen uyu dedim.

Gün ışıklarını üzerime yığmaya başladığında Anser’i uyandırdım. Sessiz ve çabuk bir kahvaltıdan sonra atlarımızın yanına gittik. Mağaranın içlerine girerek kazdığımız iki çukurun derinliği umarım yeterli gelir diye düşündüm. Heybeme sadece işime yarayacakları koyup hazırlığımı tamamladım. Atları çözüp içeri girdik. Çukurların yanına gelince atıma cebinden çıkardığım şekerlerden yedirdim. Birkaç dakika sonra yere yığılan atların daha fazla acı çekmemeleri için kafalarını kestik. Çukura yerleştirip üzerlerini kapadık. Bu masum hayvanları hep sevmiştim. İçten üzüntümü anlamalarını isterdim. Geceyi bekleyip yola çıktık.

İki gün ağır ve zahmetli bir tırmanıştan sonra meşe ağaçlarının sıklıkla kapladığı Eski Şehrin unutulmuş yoluna adımımızı attık. Ay ışığının yansıdığı yıkık duvarların arasında ilerleyerek tapınağında yolu olan ana caddeye yürümeye başladık. Derin derin soluk alıp verdim. Kadim zamanlarda buraların nasıl göründüğünü anımsadım. O zamanki görüntüler anılarımdan çıkıp hücum ederken bir anda esen mistral rüzgârı dikkat kesilmemi sağladı. Manolya kokusu etrafımızda yayılırken tedirginliğim arttı. Karanlığın içinden tüm zarafetiyle yürüyen silüet dünya ile ilişkimi kesti. Anser’in sözleri kulağıma gelse de ne dediğini anlayamadım. Sol böğrüme saplanan kamayla dizlerimin üzerine çöktüm. Ağır ağır kapanan gözlerim yaklaşmakta olan esaretimin habercisiydi.

Müthiş bir ağrı ile uyandım. Ellerim ve ayaklarım bağlıydı. Gözlerim ve büyüm mühürlenmişti. V şeklinde duvara zincirliydim. Yanımda birinin varlığını hissediyordum. Anser olup olmadığını anlayamıyordum. Ne kadar süredir buradaydım ve en önemlisi bizi kim yakalamıştı. Çok derinden gelen inlemeler dikkatimi o tarafa yöneltti.

Ölmek istiyorum diyordu biri ağlayarak

Saatlerce bunu dinledim. Algım yavaş yavaş eski haline dönerken bir zindanın içinde olduğumu anladım. Ve işkenceci tam karşımda duruyordu. Elindeki aleti yavaşça kaldırdığını anımsıyorum. Sıcak metal tenime değince dayanabildiğim kadar sessiz kalmaya çabaladım lakin öyle bir noktaya geldim ki çığlığım dudaklarımdan yayıldı. Derimi yaktıktan sonra soymaya başladıklarını anladım. Çok derinlerde kilitli kalan ölüm korkum ipini kopararak yüzeye fırladı. Tüm bedenim acıyla titriyordu. Böyle devam ederse kırılan irademi istedikleri gibi yeniden şekillendireceklerdi. Pes edemezdim. Her şeyin başladığı arınma ayinine geri dönen ruhum zayıflığını açığa çıkardı. Size bir şey diyeyim mi işkenceden daha korkuncu bunu yapanın aldığı zevki hissetmekti. Izdırap içimde yükselirken bayıldım.

Öldü mü?

Yok bayıldı it

Ona ihanet edenin biz olduğunu biliyor mu?

Kendini çok akıllı zannediyor

Anser’i öldürmüş ama

Anser değil ki o

O değilse kim

Kız kardeşinin değişim büyüsüyle yarattığı kölelerden biriydi

Onun gibi usta bir büyücü nasıl anlamadı

Bu mu usta dedi elindeki dokuz kuyrukluğun ucundaki demirleri ateşe koyarken

Kız kardeşinin yanında çırak bile olamaz. Efendi dediği o ucube bile bizimkinin yanında aptaldan başka bir şey değil

Rahibe güçlü bir büyücüdür.

Evet güçlüdür.

Bununla ne yapacağız

Efendi ben gelene kadar ölmesin dedi

Hadi biraz eğlenelim

Bilincim yerine gelirken tek bir umudum kalmıştı. Aklımın kalan son kırıntılarıyla kendimi transa soktum. Daha önce inmekten imtina ettiğim derinliğe vardım. Ve karanlığa baktım. Sırıtarak bana doğru geleni görünce bilincimi bir daha açılmamak üzere kapadım.

Kimi uyandırdıklarını fark etselerdi eminim ki doğdukları güne lanet ederlerdi. Ben dinlenmeye çekildiğimden beri herkes kendine EFENDİ demeye başlamış.

Loading...
0%