@umutkirintisiniyaz
|
Bölümü oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın lütfen 🎀 keyifli okumalar dilerim... Yeni bölüm alıntılarını bölüm gelmeden önce tiktokta edit şeklinde paylaşıyorum. Merak edenler oradan bakabilir. Tt hesabım; _nisaaanurr Instagram; umutkirintisii_
"Ölmeyi isteyendir aslında bir zamanlar en çok yaşamak isteyen" Ölmek; kurtuluşmudur sahiden. Ölünce insan kurtulurumu tüm dertlerinden, tüm sıkıntılarından, tüm acılarından, omzundaki yüklerden, ruhundaki yaralardan, vücudundaki derin izlerden, kurtulurmu. Bu dünyadan göçüp gidince biter mi tüm herşey. Gözlerini bir kere yumup bir daha asla açmadığında ölürmüsün. Öyle kolayıdır ölmek. Her yeri ateşe verip kendini yangının ortasında bırakıp ölüme gitmek kolaymıdır. Sen ölmeyi istiyorsun da, ölüm seni istiyormuş hiç. Duman gözlerimi yakmaya başlamıştı. Yangın tüm hızıyla odanın her bir yanını sararken durmuş sadece ateşi izliyordum. Kaç dakika geçti bilmiyorum böyle, duman gözlerimi daha fazla yakmaya başladığında ben ağlamaya başlamıştım. Gözlerimden akan yaşlar dizlerimin üstüne çökmeme sebep olmuştu. Ellerimi iki yanıma bıraktığımda kafam yana eğik duruyordum. Açık saçlarım yüzümü neredeyse kapatırken hıçkırıklar eşliğinde ağlamaya başlamıştım. Öyle çok hıçkırıyordum ki, nefes almakta zorluk çekiyordum. Ağlayışlarımın arasına öksürük de karışmıştı. Zehirli dumanı her içime çektiğimde daha fazla öksürüyordum. Kapının yumruklandığına dair ses geldi kulağıma. "Aç şu kapıyı!" Diye bağırıyordu tanıdık gelen sesi. "Soykanın kızı!" Diye öyle bir bağırıyordu ki. Bakışlarımı kapıya çevirdiğimde göz yaşlarım tıpkı bir sel gibi boşalıyordu gözlerimden yanaklarıma doğru. Elimi ağzıma götürdüğümde öksürüklerimin şiddeti artmıştı. Midem bulanıyor, beynim çalkalanıyordu. Ellerimle yere tutunduğumda kafamı dik tutmakta oldukça güç çekiyordum. Görüntü gidip geliyordu. "Aç lan şu kapıyı!" Diye bağırıyordu Yaman. Kapıyı açmak için uğraşıyordu. Yangın giderek daha da artıyordu. Ateş, kapının alt kısımlarını sarmaya başlamıştı. Dumanlar giderek artıyordu, oda siyah bir toz bulutuna bürünmüştü. Perde yangında güle dönmüştü. Yatağın başlığı çoktan yanmaya başlamıştı. Yerdeki halının ateşi, parkelere de bulaşmıştı ve parkelere bulaşan ateş yerde yayılarak bana doğru geliyordu. Daha fazla böyle duracak mecalim yoktu. Elim kapıya uzanır gibi olduğunda güçsüz düşüp yanıma düştü. Ateş bana doğru gelirken geriye gidecek ya da ayağa kalkacak gücü bir türlü kendime bulamıyordum. Gözümün önü bulanıklaşmaya başlamıştı. Başım dönüyordu, nefes alamıyordum ve etraf bulanıktı. Daha fazla dayanamayıp kendimi yere bıkartığımda gözlerimi ağır ağır kapandı. O esnada bir sıcaklık sardı bacağımdan aşağısını. Sert bir kapı kırılma sesi doldurdu kulaklarımı. Fakat gözlerimi açıp bakamadım. Bilincimi kaybediyordum sanırım. Bir bedenin varlığını hisseder gibi oldum yakınımda. Bir el sanki kavradı belimi, ayaklarımın altına bir kol uzandı. Vücudumun yerden havalandığını hissettim ama birşey yapamadım. Sıcak nefesini yüzümün yakınında hissettim. Zorlukla gözlerimi araladığımda bir yüz vardı ama görüntü bulanıktı. Daha sonra tekrar kapandı gözlerim. 👤 Bir el yüzüme vuruyordu sanki hafifçe. Öyle bir hissiyat vardı üzerimde. Yüzüme dökülen suyla gözlerim aniden açılırken elimi yüzüme götürüp yüzüme dökülen suyu elimle sildim. Ard arda öksürmeye başladığımda kalkmaya çalıştım. Bir el başımın arkasını tutarak kalkmama yardım etti. Oturur pozisyona geldiğimde gözlerimi nihayet açabilmiştim. Meraklı gözlerim etrafıma bakarken yanımda diz çökmüş Yaman'da durdu. Kaşları çatılmış, çenesindeki damarları belirginleşmiş, gözleri bana sanki sinirliymiş gibi bakıyordu. Ben öksürüğümü durdurmaya çalışırken bana elindeki su şişesini uzattı. Şişeyi elinden aldım ve ağzıma götürüp suyu içmeye başladım. Suyu içerken de etrafıma bakınıyordum. Evden çıkarılmıştım. Bahçede, evin biraz uzağında bulunuyordum. Korumaların etrafta koşuşturduğunu gördüm. "Yediğin haltı halletmeye çalışıyorlar" derken bana olan öfkesi sesine de yansımıştı. Şişeyi yanıma bıraktığımda elimin tersiyle ağzımı sildim. "Hiç mi aklın yok senin. Kendini ateşe vererek neyi hedefledin?" Kafamı kaldırıp gözleriyle göz göze geldiğimde tek birşey dedim, "Ölmeyi hedefledim karayel, ölmeyi" yalandan bir gülüş sergiledi. "Becerebildin mi bari" derken benimle dalga geçiyordu. "Kurtarmasaydın, evet" dedim, öksürüğüm hiç durmadan devam ediyordu, içime çektiğim yangının zehirli dumanı tüm ciğerlerimi etkisi altına almış olmalıydı. Ben elimi böğrüme atmış öksürüklerimin bir son bulmasını beklerken o bir anda kolumdan tutarak beni ayağa kaldırmaya çalıştı. "Ne yapıyorsun?" Diye sordum öksürüklerimin arasından şaşkınlıkla. Bir cevap vermeden beni kolumdan çekip ayağa kaldırdığında karşı karşıya gelebilmiştik. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Beni baştan aşağı süzdü, bakışları yüzümde bir süre oyalandılar sonra bahçe kapısına doğru yürümeye başladı, kolumu tutuğu için bende peşinden gidiyordum. Kolumu tutuğu elini tutarak kolumu parmaklarından kurtarmaya çalışıyordum. "Bırak kolumu" diyordum peşinden sürüklenirken. Bu adamın benle zoru neydi. Ölmek istiyorum diyorum, onu bile kale alan yok. "Bırak diyorum sana kolumu" ya beni duymuyordu, ya da duymamazlıktan geliyordu. Kolumu ondan kurtarmaya çalışıyordum fakat bu girişimim fazlasıyla onun gibi biri karşısında yetersiz kalıyordu. "Bırak! Ölmek istiyorum diyorum sana" diye bağırdım sonunda. Yürümeyi bırakıp durduğunda bana döndü yüzünü. Kafasını üzerime eğerken, yüzünü yüzüme yaklaştırıyordu. "Öyle kolay ölmene izin vermem, Soykanın kızı" dediğinde kaşlarımı çattım. "Neden, neden izin vermezsin ölmeme?" Diye sordum hala bir umut kolumu kurtarmaya çalışırken, kolumu sıktığımda daha çok eğildi üzerime. "Çünkü sen bana lazımsın" derken sanki kimsenin duymaması gereken birşey söylüyormuş gibi kısık ve fısıltılı çıkmıştı sesi. Geri çekildiğinde arkasını bana döndü ve bahçenin kapısını açtı. Önden o çıktı bahçeden ardından ise ben. Kolumdan tutarak beni arabasının önüne getirdiğinde şöför koltuğunun yanındaki koltuğun kapısını açtı. "Bin" dediğinde daha fazla ısrar edemedim ve arabaya bindim. "Sakın," dedi tehditkar ve uyarıcı bir sesle, "Sakın kaçmayı deneyeyim deme Soykanın Kızı. Yoksa bu bardağı taşıran son damla olur" dedi ve arabanın kapısını kapattı. Arabanın önünden geçerken cebinden arabanın anahtarını çıkardı. O bahçeye geri döndüğünde yapacağım birşey yoktu. Arabanın kapısı açıktı evet ama kaçmazdım. Çünkü her kaçtığımda beni buluyordu. Sanki gittiğim yolları ezbere biliyor, sanki her saniye arkamdaydı. Kaçmak yersiz ve gereksiz bir çabaya dönüşüyordu artık benim için. Şimdi kaçmayacağım sonra kaçmayacağım anlamına gelmiyordu. Kendime bir söz vermiştim. Ondan kaçacaktım, kurtulacaktım ve bir daha kimsenin beni bulamayacağı bir yere gidecektim ve asla da dönmeyecektim. O yüzden şimdi kaçmıyordum ama elime geçen ilk fırsatta ne olursa olsun kaçacaktım. Kafamı çevirip eve baktığımda evin çatısından dumanlar çıkmaya başladığını gördüm. Zorlukla yutkunabildim. Yangın tüm eve yayılıyor olmalıydı. Korumaların hepsini bir arada toplamış onlarla birşey konuşuyordu Yaman. Arada bir de dönüp arabadaki beni kontrol ediyordu. Bir kaç dakika kadar bir süre sonra siren sesi duyduğumda arkamı dönerek arabanın arka camından ne olduğuna baktım. İtfaiye gelmişti evin önüne. Geri önüme dönüp bahçeye baktım. Çatıdan çıkan dumanlar gittikçe artmıştı. Odayla birlikte kendimi yakayım derken adamın evini yakmıştım. O yangından kurtulmamış olsaydım bu benim için bir sorun olmazdı ama şimdi yaşıyordum ve onunlaydım. İçimden bir ses bunun benim için pek de hayırlı olmadığını söylüyordu. Korumalardan iki tanesi bahçe kapısını açtığında iki itfaiyeci ellerinde taşıdıkları uzun hortumla koşarak bahçeden içeri girdiler ve eve doğru ilerlemeye başladılar. Yangının bu kadar büyüyeceğini tahmin etmemiştim. Yaman'nın arabaya doğru geldiğini farkettiğimde hemen kafamı diğer tarafa çevirdim. Arabanın kapısı açıldığında Yaman arabaya binmişti. Hiç onun tarafına bakmıyordum. Arabayı çalıştırdığında ve sürmeye başladığında çıt çıkarmadan camdan dışarıyı izliyordum. Nereye gidiyorduk, beni nereye götürüyordu bilmiyordum. Kafamı arkama yaslayıp yana yatırdığımda camı yarısına kadar açtım. 🌒 Nerdeyse yarım saat olmuştur biz yola çıkalı. Gözümü camdan ayırmamıştım ve dönüp ona hiç bakmamıştım. Ama nereye gittiğimizi merak ediyordum. Ve sonunda merakıma yenik düşüp ona "Nereye gidiyoruz?" Diye sordum. "Dağ evine" dedi. "Allah aşkına kaç tane evin var senin?" Diye sordum merakla. Güldüğüne dair bir ses geldi kulağıma sanki. Ama dönüp bakmadım ona. "Çok var, hiç saymadım." Kibrinden hiç ödün vermiyordu. Vücudum yorgun düşmüştü. Uykum vardı ve artık düşünmeyi bir kenara bırakmalıydım. Gözlerimi kapattım ve uyumaya çalıştım. & Bu kızın başına bu kadar bela olacağını tahmin etmiyordu Yaman. Her bulduğu fırsatta kaçmaya çalışacağını ve başını her defasında derde sokacağını hiç düşünmemişti. Babası kızı verdiğinde kendisine hiç sorun çıkarmayacağını söylemişti fakat kız söylediklerinin tam tersi çıkmıştı. Canını fazla sıkıyordu bu kız. Belli etmemeye, elinden geldikçe öfkelenmemeye, sinirlenmemeye çalışıyordu fakat kız her seferinde kendisini sinir edecek birşey yapmayı beceriyordu. Küçük, çıtı pıtı birseydin ama tam bir baş belası olduğunu söyleyebilirdi. Hiç kimse cesaret edemezdi ona karşı gelmeye ama ne yaparsa yapsın zapt edemediği tek kişi bu kızdı. Ona iyi ders vermesi gerekiyordu. Ona haddini bildirmeli, sözünden asla çıkmaması gerektiğini en anlayacağı şekilde öğretmesi lazımdı. Başka türlü bu kız durulmazdı. Ama Karan, onunla nasıl baş edeceğini biliyordu. Onu neyin durduracağını iyi biliyordu. Aklında kusursuz bir plan vardı. Aklındaki şeyi yaptığında artık sözünden asla çıkamayacaktı o kız. Tekrar kaçmasına izin veremezdi. Ha birde ölmeyi istiyordu. Ölmek o kadar kolay değildi. Soykanın kızının o kadar kolay ve çabuk ölmesine asla izin vermezdi. Kafasını yanına çevirdiğinde kız çoktan uyumuştu bile. Camını açık bıraktığını görünce yanındaki düğmeye basarak camını kapattı ve klimayı sıcak ayarına alarak açtı. Birde hasta olursa hiç uğraşamazdı. Cebinden telefonunu çıkarttı, ekranı açtığında arama kısmına girdi ve son arama kısmındaki ilk numarayı tuşladı. Telefonu kulağına götürdüğünde telefonun açılmasını bekledi. Telefon açıldığında tek bir isim döküldü dudaklarından, "İlyas" & Üzerimde birşeyin hareket ettiğini hisseder gibi oldum. Birşey sanki üzerimdeydi ve kıpırdanıyordu. Gözlerimi araladığımda karnımın üzerinde birşey olduğunu gördüm. Gözlerimi ovuşturup tekrar baktım. Karnımın üzerindeki fareyi görmemle ayaklanıp avazım çıktığı kadar çığlık atmam bir oldu. Fare karnımdan yere düşerken ben korku ve telaşla nerde olduğumu anlamaya çalışıyordum. Burası bir kafesti. Tel örgüleri olan bir kafes, bakışlarımı yere korka korka eğdim. Ve gördüklerimle büyük bir çığlık daha attım. Kafesin içinde birden fazla fare vardı. Hızla arkamı dönüp kafesin çıkışını aradım. Bir kapısı olması lazımdı. Bu kafesin bir kapısı yoktu. Kafamı kaldırıp kafesin yukarısına baktım. Tahta bir şeyle kapatılmıştı yukarısı. Ben, ben burada bu farelerle duramazdım. Neredeydim ben. Tele tutunup teli sallamaya başladım. "Çıkarın beni buradan!" Diye bağırdım korkuyla. Arkama dönüp bakmaya cesaretim yoktu. "Kimse yokmu! Çıkartın beni buradan!" Diye bağırdım. Ayağıma birşeyin değdiğini hissettiğimde olduğum yerde bir çığlıkla sıçradım. Ayağıma baktım, fare ayağıma tırmanmaya çalışıyordu. Ayağımı sallayarak onu düşürmeye çalıştım. Farelerin bir kaçının bana doğru geldiğini gördüm. "Hayır! Hayır! Gelmeyin! Gelmeyin!" Diye bağırıyordum kafesin içinde onlardan kaçmaya çalışırken. Pijamamın paçalarını tutmuş seke seke kaçmaya çalışıyordum. "Kurtarın beni!" Diye bağırıyordum. İçinde bulunduğum odanın kapısı açıldığında kafamı kaldırıp kimin geldiğine baktım. Yaman. Ellerin göğsünde bağlamış, keyfi yerinde gayet rahat bir tavırla odadan içeri girdi ve kafese doğru bir kaç adım attıktan sonra durdu. "sen..." diye mırıldandım. "Nasıl, umarım rahatın yerindedir küçük" dedi, imalı bir şekilde gülerken. Fareler ayağıma değdiğinde korkuyla çığlık attım. Tellere tutunduğumda, "Çabuk çıkar beni burdan!" Diye bağırıyordum. Benim fare fobim vardı. Duramazdım, ben burada bir saniye bile duramazdım. "Çıkar beni Kuzgun!" Diye bağırdım. "Sen önce bir kendine gel" dedi ciddiyetle. Ayaklarıma kaydı bakışlarım. Üç tane fare pijamamın paçalarına tırmanıyordu. Pijamamı tutmuş sallarken, "Gidin!" Diye bağırıyordum ağlarken. "Git! Git! Gelme!" Diye bağırıyor, çığlık atıyordum ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Bir türlü düşmüyorlardı yere. Fareler bana yaklaştıkça korkum daha çok artıyordu. Kalbim korkudan yerinden çıkacak kadar hızlı atıyordu. Öyle hızlı hızlı nefes alıp veriyordum ki, hıçkırıklarım durmak bilmiyordu. Bir tanesi yere düştüğünde diğer ikisini de düşürmek için pijamamı tüm gücümle sallıyordum. Korkudan fareye dokunamıyordum bile. "Çıkar! Beni buradan çıkar Allahın belası!" Diye bağırdım hıçkırarak ağlarken. "önce bir konuda anlaşalım seninle küçük" Ben korkudan ağlarken o hala anlaşma derdindeydi. "Söyle! Söyle ne istiyorsun!" Diye sordum hıçkırıklarım arasından. Farelerden biri daha paçamdan düştüğünde, diğerini yalnızca çorapla duran ve farelerden kurtulmuş ayağımla tiksine tiksine ve korka korka itmeye çalıştım. Ayağım fareye değdiğinde korkuyla bir çığlık daha attım. O fare de yere düştüğünde pijamamın paçalarını iyice yukarı çektim. Önüme gelem saçlarımı kulağımın arkasına sıkıltordığımda buradan nasıl çıkacağımı düşünüyordum. "Bana bir daha kaçmayacağına dair söz vereceksin, ancak öyle seni çıkarırım o kafesten. Ha eğer hala kaçacağım diyorsan kaş bütün gece o kafeste" dediğinde hiç beklemeden "Söz! Söz veriyorum!" Diye bağırdım panikle. Fareler üzerime üzerime geliyordu. Küçük kafeste koşarak onlardan kaçmaya çalışıyordum ama yersizdi. Her yerdeydiler. Ne ağlamam durmuştu ne de hıçkırıklarım. İçimdeki korku öyle büyüktü ki, şuraya korkudan bayılabilirdim. Kalbim küt küt atıyordu. "pardon, duyamadım birşey mi dedin" dediğinde artık sabrım kalmamıştı. "Söz veriyorum Allahın belası söz veriyorum! Bir daha kaçmayacağım!" Diye bağırdım. "Ha şöyle, az biraz söz dinle. Sen sözümü dinle ki ne benim canım sıkılsın ne de ben senin canını yakayım." Yüzüne ağlayan gözlerimle korkuyla bakıyordum. Elini havaya kaldırıp şıklattığında odağa elinde penseyle bir adam girdi içeri. Kafesin yanına gelip elindeki pençeyle teli kesmeye başladı. Kafesin teli zaten ince bir geldi ve kolaylıkla kesilenilirdi. "Çabuk ol! Burada daha fazla duramam!" Diye bağırdım hala pijamamın paçalarını tutup farelerden korunmaya çalışırken. Adam teli alttan kesip geçebileceğim kadar bir daire oluşturduğunda hemen o tarafa koşup aşağı eğildim ve kafesten çıktım. Göz yaşlarımı silip Yaman'nın karşısına geçip durdum. Ellerini pantolonunun cebine atmış, suratındaki gayet keyifli ifadesiyle üstten üstten bana bakıyordu. "Sana bende bir defterin var demiştim. Sana hatalarının bedeli ağır olur demiştim. Beni dinlemeliydin Soykanın kızı" gözlerine nefretle bakıyordum. Gözümden akan yeni yaşı elimin kenarıyla sildiğimde ona olduğunca donuk, öfke ve büyük bir nefretle bakıyordum. "Senden nefret ediyorum Yaman Karayel" dedim büyük bir içtenlikle. "Bunlar senden duymayı beklediğim sözler Soykanın kızı" dedi gülerek. Derin bir nefes verdi. "Bu sana iyi bir ders oldu. En azından artık benden kaçmaman gerektiğini biliyorsun." Omzuna bilerek çarparak yanından geçtim ve kapıdan çıktım. Senden kaçacağım Karayel. Elime geçen ilk fırsatta senden kaçacağım. Kapının ardında bekleyen bir adam vardı. Yanıma gelip kolumdan tutu. "Buyrun, sizi odanıza götüreyim" dedi. Kafamı sallayarak adamı onayladığımda beni az önce çıktığım odanın sol tarafına doğru götürüyordu. Burada küçük bir koridor vardı koridorun sonundaki odaya doğru yürüdüğümüzü anlamıştım. Adam odanın kapısını açtığında, "Buyrun Nefes hanım, burası sizin odanız. Şuradaki kapıda banyoya açılıyor" benim odamın bir kaç adım ilerisinde bir kapı vardı. İşaret ettiği yer de orasıydı. "Sağol" dedikten sonra odadan içeri girdim ve ardımdan kapıyı kapattım. Tek kişilik bir yatak ve küçük bir de dolap vardı. Yatağın sol köşesinde bir komidin vardı. Yatağın başlığının üzerinde de bir cam vardı. Yatağa ilerleyip üzerine oturduğumda komidinin üzerindeki not kağıdı gözüme çarptı. Uzanıp kağıdı aldım. Üzerinde, "Dolapta bir kaç parça kıyafet var" yazıyordu. Bakışlarım dolaba döndüğünde notu yatağın üzerine bıraktım ve yataktan kalkıp dolaba doğru ilerledim. Dolabın kulpunu tutup kapağını açtığımda askılıkta asılı siyah bir kapşonlu sweatshirt ve siyah bir eşorfman vardı. Askıyla birlikte onları alıp koluma attım. Dolabın içindeki rafta beyaz bir spor ayakkabı beyaz uzun bir çorap ve iç çamaşırı vardı. Onları da kucağıma aldıktan sonra dolabı kapattım ve odadan çıkmak için kapıya ilerledim. Kapıyı açıp odadan çıktığımda beni buraya getiren adamın gösterdiği banyoya yürüyordum. Banyonun ışığını açıp içeri girdim. Kapıyı kapatıp kilitlediğimde kucağımdaki kıyafetleri lavabonun kenarına bıraktım. Düşakabinin kapısını iterek açtım. Musluğu açtığımda üzerindeki kırmızı çizginin yönüne çevirerek sıcak suyun akmasını bekledim. Su akarken bende üzerimdeki kirli kıyafetleri çıkarttım. Düşakabine girdiğimde kapısını ger kapattım. Duş başlığını alıp duvardaki montalı yere taktım ve suyun altına girdim. Parmaklarımı saçlarımın arasından geçirerek geriye ittim. Yere çöküp oturduğumda başımdan aşağı akan suyun ardından göz yaşlarım da akmaya başlamıştı. Dizlerimi karnıma kadar çekip kollarımı sardığımda kafamı arkamdaki duvara yasladım. Su yüzüme yüzüme akarken ağlıyordum. Hepsinden nefret ediyordum. Bana bunca şeyi yaşatan herkesten ve herşeydem nefret ediyordum. Öyle bir nefret ediyordum ki onlardan tarifi yoktu. Bu gece biri daha eklenmişti nefret ettiklerim arasına, Yaman Karayel. Artık ondan da nefret ediyordum. Bana yaşattığı o şey yüzünden nefret ediyordum. Beni kendisine yalvarttığı için ondan nefret ediyorum. Kaçmamak için yapmıştı değilmiş bunu ama ben kaçacaktım. Elime geçen ilk fırsatta ondan kaçacaktım. Yakalanmak veya gerisi umrumda değildi. Kaçacaktım. Babam olacak şerefsizden sonra bir başkasının daha hayatıma el koymasına izin veremezdim. 🌑 Duştan çıktığımda kapının arkasındaki askılıkta bulunan yeni asıldığı belli temiz havluyla kurulandım. Lavabonun kenarına bıraktığım kıyafetlerin arasından iç çamaşırları alıp giyindim. Çorabı alıp ayağıma giyindikten sonra eşofmanı aldım ve altıma giyindim. Kapşonluyu da üzerime giyindikten sonra spor ayakkabıları ayağıma giyindim. Islak saçlarımı kurutmak için saç kurutma makinesi varmı diye bakmak için banyo dolabını açtım. Saç kurutma makinesini dolabın içinde görümce aldım ve banyo peteğinin yanındaki prize taktım ve makineyi düğmesine basıp açtım ve saçlarımı kurutmaya başladım. Saçlarımı kuruttuktan sonra bulduğum tarakla da saçlarımı taradım. Yerdeki kirli kıyafetlerimi topladım ve banyodan çıktım. Koridordan geçtiğimde salon beni karşıladı. Bej rengine bit koltuk takımı vardı. Salonun ortasında camdan bir sehpa vardı. Televizyon ünitesinin köşesinde büyük saksıda bir çiçek vardı. Ev ahşap döşemeliydi. Yerleri duvarları ahşap yapımlıydı. Tek katlı bir evdi. Salonun biraz ilerisinde açık bir kapı vardı. Ev çok büyük bir ev değildi ama büyüktü. İçeri girdim. Burası mutfaktı. Mutfakta poşet arıyordum, üstümden çıkarttığım kirli çamaşırlarımı poşete koyup çöpe atacaktım. Tezgah altındaki en alt çekmeceyi açtığımda çöp poşeti buldum. Bir tane koparıp siyah çöp poşetini açtım ve elimdeki kıyafetleri alıp poşetin içine attım. Poşetin ağzını bağladım ve mutfak kapısının arkasında gördüğüm çöp kovasının içine attım. Mutfaktan çıktığımda geri odaya döndüm ve ışığı kapatıp yatağa uzandım. Saat kaçtı bilmiyordum ama çok geç olduğu belliydi. Yorganı kafama kadar çekip gözlerimi kapattım. 😔 Gözlerimi tuhaf bir ses yüzünden açtığımda etrafım karanlıktı. Kulağıma gelen ses, bir şeyi kemirme sesiydi. Etraf karanlık olduğundan ne olduğunu göremiyordum. Bir anda etraf aydınlandığında yüzüme gelen ışıkla gözlerimi kırpıştırdım. Gözlerim ışığa alıştığında gözlerimi açabildim. Gözümün önünde, üzerimde bir fare gördüğümde oturduğum yerden sıçrayarak kalktığımda dudaklarımdan bir çığlık kaçtı. Etrafıma hızla baktığımda bir kafesteydim ve kafesin içinde bir sürü fare vardı. Farelerin hepsi üzerime doğru gelmeye başlamıştı. Nereye gideceğimi bilmiyordum. Kafesin içinde koşmaya başladığımda fareler de peşimden geliyorlardı. Ayaklarımdan tırmanmaya başlayan fareler yüzünden ağlamaya başlamıştım ve korkudan bağırıyor, çığlık atıyordum. "Anne!" Diye bağırıyordum. "Anne yardım et!" Annem buradamıydı. Kapı açıldığında içeri babam olacak adam girdi. Yüzündeki pişkin gülüşüyle bana doğru geldiğini gördüğümde ağlamam durmuştu. Karşıma geçtiğinde, "Umarım burada ölürsün" dedi, tiksintiyle. "Yardım et. Beni burdan kurtar" dedim ona elimi uzatarak. "Ben, sana yardım edeceğim öylemi?" Dedi gülerken kendini göstererek. "Fareler kemirsin seni" dedi, iğrenç bir kahkaha attığında. İğrenç kahkahası kulaklarımı dolduruyordu. Ellerimle kulaklarımı kapattım. O iğrenç kahkahasını duymak istemiyordum. Uykumdan bir anda uyandığımda nefes nefeseydim. Yorganı üzerimden itip ayaklarımı yataktan aşağı sarkıttım. Yatmadan önce çıkarttığım ayakkabıları yana ittim ve yataktan kalktım. Kapıya yürüyüp odadan çıktığımda koridoru aydınlatan bir ışık vardı. Sanırım salonun ışığı yanıktı. Koridorda yürümeye başladım. Salona geldiğimde ışık yanıyordu ama ortalıkta kimse yoktu. Mutfağa gidip ışığı yaktım. Dolaptan bir bardak aldım ve tezgahın üzerindeki sürahiden kendime su doldurup suyu içtim. Boğazım kurumuştu. Bardağı tezgaha bıraktığımda, mutfaktan çıkmak için hareketlendim. Karnımdan gelen guruldama sesleriyle durdum. Sanırım karnım acıkmıştı. Buzdolabının kapağını açtım ve karnımı doyurmak için birşeyler aradım. Poşetteki muzlardan bir tane aldım ve dolabın kapağını kapatıp muzu soyarak mutfaktan çıktım. salona geldiğimde televizyonun karşısındaki üç kişilik koltuğa oturdum ve orta sehpanın üzerindeki kumandayı alıp televizyonu açtım. Kanal değiştirmek için kumandanın ortasına bastığımda kanal listesinin altında saat yazıyordu. Saat şuna gecenin 04:38'ydi. Bir çizgi film kanalında durduğumda kumandayı yanıma bıraktım ve muzumdan bir ısırık aldım. Kolumun altındaki yastığı alıp koltuğun kenarına koydum ve kolumu da onun üzerine koyup kafamı koluma yasladım. "Kocaman kız olmuşsun ama hala çizgifilm izliyorsun öylemi?" O sesini duyduğumda gözlerimi sabır çeker gibi yumdum. Geri gözlerimi açtığımda ona bir cevap vermeden televizyonu seyretmeye devam ettim. Göz ucuyla yanıma baktığımda yanıma oturduğunu gördüm. Bakışlarımı geri televizyona çevirdim. Muzumdan bir ısırık daha aldım. Yüzüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına attım. "Benimle konuşmayacak mısın?" Diye sorduğunda daha fazla tahlil edemeyerek, "Ne olsun istiyorsun?" Diye sordum sert bir ses tonuyla. "Birşey olsun istediğim yok" dedi. Kafamı ona çevirip baktım. "O zaman neden benimle uğraşıp duruyorsun?" Diye sordum. Ağzı aralanıp cevap vereceği sırada miğdem bulanmaya başladı. Elimi miğdeme attığımda ağzıma gelen zehir tadıyla hemen elimi ağzıma götürdüm. Elimdeki muzu sehpanın üzerine bırakıp koltuktan kalktım ve koşarak banyoya gittim. Banyonun kapısını açtığımda kendimi hemen klozetin önüne attım ve elimi ağzımdan çekerek kusmaya başladım. Kusarken boğazımda saçma bir acı vardı. Kendimi geri çektiğimde ağzımda iğrenç bir tat oluştu. Durduk yere neden kusmuştum ki? bölümü oylayıp bölüm hakkındaki düşüncelerinizi belirtirseniz sevinirim🤍 bir sonraki bölümde görüşmek üzere... |
0% |