Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. BÖLÜM; YANGINDA YANAN

@umutkirintisiniyaz

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölümü oylamayı ve bolca yorum yapmayı unutmayın lütfen.

keyifli okumalar dilerim...

Bolca yorum yaparsanız sevinirim.

Birde, bu bölümde de yine yorum olmazsa bir sonraki bölüm gelmeyecek, bilginize. Çünkü emeklerimin karşılığını alamıyormuş gibi hissediyorum.

🤍

 

 

 

 

 

"O yangında yalnızca sen yandın deniz kızı. Akıttığın her göz yaşın yanıgını daha da alevlendirmeye yetti sadece, söndürmeye değil..."

Yalanlar ve sahtelikler üzerine kurulmuş bir ilişki. Planlar için atılmış bir imza ve acılar için parmaklara takılmış iki yüzük. Bu evlilik birine çok acılar çektirecek, birini ise amacına ulaştıracaktı.

Mutlu mu olmam gerekiyordu. Sevinçten havalara mı uçmam gerekiyordu. Ya da ne bileyim, gülmem mi gerekiyordu. Evleniyorum diye. Evleniyorum. Dediğin biriyle evlenirsen evli olursun. Sevmediğin biriyle evlenemezsin, evli olamazsın. El ele tutuşan ellerimize kaydı bakışlarım. Karayel, seninle evlenmek demek, intihar demek, benim için. Elimi elinden kurtarmaya çalışıyordum fakat o daha sıkı tutuyordu elimi. Asiye hanımın beni oymak ister gibi bakışlarına maruz kalmak beni ürkütüyordu. Ayrıca Yusuf beyin de oğluna anlamaz bakışlarla bakıp, gözlerinin altında yatan, yapma ikazı sanki bu evlilik olursa başıma gelecekleri bildiği içindi. Sare, ağzındaki çayını şokla püskürttüğünü masadaki peçeteyle ağızını siliyordu fakat o da kocaman açılmış gözleriyle bize bakıyordu.

Aslında hepsi biliyordu değilmi. Karayelin benimle neden bir anda evlenmek istediğini biliyordu. "Saçmalamayı kes karayel" dedim gayet sesli bir şekilde. "Saçmalamayı ve saçmalayanlardan da nefret ettiğimi bilmen gerek Soykanın kızı" ciddi miydi? Yoksa benimle dalga mı geçiyordu. "Şimdi müsaadenizle, üzerimizi değiştirip nikah tarihi almak için nikah dairesine gideceğiz," kurnaz gözleri bana değdi. "Müstakbel karımla" içimde bir kıpırtı oluştu sanki. İçim bir hoş olur gibi oldu. Gülmek ister gibi hissettim kendimi. Ellerimize kaydı yine bakışlarım. Elimi tutuyordu, bırakmayayım diye. Sıkı sıkı, ellimi tutuyordu. Asiye hanım dudaklarını aralayıp tam birşey diyeceği sırada karayel araya girdi. "Hiç boşa dil dökme nene." Dudakları tekrar kapandı Asiye hanımın. Karayel hala elimi tutarken eve doğru döndüğünde bende eve doğru döndüm. Eve doğru yürüdüğümüzde evden içeri girdik. Ayağımdaki ayakkabıları çıkaracağım esnada karayel elimi bıraktı. Ben ayakkabılarımı çıkarmak için eğilip ayakkabının bağcıklarını açarken o ayakkabılarını çıkarmış merdivene doğru ilerliyordu.

Ayakkabılarımı hızla ayaklarımdan çıkardım. "Karayel, bekle" diye seslendim arkasından. Beni duymamazlıktan gelerek merdivenleri çıkmaya başladı. Arkasından giderek merdivenleri çıkmaya başladım. "Sana diyorum dursana" ben ona seslenmeye devam ederken o arkasına bile bakmadan merdivenleri çıkmayı bitirdi. Sadenin odasının karşısındaki oda ona aitti. Odasının kapısını açarak odasından içeri girdiğinde kapıyı kapatacaktı fakat o esnada ben kapatacağı kapıyı tutarak odadan içeri girdim. "Ne var? Yine ne istiyorsun?" Diye sordu bıkkkınlıkla bir sesle. Kapıyı arkamdan kapandığında odanın ortasında duran karayelin yanına ilerledim.

İlk olarak odasında gezindi bakışlarım. Tek kişilik bir yatağı vardı. Yatağının sağında kalan bir çalışma masası vardı fakat üzeri boştu. Gardrobu yatağının hemen karşısındaydı. Yatağın diğer tarafı, yani bizim bulunduğumuz taraf ise boştu. Yalnızca beyaz bir halı serisiydi yere. Odası çok büyük değildi ama küçük de değildi. Odanın içini inceledikten sonra bakışlarım onu buldu. "Evleniyoruz ne demek karayel" diye sordum. "Evleniyoruz demek" dedi umursamaz bir şekilde. "Bak, gerçekten seni anlamaya çalışıyorum ama sen her seferinde akla mantığa sığmayan şeyler yapıyorsun ve beni de o şeylerin tam ortasına atıyorsun"

"Sen ilk günden beridir o şeylerin ortasındasın zaten, ben birşey yapmıyorum" dedi omuz silkerek. "Evleniyoruz, dedin karayel" kafasını ağır bir şekilde memnüniyetle salladı. "Çünkü ben öyle istiyorum" hayretle güldüm. "Gerçekten, benimle evlenecekmisin? Hani beni asla nikahına almazdın. Şimdi ne değişti."
Bana doğru bir adım attı. "Sahte bir evlilik Soykanın kızı. Yani, hala seni nikahıma almamakta kararlıyım" gözlerine bakarken duymak istediğim cevap bu değildi sanki. Sanki içimde bir yer, çok farklı bir cevap almayı beklemiş gibiydi. Çünkü omuzlarım az önce duyduklarımla çöktü. "Neden ama neden? Bir açıklaması olmalı" diye sordum, yine bir umut.

"Ben ve keyfim öyle istiyoruz Soykanın kızı. İtirazın mı var?" Kafamı hızla iki yana salladım. "Ama bu saçmalık" gözlerime dikkatle baktı. Yine birşey gördü sanırım gözlerimde. Gülücük gibi oldu fakat gülmedi. Yüzüme biraz yaklaşarak gözlerine en yakından bakılacak şekilde baktı. "Bu evlilik asla gerçek bir evlilik olmayacak Soykanın kızı. Annemin katilinin kızıyla birşey yaşayacak değilim. Seni korumak için de evlenmiyorum seninle. Sakın yanlış düşüncelere kapılıp ümitlenme diye söylüyorum" sesi soğuk ve duygusuzdu. Gözlerinde duygu yoktu. Kalbimi kırmak için elinden ne geliyorsa yapıyordu. Ve bunu başarıyordu da. Kalbimi kırıyordu. Kalbimi eziyordu sözleriyle. Kırıyordu kalbimi duygusuz ve nefretle bakan gözleriyle. Oysaki benim anlayamadığım bir şekilde kahverengilikleriyle her göz göze geldiğimde sanki nefesim kesiliyor gibi oluyordu. Yaman Karayel, nefretiyle kalbime zarardı.

Kafamı ağırca sallayarak odadaki cama çevirdiğimde gözlerine artık bakmak istemedim. "Sahte bir evlilik. Zaten sahte bir evlilikte aramızda birşey geçemez. Çünkü şeninde dediğin gibi annenin katlinin kızıyla birşey yaşayamazsın. İntikamın için kaçırdığın kızla aranda birşey olamaz. Ve benim de, nefret ettiğim adamla aramda birşey olamaz." Kafamı çevirip tekrar gözlerine baktığımda yüzünde söylediklerimde tatmin olmuş bir ifade vardı. Başka birşey demedik ikimizde. O susunca birşey olmuyordu fakat ben susunca... her neyse. Odanın kapısına dönüp kapıya ilerledim. Kapıyı açıp odadan çıktığımda karşıdaki Sarenin odasına yürüdüm. Açık kapıdan içeri girdiğimde kapıyı ardımdan kapattım.

Yatağa ilerleyip üzerine oturdum. Sırt üstü yatağa uzandım ve ellerimi karnımda birleştirdim. Tavana baktım yalnızca. Bir insan daha kaç kere kırılırdı ki. Bir insanın canı daha ne kadar yanabilirdi. Ne kadar yanabilirdim. Daha hangi sözü kalbimi acıtabilirdi. Daha ne kadar, ne kadar kalbimi avuçlarında ezecekti. Gerçekten... hiç mi umrunda değildi. Sözlerinin kalbimi kırabilecek olması hiç mi umrunda değildi. Bilerek mi yapıyordu. Sırf kalbimi kırmak için bilerek mi yapıyordu. İnsanın içi sızlamazmıydı, o sözleri söylerken. Peki ya ben, kalbim. Kalbim neden onun sözlerine kırılıyor. Neden? Ne sebepten? Kalbim... gerçekten de ona neden kırılıyor. İnsan nefret ediyorum dediği birine kırılır mı? Sanmıyorum. O zaman neden kırılıyorum?

Karnımdan gelen guruldama seslerine aldırış etmiyordum. Açtım ve hiçbir şey yememiştim. Ama bu evde o insanlara ait hiçbir lokmayı yutamazdım. Fazlalıktım. Nefret ediliyordu benden, Selim Soykan yüzünden.

Yaman karayel, Çınar;

Cebindeki telefonunu çıkardı Yaman. Kilit ekranını açtığında arama kısmına girerek son aranmalarda yazan, kardeşim, ismine tıkladı ve telefonu kulağına götürdü. İkinci çalıştan sonra telefon açıldığında, "kardeşim" dedi Çınar. "Kardeşim. Acil düğün hazırlıklarına başlaman gerekiyor" dedi Yaman, yalandan bir sevinçle. Kaşları çatıldı telefonun diğer ucundaki Çınarın. "Ne düğünü, ne hazırlığı lan?" Diye sordu şaşkınlıkla. "Kardeşin evleniyor oğlum" dedi Yaman. Daha da çatıldı Çınarın kaşları. "Kiminle lan" diye sorduğunda dudağının kenarı yukarı doğru kıvrıldı Yamanın. "Soykanın kızıyla" "Ne demek Soykanın kızıyla. Lan gavat, kız düşmanının kızı değilmi. Ne evliliğinden bahsediyorsun sen" diye sordu Çınar. Bıkkın bir nefes verdi Yaman. "Gerçekten evlenmiyorum Çınar, sahte evlilik." Daha kaşarlı ne kadar çatılabilirse o kadar çatıldı Çınarın kaşları.

"Neden böyle bir bok yemeye karar verdiğini öğrenebilirmiyim kardeşim" diye sordu Çınar yapmacık bir sesle. "İntikamım için" dediğinde sesli bir küfür savurdu Çınar. "Bak karışmiyim, bir bildiği vardır diyorum ama sen iyice ileri gitmeye başladın." Göz devirdi Yaman. "İntikamım için o kızla evlenmem gerek" elini sinirle çenesine atarak çenesini sıvazlamaya başladı Çınar. "Lan oğlum, o kızla evlenmenin intikamın için ne gibi bir amacı olabilir" diye sordu Çınar. Cevapsız kaldı Yaman. Bu sahte evlilikle yapacağı şey, Soykanın kızına veriliebilecek en büyük zararı verecekti. Onu yıkacaktı, kalbini parçalara ayıracaktı. O kızın canını öyle bir yakacaktı ki asla unutmayacak ve kendine gelemeyecekti. Şuan nefret ettiğinden daha da çok nefret edecekti Karayelden. Kimse bilmeyecekti bu sahte evliliğin altında yatan gerçek sebebi. İntikamı için evlendi denilecekti belki, belki annesinin katilinin kızına aşık oldu denilecekti ama o, bu evlilikle birine verilebilecek en büyük zararı planlıyordu.

"Hiç mi düşünmüyorsun oğlum intikamını aldıktan sonra ne olacak diye." Diye sordu telefonun diğer ucundaki Çınar. Düşüncelerinden Çınarın sesiyle sıyrıldı Yaman. "Yıllardır içimde büyüyen intikamı almış olacağım ve içim sonsuz bir huzurla dolacak. Artık yoluma ve hayatıma bakabileceğim" dedi Yaman. "Peki ya o kız. O kıza ne olacak" bakışları kapalı odanın kapısına kaydı Yamanın. "O kız... banane oğlum ondan. Eski hayatına devam eder herhalde" diyerek geçiştirdi. Yaman görmedi ama kafasını iki yana salladı Çınar. "Eski hayatı mı? O kızın bir hayatı kalmayacak Yaman. O kız mahvolacak. Bunu sakın unutma. O kız bu hikayede en az senin kadar masum" takılı kaldı gözleri Karayelin kapıda. "Zaten en çok masumların canı yanar." Diye mırıldandı. Ne zaman görülmüştü kötülerin veya suçluların canlarının yandığı. Kitaplarda bile canları yanmazdı onların. Her zaman... her zaman canı yanan taraf hikayenin en masumları, en masumu değilmidir. Masumlar, daima canlarının yanmalarına mahkumdur.

Nefes Soykan;

Odanın kapısı açıldığında odadan içeri Sare girdi. Bakışları anımda yatağın üzerinde uzanan bana değdi. "Nefes!" Diye bağırarak koşarak yanıma geldi. Yatakta doğrulup oturur bir pozisyon aldığımda Sare yanıma oturdu. "Evleniyoruz ne demek kızım" diye sordu heyecanla. "Evleniyoruz demek" dedim umursamazca. "İyi de neden? Neden bir anda böyle bir karar aldınız?" Diye sorarken meraklı gözleri üzermdeydi. "Abin öyle istiyor." Dedim omuz silkerek. Kaşkarı çatıldı. "Ne demek abim istiyor" diye sordu. Hepsi biliyordu beni intikam için kaçırdığını. Bu evliliğin öyle aşk veya merhamet evliliği olmadığını da biliyor olmalıydılar. "Abine sor Sare. Çünkü ben hiçbir şey bilmiyorum"

Yataktan kalkıp kapıya ilerlediğinde karşıdaki odanın kapısı açıldı ve odadan Karayel çıktı. Sare durup abisine baktığında ben kafamı çevirip başka bir yöne baktım. "Şuna kıyafetlerinden ver. Dışarı çıkıcaz. Hazır olsun" şuna, artık Soykanın kızı da demiyordu ha. Kafamı çevirip ona baktım. Sare arkasını dönüp bana baktı. "Nefes, sen dolaptan kendine göre birşeyler al ve giyin. Ben geliyorum" dedi Sare gülümseyerek. Kafamı sallayarak dediğini onayladım. Sare odadan çıkarken odanın kapısını da ardından kapadı. Odada yine yalnız kaldığımda yataktan kalktım.

Yatağın öbür tarafına geçerek sarenin dolabının sürgülü kapağını açtım. Bakışlarım dolaptaki kıyafetlerde gezindi. Burada hava soğuktu. O yüzden Sarenin swhitlerinden bir tane seçip aldım kendime. Düz bej renginde çok uzun olmayan kapşonlu bir shwitti. Üzerimdeki pijama takımının üstünü çıkardım shwiti kafamdan geçirip üzerime giyindim. Tekrar dolaba döndüğümde bu seferde altıma giyinmek için birşey aradım. Sadenin pantolonlarının olduğu rafa bakındım. Siyah kot katlı pantolonu diğerlerinin arasından aldım. Pantolonu açıp nasıl bir pantolon olduğuna baktım. Bol paçalı bir pantolondu. Pantolonu yatağın üzerine bıraktım ve altımdaki pijamayı çıkardım. Pantolonu yataktan aldım ve giyindim. Dolabın yanındaki duvara askılı olmayan oval şekildeki aynadan kendime baktım. Pantolon ve shwit gayet uyumluydu. Fakat saçlarım için iyi şeyler söylemeyecektim. Saçlarım açık uyuduğum için birbirine girmiş gibi duruyordu. Odanın kapısının arkasında Sarenin bir makyaj masası vardı.

Makyaj masasına ilerledim. Masanın üzerinde makyaj malzemeleri dışında başka birşey yoktu. Çekmeceyi açtım. Çekmecede iki tane tarak vardı. Pembe olanı aldım ve saçlarımı az önceki boy aynasının karşısına geçerek taramaya başladım. Saçlarımı tarayarak eski halime getirdiğimde hazırdım. Tarağı aldığım yere geri bıraktım ve odadan çıkıp aşağı indim. "Abi, artık söyleyecekmisin neden evlendiğinizi" diyen Sarenin sesini duydum. Sesi salondan geliyordu. "Kızım ne uzattın ya" diye söyleniyordu Karayel. "Ya ben biliyorum. Aşık olduğunuz için evlenmiyorsunuz. Başka ne için evlenebilirsiniz" sarenin sesi meraklı geliyordu. "Korumak için" dedi Karayel. Bakışlarım salonun açık kapısından içeri döndü. "Kimi?" Diye sordu Sare bu sefer de. "O kızı" dedi Karayel. Yalandı. Kimse gerçek sebebi bilmesin diye yalandı. "Gerçekten mi?" Diye sordu Sare heyecanla. "Babaannemin laflarından ve sözlerinden korumak için evleniyorum. Başka bir anlam arama" Sare, abisinin yalan söylüyor olabileceğini düşünmüyordu. Evlilikte başka bir sebep aramıyordu. İnanıyordu, abisinin beni korumak için benimle evleneceğine inanıyordu.

"Abim benim be!" Salona girdiğimde ikisinin de bakışları bana döndü. "Ben hazırım. Çıkabiliriz." Dedim. Karayel ayaklandı. Ardından Sare de ayağa kalktı. "Ayy siz şimdi nikah günü almaya gidiyorsunuz değil mi?" Diye sordu yüzündeki kocaman gülümsemeyle. Kafamı aşağı yukarı sallayarak onu onayladım. "Ben de gelebilirmiyim abi" diye sordu karayele dönerek. Kafasını iki yana salladı karayel. "Sen evde kalıp babaannemin sinirini dindiriyorsun küçük hanım" dedi anlına bir öpücük kondurduğunda. Ofladı Sare. "Babaannem vardı değil mi?" Dedi mutsuzca. Ben salondan çıktığımda o da arkamdan geliyordu. Kapının önüne geldiğimde eğilip ayakkabılarımı giyindim.

Evin açık kapısından çıktığımda bahçede ve çardakta kimse yoktu. Karayel yanımda durduğunda kafamı çevirip ona baktım. "Gerçekten, neden evleniyorsun karayel benimle?" Diye sordum gözlerine bakarken. Cevap vermedi, omuz silkeledi. "Sareyi ve diğerlerini kandırabilirsin fakat beni kandıramazsın. Sahte bir evliliği neden istiyorsun?" Ellerini cebine attığında bakışlarını kafasını kaldırarak gökyüzüne baktı. "Herşeyi bilmene gerek yok. Zaten herşeyi bilseydik bildiğimiz şeyleri yaşamanın ne anlamı kalırdı. Sen sadece izle Soykanın kızı. Geceleri gökyüzündeki yıldızları sayarak bekle" kafasını gökyüzünden çevirdiğinde bahçenin dışındaki arabasına doğru yürümeye başladı.

Arkasından bende yürümeye başladım. Bahçeden çıktığımızda o arabayı kullanacağı için ön kapıyı açıp arabaya bindi. Bende arabanın diğer tarafına geçerek arka kapıyı açtım ve arabanın arkasına bindim. Aynadan bana baktı. "Öne gelmen gerekmiyormu." "Böylesi daha iyi, en azından yüzünü görmüyorum" dedim bakışlarımı cama çevirip camı sonuna kadar açtım. Arabanın çalışmasıyla birlikte esmeye başlayan rüzgar saçlarımı geri savuşturuyordu.

💍

Bir gelinlikçinin önünde durduğumuzda anlamsız bakışlarla gelinlikçiye bakıyorduk. "Neden geldik buraya?" Diye sordum ona bakmadan.

"Sana gelinlik bakmaya geldik."

"Herşeyi hallettik bana gelinlik bakmak mı kaldı Karayel"

"Herşeyi ben hallettim Soykanın kızı. Hadi, in aşağı" dediğinde onun kapısının açıldığına dair bir ses geldi. Bıkkın bir nefes vererek arabanın kapısını açıp aşağı indim. Kapıyı geri kapadığımda yolun karşısındaki gelinlikçiye gitmek için yanımda belirdi Karayel. Elimi tutuğunda elimi geri çektim. "Her fırsatta elimi tutmak zorunda değilsin" dedim kesin bir dille. Arabaların yoldan geçmediği bir anda yolun diğer tarafına geçtim. Camdan görünen gelinliklere baktım. Kapıyı açıp içeri girdiğimde bakışlarım her bir gelinlikte gezindi. Aralarından birinde takılı kaldı bakışlarım. Yanına yaklaşıp daha yakından baktım gelinliğe. Çok zarif duruyordu. Fazla zarif. Göğüs kısımları incilerle döşenmişti. Kolları askılıydı. Bel kısmında yine inciler vardı. Etek kısmı çok kabarık değildi. Beyaz, saten bir gelinlikti. Bel kısmına bir kemer gibi döşenmiş inci taşlar elbiseyi daha da büyüleyici bir hale getirmişti. Göğüs kısmındaki dekolte, kıvrımlıydı.

"Sahte bir evlilik için fazla gösterişli bir gelinlik değil mi sencede"

"Zaten bende böyle güzel bir gelinliği senin gibi biriyle yalandan evleniyorum diye harcayacak değilim"

"Benim gibi biri mi? Ne varmış bende"

"Kalbin kör senin. Kalbin o kadar körki karayel. Doğruyu ve yanlışı ayırt edemiyorsun. Yaptıklarının kimin canını yakacağını göremiyorsun"

"Kimin canının yanacağını çok iyi görebiliyorum Soykanın kızı. Ve bunu bile bile yapıyorum herşeyi"

Bakışlarım gelinlikten ayrılıp ona döndü. Görebilsedin karayel, görebilseydin. Ama görmüyorsun. Yalnızca gördüğünü sanıyorsun. Babamın canını yakacağını sanarken beni yakıyorsun. O yangında sen, beni yakıyorsun. Fakat bunu göremeyecek kadar kör o kalbin. Kalbin bana kör karayel.

Titrek bir nefes verdim. Başka gelinliklere bakmaya karar verdim. Daha düz, sade ve abartılı olmayan gelinliklere baktım. Günlük giyilebilecek gibi olanlara. Ve burada o şekilde bir sürü çeşitli gelinlik vardı. Bir kızın yanıma geldiğini gördüm. "Size nasıl yardımcı olabilirim?" Diye sordu kız yanıma geldiğinde. "Ben böyle çok sade, gösterişsiz, düz bir gelinlik bakıyorum. Sanki günlük hayatta da giyilebilecekmiş gibi olanlardan." Diyerek nasıl bir gelinlik aradığımı kıza belirttim. "İsteğinize uyan bir kaç gelinlik var elimizde. Buyrun şu tarafta" diyerek ekiyle işaret ettiği yere yürümeye başladık kızla.

Başka gelinliklerin asılı durduğu askılığın yanına geldiğimizde ellerim gelinliklerin üzerinde gezindi. Bir tanesini askısından tutup aldığımda baktım. Sahte bir evlilik için yeterli bir gelinlikti. "Bu olsun" dedim kıza bakarak. "Ama denemediniz" güldüm. "Denemeye gerek yok, siz bunu poşetleyin" dedim kıza. Kız elimdeki gelinliği aldı ve kasaya doğru gitti. Ben diğer gelinliklerde göz gezdirmeye devam ediyordum. Dükkanın kapısının açıldığına dair bir ses geldi kulağıma. Bir kaç saniye sonra fısıltılar doldurdu kulağımı. "Kız ha bu Asiye'nin torini değilmidur?"

"He valla odur" dedi başka bir kadın sesi. "Bu kiz da kimdur?" Dediğinde kadın benden bahsettiklerini anladım. "Bilmimisin, tüm köy çalkalanır ya Soykanların kızını Asiye'nin torini kaçurmuş diye"

"Nerden bilisin o kizin bu kiz olduğuni?"

"Ben köydeki herkesi tanurum. Bu kiz bizden değuldur" dedi kadın. Elim bir gelinliğin üzerinde durdu. "Ha o gelinluk mu bakayi?" Dönüp onlara bakmak istedim ama bakmadım. "Kız yoksa, evleniyur mu bu kızla bizum oğlan"

"Sanmayrum. Anasının katilinun kizunu kendine karı diye almaz herhal" Buradaki herkes biliyordu değil mi. Babamın Kareyellerin gelinini öldürdüğünü herkes biliyordu. "Gelinliğinizi poşetledim" diyerek elindeki beyaz poşetle yanıma geldi kız. Teşekkür ederek poşeti elinden aldım. Karayelin yanına gittim. "Aldım gelinliği gidebiliriz" kafasını elindeki telefondan kaldırıp bana baktı. Elimdeki gelinlik poşetine değdi bakışları. "Gidelim" dedi. Telefonunu pantolonunun cebine koyduğunda elimdeki gelinlik poşetini aldı.

Gelinlikçiden çıktığımızda arabaya doğru yürüyorduk. "Nikah işleri ne olacak" diye sordum. "Halletim onları. Yarın öğlen evleniyoruz" evleniyoruz. Bu adamın evlenmenin ne demek olduğundan haberi varmı. Arabaya bindiğimizde eve doğru yol aldık.

🫥

Eve geldiğimizde arabadan indim. Karayelin arka koltuğa bıraktığı gelinlik poşetini aldım. Bahçeden içeri girdim ve eve doğru yürüdüm. Evin kapısı hala açıktı. Ne için kapamıyorlardı anlamıyordum. Kapıdan içeri girdiğimde ayağımdaki ayakkabılarımı çıkarttım. Merdivenlere yönelip yukarı çıktım. Surenin odasının kapısını açtım ve odaya girdim. Kapıyı geri kapandığımda makyaj masasında oturan Sareyi gördüm. Sare kafasını çevirip beni gördü. Elimdeki poşete baktı. "Nefes," diyerek oturduğu sandalyeden kalktı. Yanıma geldi ve hemen elimdeki poşeti açtı. "Gelinlik mi aldınız!" Diyerek poşetin içindeki gelinliği çıkardı. Gelinliği kollarından tutarak baştan aşağı gelinliğe baktı.

"Bu çok güzel!" Dedi sevinçele. Gelinliği yatağın üzerine bıraktı ve yanıma gelip beni kolumdan tutu. "Hemen herşeyi anlatıyorsun" diyerek beni yatağa götürdü. Yatağa oturduğumda o da karşıma oturdu. "Anlat çabuk! Nikah tarihi aldınız mı?" Diye sordu. Gözleri merakla büyümüştü. Heyecandan yerinde duramıyordu. "Yarın öğlen, evleniyoruz" dedim istemsizce. "Yarın mı? Ya ben yarına nasıl elbise bulacağım. Başka tarih mi yoktu." Diye yakınmaya başladı Sare. "Benim bir görümce olarak çok güzel olmam gerek" diye yakınmaya devam ediyordu. "Abime bir kaç gün sonrasına gün almasını söyleyemedin mi Nefes?" Diyerek dudak büzdü. Ellerin tutum. "Sana ne giysen yakışır Sare"

Güldü. "Neyse, ben yine kendime birşey uydururum. Siz şimdi gerçekten evleniyorsunuz." Dedi yine sevinçle. Sahte bir evlilik olduğunu bilmiyordu. "Evlilik, birbirine aşık iki insanın aşlarını sonsuza kadar sürdürmeleri ve bir ömür hiç ayrılmadan birlikte olmaları demek Sare. Biz abinle birbirimize aşık değiliz, olamayız. Bizimkisi asla gerçek bir evlilik olmayacak" "Şimdi değilsiniz Nefes. Bu aşık olmayacağınız anlamına gelmiyor. Bak görürsün birbirinize aşık olduğunuzda gelip bana sen haklıymışsın diyeceksin. Bunu da buraya yazıyorum" diyerek yatağın üzerini çizdi parmağıyla. İstemsizce güldüm. Karayel ve Soykanın kızının birbirine aşık olması. O buz kalplinin bana aşık olacağını sanmıyordum. Onun duyguları bile yoktu ki.

Yaman Karayel, Yusuf Karayel;

Çardakta oturmuş telefonuyla ilgileniyordu Karayel. Evin kapısına açıldığına dair bir ses duyduğunda kafasını kaldırıp kim olduğuna bakma gereksiniminde bulunmadan telefonuna bakmaya devam etti. Biraz sonra bir gölge üzerine çöktüğünde kafasını kaldırıp baktı. "Baba" dedi karşısında babasını görünce karayel. Yamanın yanına oturdu Yusuf. "Evlat, sen ne yaptığının farkında mısın?" Diye sordu. Telefonunu kapatıp masanın üzerine bıraktı ve babasına döndü Yaman. "Biliyorum baba"

"Sence doğru olanı mı yapıyorsun?" Diye sordu Yusuf, alttan almaya çalışarak. Diyecek birşey bulamadı Yusuf. "Bak evlat, için yanıyor biliyorum. Annenin intikamını alarak o yangını söndürmeye çalışıyorsun ama böyle olmaz"

"Başka nasıl olur baba. Sen söyle başka nasıl olur?"

"o kız..." diyeceği esnada Yaman sözünü yarıda kesi Yusuf'un. "Yine o kız diye başlama baba." Dinlemedi Yusuf onu. "O kız masum" dedi Yusuf. "Annem, annem masum değilmiydi baba. Annem öldürüldüğünde masum değilmiydi. Sen, sen peki. Ne suçun vardı senin. Benim sen suçum vardı. Annemin ölümüne şahit olurken benim ne suçum vardı. Ya Sare. O daha bir yaşındaydı baba. Annem öldüğünde o daha bir yaşındaydı. Biz masum değilmiydik. Bizim canımız yandı ama. En çok bizim canımız yandı değilmi. Şimdi o katilin kızının canı yanmış çok mu? Ben yandım baba. Ben yirmi bir yıldır yandım baba. Şimdi sıra onlarda. Şimdi sıra Soykanlarda. Onları da yandığım gibi yakmadan vazgeçmeyeceğim" titrek bir nefes verdi Yusuf.

Omzuna dokundu Yamanın Yusuf. "Oğul, canını yaktığınla sınanırsın. O kızı yandığın ateşin içine atarken, sonrasında sınanacağını da unutma" dediğinde alayla güldü Yaman. "Ne sanıyorsunuz. O kıza aşık olacağımı falan mı? Eğer böyle düşüneniniz varsa gerçekten beni tanımıyor ve aptal" dedi gülerken. Ne yaparsa yapsın oğlunu bu intikam işinden vazgeçiremeyeceğini biliyordu Yusuf. İçindeki yangın sönmediği müddetçe durmayacağını da biliyordu. Kalbi de gözü de öyle kör olmuştu ki, hiçbir söz onu yolundan döndüremezdi. Biliyordu Yusuf. Bildiği için birşey yapamıyordu.

"Neyse ben yatmaya gidiyorum." Diyerek oturduğu yerden kalktı Yaman. "Allah rahatlık versin evlat" dedi Yusuf arkasından bakarken. Yaman evden içeri girdiğinde kafasını kalkdırıp karanlık gökyüzüne baktı Yusuf. "Sen söyle Süreyya'm. Sen söyle oğlumuza. Sonunda çok pişman olacağı şeyler yapmasın diye sen söyle Gülbahçem."

Nefes Soykan;

Sabahın erken saatlerinde uyanmıştım ve bir türlü de geri uyuyamamıştım. Yatağın ucuna oturmuş camdan dışarıya bakıyordum. Bir anda çalmaya başlayan alarm sesiyle kafamı çevirip arkama baktım. "Hay ben senin gibi alarmı" diye söylenerek gözleri kapalı bir şekilde yatağın üzerindeki telefonunu arıyordu Sare. "Ya sus, iki gram uykum var içine ettin!" Diye söylenerek bir hışımla uzandığı yerde doğruldu. Bulduğu telefonunu alıp alarmı kapattı. Telefonunun ekranına bakarken parmaklarını açık saçlarının arasından geçirerek saçlarını arkaya attı.

kafasını çevirdiğinde bakışları bana değdi. "Nefes, sen uyanıkmıydın?" Diye sordu hala uykulu bir sesle. Kafamı salladım. "Çok oldu uyanalı" dedim. Yataktan kalktı Sare. "Kızım bugün senin nikahın yokmu. Ne bu rahatlık." Yanıma geldi ve iki elimden tutarak beni yataktan kaldırdı. "Hemen gidiyorsun bir duş alıyorsun. Bende sen duştan çıkana kadar önce kendimi hazırlıyorum ki sonra tüm vaktimi sana ayırayım. Ama önce abimi uyandırmam gerek" kafamı sallayarak Sareyi onayladım ve odadan çıkıp aşağı indim.

Sare Karayel;

Sare odasından çıkıp kapıyı bile çalmadan Yamanın odasına daldı. Yatağında horul horul uyuyan abisini görünce yüzünde sinsi bir gülüş belirdi. Bir kaç adım atarak yatağa yaklaştığında birden Yamanın üzerine atladı. "Lan! Deprem mi oluyor!" Diye bağırarak gözlerini açtı Yaman. "Çüş be abi. Gören de diyecek yüz kiloyum" diyerek suratını astı Sare.

kafasını geri çektiğinde yanında uzanan Sareyi gördü Yaman. "Kızım sen manyak mısın?" Kafasını hayır anlamında salladı Sare. "Hayır abicim" dedi tatlı tatlı gülerek. "Gel kız buraya" diyerek sareyi karnından gıdıklamaya başladı Yaman. "İnsan abisini böyle mi uyandırır." Diye söylendi. Sarenin kahkahaları odanın içinde yankılanıyordu. "Abi dur! Abi dur ya!" Yaman kardeşini dinlemeden onu gıdıklamaya devam ediyordu. "Abi tamam! Tamam özür dilerim!" Diye bağırdığında yataktan düşmek üzereydi. Yaman özürü aldıktan sonra Sareyi gıdıklamaya bırakmıştı fakat o gıdıklamaya bıraktığı anda Sare yataktan düşüp yere yapışmıştı.

"Allah belanı versin abi!" Diye söylenerek sırtını tutarak yerden kalktı Sare. "İki şaka yapalım dedik içine sıçtın" dediğinde Yamanın kaşları çatıldı. "Ne dedin sen? Sen benim yanımda ne dedin?" Derken sesinde tehtid vardı Yamanın. Sare başına gelecekleri anladığında, "En iyisi ben gideyim. Ne de olsa bugün nikah var" diyerek koşar adımlarla Yamanın odasından çıktı. Kendi odasına tekrar girdiğinde kapıyı kapattı. "Oh be! Canını zar zor kurtardım valla" makyaj masasının karşısına geçtiğinde önce yüzünü sildi. Sonra yüzüne nemlendirici sürdükten sonra makyajını yapmaya başladı.

 

❄️

Odanın kapısı açıldığında içeri üzerindeki bornozla Nefes girdi. Saçlarının uçlarına son dokunuşları yapan Sarenin bakışları Nefese döndü. Nefesin de bakışları Sareyi buldu. Bornozunun önünü sıkı sıkı tutuyordu Nefes. "Sare, çok güzel olmuşsun" dedi Nefes gülümseyerek. Elindeki maşayı masanın üzerine bıraktığında ayağa kalktı Sare. "Sağol şekerim. Şimdi sıra sende. Hemen geç otur, saçların kuruyana kadar makyajını yapayım ben" dediğinde Nefes kafasını sallayarak Sareyi onayladı.

üzerindeki bornozla birlikte sandalyeye oturduğunda Sare en dikkatli şekilde Nefesin makyajını yapmaya başladı. "Çok abartılı birşey yapma Sare olurmu."

"Aaa, sen kendini bana bırak Nefes. Abimin seni görünce dili tutulacak emin ol" dediğinde nemlendiriciyi nefesin tüm yüzüne iyice yedirmişti.

Yarım saat sonra;

Sare, Nefesin saçlarının hepsini düzleştirdikten sonra kendisindeki inci taşlı beyaz tokayı Nefesin saçına taktı. "İşte şimdi hazırsın Nefes." Dediğinde aynadan kendine baktı Nefes. Sare ona ne çok abartılı ne de makyaj yok diyemeyecek kadar güzel bir makyaj yapmıştı. Gözlerinin rengine uygun bir far sürmüştü. Dudaklarına çok abartı olmayacak kadar ruj sürmüştü. Hafif bir allıkla da yanaklarını renklendirmişti. Saçına taktığı inci toka birazdan giyeceği gelinliğine fazlasıyla uyuyordu Nefesin.

"Çok sağol Sare" dedi Nefes büyük bir içtenlikle. Gülümsedi Sare. "Şimdi kalkıyorsun ve ben gelene kadar gelinliğini giyinmiş oluyorsun" dedi Sare. "Sen nereye gidiyorsun?" Diye sordu Nefes. "Aşağı bir bakıcam, abim ve babam nikah masasını halletmiş mi diye" dedi Sare. "Peki, tamam" dedi Nefes. Sare elbisesinin eteğini tutarak odanın kapısına ilerledi. Kapıyı açıp odadan çıktığında yine elbisesinin eteklerini tutarak merdivenleri indi.

Merdivenleri indiğinde evin kapısına doğru yürüdü. Evin kapısını açıp dışarı çıktı. Topuklu ayakkabıların sesini duyan kulağında telefonla konuşan Çınar arkasını döndüğünde ona doğru gelen Sare'yi gördü. Telefonu kulağından indirdiğinde cebindeki elini dışarı çıkardı Çınar. Karşısında takım elbiseyle duran Çınara baktı Sare. "Çınar abi" dedi Sare çınardan ayırdığı bakışlarıyla bahçeye bakarken. "Herşey hazır mı?" Diye sordu Sare tekrar Çınara döndüğünde. "H-hazır" dedi Çınar. Dili tutulmuş gibi oldu.

"Sen çok güzel olmuşsun" derken buldu Çınar kendini. Yüzünde bir gülümseme oluştu Sarenin. Elbisesinin eteğini sallayarak kendi etrafında bir kere döndü. "Gerçekten mi?" Diye sordu çocuksu bir sevinçle. Onun bu haline güldü Çınar. "Gerçekten çok güzel olmuşsun" derin bir iç çekti Çınar. Baştan aşağı süzdü Çınar, Sareyi. "Mavi senin rengin" mahçup bir gülümseme daha oluştu Sarenin suratında. "Sağol. Sende yakışıklı olmuşsun" dediğinde daha da büyüdü Çınarın yüzündeki gülümseme. "Mavi en çok sana yakışıyor Sare" dediğinde yanakları kızarmaya başlamıştı Sarenin. Mavi gözlerine nedensizce gözlerini ayırmak istemeyerek bakıyordu Çınar. Fakat bir şey daha vardı. Sare de gözlerini ayırmıyordu onun gözlerinden. İkiside sanki birbirinden gözlerini ayırmak istemiyordu. "Neyse. Ben bir gidip Nefese bakayım Çınar abi" dedi Sare utangaç bir tavırla arkasını döndüğünde. Yüzündeki gülümseme bir türlü silinmiyordu Sarenin. Çınar ise gözlerini arkasını dönmüş kızdan bir türlü alamıyordu.

Nefes Soykan;

Odanın kapısı açıldığında gelinliğimin eteklerini tutarak kapıya döndüm. Kapıdan içeri Sare girdi. Üzerinde mavi, saten, askılı bir elbise vardı. Saçlarının uçlarına maşa yapmıştı ve saçlarının ön kısımlarını alıp alttan birleştirip gerisini açık bırakmıştı ve çok güzel olmuştu. Bana doğru adımlar atmaya başladı Sare. "Nefes, çok güzel olmuşsun" diyerek karşıma geçtiğinde gözleri parlıyordu. "Gerçekten mi?"

"Tabii kızım. Benim bile dilim tutuldu. Abimi düşünemiyorum." Dedi gülerek. İki günde Sareyle bu kadar iyi anlaşacağımı ve onun beni sevebileceğini düşünmüyordum. "Ee hadi, nikah saati çoktan geldi. Abim bahçede seni bekliyordur." Dediğinde elindeki telefondan saate baktı. "Nikaha geç kalan gelin mi olmak istiyorsun Nefes" dediğinde eteklerini tutuğum gelinlikle birlikte odadan çıkmak için kapıya ilerledim. Sare de hemen benim yanımdan geliyordu. Birlikte merdivenleri indiğimizde evden çıktım. Topuklu ayakkabılarımla adımlarımı attığım esnada, nikah masasında çoktan yerini almış Karayelle göz göze geldim.

Bakışları üzerimdeki gelinlikte gezindi. Daha sonra gözlerime değdi. Bakışlarımı ondan ayırmadan nikah masasına doğru yürüdüm. Masaya geldiğimde oturmak için sandalyemi çektim ve oturdum. Gelinliğin eteklerini düzenlediğimde karayelin nefesini yakınımda hissettim. "Adın gibi olmuşsun Soykanın kızı" diye fısıldadı kulağıma doğru. Kafamı çevirip ona baktığımda, onun da bana olan yıllığıyla dudaklarımız arasında bir milimden bile çok az mesafe kalmıştı. Eğer şimdi konuşmak istersem dudaklarımı araladığım gibi dudaklarımız birbirine değecekti. Kalbim bunun düşüncesiyle bile hızla atmaya başladığında bakışlarımı ondan kaçırıp önüme döndüm. Nikah memuru çoktan gelmişti. Sahte nikahımızın sahte şahitleri Sare ve Çınardı.

Nikah memuru bildiğimiz şeyleri söyledikten sonra, bana baktı. "Siz Nefes Soykan, Yaman Karayeli hiçbir baskı altında olmadan eşiniz olarak kabul ediyormusunuz?" Bakışlarım Karayele değdi. Evet, sahte bir evlilikti. Ama sahte de olsa onun karısı olmayı kabul ediyordum değilmi. "Evet" dediğimde Sare dışında kimse alkışlamadı. Nikah memuru bu sefer de Karayele döndü. "Peki siz Yaman Karayel, Nefes Soykanı hiçbir baskı altında kalmadan eş olarak kabul ediyormusunuz?" Karayelin bakışlarını üzerimde hissettim. "Evet" dediğinde adam Sare ve Çınara döndü. "Sizler de şahitlik ediyor musunuz?" İkiside kafalarını salladı. Ardından imazaları attık. Nikah memuru gittiğinde Sare ve Çınar bizden uzakta konuşuyorlardı. Bende odağa gitmek için ayaklandım. Karayel de benimle birlikte ayaklandığında. "Soykanın kızı" dedi. Dönüp ona baktım. Cebinden bir yüzük kutusu çıkardı.

kutunun kapağını açtığında bir yüzük vardı. Alyans. Alyansı kutusundan aldığında sol elimi tutu. Yüzüğü, yüzük parmağıma takarken, "Bu yüzüğü sakın parmağından çıkarma Soykanın kızı. Bu evlilik sahte bile olsa, bu yüzük parmağından çıkmayacak." Yüzüğü parmağıma taktığında elimi tutarak yüzüğüe baktım. Parmağım yüzüğün üzerinde gezindi, çıkarmam, der gibi mühürledim yüzüğü parmağıma.

Nikahtan 2 hafta sonra;

Hava çoktan kararmıştı. Evde ben tektim. Sare, Asiye hanım ve Yusuf bey, akşam yemeği için dışarı çıkmışlardı. Beni de davet etmişlerdi fakat ben gitmek istemeyip evde kalmayı tercih etmiştim. Karayel ise öğlenden beri yoktu. Sadenin odasında oturmuştum. Karayel, nikahın kıyıldığı gün bana bir de telefon almıştı. Onun aldığı telefonla internette geziniyordum. Karnımdan gelen gürültü sesleri açıklığımın büyük bir kanıtıydı. Kahvaltıdan bu yana hiçbir şey yememiştim. Yataktan kalkıp odadan çıktım ve merdivenler inip aşağı vardım. Mutfağa girdiğimde ne yiyebilirim diye düşünüyordum. Gözüme ocağın üzerindeki tencere çarptı. Asiye hanım Karayel için bir çorba yapmıştı.

Dolaptan bir kase aldım ve ocağın yanına gittim. Tencerenin kapağını açtığımda burnumu buram buram tarhana kokusu doldurdu. Çorbanın içindeki kepçeyi tutum ve elimdeki kaseye bir kepçe çorba doldurdum. Tencerenin kapağını kapattığımda çekmeceden bir kaşık alıp mıtafaktaki küçük masaya ilerledim. Sandalyeyi çekip oturduğumda kaseyi masanın üzerine bıraktım. Çorbayı içmeye başladım.

çorbayı içtiğimde karnım doymuştu. Masadan kalktım ve boş çorba kasesini mutfak lavabosunun içine bıraktım. Mutfaktan çıkıp yukarı çıktığımda odaya tekrar girdim.

Aradan yaklaşık on beş dakka geçmişti. Göz kapaklarımda bir ağırlık vardı. Saat daha erkendi fakat benim uykum vardı. Aslında çok erken de kalkmamıştım uykudan. Ama yine de bir ağırlık hissediyordum üzerimde. Elimdeki telefonu yatağa bıraktığımda yatağa uzandım. Uyumak istemiyordum ama uykum vardı. Gözlerimi açık tutmakta zorluk çekiyordum. Gözlerim bulandığında kapının önünde karayel belirdi. Odadan içeri girdi. Bana doğru geldi. Üzerime doğru eğildiğini hatırlıyorum en son. Sonrası karanlık. Zifiri bir karanlık.

Gözlerimi açtığımda başım ağrıdan zonkluyordu. Kafamı yana çevirdiğimde yanımda uzanan Karayeli gördüm. İlk başta anlam veremedim. Uyku mağduru yanlış görünümü düşündüm. Gözlerimi ovalayıp tekrar baktım. Fakat yanlış görmemiştim. Karayel yanımda yarı çıplak uzanıyordu. Kafamı çevirip diğer yana baktığımda yerde, dün gece üzerimde olan kıyafetlerimi gördüm. Gözlerim şaşkınlıkla kocaman açıldığında korkuyla ellerim üzerime örütlü yorgana gitti. Yorganı korka korka açtığımda üzerimde yalnızca kısa bir gecelik gördüm. Şu, şey için olan geceliklerden. Korkuyla hızlı nefesler almaya başladığımda hemen yataktan kalktım. Ellerim titremeye başladığında hızla üzerimdekini çıkartıp yerdeki kıyafetlerimi üzerime giyindim. "Karayel!" Diye bağırdım gözlerim dolarken.

"Karayel uyan!" Diye bağırdım. Gözlerim doluyor, korkuyla ellerim titriyordu. Aklıma onun olabileceği düşüncesi geldiğinde korkum daha da çık artıyordu. "Sana diyorum uyan!" Diye çığlık attığımda gözleri aralandı. Ben ürkek ve yaşlı gözlerle ona baktım. Bakışlarım aynadaki yansımama değdi. Titreyen ellerimi saçlarıma geçirdim. Karayel yataktan kalktığında anında arkamı döndüm. Çünkü üzerinde baksırı dışında hiçbir şey yoktu. "Noldu burada!" Diye bağırdım ağlarken. "Dün gece burada ne oldu!" "Senin bu odada, bu yatakta ne işin var!"sesim titriyordu. Aklıma o şeyin yaşanmış olacağı ihtimali geldikçe daha da çok ağlamaya başlıyordum. Bir anda gelip beni kolumdan tuttuğunda çekiştirmeye başladı. "Nereye götürüyorsun?!" Diye bağırdım kolumu ondan kurtarmaya çalışırken. Fakat beni duymuyordu. Merdivenleri indiğimizde ayakkabılarımı bile giymemi beklemeden kendi ayakkabılarını giyinip kapıyı açtı ve beni evden çıkardı.

Ben ağlayarak hala ondan kurtulmaya çalışıyordum. "Bırak beni!" "Karayel bırak beni!" Diye haykırıyordum artık. Fakat o beni duymak yerine arabaya bindirdi. Kapıyı ardından açmaya çalıştım fakat kapıyı kilitlemişti. Şöför kapısını açarak yanıma bindiğinde anahtarı takarak arabayı çalıştırdı. "Oldu mu öyle birşey!" Diye sordum ağlarken. "Karayel bana cevap ver! Dokundun mu bana!" Fakat dönüp bana bakmıyordu bile gözünü yoldan ayırmadan arabayı sürüyordu. "Sana diyorum! O gece birşey oldu mu?!" Hala bana bir cevap vermiyordu. Önüme döndüğümde sinirle ve korkuyla titreyen ellerim saçlarıma geçirdim. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Cevap vermiyordu. Cevap vermiyordu çünkü bana dokunmuştu. Çünkü dün gece birşey olmuştu...

Beni saatlerdir nereye götürüyordu bilmiyordum. Bu sabahtan beridir yoldaydık ve hiç durmamıştık. Hiç durmadan ağlamıştım. Artık akmayan gözyaşlarıma rağmen ağlamış, kendimi harap etmiştim. Ve o, yol boyunca ben ihtimallerde boğulurken ağzını açıp tek bir kelime dahi etmemişti. Artık önümü göremiyordum. Gözlerim ağlamaktan helak olmuşken ben birşey göremiyordum. Araba bir anda durduğunda, gözlerindeki buğuyu sildim. Kafamı çevirip nereye geldiğimize baktım. Burası.... burası Ziya Soykanın eviydi. Beni... İstanbul'a getirmişti. Ne yapacağını anladığımda hızla ona döndüm. "Hayır, hayır karayel" kapının açıldığına dair bir kilit sesi geldi. "İn aşağı" dedi yüzüne bile bakmadan. "Yok. Yok olmaz" dedim gözlerim tekrar dolarken. "İn aşağı Soykanın kızı" dedi. "Yapma. Sana yalvarırım bana bunu yapma. Beni burada bırakma. Yalvarırım sana yapma." Diye yalvardım ona. "Annem için yapamayacağım hiçbir şey yok Soykanın kızı" dediğinde bana döndü. "Şimdi, sevgili babama benim selamımı söyle ve arabadan aşağı in" kafamı hızla iki yana salladım. "Lütfen, sana yalvarırım karayel bana bunu yapma" dediğimde, "in aşağı!" Diye bağırdı. Benim kendim inmeyeceğimi anlayınca kendi kapısını açıp arabadan indi. Arabanın önünden geçerek benim yatağıma döndüğünde açmaması için kapıyı tutuyordum. Fakat kapıyı açtığında kolumdan tutu. Kafamı korkuyla iki yana salladım. "Yapma, sana yalvarırım yapma" dedim fakat beni dinlemeden beni arabadan indirdi. Ben beni bırakması için ona yalvarırken beni dinlemeden Ziya Soykanın evinin bahçesinden içeri soktu. Ben yere çöküp ağladığımda iki kolumdan tutarak beni kaldırdı.

Beni Ziya Soykanın kapısının önüne attığında ellerimle yere tutundum. Bana bir kere bile bakmadan arkasını döndü. "Eğer beni burada bırakırsan beni yaşatmazlar karayel!" Diye bağırdım arkasından. "Karayel!" Diye bağırdığımda o bahçeden çıkıp arabasına doğru ilerledi. İntikamını almıştı. Karayel, intikamını benle almıştı... Gittiğinde hıçkırıklarla ağlamaya başladım. O sırada evin kapısının açıldı. "Nefes" diyen dedemin sesini duyduğumda kafamı çevirip ona baktım. Arkasında Suzan, Selim ve, büyük amcam vardı. "Senin ne işin var burada?" Diye sordu dedem. Bakışlarım babam olacak pisliğe değdi. "Sana... sana karayellerin selamını getirdim, Selim Soykan" dedim. Ziya ve Selim dönül birbirlerine baktığında ben açıkladım onlara. "Yıllar önce sırf seni sevmedi diye öldürdüğün kadının oğlunun selamını getirdim sana" hepsi anlamaz bakışlarla bana bakıyordu. Arkada kalan annem Suzan, halime bakıyordu. Burnumu çektim. "Annesinin intikamını aldı o adam benden. İntikamını aldı." Dedim bakışlarım yerdeyken.

"kirletti..." dedim hıçkırarak. "Beni kirletti... Annesinin intikamı için, beni kirletti." Kafamı kaldırdım. "Senin günahının bedelini bana ödetti." Dediğimde annemin gözlerinin dolduğunu gördüm. Desem olacak adam, birden bana tokat attığında yüzüm yana savruldu. "Naptın lan sen!" Diye bağırdığında çenemi tutup yüzüme baktı. "Namusumuzu, şerefimizi iki paralık mı ettin lan sen!" Dediğinde bir tokat daha attı. Elim kanayan dudağıma gitti. Kendimi savunacak hiçbir şey söylemedim. Kendimi kurtarmak istemedim. Dedemin belindeki silahı çıkardığını gördüm. Hesabım çoktan kesilmişti. "En başında yapmam gerekeni yapacağım! Seni bir saniye bile yaşatmayacağım!" Diyerek namlunun ucunu anlıma dayadı.

o esnada, selim Soykan sikahı tutu. Ben bir umut beni kurtaracağını sanarken o, "Bırak baba, sana verdiğim sözü tutayım. Onu ben öldüreyim" diyerek dedemden silahı aldı. Karşıma geçip elimi tetiğe götürdü. Ağlamayı artık bırakmıştım. Bakışlarım anneme değdiğinde, ağlayarak bana bakıyordu. Bana bakıyordu fakat hiçbir şey yapmıyordu. Sadece ağlıyordu. Kızı öldürülürken bile birşey yapmıyordu. Annem... benden çoktan vazgeçmişti. Sessiz bir çığlık koptu içimden. Kimse duymadı. Ama benim çığlığımla kalbim parçalandı. Ölmeyi seçtim ben, ben bu gece ölmeyi seçtim. Kurtulmak için. Amcam, "yapmayın! Başka bir çözüm buluruz" dedi. Fakat onu duyan olmadı. Babam gözlerime nefretle bakıyordu. Çünkü ben adına leke getirmiştim. Gözlerimi sıkıca yumdum.

Eğer ölmezde bu gece buradan sağ çıkar, yaşarsam. Bir daha asla eski ben olmayacaktım. Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Bir silah sesi duyuldu...

Bölümü oylamayı ve yorumu yapmayı unutmayın lütfen. Yorum gelmezse üzülerek söylüyorum ama bir dahaki hafta bölüm gelmeyecek.

 

 


 

 

 

Loading...
0%