@umutkirintisiniyaz
|
Bölümü oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın lütfen. Keyifli okumalar dilerim🎀 Ye bölümle ilgili alıntılar hakkında bilgileri TikTok hesabımda paylaştığım videolardan alabilirsiniz. TikTok; _nisaaanurr Bölüm şarkısı, Bu saatten sonra; ikilem Bölümü oylar ve bolca yorum yaparsanız çok sevinirim...
"Gülün dikeni batar eline, kanatır battığı yeri, acıtır, canını yakar. Sonra dikeni çıkarırsın battığı yerden. Yine canın yanar. Daha da kanar o yara" İnsan kendi açtığı yarayı, yine kendi kapatabilir mi? Tekrar birleştirebilir mi kırdığı parçaları. Söylediği sözleri geri alabilir mi? Tamir edebilir mi yıkıp döktüklerini? Kırılan bir vazonun parçaları tekrar yapıştırılıp bir araya gelse, eski görüntüsüne sahip olabilir mi? 🌙 Kadın benden bir tepki bekler gibi yüzüme bakıyordu. Bense gözlerimi masanın üzerine dikmiş gözlerimi oradan ayıramıyordum. "Nefes hanım, iyimisiniz?" Kadının sesiyle zor da olsa bakışlarımı masadan alıp ona çevirdim. "İyiyim?" Dedim gülmeye çalışarak. "Pek iyi gibi durmuyorsunuz. Bakın ben bunları sadece bir kan tahlili üzerine söylüyorum." Onaylar gibi kafamı salladım. Ellerimi bacaklarımın üzerine atıp yerimde duramamaya başlamıştım. Avuç içlerimin terlediğini hissediyordum. "Bakın, emin olmak için size bir kaç tahlil daha yapmamız lazım" tekrar kafamı salladığımda kadın elindeki kağıdı dosyanın üzerine bıraktı. "O zaman ben kalkayım." Diyerek ayağa kalktığımda doktor da ayaklandı. Elini bana uzattığında elini tutup sıktım. "Sizi en kısa zamanda bekliyorum Nefes hanım" birşey demeden kadının elinden elimi çektiğimde arkamı döndüm. Kapıya doğru ilerledim ve kapıyı açtım. Odadan çıkıp kapıyı arkamdan kapadığımda sırtını dünyaya yaslamış ellerini göğsünde birleştirmiş Yaman'ı gördüm. İstemsizce göz devirdiğimde ona birşey demeden merdivenlere doğru yürümeye başladığımda saniyesinde arkamda hissettim varlığını. Elimden geldikçe hızlı yürümeye çalıştım. Aramızda bir mesafe olmalıydı. Merdiven basamaklarını inmeye başladım. Merdivenleri hızla indiğimde hastanenin çıkışına doğru yürümeye başladım. Hastane kapısından çıkıp hastanenin önündeki arabaya doğru ilerlediğim sırada biri kolumdan tutarak beni durdurdu. Kolumu tutan kişi beni kendine çevirdiğinde kafamı kaldırarak yüzünü gördüm. "Doktor ne dedi?" Diye sordu tok bir sesle. "Çok mu umrunda" diyerek tersledim onu. "Sana doktor ne dedi, dedim" neden bu kadar çabuk sinirlendiğine bir anlam veremiyordum. "İster iyi olayım ister olmayayım hatta öleyim gıram umrunda olmazdı ya Karayel. Şimdi de doktorun ne dediği umrunda olmasın" sinirlendiğini çenesinde belirsen damardan anlayabiliyordum. "Sabrımın sınırlarını zorlama ve doktorun ne dediğini söyle" dedi, sıktığı dişlerinin arasından. "Önemli birşey yokmuş. Fazla sitresten olan mide bulantıları ve kusmalarmış o kadar" yüzünde anlayamadığım bir ifade yer aldı. Az önceki sinirli tavrı bir anda silinmişti sanki yüzünden. "Öyle senim düşündüğün gibi hamile falan değilim. Ki bunu sana demiştim. Hamilelik testi yaptırmak yerine keşke bana inansaydın Karayel" gözlerimde ne gördü bilmiyorum, gözlerime baktıktan sonra gözlerinde farklı bir duygu belirdi sanki. Duygu; Karayel'in duyguları varmıydı ki. Duyguları veya vicdanı olan biri bir başkasına bunları yaparmıydı. Gözlerinin içine baka baka canını yakmaya çalışırmıydı. Onun duyguları yoktu, buna emindim. Kolumu kendi isteğiyle bıraktığında arkamı döndüm ve arabaya ilerledim. Arabanın arka kapısını açarak arka koltuğa oturdum ve kapıyı kapattım. Arabanın ön kapısı açılıp kapandığında onun da arabaya bindiğini anladım. Kafamı cama çevirdim. Karayel arabayı çalıştırdığında hastanenin önünden ayrılmıştık. Yine nereye gidiyorduk bilmiyordum. Sormuyordum da. Sanki sözler tükenmişti. Öyle hissediyordum. Kalbim acıyormuydu yoksa. Yaklaşık on beş dakikalık bir yolun ardından araba bir evin önünde durmuştu. Karayel birşey demeden arabadan indiğinde bende peşinden arabadan indim. Önünde durduğunuz evin dışını rengi maviydi. Burada çok ev yoktu. Karayel o eve doğru yürüdüğünde bende onun peşinden yürümeye başladım. Karayel evin kapısını çaldığında bir kaç saniye sonra bir adam kapıyı açtı. Kapıyı açan adamın yüzünde büyük bir gülümseme oluştuğunda birbirlerine ellerini uzattılar ve sarıldılar. "Kardeşim" diyerek sıkı sıkı sarılıp ayrıldılar birbirlerinden. "Ha buraları unuttun sandum ha" diyerek tekrar güldü kapıyı açan adam. Açık kahve saçları vardı. Boyu da en az Karayelin ki kadar uzundu. Gençti adam, anca yirmili yaşlarda gösteriyordu. Yüzündeki koca gülümsemeyle kafasını kaldırdığında bakışları bana değdi. Yüzündeki gülümseme anında soluverdiğinde kafasıyla beni işaret etti Karayel'e. "Bu kız kimdir" diye sordu. Karayel kafasını çevirip bana baktığında anında kafamı başka bir tarafa çevirdim. "Sonra anlatırım" dedi, Karayel. Adam çatık kaşlarıyla bakışlarını benden çektiğinde kapının önünden çekildi ve geçmemiz için bize yol verdi. Karayel bakışlarını gözlerimden ayırmadan önden geçmem için eliyle müsade ettiğinde önünden geçtim ve evden içeri girdim. Karayel de evden içeri girdiğimizde kapıyı açan adam giyinmemiz için fortmantodan iki terlik çıkarıp bıraktı yere. Ayağımdaki ayakkabıları çıkardım ve adamın önüme bıraktığı terliği ayaklarıma giyindim. Karayel de kendi ayakkabılarını çıkartıp terlikleri giyindiğinde nereye gideceğimi ne yapacağımı bilmiyordum ve mecburen o nereye giderse oraya gitmek için onu bekliyordum. "Siz içeri geçin. Ben bir anama bakayım" dedi, bize kapıyı açan adam. Adam yanımızdan gittiğinde karayel önce evin açık kapısını kapattı. Sonra da uzun olmayan kısa ve geniş koridorda yürüdüğünde bende onun arkasından gidiyordum. koridordaki kapıdan içeri girdiğimizde burası evin salonuydu. Pembe bir koltuk takımı vardı salonun. Çiçekli krlent yüzleri ve koltuklara uygun şekilde pembe perdeler. Ben salonu incelerken "Oturmak için sana özel davetiye mi bekliyorsun Soykanın kızı" diyerek yine canımı sıkmıştı. Sesini bile duymaya tahammülüm yoktu. Kendisi tekli koltuğa oturmuştu. Bende diğer tekli koltuğa oturdum onun oturduğu koltuğun yanındaki koltuğa. Tekli koltukların arasında bir sehpa vardı ve sehpanın üzerinde dalları uzun, yeşil yaptakları da büyük saksıda bir çiçek vardı. Bu çiçek sayesinde yüzünü net göremiyordum en azından. "Bakayum kimler gelmuş kimler" diyen bir kadın sesi geldiğinde kafamı çevirip salonun kapısına baktım. Salondan içeri kilolu bir kadın girdiğinde Karayelin oturduğu yerden kalktığını gördüm. Kadının yüzünde Karayeli görünce bir gülümseme oluştu. Karayel kadının yanına giderek kadına sarıldı. Kadın kollarını karayele sardığında, "Hoş gelmişsun oğlum" dedi. "Hoş bulduk Hatice teyze" Karayel tekrar yerine oturduğunda bize kapıyı açan adam ve kadın aynı koltukta yan yana oturdular. Kadın bana baktığında, "Bu kız kimdur? Yoksa sevduğun mu?" Diye sorduğunda kadın, ben tam birşey diyeceğim sırada Karayel atladı hemen lafa "He teyzem, sevdiğim" dediğinde bakışlarım şaşkınlıkla ona kaydı. Fakat o yüzüme bile bakmıyordu. "Bak ben biliydim. Ben biliydim, senin bir gün koluna sevduğunu koluna takıp getüreceğini" "Bir sen kaldun be oğulum birini bulamayan" diyerek yakındı kadın. Demek ki bize kapıyı açan adam bu kadının oğluydu öylemi. "Yav ana, her seferinde konuyu bana getirme da." Diyerek çıkıştı annesine adam. Annesi oğluna kınayıcı bir bakış attıktan sonra tekrar Karayele döndü. "Ha nerelidir bu kız. Kimlerdendur?" "Şehirlidir teyzem" diyerek yanıtladı kadını Karayel. Keşke benim hakkımda sorulan sorulara bizzat ben cevap verseydim. "Adun ne kızım senun?" "Nefes, teyzecim" dedim gülümsemeye çalışarak. Kafasını salladığında oturduğu yerden kalktı. "Ee ben size bir çay koyayum o vakit" Kadın salondan çıktı. "Bizde senle şu konuyu bir konuşalım mı kardeşim" dedi, adam. "Konuşalım" dedi Karayel oturduğu yerden kalkarken. Onlar salondan çıktığında tek kalmıştım odada. & "Kim bu kız?" Diye sordu Çınar. "İçerde dedim ya sevdiğim diye oğlum" "Bu yalanlarla ancak anamları kandırırsın Yaman, beni değil" bıkkınlıkla bir nefes verdi Yaman. "Soykanların kızı" dediğinde kaşları şaşkınlıkla havalandı Çınar'ın. "Bildiğimiz Soykanların kızı" dediğinde, "Başka tanıdığımız Soykanlar mı var lan" diye çıkıştı Yaman. "Senin yanında ne işi var bu kızın" diye sorarken alacağı cevabın aklından geçen şey olmasından korkuyordu Çınar. "Kaçırdım" dedi tekte Yaman. Elini sinirle yüzüne attı Çınar, sinirle çenesini sıvazlarken, "Ne demek kaçırdım lan" Eliyle hayretler içerisinde ağzını kapattı Hatice. Duyduklarına inanamıyordu. Bir kapının önündeki oğluyla oğlundan hiçbir farkı olmayan Yaman' a baktı. Bir de içeride oturan kıza baktı. Kaçırdım demişti. Yanlış duymamıştı Hatice. Yaman bizzat kaçırdım demişti. Arkasını dönüp mutfağa geri girdiğinde hemen tezgahın üzerindeki telefonunu aldı Hatice. Arama kısmına girerek en son arananlardaki en üste duran isme bastı. Telefonu telaşla kulağına götürdüğünde çalan telefon açıldı. "Kız Medine!" Dedi Hatice hem telaşla hemse kimse duymasın diye kısık sesle konuşurken. "Ha bu Yaman, kız kaçirmuş" dedi, yakına yakına. Duyduklarıyla birlikte "Ne, kız mı kaçirmuş!" Diye bağırdı Medine. "Kız sus, kimse duymasın" diyerek onu uyardı Hatice. "Kimin kızını kaçirmuş ha bu uşak" meraktan çatlayacaktı Medine. "Ha bu Soykanlar yokmidur. Onların kızını kaçırıp getirmiş ha buralara" "Soykanların kızıni mi kaçirmuş. Oy nenem, ben ne edeyum şimdi" "sakın kimseye birşey demeyesin ha Medine." Ha bu duyduysa tüm köy de duymuştur, diye geçirdi içinden Medine. "Duyduk duymadık demeyun ha ahali. Asiye ninenun torunu Soykanların kızını kaçirmuş!" "Kız sus, çenen kopasıca" & Yaman Karayel; "La bu adam sana kızını verirken hiç mi tanımadı seni" Yaman, Çınar'a gerçeği anlatmaya başladığında Çınar'ın telaşı ve siniri geçmişti. "Adımı bilmiyor ve yüzümü hiç görmedi" dedi Yaman. Kaşları çatıldı Çınar'ın "Ne demek adımı bilmiyor ve yüzümü görmedi" Yaman'ın dediklerine anlam veremiyordu Çınar. "Sadece kuzgun olduğumu biliyor, yüzümü görmedi." "Şimdi ne yapacaksın bu kızla?" Diye sordu Çınar. Ne yapacağını çok iyi biliyordu Yaman. Daha babası kapısına gelip ondan borç istediği zaman planını yapmıştı. Beklemişti. Planını devreye sokmak için en uygun zamanı beklemişti. "En başından beridir yapmam gerekeni." Kaşları çatıldı Çınar'ın. "Neymiş yapman gereken" Dilinin ucundan dökülü verdi zehirli her bir kelime, "Gözümde hiçbir değeri yok. Zamanı geldiğinde bir saniye bile düşünmeden harcarım o kızı" Birşey diyemedi Çınar. Ne diyebilirdi ki. Ne yapabilirdi. Hangi cümle, hangi söz onu yolundan döndürmeye yeterli gelebilirdi ki. Bilirdi, yüreği yanıyordu. Bilirdi ki kardeşinin canı yanıyor, içi kan ağlıyordu ve canı yandığı kadar da can yakmadan durmayacaktı, biliyordu. Biliyordu ki Yaman aklına birşey koyduğunda o şeyi yapmadan durulmaz, durmazdı. Kelimeler kifayetsizdi bu durumda. & Nefes Soykan; Hatice teyze kendi çayını ve benim çayımı içeri getirmişti. Oğlu Çınar'ın ve Yamanın çaylarını ise kapının önüne yanlarına götürmüştü. İkisinin konuşacak şeyleri varmış. Çok uzun zamandır birbirlerini görmüyorlarmış. Gurbete düşmüşler, öyle dedi Hatice teyze. Fakat bana olan hal ve tavırları bir tuhaftı. Suratındaki o güler yüzlü ifadesi silinmiş yerini sanki çok başka bir ifade sarmıştı. Daha birbirimizi tanımıyorduk fakat aramızda sanki buzdan bir duvar vardı. Öyle davranıyor, öyle hissettiriyordu. Bana olan bakışları tuhaftı. "De bakayım bana, kimlerdensin sen?" Sesi soğuktu. "Soykanları bilirsiniz sanırım. Selim Soykanın kızıyım ben" dediğinde suratı bir anda tiksinti içerisinde bir hal aldı. "O bok yiyenin kızımısın sen?" Diye sorarken yüzündeki ifadesi sesine de yansımıştı. Kafamı aşağı yukarı doğru sallayarak Hatice teyzeyi onayladım. Bok yiyen derken. Selim Soykan hakkında neden öyle demişti ki kadın. "Anlamadım, neden bok yiyen dediniz acaba babama" diye sordum. Ona baba demekten nefret ediyordum fakat ondan bir başkasına bahsederken baba demem gerekiyordu. "Sen bilmimisin babanı ne günah işlediğini" kafamı iki yana sallayarak bilmediğimi belli ettim. Hatice teyze dudaklarını aralayıp konuşacağı sırada odaya Çınar ve Yaman girdi. "Gidiyoruz, Nefes" kafamı bir an çevirip Karayelin yüzüne baktım. O, bana adımla mı hitap etmişti. İlk defa, Soykanın kızı veya küçük dememişti. Nefes demişti. Adımı onun ağzından duymak kalp atışlarımı hızlandırmaya başladığında, nefes almayı unutmuştum sanki. Sadece bana Nefes dedi diye mi atıyordu kalbim böyle hızlı. Hatice teyzeye döndüm. "Söyle Hatice teyze. Babam ne günah işlemiş." Diye sorduğumda kadının bakışları Karayele döndü. Karayel sadece durmuş, Hatice teyzeye bakıyordu. Bakışları bana dönem kadının zorlukla yutkunduğunu gördüm. "B-baban" dediği esnada Karayel yanıma gelip elimi tutu. Beni oturduğum yerden kaldırdığında, "Hadi Allah'a emanet olun" diyerek salonun kapısından çıktığımızda evin açık kapısına doğru gidiyorduk. "Noluyor?" Diye sorduğumda elimi tutmaya devam ederken eğilip ayağındaki terlikleri çıkardı ve ayakkabılarını giyinmeye başladı. "Ayakkabılarını giyin Soykanın kızı" anlamaz bakışlarla ona bakarken ayağımdaki terlikleri çıkartım ve ayakkabılarımı eğilip ayağıma giyindim. Doğrulduğumda Karayel kapıyı açtı. Evden çıktığımızda arabay doğru gidiyorduk. Hala elimi tutuyordu ve sanırım bırakma gibi bir niyeti de yoktu. "Söyle, neymiş babamın günahı?" Diye sordum. Soruma bir cevap vermedin beni arabanın yanına getirdiğinde ön kapıyı açtı. "Bin" dediğinde binmemek için direttim. "sana diyorum. Ne benim babamın günahı" yüzüme bakmıyordu. Bakışları farklı bir yerdeydi. "Kes sesini ve arabaya bin dedim sana" dediğinde elimi parmaklarının arasından kurtardım. "Sana babam ne yapmış dedim" diyerek ısrar ettim söylemesi için. Öfke dolu bakışları bana döndü, "Baban öyle bir günah işledi ki Soykanın kızı. Onun günahına tüm Karadeniz'in dağları şahit oldu" dediğinde donup kaldım. Gözlerinde gördüğüm nefret öyle büyüktü ki, o nefret beni bile yerle yeksan ederdi. Öyle bir öfke barındırıyordu ki gözlerinde, öfkesi beni yakardı sanki. Arabaya binmemi işaret ettiğinde ikiletmedim ve arabaya bindim. Karayel arabaya bindiğinde ben babamın ne yapmış olabileceğini düşünüyordum. Babam ne yapmıştı ki. Kime niye ne yapmıştı. Nasıl bir günah işlemişti ki? "Baba-" dediğim esnada gaza öyle bir bastı ki neye uğradığımı şaşırdım. Arabayı bir anda öyle hızlı sürmeye başlamıştı ki sanki konuşmaması istemiyor gibiydi. Sanki konuyu babamdan yana açmak istemiyordu. Yoksa selim Soykan, ona birşey mi yapmıştı. Kalbim bu düşüncenin gerçekliği ile sıkışıyordu sanki. Bakışlarımı yola çevirdim. Düşüncelerimde boğulurken ne düşüneceğimi bile bilemiyordum. 🍂 & "Ana! Ana!" Diye bağıra bağıra merdivenleri çıktı Sibel. Merdivenleri çıktığında evin kapısı telaşla açıldı. "Kız ne bağrisin ana, ana diye bağırarak canı çıkasıca" Nefes nefese kalmış bir şekilde konuşmaya çalıştı Sibel fakat pazardan buraya koşarak geldiği için fazlasıyla nefessiz kalmıştı. "Oy nenem, öleceğum ha nefessizlikten" diye söylendi Sibel. Kendine geldiğinde doğrulup kafasındaki yazmasını düzeltti. "Ha bu Yaman varya, kız kaçirmuş" kaşları çatılı verdi Naciyenin. "Hangi Yaman, Asiye'nin torini Yaman mi?" Hala arda arda nefes alıp verirken kafasını aşağı yukarı sallayarak onayladı annesini. "He valla o. Soykanların kızını kaçirmuş" "Birde gidup o itin kızini mi kaçurmuş uşak" kapının yanındaki banka oturduğunda elini dizlerine vurarak yakınmaya başladı Naciye. 🌙 Asiye elindeki pazar poşetleriyle birlikte torunuyla pazarda alışveriş yapıyordu. Bir tezgahın önünde durduğunda küçük çocuktan bir poşet istedi ve poşetin için seçerek salataları doldurmaya başladı. Poşeti doldurduğunda, "Bunları bana tart bir bakayim" diyerek çocuğuma uzattığında çocuk poşeti alıp arkasındaki tartıya bıraktı. Asiye cüzdanının açıtığı esnada, "Uy duydun mi, Asiye'nin torunu kız kaçirmuş diyiler" dedi, arkasından geçen bir kadın. "Duymazmıyum hiç, köy çalkalanayi da" Asiye'nin cüzdanındaki paraya giden eli durdu. "Nene, bunlar ağabeyimden mi bahsediyor" diye sordu torunu. "Asiye'nin torunu Soylanların kızını kaçirmuş ya" diye bir başka ses daha duydu Asiye. Duyduklarıyla kaşları havalandığında bir hışımla arkasını döndü. "kim diyi bu dedikoduları size bakayim" dedi sinirle. Az önce konuşan kadının diki tutulur gibi oldu. Hiçbirinin Asiye'ye birşey demeye dili dönmedi. "Az önce bülbül gibi şakaydin, şimdu niye susuverdun" derken elini karnında bağlı tutuyordu. "Asiye nene, torunun..." dedi ve devamını getiremedi kadın. "Ne varmış benum torunumda" kadın tek seferde söyleyiverdi bildiklerini. "Torunun Yaman kız kaçurmiş, kızı da ha Karadeniz'e getirmuş" Eli kalbine gider gibi oldu Asiye'nin. "Ne demek kız kaçurmiş" diye sorduğunda kalbi sıkışıyordu. "Hemda Soykanlarun kızını kaçurmiş" "Ay" diyerek eli kalbine gitti. "Nene!" Diye telaşla Asiye'nin koluna girdi torunu. "Kaçurmiş diyiler, o soysuzun kızını karurmuş diyiler baa" Nefes Soykan; Ardında yeşil dağların bulunduğu, etrafında ve karşısında başka hiçbir evin bulunmadığı siyah ve beyaz tahtadan oluşan bir evin bahçesinin önünde duruyorduk Karayelle. Karayel bahçeden içeri bir adım attığında hemen yanında yer alan ben de bahçeye girdim. Bahçenin sağ tarafında bir çardak bulunuyordu. Çok büyük olmayan ama geniş olan bir bahçeydi. Bahçenin etrafı yemyeşil ağaçlarla doluydu ve üzerinde yürüdüğümüz yol taşlarla süslenmişti. Taşların gerisindeki yerler çimenlerle doluydu. Evin kapısının önüne geldiğinizde bir basamak vardı. O basamağı çıktığımızda kapının önündeydik. Karayel kapıyı çaldığında kapıyı açan kimse olmadı. Kapının yanındaki saksıya eğilip saksıyı kaldırdı altından birşey aldığında doğruldu ve kapının kolunu tutarak elindekini kilide götürdü. A önce saksının altından aldığı o şeyin evin anahtarı olduğunu farkettim. Anahtarı kilide takıp kapının kilidini açtığında kapıyı sonuna kadar itti. Kapıdan içeri girdiğinde ben hala kapının önünde duruyordum. Ayağındaki ayakkabıları çıkarttığında yönünü bana döndü. "Ne bekliyorsun. Gir içeri" dediğinde kapıdan içeri girdim ve ayağımdaki ayakkabıları çıkarttıktan sonra evin kapısını kapattım. Karayel evin içinde ilerlemeye başladığında koridordan geçip koridorun sonundaki odaya girdi. Peşinden ben de gittim. İçeri girdiğimde evin kapısının açıldığına dair bir ses geldi içeri. Kafamı çevirip koridorun sonuna baktığımda kapının açıldığını gördüm. "Geç nenem içeri" dedi tatlı bir kız sesi. Kapıdan içeri yaşlı bir kadın ve onu kolundan tutan sarı saçlı bir kız girdi. Eliyle kalbini tutan kadının bakışları bana değdiğinde yürümeyi bıraktı ve durdu. Bakışları arkama değdiğinde kafamı çevirip arkama baktım. Karayel arkamdaydı. Yaşlı kadın eli kalbinde bir şekilde yürüyerek bana doğru geldiğinde tam karşımda durdu. Yüzüme tiksinti içinde baktığında, "Bumudur o soysuzun kızı" derken bakışları tekrar arkamadaki Karayele değdi. "Tüm köy o soysuzun kızını kaçurdiğini konuşur, haberun varmi" dedi yaşlı kadın oldukça öfkeli bir sesle. İkisi arasında kaldığımda ne yapacağımı ve ne diyeceğimi bilmiyordum. "Nene, bir dinle" kadın kalbinde tutuğu elini bir anda çekip kaldırdığında, "Ne dinleyeceğum seni. Almişsun bunu geturmişsun buraya. Ne dinleyeceğum senu" bakışları bir anlığına bana değdiğinde gözlerinde gördüğüm öfke ve nefret içimi titretti sanki. "Sare, al kızı yukarı götür" dedi, Karayel. Yaşlı kadının arkasındaki kız bana doğru geldiğinde hala yaşlı kadına bakıyordum. Sarı saçlı kız yanıma geldiğinde, nazikçe koluma dokundu. "Gel" dediğinde bakışlarım Karayele değdi. Gözüyle yukarıyı işaret ettiğinde kafamı çevirip kıza baktım. Birlikte koridorun içinde yer alan merdivene doğru yürüdük. Merdivenler çıkmaya başladığımda dönüp dönüp bakıyordum. & "sen kalkup kanlının kizunu buraya mu geturdun?" Bıkkınlıkla bir nefes verdi Yaman. "Nene dur da bir dinle da beni" dedi sonunda Yaman sinirle dayanamayarak. "Neyini dinleyeceğim da ben senun, kalkıp düşmanun kizunu buraya getırmişsun." "Ya sabır! Ya sabır" diye söylendi Yaman elini anlına attığında. "Asul baa sabır baa. Baban bunu duyduğunda ne olacak sen hiç düşündinmu" eliyle Asiye nenenin omuzlarını tutu Yaman. "Bak Asiye'm, ben o kızı keyfime getirmedim buraya" kaşları çatıldı Asiye'nin, "Ne bok yemeye geturdin ha o soysuzun kizunu" derin bir nefes alıp verdi Yaman. "Dökülen kanımızın intikamını almak için getirdim onu buraya" Nefes Soykan; Yukarı çıktığımızda burada karşılıklı iki oda olduğunu gördüm. Odalardan birine girdiğimizde bu odanın kıza ait olduğunu anladım. İkimizde şuna yatağın üzerinde oturuyorduk. "Birşey diyeceğim, sen Yamanın neyi oluyorsun?" Diye sordum kıza. "Yaman abim benim" dedi kız. "Ha o gördüğün, yürüyen kasırga da babaannem" kız kendi kendine güldüğünde ben aşağıda ne olduğunu merak ediyordum. "Senin adın ne?" Diye sordu. "Nefes" dedim çekinerek. "Adın çok güzelmiş" dedi gülümserken. "Abin bana hiç adımla hitap etmiyor" dedim bir anda, "Sanırım adımı beğenmiyor" derken buldum kendini. "Olurum öyle, adın çok güzel. Sende tıpkı adın gibisin Nefes, çok güzelsin" dediğinde gülmeden edemedim. "Teşekkür ederim. Sende çok güzelsin" derken sap sarı saçlarına bakıyordum. Omuzların aşağısına kadar uzanan sarı saçları vardı. Gözleri mavi, beyaz tenli bir kızdı. "Birşey soracağım, burası Karadeniz'in neresi?" Diye sordum. Buraya gelirken yolda uyuyordum. Bu nedenle Karadeniz'in hangi yerinede olduğumuzu bilmiyordum. "Trabzon burası" odanın içindeki camdan dışarı baktım. "Çok güzel" diye mırıldandım kendi kendime. "Oho daha dur, sen Trabzon'u görmemişsin" "Sen," dediğimde dilim devamını getirmeye varmadı. Avuç içlerim terlemeye başladı. "Bana, bana neden soysuzun kızı diyorlar, biliyormusun?" Sare gözlerini kaçırmay başladığında burada birşeyler döndüğünü anlamıştım. "Sana bunu ben söyleyemem, abimden başka kimse sana birşey söyleyemez" dediğinde kaşlarım anlaşmazlık içinde çatıldı. "Babam, size birşey mi yaptı?" Diye sorduğumda bir anda oturduğu yerden kalktı. "Ben bir nenemle abime bakayım. Sen burada kal" diyerek odadan çıktığında ne olduğunu anlamıyordum. Ne oluyordu sahiden burada. Bu insanlar neden bana benden tiksinircesine bakıyordu. Neden Selim Soykan hakkında o şekilde konuşuyorlardı. Ne olmuştu burada. Selim Soykan ne günah işlemişti de tüm Karadeniz'in dağları şahit oldu dedi Yaman. & Sare hızlıca merdivenleri inip salona girdiğinde Yamanı ve Asiye'yi karşılıklı oturmuş gördü. "Kızın hiçbir şeyden haberi yok" derken Abisinin yanında yerini aldı. "Hiçbirşeyden haberunun olmamasu onu suçsuz yapmayi" kafasını çevirip Yamana baktı Sare. "Abi," dediğinde kafasını çevirip kardeşine baktı Yaman. "Gel" diyerek kollarını iki yanına açtığında hiç bekletmeden hemen abisinin yanına yaklaşıp abisinin açtığı kolunun altına girdi. "Abim" dedi, Yaman. Sarenin saçına bir öpücük bıraktı. Eliyle saçlarını okşamaya başladığında diğer kolunu da Sare'ye sarmıştı. Çok uzun zaman olmuştu. O kadar uzun zaman olmuştu ki iki kardeş birbirlerini telefonla konuşmak dışında göremiyor, konuşamıyordu. Burnunda tütüyordu Yamanın Sare. Herşeyiydi onun. Kıymetlisi, miniğiydi. Emanetti Sare ona. Saçının tek bir teline zarar gelse dünyayı yakacağı tek kişiydi Sare. Evin zili çaldığında Sare abisinin yanından kalktı ve kapıyı açmak için salından çıkıp koridorda yürümeye başladı. Kapıya vardığında kapının kolunu tutup kapıyı açtı. Karşısında gördüğü sima Sare'ye yabancıydı. "Kimsiniz?" Diye sordu ince sesi. Baştan aşağı Sareyi süzdü Çınar. "Tanımadın mı kız beni. Çınar ben. Hatice teyzenin oğlu" diyerek kendini tanıttığında dudakları aralandı Sarenin. "Sen misin Çınar abi" dediğinde kafasını aşağı yukarı sallayarak onu onayladı Çınar. "Dur ben ağabeyimi çağırayım" diyerek yanından ayrıldığında, ne de güzel bir kız olmuş, diye geçirdi Çınar içinden. Anında kendi kendine bir tokat attı. "Höst lan, kardeşinin kardeşi" diyerek aklındaki düşünceleri hemen siliverdi. Yaman kapıya geldiğinde, "Hayırdır kardeşim" dedi. Çınarın eve gelmesini beklemiyordu. "Buraya neden geldiğimi tahmin edebiliyorsundur" dedi, Çınar. Kafasını iki yana sallayarak "hayır" dedi Yaman. "Herkesin dilinde aynı dedikodu. Karayellerin torunu kız kaçırmış diyorlar. Bu dedikodulardan kurtulmalıyız" dedi, Çınar. "Yani?" "Yani, herkesi kızı kaçırmadığına inandırmanın tek yolu..." dediği esnada Yaman sözünü yarıda kesti. "Destır de orada, o kızı nikahıma alacak değilim." Arkasından gelen ayak sesleriyle iksirde kafalarını evden içeri çevirdi. Hızlı adımlarla yanlarına gelen nefes hiç beklemeden söze girdi. "Hah, beni nikahına alacak değilmiş, sanki ben seninle evlenmek istiyorum da, sanki ben sana çok meraklıyım da, sanki sana ölüyorum da. Hiçbiri, Karayel, hiçbiri. Senden en az babamdan nefret ettiğim kadar nefret ediyorum" tek bir nefeste içindekilerin hepsini dikine döktüğünde karayelin bakışlarında bir parıltı belirdi fakat Nefes bunu göremedi. İçindeki nefreti dışarı vururken gözlerini öfke bürümüştü. Fakat, karayelin gözlerindeki parıltının nedeni, istediğini başarıyor olmanın verdiği mutluluktu. "Yakında benden şuan nefret ettiğinden daha çok nefret edeceksin Soykanın kızı. Bunun olmasıniçin eline bir sürü geçerli neden vereceğim, emin ol" yüzünde bir gülümseme belirdi Nefesin, burukça. Karayel hoşuna gidiyor sandı fakat o gülüşün ardında çok büyük bir kırıklık yatıyordu, hayal kırıklığı. Başka birşey demeye dili varmadı. Gücü yatmadı başka birşey demeye. Kalbi çok şey söyledi belki ama dili dökemedi kalbinden geçenler dışarı. Kalbinden geçenleri dışarı dökseydi eğer, anlatabilseydi, diyebilseydi belki söyleyebilseydi belki vazgeçerdi karayel canını yakmaktan. Kalbini kırmaya veda ederdi belki. Arkasını dönüp gitmeyi tercih etti konuşmak yerine. Konuşmak zordu fakat gitmek kolaydı. Nefes, gitmeyi seçti, günü geldiğinde tekrar gitmeyi seçeceği gibi gitmeyi seçti. Nefes Soykan; Sarenin odasında oturmuş camdan dışarı bakıyordum. Yağmur bir anda yağmaya başladığında olduğum yerde hareketlendim. Yağmurun yağmaya başladığını görmek içimde bir mutluluk uyandırdığında kalkıp yağmurun altında ıslanmak istedim. Yataktan kalkıp odanın kapalı kapısına doğru yürüdüm ve kapıyı açtım. Odadan çıkıp merdivenleri inmeye başladığımda aşağıdan bir ses seda gelmiyordu. Aşağı indiğimde sola dönüp kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açıp ayağımdaki terliklerle dışarı çıktım. Hava çoktan kararmıştı. Bütün bir gün Sarenin odasında oturmuştum ve daha da dışarı çıkmamıştım. Sare bana yemem için birşeyler getirmişti. Onun getirdiklerini yiyerek karnımı doyurmuştum. Yağmurun altına girip ıslanmaya başlamıştım. Yağa yağmurun altında kendi etrafımda dönerek ıslandığımda içim anlamsız bir huzurla dolmaya başladı. "Bakıyorum da çok mutlusun" diyen onun sesini duyduğumda dönmeyi bıraktım. Tüm güzel anların katili, Yaman Karayel. Arkamı dönüp ona baktığımda çardaktan çıkarak bana doğru gelmeye başladığını gördüm. Karşıma geçtiğinde kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Çekip gitmek istiyordum ama gitmek yerine sabahtan beridir sormak istediğim ve cevabının yalnızca onda olduğu soruyu sordum. "Babam, ne günah işledi." Diye sorduğumda yağmur şiddetini arttırdı. İkimizinde üstü başı şırıl sıklam olurken ben sorunun cevabını bekliyordum. Saçlarım yağmurda ıslandığı için yüzüme yapışıyordu. "işlenen en büyük günahların bir parçasısın Soykanın kızı" dediğinde gök gürüldedi. "Sen babanın işlediği günahın bir parçasısın" sözlerinin ardından yağmur daha da hızlı yağmaya başladı. Hava mı soğuktu bilmiyordum ama içim titriyor, üşüyordum. "Ve babanın hesabı sana kesildi, hesabını ödemeden kurtulamazsın" kaşlarım şaşkınlık içerisinde çatıldı. "Ne demeye çalışıyorsun anlamıyorum." Dedim yapan yağmurun şiddetiyle sesimin tonunu yükselterek sesimi ona duyurmaya çalıştım. Üzerime eğilip yüzünü yüzüne yaklaştırdı. "Baban annemi öldürdü Soykanın kızı. Baban dökmemesi gereken bir kanı döktü. Baban en büyük günahı işledi" derken gözlerime nefretle bakıyordu. Boğazıma bir yumru oturduğunda yurkunamadım. Gözlerimin dolduğunu hissediyordum. Bir yumru vardı boğazımda ve ben onun dediklerini tekrar tekrar kulaklarımda duyuyordum. Selim Soykan, bir katilmiydi. Benim katilim, bir başkasının da mı katiliydi. Bölümü oylayıp bolca yorum yaparsanız sevinirim. |
0% |