Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. BÖLÜM; MAHŞER YERİ

@umutkirintisiniyaz

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Keyifli okumalar dilerim🎀

bölümü oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.

Bölüm için şarkılar; Bengü Beker, Yıldızları sana ödediğimden. Kazım koyuncu, Şevval Şam, Gelevera deresi. Ender balkır, Beyaz giyime.

bölüm için yazılan şarkıları bölümü okurken okumanızı şiddetle tavsiye ederim!!

 

 

 

"Evlatlar, anne ve babalarının günahlarının bedelini öder."

17/02/2003

Süreyya, uykusundan uyanmış ve şiddetli bir şekilde ağlayan bebeğini beşiğinden aldı. Kucağındaki bebeğiyle birlikte yatağın üzerine oturduğunda bebeği uyuymak için kucağında sallamaya başladı. Bebeğin ağlaması bir türlü susmak bilmezken odadan kapısı açıldı. Süreyya kafasını o yöne çevirip kapıya baktığında kapının ardında bundan bir saat kadar önce uyuması için üzerine arabalı pijamalarını giyindirdiği, uykudan uyandığını belli eden dağılmış saçlarıyla eliyle gözünü oyalayan Yaman'ı gördü.

"Annem, neden uyandın sen?" Diye sorduğunda Süreyya, yatak odasına doğru adımlarını atmaya başladı Yaman. "Uyuyordum ama çok kötü bir rüya gördüm anne" derken elleriyle gözlerini oluşturuyordu. Dudakları sanki ağlayacakmış gibi öne doğru bükülmüştü. Güldü Süreyya, oğlunun bu haline. "Gel" dedi oğluna bir kolunda bebeğini taşırken bir eliyle de oğluna yatağa gelmesini söylerken. Tıpış tıpış yatağa yürüdü Yaman. Yatağın üzerindeki yorgana tutunarak küçük bedenini yukarı doğru çekti. Yatağın üzerine çıkınca annesinin yanına yanaştı.

Sırtını yatağın başlığını yasladı Süreyya, dönerek. Yastığı yatağa yatırdığında, Yaman yorganın altına girdi ve kafasını yastığa koydu. Boşta duran kolunu da bebeğine sardı Süreyya. Pamuklu beyaz battaniyesinin içinde beyaz teniyle öyle masum ve öyle güzel duruyordu ki bakmaya bile kıyamıyordu Süreyya, Sare'ye. "Beyaz giyime toz olur. Siyah giyime söz olur..." diyerek söylemeye başladı her gece yatmadan önce çocuklarına söylediği niniyi.

"Gel beraber gezelim... Muradımız tez olur..." derken dudaklarından bir su tanesi gibi süzülüyordu kelimeler. Kafasını yanına çevirdi. Gözlerini sıkıca yummuş, yorganı da üzerine iyice çekmiş oğlunun dağınık saçlarını okşamaya başladı. "Salınada salınada gel haydi yavrum. Dön dolaş yine bana gel..." derin bir iç çekti Süreyya. Bakışlarını kucağındaki miniğe çevirdi. Annesinin sesini duyunca anında anlayışı kesilmiş, baş parmağını eme eme uykuya dalmıştı Sare.

"Gel beraber gezelim... Muradımız tez olur..." Saat gece yarısına geliyordu neredeyse. Büyük bir esneme kapladı Süreyya'yı. "Salınada salınada gel, haydi yavrum. Dön dolaş yine bana gel..." söylemeyi bıraktı Süreyya. Kafasını hala saçlarını okşamaya devam ettirdiği Yaman'a çevirdi. "Annene söylemek istermişim oğlum rüyanda ne gördüğünü?" Annesinin sorusuyla gözlerini hemen açtı Yaman. Kafasını çevirdi yanına. Doldu kahverengi gözleri anında. Telaşa bindi Süreyya. Oğlunun dolmuş gözlerine baktı. "Yaman'ım, annem, anlat bana ne gördün" dudaklarını daha çok öne büzdü Yaman. Rüyasında gördüğü o korkunç şey yüzünden ağlamak istiyordu.

"Seni gördüm anne" durdu, gözünden aşağı bir yaş süzüldü yanağına doğru Yaman'ın. Üzerindeki yorganı daha da yukarı çekti. "Gidiyordun, çok uzaklara gidiyordun anne." Kaşları şaşkınlıkla çatıldı Süreyya'nın. "Üstünde kırmızı renkte boya vardı, o kadar çok kırmızı boya vardı ki. Boyalar senin üzerinden yere geçmişti artık" kaşları daha da çatıldı Süreyya'nın. İçine bir kurt düşüverdi. "Yerde yatıyordunuz ikinizde. Dediğinde, "ikimizde?" Diye sordu Süreyya anlayamayarak. "Babam ve sen, birlikte yerde yatıyordunuz anne. Hatta!"diye yükseldiğinde eliyle sessiz olmasını istedi Süreyya. Zira kucağındaki bebeği zar zor uykuya dalmıştı.

Gözleri daha da çok doldu Yaman'ın. "Hatta yerde yatarken el eleydiniz..." dediğinde iki gözünden de aynı anda yaşlar süzüldü yanağına. Gözünün önümde tekrar canlandı gördüğü rüya. Gördüğü rüyadan birşey anlayamamıştı ama içinde yine de bir korku vardı. Nedensiz ve sebepsiz bir korku kaplamıştı içini. Annesinin onları bırakıp gideceği düşüncesi uyumasına engel oluyordu. Oğlunun ağlayan gözlerine baktı Süreyya. Onu böyle ağlarken görmek canını yaktı. Eğilip Yamanın saçlarına derin bir öpücük kondurdu. "Anneler asla gitmez Oğlum. Ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın anneler daima evlatlarının baş ucundadır." Dolu gözlerini saçlarını okşayan annesine çevirdi Yaman.

"Hiç mi gitmezsin?" Diye sordu merakla, irice açılmış gözlerle Yaman. Kafasını iki yana salladı Süreyya. "Hiç gitmem. Sen her anne diye seslendiğinde ben hep yanında olucam" güldü bu noktada Yaman. Oğlunun gülüşüne karşılık güldü Süreyya. "Hem rüyalar gerçek değildir. Onlar aklımızın bize bir oyunudur." Bu sefer kaşları şaşkınlıkla çatılan Yaman'dı. "Aklım bana kötü bir oyun mu oynadı yani?" Diye sordu. "Evet" "Ama çok gerçekti anne." Derken Yaman annesini söylediklerini düşündü. Annesinin söylediklerine inanmayı tercih etti ve gözlerini yumdu.

Oğlunun yüzüne bakarken dudaklarında derin bir tebessüm belirdi. Fakat içinde tuhaf bir sıkıntı vardı. Yatağın yanındaki komidinin üzerinde duran telefonuna uzandı. Telefonunu aldı ve bir numarayı arayarak telefonu kulağına götürdü. Telefon ikinci çalışta açıldığında, telefonun diğer ucundan bir, "Alo" sesi geldi. Onun sesini duymak Süreyya'nın içinde huzur oluşturdu. "Yusuf" dediğinde anında cevap verdi Yusuf, "Söyle karıcım" bakışları kucağındaki Sare'ye ve yanında uyumuş Yaman'a kaydı. "Ne zaman döneceksin denizden?" Diye sordu. Yusuf, gemi kaptanıydı. Haftanın yedi günü varsa Yusuf o beş gününde denizde yolculuk yaparak geçirirdi. Kasa kasa balıklar tutar, bir kısmını pazarda satar bir kısmını da eve getirirdi.

Bu gece denizden dönecekti. Ertesi günün gecesi ise tekrar sefere çıkacaktı. "Bir yarım saate gelirim Süreyya" kafasını salladı ama bunu görmedi Yusuf. "Tamam, bekliyorum seni" dediğinde Yusuf, "Çocuklar uyudu mu?" Diye sordu telefon kapanmadan önce. "Uyudular" dedi Süreyya. Daha sonrasında telefonu kapattı Süreyya. Telefonu tekrar komidinin üzerine bıraktığında Sare'yi ayağında sallamak için arkasındaki yastığı aldı ve iki ayağının üzerine koydu. Sare'yi uyandırmamaya dikkat ederek ayaklarının üzerine uzandırdı ve onu sallamaya başladı.

"Süreyya" diyerek biri omzuna dokunuyordu Süreyya'nın. Gözlerini araladığında karşısında Yusuf'u gördü. Ayaklanmaya çalıştığı esnada Süreyya'yı Yusuf durdurdu. "Dur, ben Sareyi alayım" Sareyi Süreyya'nın ayaklarının üzerinden aldı. "Çiçek kokulum..." diye mırıldanarak anlına bir öpücük kondurdu Yusuf. Uyanmamasına dikkat ederek beşiğin içine bıraktığında beşiğin içindeki battaniyeyi üzerine örttü ve Süreyya'ya döndü. "Kızı sallayayım dedim. Uyuya kalmışım." Dediğinde Yusuf ona doğru ili adım attı. Elleriyle yüzünü avuçladı Yusuf, Süreyya'nın. Anlına uzun bir öpücük bıraktı. Sonra bir öpücük de saçlarına bıraktı. Yusuf onu aşkla öperken Süreyya, gözlerini yummuştu. Yüzündeki derin ve kocaman gülümsemeyle Yusuf'un yüzündeki ellerinin üzerine ellerini koydu.

Elini yüzünden çekerek avucunu öptü Süreyya. Yusuf geri çekildiğinde bakışları Süreyya'nın arkasında uyuyan Yamana değdirdi. "Paşam neden burada?" Diye sordu Yusuf yatağın diğer tarafına dönerken. Bakışlarını arkasına çevirdi Süreyya. "Kötü bir rüya görmüş." Yusuf yatağın üzerine oturduğunda Yamana uzandı. Ellerini saçlarından geçirdiğinde, "Evlat" diye seslendi. Babasının olduğu tarafa döndü Yaman uyurken. "Evlat, baban geldi" dediğinde Yusuf, gözlerini araladı Yaman. Görüşü netleştiğinde karşısında babasını gördü. İlk başta algılayamadı. Eliyle gözlerini ovuşturdu. Karşısında ona gülümseyerek bakan babasını görünce hızla doğruldu. "Baba!" Diye bağırdı sevinçle. ""Şş" dedi Yusuf. "Kardeşin uyuyor" Hiç beklemeden yatakta ayağa kalktı Yaman. Hemen kollarını babasının boynuna doladı. Kollarıyla hemen sardı oğlunun bedenini Yusuf.

"Babam" dedi Yaman. "Babam" dedi Yusuf. Saçlarını kolladı Yusuf. Babasından ayrıldığında yatağa oturdu Yaman. "Hani beni bekleyecektin oğul" diye sorduğunda bakışlarını babasından kaçırdı Yaman. "Çok uykum vardı baba." "Çok mu uykun vardı?" Diye sorduğunda Yamanı yatağa yatırarak gıdıklamaya başladı. "Demek baban gelene kadar bekleyemedin ha" dedi gülerken. Kahkahalara boğuldu Yaman. "Baba! Baba dur!" Diye bağırdı kahkahalarının arasından. Onların bu halini mutlulukla izliyordu Süreyya. O esnada bir silah sesi duyuldu. Kahkahalar duru verdi anında. "Süreyya!" Diye biri bağırdı. Bakışları birbirine değdi Yusuf ve Süreyya'nın.

ikisinin ortasındaki Yamanın bakışları ise korkuyla doluydu. "Yusuf!" Diye bağırdığında yine aynı kişi, "Baba, size sesleniyor" dedi Yaman korkuyla. "Çıkın lan dışarı!" Süreyya'nın gözlerinde korkuyu görür gibi oldu Yusuf. Yataktan kalktı Yusuf, odanın kapısına doğru ilerlediğinde arkasına döndü. "Sakın odadan dışarı çıkmayın" dediğinde Süreyya yataktan kalkarak yanına ilerledi. "Gitme" dedi, Süreyya. Ellerini tutu Yusuf, Süreyya'nın. "Çocuklara dikkat et, geleceğim" inat etti Süreyya. "Hissediyorum Yusuf. İçimde çok kötü bir his var. Gitme" dedi dolmaya yakın gözlerle Yusuf'a bakarken. Ellerini okşadı Yusuf, son kez Süreyya'nın. Son kez avuçlarına öpücükler kondurdu. Gözlerine son kez uzun uzun baktı ikisinde. Bilmiyorlardı ama içlerinde bir yerlerde ikisininde bunun son olduğunu söyleyen bir tarafları vardı.

Çünkü bu sondu. Bu kapıdan çıktıktan sonra bir daha birlikte içeri giremeyeceklerdi. Hissediyordu Süreyya. Kötü birşey olacaktı. İçinde kötü bir his vardı. "Süreyya'm, gül bahçem, kalbim. Sana söz veriyorum. Geleceğim. Hiçbir şey olmayacak" dediğinde ellerini bıraktı Süreyya'nın. Kapıdan çıktığında ardında dolu gözlerle kaldı Süreyya. "Sözünü tut." Diye mırıldandı. "Sözünü tut Karayel. Tüm sözlerini tutuğun gibi bunu da tut" arkasını döndüğünde korku dolu bakışlarla ona bakan Yamanı gördü. "Oğlum" diyerek yanına ilerledi. Yatağa oturup kucağına aldı Yamanı Süreyya. "Birşey yok annem. Baban kim olduğuna bakıp gelecek birazdan." Başını annesinin göğsüne yasladı Yaman.

"Öldüreceğim lan seni!" Diye bir bağırtı duydu Süreyya. "Seni mahvedeceğim!" Diye bir bağırtı duydu. "Defol git lan evimden!" Diye bağıran Yusuf'un sesini duydu Süreyya. O an Yamanı kucağından indirdi ve yataktan kalktı Süreyya. "Kardeşinin yanında kal ve sakın odadan çıkma oğlum" dediğinde arkasına dönüp kapıya ilerledi ve kapıdan çıkıp merdivenleri hızla indi. Evin kapısına vardığında kapıyı açıp evden çıktı. Bahçede birbirlerine dalaşmış Yusuf'u ve Selimi gördüğünde gözleri kocaman açıldı Süreyya'nın. Yusuf Selime bir yumruk attığında Selim hiç beklemeden karşılık olarak yumruk atmaya yeltendiğini sırada Süreyya araya girdi.

"Durun!" Diye bağırarak yanlarına koştu. Karısının sesini duyan Yusuf Selimin tutuğu yakasını bıraktı. "Süreyya?" Dedi şaşkınlıkla. Ağzından akan kana değdi Süreyya'nın bakışları. İçi yandı. Kolundan tutarak Süreyya'yı arkasına çekti Yusuf. "Ben sana gelme demedim mi?" Diye sordu. "Yapamadım" dedi Süreyya, Selime bakarken. Arkasından silahını çıkartıp Yusuf'a doğrulttu Selim. "Senin yüzünden. Hersey senin yüzünden." Diyerek nefretini kusuyordu Selim. "Sevdiğimi çaldın benden!" Diye bağırdı öfkeyle. Bakışları Süreyya'ya değdi Selimin bir an. Silahı tutan eliyle Süreyya'yı işaret etti. "Onu benden çaldın. Sevdiğim kadını benden aldın!" "Ben seni hiçbir zaman sevmedim Selim!" Diye bağırdı Yusuf'un arkasına gizlenmiş Süreyya. İçindeki korku giderek büyüyordu. Yusuf'un gömleğinin kenarlarını tutmuştu.

"Eğer bu olmasaydı sende beni severdin!" Diye bağırdığında silahı Yusuf'a doğrulttu. Yusuf'un arkasından çekilerek Yusufub önüne atıldı Süreyya. "Seni hiçbir zaman sevmedim ve asla da sevmeyeceğim!" Diye bağırdı. "Süreyya, çekil önümden" diyerek onu kolarından tutmuş geri çekmeye çalışıyordu Yusuf. "Süreyya, çekil!" Diye bağırdı selim. Görüntü bulanıklaşıyordu Selimde. "Hayır! Onu öldürmene izin vermem! Kocama zarar vermene izin vermem!" Ona kocam dediğini duyduğunda Selim daha da öfkeleniyordu. "Süreyya, sana zarar vermek istemiyorum. Dersim onunla çekil önümden!" Diye bağırdı selim.

"Süreyya çekil!" Diye bağırdığı esnada Yusuf bir silah patladı. Süreyya'yı yana iterek kurşunun önüne atladı Yusuf. Kurşun tam kalbinin altına isabet etti Yusuf'un. Yusuf'un bedeni acı içinde yere yıkılırken bır çığlık koptu. "Yusuf!" Diye öyle büyük bir çığlık attı ki Süreyya. Tüm Karadeniz'in dağları inledi Çığlığıyla. Yusuf'un yanında dizlerinin üzerine çöktü Süreyya. Titreyen eli kanayan yarasına gitti. "Yusuf..." bakışlarını Yusuf'un gözlerine değdirdi. Bir göz yaşı süzüldü gözünden Süreyya'nın Yusuf'un yerdeki elinin üzerine damladı. "Yusuf'um..." dediğinde elleriyle yüzünü avuçladı Süreyya. Yüzüne eğilip dudaklarına bir öpücük kondurdu. "Söz verdin. Söz verdin Karayel. Sözünü tutmadan gidemezsin" dedi gözyaşlarını arasından. Gözleri kapanır gibi olduğunda bir çığlık daha koptu Süreyya'nın dudaklarının arasından. "Yusuf!" Diye çığlık attı bakışlarını karanlık gökyüzüne çevirdiğinde.

Kafasını çevirip ayakta duran elinde silahıyla yere yatan Selime baktı. "Sen-" diyerek ayağa kalktığı esnada, "Bana yar olmadın. O zaman siz de birbirinize yar olamayın" diyerek bir kez daha bastı tetiğe Selim. Silahtan çıkan kurşun Süreyya'nın tam kalbinin ortasına isabet etti. Sol gözünden bir gözyaşı daha süzüldüğünde yere yığıldı Süreyya. Kafası yanına düştüğünde yaş akan gözleri yanında yatan Yusuf'a uzandı. Gözleri açık bir şekilde hareketsizce Süreyya'ya bakıyordu Yusuf. "Süreyya'm" dediğinde büyük bir öksürük kapladı Yusuf'u. "Gül bahçem" dediğinde elini zorlukla Süreyya'ya uzattı. Son gücüyle elini Yusuf'a uzattı Süreyya. Elleri birleştiğinde son kez el ele tutuşup birbirlerinin gözlerine baktılar. "B-beyaz g-giyme tanırlar, s-seni yol-cu sanırlar..." şarkının sözlerine devam etmekte güçlük çekiyordu Süreyya. "Z-zaten b-bende talih yok. S-seni b-benden alırlar..." derken kan kusmaya başladı Süreyya. "Y-yar nereden g-geleyim. K-kesmişler h-hep yolları..." diyerek Süreyya'nın yarım bıraktığı sözlerin devamını getirdi Yusuf. Süreyya'nın gözleri kapandığında son bir yaş daha süzüldü gözünden. Yanında cansız bir şekilde yatan karısına baktı Yusuf. Elini uzatmak istedi ama yapamadı. Gücü yetmedi yüzüne dokunmaya. Gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Süreyya'ya ağlamaya başladığında onunla birlikte gökyüzü de ağlamaya başladı. Karadeniz yine kendine yakıştı bir şekilde yağmuruna eşik etti. Yağmur hızla yağmaya başladı. Tüm Karadeniz Süreyya ve Yusuf'a ağladı.

Kapının arkasına gizlenmiş ağlayarak yerde yatan anne ve babasına bakıyordu Yaman. Hıçkırıkları ard arda artarken Yaman annesiyle babasının ellerine baktı. Son kez birbirlerini tutan ellerine. O gece öğrendi Yaman, rüyasında annesinin üzerindeki kırmızının ne olduğunu öğrendi. Kan annesinin üzerindeki kırmızı kandı. Rüyaların aklın bir oyunu olmadığını da o gece öğrendi. Çünkü rüyası gerçek olmuştu. Yatak odasından şiddetli bir bebek ağlama sesi doldurdu tüm evin içini. Hissetmiş gibi ağlamaya başladı Sare. Sanki annesine ve babasına birşey olduğunu hissetmiş gibi ağladı. Ağlayan gözleri anne ve babasını vuran kişiye kaydı. Annesinin celladına büyük bir nefretle baktı. O gece son kez ağladı Yaman. Yüzünü iyice ezberledi Selim Soykanın. Artık istesede unutamazdı zaten o yüzü.

Kartal hep kırlangıcın canını yakmak için çabaladı. Fakat kırlangıç, canını yakmasına rağmen her seferinde kartalın iyi yanlarını aradı.

Beyninizden vurulmuşa dönmek denir bilirmisiniz? Hani bir an gelirde duyduklarınıza inanamazsınız, ağzınız açık kalır. Benim şuna kalbim sıkışıyordu. Kalbim Karayel'in avuçlarının arasındaydı sanki. Yağan yağmur üzerimdeki kıyafetlerimi sırılsıklam yapmıştı. Karşımdaki adam gözlerime büyük bir nefretle bakıyordu. Yağmurun ıslattığı saçları anlına yapışmıştı Karayelin. "Yapamaz, bu kadarını yapamaz..." birinin canına kıyamaz. "Babanın nasıl bir cani olduğunu bilmiyorsun değilmi" biliyorum. Selim Soykanın nasıl bir canı olduğunu en iyi ben biliyorum.

"Baban annem onu sevmedi diye öldürdü" birini, kendisini sevmedi diye öldürmek, hangi vicdana sığardı. Gözlerimden yaşlar akmaya başladığında Karayel üzerime doğru gelip kollarımdan tutu beni. Kollarımı sıkmaya başladığında gözlerime büyük bir nefretle bakıyordu. "Baban, annemin katili" derken dudaklarının arasından kelimeler nefretle dökülüyordu. Canım yanıyordu. Kollarımı kuvvetli bir güçle sıkıyordu ve bu benim canımı yakıyordu. "Canım acıyor" dediğimde beni duymadı. "Canımı yakıyorsun Karayel" dediğimde daha çok sıktı kollarımı. Bakışlarım kollarıma kaydığında kollarımı sıkan ellerinin üzerine ellerimi koydum.

Kollarımı sertçe bıraktığında geri çekildi. "Senden nefret ediyorum O katil babandan nefret ediyorum. Ve içimdeki bu nefret Soykanlardan birinin kanını dökmediğim müddetçe soğumayacak ." Dediğinde arkasını dönüp bahçe kapısına doğru yürüdü.

Omuzlarım üzerlerine binen yükle çöktüğünde yaşlı gözlerle arkasından bakakaldım. Söylediklerinin şokunu yaşarken elimi az önce sıktığı koluma attım. Sıktığı yere dokunduğumda canım acıdı. Gözlerinin önünde, annesini gözlerinin önünde mi öldürmüştü. Bir çocuğun gözlerinin önünde annesini mı vurmuştu. Hemde sırf kadın onu sevmiyor diye. Bu caniliği gerçekten yapmışmıydı. O kadar ileri gidebilmişmiydi. O kadar mı kör olmuştu gözü. Bir çocuğu annesiz bırakacak kadar mı? Üşümeye başladığımda arkamı döndüm ve evin açık kapısına ilerledim. Kapıdan içeri girdiğimde ardımdan kapıyı kapattım. Ayağımdaki ıslak terliklerle merdivenleri çıkmaya başladığımda ıslak terlikler üzerine her bastığımda ses çıkarıyordu. Yukarı çıktığımda Sare'nin odasının kapalı kapısının önünde durdum.

Elim kapının kulpuna gitti. Kulpu tutuğumda kapıyı açmaya cesaret edemedim. Derin bir nefes alıp kapıyı açtığımda yatağın diğer tarafına oturmuş arkası bana dönük saçlarını tarayan Sareyi gördüm. Odadan içeri adım attığımda ayağımdaki ıslak terliklerin çıkardığı ses yüzünden kafasını çevirdi Sare. Baştan aşağı beni süzdüğünde oturduğu yerden kalkıp yönünü bana döndü. "Nefes, bu halin ne?" Diye sorduğunda bakışlarımı ondan kaçırdım. Elindeki tarağı yatağa bıraktığında yatağın etrafından dönerek yanıma geldi. Karşıma geçtiğinde mavi gözlerini üzerime dikti.

"Nefes, ne olduğunu bana söyleyecekmisin?" Diye sorduğunda kafamı çevirip yüzüne bakamıyordum. Utanıyordum. Sare çenemi tutup yüzümü yüzüne çevirdiğinde, "Abim mi birşey dedi." Diye sordu merakla. "Ben..." diyebildim sadece. Devamını getiremedim. "Sen?" Derken merakı gözlerinden anlaşılıyordu. Kuruyan dudaklarımı ıslattığımda, "Ben biraz hava almak istedim" diyerek yalan söyledim. "Bu havada? Bu havada dışarı çıkmak pek mantıklı gelmedi bana" yalandan güldüm. "Bana da. Ama yağmur o kadar güzel yağıyordu ki çıkmadan edemedim" güldü Sare. "Dur, sana kendi kıyafetlerimden vereyim. Bunlar biraz daha üzerinde durursa hasta olacaksın" diyip arkasını döndüğünde yatağın diğer tarafında kalan gardroba ilerledi. Gardrobun kapısını açtığında içinden benim için bir kaç parça kıyafet aldı.

Elindeki kıyafetlerle yanıma geldiğinde elindekileri bana uzattı. Sarenin elindekileri aldığımda, "Sen üzerini değiştir ben bir aşağı inip babaanneme bakayım" dedi sıcak bir tebessümle. Kafamı sallayarak onu onayladığımda odadan çıktı. Odada tek kaldığımda yatağa ilerleyip elimdekileri yatağa bıraktım. Yatağa güçsüzce kendimi bıraktığımda ağlamaya başlamıştım. Sesim çıkmamasın için hıçkırıklarımı içime saklamaya çalışıyordum ama beceremiyordum. Yatağın üzerindeki yastığı alıp yüzüme bastırdığımda artık hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Karayelin sözleri zihnimde yankılanırken susturmak istiyordum. Onun sözlerini, sesini susuturmak, duymak istemiyordum.

olduğum yerde sallanarak ağlıyordum. Belki nefes alamıyordum ama yastığı da yüzümden çekemiyordum. Artık biliyordum. Karayelin bana tüm bunları neden yaptığını biliyordum. Annesinin intikamı için. Annesinin intikamını almak için benim canımı yakmaya çalışıyordu. Eğer benin canımı yakarsa Selim Soykanın da canını yakacağını sanıyordu. Onun en kıymetlisine zarar verirse ona da zarar verir sanıyordu fakat yanılıyordu. Çok yanılıyordu. Çünkü bilmiyordu. Benim Selim Soykanın en değersizi olduğumu bilmiyordu. Canımı yakmasının Selim Soykan için hiçbir şey ifade etmediğini biliyordu. Beni öldürse, Selim Soykanın derin bir oh çekeceğini bilmiyordu. Karayel hiçbir şey bilmiyordu. Ve beni, bu intikama dahil etmişti. Beni intikamının en değerli piyonu yapmıştı. Beni, intikamın tam orta yerinde bırakmıştı. Karayel, intikamını benim üzerimden alacaktı

Canı yandı diye, benim de canımı yakacaktı. En başından beridir yapmak istediği şey buydu. Ve, canımı yakmayı başarıyordu. Yastığı yüzümden çektiğimde ellerimle gözümdeki yaşları sildim. Derin derin nefesler alıp vererek kendime gelmeye çalışıyordum. Yataktan kalktığımda üzerimdeki ıslak kıyafetleri çıkarmaya başladım. Islak kıyafetleri çıkarttığımda Sarenin benim için getirdiği kıyafetleri üzerime giyindim. Bana kendinden bir pijama takımı getirmişti. Mavi renkte bir gecelik takımıydı. Yerdeki ıslak kıyafetlerimi aldığımda nereye bırakacağımı bilmiyordum. Bu eve geldiğimden beri hiç banyoyu veya tuvaleti kullanmamıştım. Tüm ıslak kıyafetlerimi iç içe geçirerek kapının yanına bıraktım. Sare geldiğinde on bunları nereye bırakacağımı sorardım. Yatağa ilerlediğimde pikeyi yastıkların altından çektim. Sarenin yatağı çift kişilik bir yataktı. Yatağın içine girdiğimde pikeyi üzerime örttüm. Islak saçlarımı arkama attığımda gözlerimi yumdum. Niyetim uyumak değildi. Sadece gözlerimi yumma iğtiyacı hissetmiştim.

Bir bedenin yanıma uzandığını hisseder gibi oldum. Gözlerimi açmak istedim fakat uykum çok ağırdı. Tekrar uykuya daldım.

☀️

Gözlerimi araladığımda arkası bana dönük, sarı saçlarını açık bırakmış Sare'yi gördüm yanımda uyurken. Yatakta doğruluğumda gözlerimi oluşturdum. Yatakta döndüğümde ayaklarımı yataktan aşağı sarkıttım. Yataktan kalktığımda kapıya doğru ilerledim. Odanın kapısını açınca odadan çıktım. Gözlerim karşıdaki odanın kapalı kapısına takıldı. Onun odasıydı. Odasındamıydı acaba? Odasına doğru ilerlediğimde elim kapının koluna uzandı. Kolu tutup kapıyı açmak istedim fakat buna cesaret edemediğimde elimi yumruk yaparak merdivenlere yöneldim.

Merdivenleri korkuluğu tutarak inmeye başladım. Aşağıdan bir ses seda gelmiyordu. Saatin kaç olduğu hakkında bir fikrim yoktu. Merdivenleri indiğimde tuvaletin nerede olduğuna bakındım. Mutfağa giden bir kısa koridor vardı. O kısa koridora girdiğimde mutfak kapısının biraz uzağında bir kapı daha vardı. O kapının banyoya ait olduğunu düşürene oraya ilerledim. Kapıyı açtığımda buranın tahmin ettiğim gibi banyo olduğunu gördüm. Banyo yerindeki mavi tuvalet terliklerini ayağıma giyindim ve banyoya girdim. Kapıyı arkamdan kilitledim. Lavabonun karşısına geçtiğimde aynadan yüzüme baktım.

Dün gece ağladıktan sonra hemen uyuduğum için gözlerim şişmişti ve ağladığımı fazlasıyla belli ediyordu. Ayılmak için musluğu açıp yüzüme su çarptım. Duvarda asılı olan el havlusunu alıp yüzümü kuruladım ve havluyu geri yerine astım. Banyonun kilitli kapısını açıp çıktığımda kapıyı arkamdan kapattım. Bahçeye çıkmak için evin kapısının önüne geldim. Fortmantonun kapağını açtım ve dışarı çıkarken giyinmek için bir terlik aradım. Siyah bir terlik bulduğunda onu alıp yere bıraktım ve ayağıma giyindim. Fortmantonun kapağını kapattığımda evin mavi renkteki tahta kapısını açıp dışarı çıktım.

Bahçedeki çardağa doğru yürüyordum. Güneş açmıştı fakat hava soğuktu. Kollarımı üşümemek için kendime sardım ve çardağa ilerledim. Üstü kapalı çardağın içine girdiğimde çardaktan bakla oturdum. Beyaz renkte tahta bir çardaktı. İçinde kış ayları için yapılmış bir soba vardı ve sona şuna yanmıyordu. Ayağımdaki terlikleri çıkartıp ayaklarımı kendime çektim. Sırtımı arkama yasladığımdq kollarımı ayaklarıma sardım. Kafamı dizlerime yasladığımda çardaktan dışarıyı izliyordum. Dışarıyı izlediğim esnada bahçeden içeri giren ve hala üstünde dün geceki kıyafetleriyle duran Karayel girdi.

Kafamı kaldırıp meraklı gözlerle ona baktığımda yağmurdan sonra kuruyan ıslak saçları hafif kabarmış ve dağınıktı. Bütün bir gece o ıslak kıyafetlerle mi durmuştu yoksa. Çardağın yanından geçerken kafasını çevirdiğinde benimle göz göze geldi. Kalbim bana bakışında hızla atmaya başladı sanki. Fakat Karayelin gözlerinde çok başka bir duygu vardı. Bana baktığında gözlerinde sadece nefret vardı. Karayel, artık nefretini gizlemiyordu. Öyle donuk bakıyordu ki aslında. Ama görüyordum. Gözlerindeki o nefreti buradan görüyordum.

Kalbimde bir ağrılık sezdim. Ağrıyordu sanki kalbim. Ona hiçbir şey yapmamıştım ama onun nefretini kazanmıştım. Ve sanırım kalbimin ağrımasının sebebi, Karayelin benden nefret ediyor olmasıydı. Kalbim, karayel benden nefret ediyor diye ağrıyordu. Halbuki daha düne kadar ondan en az babam kadar nefret ettiğimi söylüyordum. Şimdiyse bana nefretle baktığını görmek kalbimi ağrıtıyordu. Duygularımız karşılıklı değilmiyidi, şimdi neden ağarıyordu kalbim. Ondan nefret ediyordum. O da benden. O zaman neden bana nefretle baktığını görmek kalbime zarardı. Karayel, neden kalbime zarardı.

kafasını çevirip evin açık kapısından içeri girdiğinde kapıyı kapamadı. Ben hala arkasından bakarken o gitmişti. Artık bana karşı olan nefretini saklama gereksinimde bulunmuyordu. İçimden bir ses bunun benim için pek de iyi olmayacağını söylüyordu. Sanki nefretini gözlerken daha az korkuyordum ondan. Ama şimdi, şimdi ne yapacağını düşünmekten kafayı yiyecektim.

Yaklaşık bir beş dakika kadar daha aynı şekilde oturup dışarıyı izledikten sonra üşüyordum. Daha fazla bu soğukta dışarıda bu şekilde oturamazdım. Banktan kalkıp çardaktan çıktım. Evin açık kapısına doğru yürüyüp iki basamaklı merdiveni çıktığımda evden içeri girdim. Ben içeri girdiğimde elindeki patates poşeti ile salondan çıkan Yamanın babaannesini gördüm. Kadının bakışları beni bulunca yüzünde beni gördüğüne memnun ol ayan bir ifade oluştu. Beni baştan aşağı süzdüğünde bakışları ayaklarıma kaydı. Gözlerini kısıp ayaklarıma baktığında bende kafamı eğip ayaklarıma baktım. Bir kaç adım atarak bana yaklaştığında elindeki bıçakla ayağımı işaret etti.

"Sen birde benum terluklarumu mu giyindun" şaşkınlıkla ayağımdaki terliklere baktım. "Oy Allahum, birde gitmuş terluklarumu giyunmuş" diye söylenmeye başladığında hemen ayağımdaki terliklerini çıkardım. "Kusura bakmayın... Ben sizin oldu-" dediğim esnada kadın sözümü yarıda kesti. "Sus! Konuşma benumla, iblisun kizu" açık ağzımı kapadığımda kadın bana öfkeyle bakıyordu. Arkasını döndüğünde, "Allahum sen baa sabur ver!" Diye söylene söylene mutfağa giden koridora girdi. Arkasından gözlerimi kırpıştırarak bakakaldım. Sarenin odasına gitmek içim merdivene doğru yürüdüm.

Merdivenleri çıktığım esnada merdivenlerde Sare ile karşılaştım. "Nefes?" Dediğinde eliyle gözünü ovuşturuyordu. Uykusundan yeni uyanmış olmalıydı. "Günaydın" derken aslında gün hiç de aymamıştı. "Günaydın da, babaannem kime öyle söyleniyordu. Yoksa abim yine onu sinir edecek birşey mi yaptı?" Diye sorduğunda kafamı hafifçe iki yana salladım. "Bilmeden babaannenin terliklerini giyinmişim. Ona kızdı" dedim utangaç bir tavırla. Fakat Sare buna güldü. "Sen bakma ona, sabah uyandığı zaman hep huysuz olur öyle" "Anladım" dediğimde Sare geçmem için kenara çekildi. O aşağı inerken ben yukarı çıktım.

Sare Karayel;

Merdivenleri indiğinde büyük bir neşeyle mutfaktan içeri girdi Sare. Soyup doğradığı patatesleri kızartmak için ocağa koyduğu tavaya yağ döken babaannesini gördü. Yüzündeki sinsi gülüşle babaannesinin arkasına geçti. "Babaannem" diyerek arkadan Asiye'nin yanağına kocaman bir öpücük kondurdu Sare. "Kız çilli" diyerek elindeki yağdanlığı tezgaha bıraktı Asiye. "Söyle babaannem" dedi Sare Asiye'nin arkasından çekilip buzdolabına ilerlediğinde. "Hiç kalkmasaydun. Neye kalktun ki ha bu saatte" dedi Asiye kaşlarını çata çata. Buzdolabının kapağını açtığında derin bir nefes çekti içine Sare. "Saat daha 9:30 babaanne." Dedi, buzdolabından aldığı kahvaltılıkları tezgahın üzerine bırakırken. Doğradığı patatesleri kızaran yağın içine attı Asiye. "Abin kalkmuş, o soysuzun kizunu evune geturmiş. Ne bu sendeku rahatluk"

lavabonun musluğunu açıp elini yıkadı Asiye. Bıkkınlıkla bir nefes verdi Sare. "O kız masum babaanne. Hiçbir suçu yok" dedi Sare, dolaptan aldığı kaselerden birine zeytin boşaltırken. "Masum öylemi." "Öyle" dedi Sare. "Abimle de konuşacağım. Vaz geçsin şu intikam işinden" derken, zeytin kavanozunun kapağını kapatıp kavanozu geri dolaba koydu. "Abinin gözüni kan bürümüş kan. Sen öyle kolay vazgeçer mu sanaysin intikamundan" dedi Asiye. Kafasını kaldırıp tezgahın üzerindeki camdan dışarı baktı Sare. "En azından masum bir kızın canını yakmasına izin vermeyeceğim" kan dökülsün istemiyordu Sare. Evet, annesinin sebepsiz yere ölümünün hesabını sorulmasını istiyordu. Ama bu yüzden masumların canı yansın istemiyordu. Onu daha bebekken annesiz bırakan adamdan o da hesap sormak istiyordu ama bunun için masum bir kızın canı yansın istemiyordu. Kendisinin canı yanmıştı. Kendi gibi bir başka masumun daha canı yansın istemiyordu.

Abisini vazgeçirecekti. İntikamından vazgeçiremesede Nefese zarar vermesine engel olacaktı. Çünkü o kızın yaşanan hiçbir şeyde suçu yoktu. Babasının günahının bedelinin o kıza ödetilmesini istemiyordu. Evlatların, anne ve babalarının günahlarının bedelini ödemesini istemiyordu. "Oo günaydın" diyerek mutfaktan içeri girdi Yaman. Bakışları hemen abisine döndü Sarenin. Elindeki peyniri kesmeyi bıraktı ve hemen abisine doğru koştu. "Abi" dedi kollarını Yamanın beline sararken. Sarenin sarılışına karşılık verdi Yaman. "Abisinin gülü" dedi, Sarenin saçlarına öpücük kondururken. Sare Yamandan ayrıldığında, "Asiye'm" diyerek Asiye'ye doğru yürüdü Yaman. Kaşları çatık bir şekilde patateslerin kızaran taraflarını çeviriyordu Asiye. "Ha nedur bu kaşlarunun hali Asiye'm da" diyerek şiveli konuşmaya çalıştı Yaman.

Yüzü tiksinir gibi bir hal aldı Asiye'nin. "Konuşmayi bilmiyisin içine siçu verme şivenun" dedi Asiye. Küçük bir kahkaha attı Sare. Karadenizliler gibi konuşmayı bir türlü beceremiyordu Yaman. Karadenizliydi, burada doğmuştu ama bir türlü konuşamıyordu işte. Ki konuşmak için de çabalamıyordu gerçi. "Sen bu suratuni böyle astuğun müddetçe ben böyle konuşacağum" dedi, pek beceremesede. Daha çok ekşitti suratını Asiye. "Kulaklarumi kanatacasun deli" derken yüzünde küçük de olsa bir gülümseme belirdiğini gördü Yaman. "Şöyle gül be Asiye'm. Hiç yakışmıyor sana çatım kaşlar" kızarmış patatesleri tezgahın üzerine bıraktığı tabağa koymaya başladı Asiye. "O iblisun kizu bu evde olduğu müddetçe keyfum yerune gelmez benum" sabır diler gibi nefes aldı Yaman.

"Ben sana dün söyleyeceğimi söyledim babaanne. O kız bu evden gitmeyecek. En azından vakti gelene kadar" diyerek mutfaktan çıkmak için yürümeye başladı Yaman. "Baban gelup o kizu görünce de ha böyle de" babasının adının geçtiğini duyunca kafasını çebirdi Yaman. "Babam mı?" Siye sorduğunda, "He baban, gelur birazdan eve" önüne dönüp mutfaktan çıktı Yaman. Yusuf, çıktığı üç günlük deniz yolculuğundan bu sabah dönecekti. Asiye'yi atayıp anne ben eve dönüyorum dediğinde Asiye ona olanlardan bahsetmemişti. Oğlunun gelip kendi gözleriyle görmesini istiyordu herşeyi.

🫥👤

Evin kapısı çaldığında kapıya bakmak için mutfaktan çıktı Sare. Açık kapının önünde babasını görünce, "Baba!" Diye bağırdı sevinçle. Koşarak babasının boynuna atladığında elindeki poşetleri yere bırakıp kızına sıkı sıkı sarıldı Yusuf. "Sare'm" dedi Yusuf Sarenin saçlarını okşayarak. "Annesi kokulum benim" geri çekildi Sare. Sarenin yüzünü avuçlayarak önce anlına, sonra sol ve sağ yanağına öpücükler bıraktı Yusuf.

"Babaanne! Babam geldi!" Diye bağırırken Yusufun yere bıraktığı poşetleri aldı Sare ve Mustafapaşa doğru gitti elindeki poşetlerle. Salonda oturmuş, sabah programını izleyen Asiye Sarenin kendisine seslenişiyle oturduğu koltuktan kalktı. Salonun kapısının eşiğine geldiğinde ayakkabılarını çıkaran Yusuf'u gördü. "Oğlum" diyerek ağır adımlarla Yusuf'a ilerledi Asiye. Annesinin kendisine seslenişiyle ayakkabılarını fortmantonun üzerine bırakarak doğruldu Yusuf. Asiye Yusuf'un karşısına geçtiğinde ilk önce annesinin eşini tutup öptü ve anlına götürdü Yusuf. "Ana" diyerek Asiye'ye sarıldı Yusuf. "Hoş geldin oğul" diyerek oğluna sarıldı Asiye.

"Hoş bulduk anam" birbirlerinden ayrıldıklarında göz hizzasına merdivenin son basamağındaki Yaman girdi Yusuf'un. "Yaman?" Dedi şaşkınlıkla Yusuf. Merdivenin son basamağını da inerek babasına doğru yürüdü Yaman. Karşısında Yamanı görünce kaşları şaşkınlıkla çatıldı Yusuf'un. "Oğluna sarılmayacakmısın baba" diye sordu Yaman. Şaşkınlıkla güldüğünde omzundan tutarak kendine çekti Yamanı. "Oğlum, sen ne zaman geldin" diye sordu, sırtına hafif vurarak sarılırken Yusuf. "Din geldim babam" dedi Yaman uzun zamandır görmediği babasına sarılırken. Üç yıl olacaktı. Üç yıldır Yaman hiç Karadeniz'e gelmemişti. Babası, babaannesi ve kardeşiyle yalnızca telefonda görüşmüştü. Bu yüzden onu karşısında görünce şaşırmıştı Yusuf.

Yusuf geriye çekildiğinde hala anlamaz gözlerle Yamana bakıyordu. "Bana neden haber vermedin?" Diye sorduğunda araya Asiye girdi. "Yeduğu poku sana nasul anlatacağunu bilememuştur" dedi Asiye huysuz bir şekilde, ellerini karnının üzerinde birleştirdiğinde. Yusuf'un kaşları çatıldığında bir cevap bekleyen gözler Yamanın üzerindeydi. "Baba," dediği sırada merdivenlerden birinin indiğinin sesi duyuldu. Yusuf'un bakışları merdivene döndüğünde Siyah saçlı bir kız indi merdivenlerden. Kafasını kaldırdığında karşısındakilere bakındı kız. Mavi gözleri her birinin üzerinde gezindi kızın. Kaşları çatıldı Yusuf'un. "Kimdur bu kız?" Diye sorduğunda, "Ha o soysuzun kizudur" dedi Asiye. Annesinin soysuz dediği tek bir kişinin adı düştü aklına, Selim.

Yüzündeki ifade anında değişti Yusuf'un. "Baba gel ben sana anlatayım" diyerek babasının kolundan tutu Yaman. Kolunu geri çekti Yusuf. "Sen?" Dedi kıza bakarak. Anlayamadı kız. "Sen, onun kızımısın?" Diye sordu Yusuf. "Baba, hadi benimle gel" diyerek babasının arkasından kapıya yöneldi Yaman. Tekrar kolunu tutu babasının. Yusufun bakışları hala kızın üzerindeyken, Yamanın zoruyla bahçeye çıktı. Ardlarından kapıyı kapadı Asiye. "Ben sana anlatacaktım" dedi Yaman. "Neyi anlatacaktun?" Dedi Yusuf. "O kızı buraya getirdim ama sevdamdan değil" neden dercesine baktı Yusuf. "İntikam için" duyduklarında birlikte kaşları çatıldı Yusufun.

"Annemin intikamı için" dedi Yaman, babasının onu anlamasını isteyerek. "Bu yaptığın saçmalık" dedi Yusuf. Yüzü anlamazlık içinde baktı babasına Yaman. "Neyi saçmalık. O adam annemi bizden aldı" diye çıkıştı Yaman. Aklına Süreyya düştü Yusufun. Hiç aklından çıkmıyordu ki zaten. "Ben kendi gözlerimle şahit oldum annemin ölümüne. O adamın annemi öldürdüşünü izledim ben" gözlerine hüzün çöktü Yusuf'un. Boğaz'ına bir yumru oturdu. Omuzlarına bir ağırlık bindi. Başı eğildi. "Annemin sana bağırışlarını duydum baba ben." O gece geldi Yusuf'un aklına. Süreyya'nın çığlıkları doldurdu kulaklarını. Sevdiği kadının gözlerinin önünde can verişi geldi gözlerinin önüne. Kan kusuşunu gördü tekrardan. Gecelerce gördüğüm kabuslar geldi aklına. "O adam yüzünden biz neler yaşadık baba, sen neler yaşadın. Şimdi saçmalık benim intikam almam istemem mi?" Diye sorduğunda ne diyeceğini bilemedi.

"Eğer niyetin o kızdan intikam almaksa o olmaz" dedi Yusuf net bir şekilde. Göz devirdi Yaman. "Bak oğlum, o kızın yaşananlarda hiçbir suçu yok. Eğer o kıza zarar verecek birşey yaparsan canına okurum" yalandan bir söz verdi Yaman babasına. "O kıza birşey yapmayacağım" fakat yalandı. Selim Soykanın canını yakmak için kızını kullanacaktı. O kızın canını yakmak demek Selim Soykanın canını yakmak demekti. İntikamından asla vazgeçemeyecekti. Aklına koyduğunu yamasına kimse engel olamayacaktı. Yoluna kimsenin çıkmasına izin vermeyecekti. Yaman Karayel, Nefes Soykan'a öyle bir zarar verecekti ki, yaşadığı şeyi asla unutamayacaktı. Unutturmayacaktı. Yaman, Nefesi bu intikamın en değerli ama en değersiz taşı yapmıştı.

Nefes Soykan;

Asiye hanım mutfağa gittiğinde ben hala aynı yerimde duruyordum. Nereye gideceğimi ve ne yapacağımı bilmiyordum. O adam Yamanın babasıydı. Gözlerime bir tuhaf, bir farklı bakıyordu. Bana sen onun kızımısın derken sesinde nefret yoktu. Bakışlarında nefretin kırıntısı dahi yoktu. O adamda farklı birşey vardı. Onun kızı olduğumu bilmesine rağmen bana onun kızı olup olmadığımı sormuştu. Ne ileri gidebiliyorum ne de geri.

Mutfaktan elinde tepsiyle çıkan Sare'yi gördüm. Onun da bakışları beni bulduğunda, "Nefes, ne dikilmişsin orada. Hadi gel kahvaltı hazır" dediğinde çekindim o sofraya oturmaya. Yerimin olmadığı bir sofrada oturup ne yapacaktım. "Yok, ben aç değilim" dedim yalandan. Kafasını yanına erdiğinde tatlı bir kız gibi görünmeye çalışıyordu ki zaten yeterince tatlıydı. "Lütfen Nefes, gel ve bizimle o sofraya otur" dedi gözlerini masumca kırpıştırarak. Güldüm onun bu haline. "O sofrada bir yerim yok Sare" dedim, gülüşüm solduğunda. Kafasını dikleştir ve az önceki o tatlı halinden uzaklara gidip suratı ciddileşti. "Benim soframda sana hep yer var Nefes" derken sesi gayet ciddi ve netti. Çok ısrarcı bir kızdı. Gözlerinden bile beni o sofraya götüreceği belliydi.

El mecbur istemeye istemeye de olsa onun peşinden bahçeye doğru ilerledim. Ayağıma ayakkabılarımı giyindim. Çardakta Yusuf bey ve Yaman birlikte oturuyorlardı. Onları görünce duraksadım. Adımlarım geri geri giderken, "Orada ne öyle duruyorsun kızım, gel buraya" diyen Yusuf beyin sesini duydum. Kafamı kaldırıp baktığımda az önce söylediklerini benim için söylediğini anladım. Gitmek istemiyordum. Karayelden beni buraya getirdiği için daha çok nefret ediyordum. Ayaklarım istemeye istemeye de olsa çardağa doğru yürüdüm. Çardağa girdiğimde bankın en ucuna oturdum. Hepsinden uzağa. Sare tepside getirdiklerini masaya yerleştirdiğinde ben ellerimi karnımda birleşmiş oturuyordum. Asiye hanım evden çıkıp çardağa doğru geldiğinde masada beni görünce suratında memnuniyetsiz bir ifade yer aldı. "Evumda kalduğu yetmeduğu gibu bir de soframamu oturacak bu iblisun kizu" gözlerim o an dolduğunda oturduğum yerden kalkıp çardaktan çıktım. Bahçenin çıkışına doğru yürümeye başladım. Hızlı adımlarla bahçeden çıktığımda dolan gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı bile. Ben... hiçbir yere, hiçbir şeye ait değildim. Ait olduğum bir evim yoktu, bir odam, bir ailem yoktu. Ben, kimsesizdim. Ben tektim. Bir başımaydım. Yalnızdım. Ben, kimsenin kabullenemediğiydim. Hiçbir yere ait hissedemiyorum kendimi. Doğduğum eve bile ait değildim. Kimsesizdim. Beni doğuran kadın bile beni benimseyememişti. Babam olacak adam beni kabullenememişti. Ben... şu hayatta hiçbir yere ait değildim. Şu dünya sanki herkesi içeri almışda beni kapının dışında bırakmıştı.

"Soykanın kızı!" Duymak istemiyordum. Artık onun sesini duymak istemiyordum. Nereye gittiğimi bilmiyordum. Gözlerimden akan yaşları elimle sildiğimde yerine anında yenileri ekleniyordu. "Sana sesleniyorum duymuyormusun!" Yürümeyi bırakıp arkamı döndüm. Karşıma geçip yürümeyi bıraktı. "Ne! Ne istiyorsun benden!" Diye bağırdım ağlarken. "Daha ne istiyorsun! Amacın canımı yakmak değilmiydi! Al bak! Bak eserine!" Diye bağırdım yüzüne yüzüne. "Karşıma çıktığın günden beridir göz yaşım durmadı" dedim artık çaresizce. "Neden ya neden? Neden intikamını benim üzerimden alıyorsun?" Ağlayan gözlerle gözlerine baktım ümitsizce. Belki bir cevap verir. Belki birşey der diye ama gözlerime duygusuzca bakmaktan başka birşey yapmıyordu.

"Görmüyormusun? Babaannen bana nefretle bakıyor. Kadın beni evinde istemiyor. Bugün bana bunları babaannen diyor. Yarın dışarı çıktığımda başkaları bana bin beterini diyecek." Nefesim tükeniyordu. Konuşmakta zorlanıyordum. "Yoruyorsun beni Karayel. Beni çok yoruyorsun." Yanağımdan akan yaşı elimle sildim. "Canımı yakıyorsun. Herşeyinle, sözlerinle canımı yakıyorsun" sustuğumda gözlerine kırıklıkla baktım. Fakat onun gözlerinde duygunun kırıntısı yoktu. Karayelin duyguları yoktu. Az önce geldiğim yola dönerek geldiğim yoları geri gidiyordum. Evden çok uzaklaşmamıştım. Bahçeden içeri geri girdiğimde, eve doğru yürüyordum. Göz yaşlarımı silmiş, ağlamayı bırakmıştım. Çardağın önünden geçeceğim esnada bir el elimi tutu. Kafamı elime eğip baktığımda bir el elimi tutuyordu. Kafamı kaldırıp elimi tutanın kim olduğuna baktım. Karayel.

Beni kendiyle birlikte çardağın önüne götürdüğünde ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. Sare, Yusuf bey ve Asiye hanımın bakışları ilk olarak bize, daha sonra da birbirini tutan ellerimize kaydı. "Biz," dediğinde kafasını çevirip bana baktı Karayel. Bende kafamı çevirmiş ona bakıyordum. "Evleniyoruz." Kaşlarım şaşkınlıkla çatıldığında elimi elinden kurtarmaya çalıştım. Fakat o elimi daha sıkı sıktı. "Başta babaannem dahil hepiniz bunu kabul edin" ben şok içinde onun yüzüne bakarken sonunda dönüp bana bakabilmişti. Kulağıma yaklaştı ve kısık sesle konuştu, "Beterin beteri vardır derler Soykanın kızı, bilirmisin" dediğinde güldüğünü duydum.

Bölümü oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın lütfen🎀🍂

 

 

Loading...
0%