@ursuula1
|
Bölüm sözü Garip dervişten duydu Adını aşk koydu, 600 sene bekledi, Gönlünde yer etti. Dile geldi ey sevda, Anlattı yılanın aşk hikâyesini. Buna dediler, bir küçük Türk kızı hikâyesi. Acı, kaotik ve her yere yayılan öfke ile birlikte bütün bedenime ulaştı. Reddettim gözlerim önünde ki acı tabloyu izlememek için, bütün irade gücümü kullanarak reddettim ama işe yaramadı. Günlerdir sıcak havanın ve tüccar seslerinin dolduğu her yerde, matem ilan edildi. Hem de bir kaç saniye içerisinde öyle bir atmosfer oldu ki, aldığınız nefes bile bu lanet uğultulu sur tepelerine doluyor ve içinizi mükemmel bir sıkışmış acıya boğuyordu. " Hiç mi, hiç mi vicdanınız olmadı! O henüz ölmek için çok küçüktü bebeğim çok küçüktü... " İçim yandı. Sultanın kelimeleri bu uğursuz kan sıçramış saray duvarları arasına kendini öyle çaresiz, öyle umutları tükenmiş şekilde doldurdu ki bu sese karşı sadece başımı yere eğerek sessizce gözyaşı döktüm. Bebeklerin öldüğü, annelerin söz hakkı olmadığı bir düşünceye giren hünkara karşı olan sevgim birden nefrete büründü. " Şimdi bebeğimin üstüne kaftanını nasıl giydirip gömeceğim? " Nefesim titredi artık bağırmaktan, itiraz etmekten ve gözyaşı dökmekten hırpalanmış kadın son sözlerini resmen söyledi. Elimden hiç bir şey gelmiyordu ne sultana yerel halktan olduğum için yaklaşma iznim ne de söz söyleme hakkım yoktu. Bu durum elimi kolumu öyle bir bağladı ki kendimi haremin içerisinde tutsak hissettim. II. Süleyman öyle bir radikal radde içerisine düştü ki tüm Bedesten halkı bile kendi Hünkarından nefret eden hâle büründü. Has bahçeye özenle dizilmiş çakıl taşlarına yığılmak üzere olan, acıdan yorgun bedenimi zorlukla kaldırdım ve yüzümden aşağı hızla kayarak düşen peçemi tekrar yanaklarıma kapadım. Şu an yerel halk ya da diğer yasak saçmalıkları umurumda bile değildi bu yüzden daha önce, hiç görmediğim bu sultana yardım etmek evladını gözleri önünde acımasız şekilde kaybeden bir anneye destek olmak istedim. Kendimi toparladığım saniye içimden Allah biliyor direkt koşmak geldi ama kendimi haremden cariye olarak, göstererek sultanın yanında daha fazla sorunsuz durma fikri çıkardım. Yürüdüm korkak adımlarla has bahçe mermer musalla taşının olduğu seraya yürüdüm, parmak uçlarımda utanarak yürüdüm 19 Şehzade Has bahçenin çimleri üzerinde yataklarında uyuyormuş gibi dururken üzülerek yürüdüm. Biliyordum, bunun olacağını öyle bir biliyordum ki bu yüzden Bedesten sokaklarına bile özgürce gitmeme engel oldular. Zihnimde dönen düşüncelere ara vermek adına peçenin altında saklanan yüzümü ve başımı salladım, derin derin küçük nefesler çekerek musalla taşının tam önünde oturan ve hiç bir şekilde artık bağırmayan, itiraz edemeyen sadece taşın üzerinde uzanan küçük bebeğinin bedenini izleyen sultana yaklaştım. Has bahçenin saray giriş kapısı önünde dikilen 3,4 vezir en sonunda dağılmaya başladı ve hademelerin giriş kapısından ellerinde siyah kaftas çarşafları ile birlikte geldiğini görmem tesadüf oldu. Boğazıma dizilen 19 Şehzadenin ölüm acısını yutmaya çalışarak sultanın huzuruna çıktım ve bacaklarımın üzerinde hafif eğilerek selam verdim. Bu sultanlara, hünkara karşı gösterdiğimiz saygı göstergesi olduğu için yapmak zorundaydım. Peçenin altında kalan yeşil gözlerim korkuyla sultanın bedenine dikildi kadını izlediğim her saniye, olduğu durum içimi yakıyordu kaşlarım yerini üzüntüyle bir boşluğa bıraktı ve sultanın geldiğimi hissetmesine rağmen bana cevap vermediğini anladım. Sanki bir kaç saniye içerisinde tüm ruhu çekilmiş gibiydi bomboş bir ot gibiydi, rüzgâr nereye sürüklerse oraya itiraz bile etmeden gidiyor ve bir hengâmenin içerisinde ruhu kayboluyordu. " Affola acınızı anlamam size teselli vermek gibi bir hakkım yok lakin sizi anlamaya çalışıyorum çok üzgünüm bana inanın bakın buradan " Kaftanın tülü altında kalan, korkuyla hızla atan kalbimin üzerine avucumun içerisini bastırdım ve bu sözlerim dikkat çekmiş olacak ki sultanın ağlamaktan bir harabe olmuş gözleri sonunda bedenime döndü. " Buradan sizi hissediyorum " Sessizce fısıltı olan kelimelerim has bahçe duvarlarına doldu, sultanın acının anlaşıldığı umudu gözlerinde gördüm. O kahve bakışları öyle bir ışıkla doldu ki Sultan musalla taşının önünde ki, harap olan bedenini saniyeler içerisinde sözlerimin verdiği güç ile kaldırdı ve bedenini bedenime sıkı sıkı sarılırken buldum. Sultan kadın öyle bir içten sarıldı ki, sanki onun ruhunda görünmeyen ama biraz önce oluşan yaralara değinmiş, sarmış gibiydim. " Çok acıyor... Sanki kalbimi akıncı almış bebeğimle birlikte idam etmiş gibi yüreğim bebeğimle birlikte kanıyor " Peçe altında kalan gözlerimi kapadım, sultanın bedenine bende onun bana sarıldığı aynı kuvvetle sarıldım. Sultan seslice iç çeke çeke ağladı bense onun saçlarına gömülen bakışlarımı saklayarak ağladık. " Bir gün hatunların çektiği tüm bu sancılar bitecek size söz veriyorum sultanım bunun başlangıcı ben olacağım " Korktum, eğer daha fazla medrese lehine konuşursam Sultan beni yanlış anlar ve Akıncı mahire karşı olan planım bozulur düşündüğüm için sustum. " Destur! II. Süleyman Han Hazretleri! " Akıncı bölüğü askerinin sesi Has bahçeye dolduğu saniye sultanla sıkı sıkı sarılmış bedenlerimiz bir buz kütlesi gibi kırılarak saniyeler içinde ayrıldı. Has bahçe içerisinde olan tüm Akıncılar, sultanlar ve hademeler başlarını eğerek Hünkarı bekledi. Dudaklarım Hünkarın gelmesiyle beraber öyle bir kurudu ki sanki yıllarca çöllerde dolaşmış bir su zerresine muhtaç kalmışım gibiydi. " Senin burada ne işin var hatun! " Sırtımın ardından gelen ses tüm bedenimi ürküttü ama kendimi hemen kontrol altına alarak soğuk kanlı durmaya çalıştım, bedenimin ardından bir kaç adım uzakta olan askerin şaşırmışlıkla karışık öfkeli sesine Sultan yanımda dikilirken sakince cevap vermek istedim ama ardımda olan asker buna fırsat vermedi. " Binbaşı Mahir haklıymış tam bir Has bahçe gülü oldun buradan çıkmıyorsun ne hususlar döndürmeye çalıştığını bulduğum an seni Mahir'in önüne bir keten kumaş gibi atacağım... " Akşamın karanlık duvarları arasında sarayın eskimiş taş pencerelerinden ay ışığı doluyor bense medrese hocamın, vereceği Müberra defterimi almayı sessizce bekliyordum. Düşünmekten artık akıncı bölüğünde deli mucit diye adı çıkan asker gibi delirmeye başlıyordum, yorgundum ve de üzgün. Her şeyin düzeleceğine kadınların daha fazla söz sahibi olacağı medrese hükmünü getirme umudum öyle bir azalıyordu ki, bu umutsuzluk taş duvarlara asılı olan mum ışıklarına kadar uzanıyor ve yüzümü aydınlatan ışık umutsuzca titriyordu. Derin bir iç çektim ve bebeğini kaybeden sultanın hususunu merak etmeye başladım, acaba şimdi ne hissediyor tek başına mı diye hayıflanıyordum. Vakit iyiden iyiye bitmişti sabah en erken saatlerde evden çıktığıma rağmen, güneş çoktan batmış yerini acımasızca esen rüzgarlara bırakarak geceye davet çıkarmıştı. Annem ve Mahpeyker'in beni çok fazla merak ettiğine emindim ve Bedesten sokağına bu gece vakitleri tehlikesiz nasıl kendi başıma gideceğimi düşünüyordum. Olan biten her şeyi Mahpeyker'in duyduğunu hissettim ve de benim için çok fazla endişelendiğini ne yazık ki onlara ne mektup yazacak medrese sınıfım ne de ileteceğim güvercinim vardı. " Has bahçe gülü olmaktan sıkılmış şimdide saray koridoru hademesi olmaya mı karar verdin? " Koridorun taş duvarına morali bozuk şekilde yaslanmış bedenim katil akıncının sesinin, yaslandığım duvarlarına dolduğu an dik durdum. Ardımdan gelen diba siyah kumaşlar içerisinde kalan sesine döndüğümde, bakışlarımız dar koridorda birbirine değdi. " Ben saray içerisinde tanıdığın diğer has bahçe güllerine benzemem. Dikkat et zira gülü koparmaya çalıştığın an dikenlerim ellerine batar. " Sözlerime ve kime söylediğime gerçekten dikkat etmedim şu an baş başaydık ne devlet makamları, ne de yasaklar yoktu bu yüzden peçemi bile yüzüme çekmeden konuştum. " Gördüğüm halin daha çok bağın kenarında korkuyla süzülen laleler gibi " Siyah kumaşlar altında sarılı yüzünün pişkin, pişkin güldüğünü sözleriyle bile hissettim. Resmen başından beridir benimle ve Nigar ile eğleniyor Hünkarın sağ kolu olma fırsatının verdiği makam ile ediyordu. " Bunu Hünkarın köpeği olan birinden duymak ne de istisna oluyor " Dedim ve kelimelerim titrek mumlu taş duvarların arasına doluyorken yeniden beni bulduğu an gibi konum aldım, sırtımı tekrar duvara yasladığımda kulağımın üzerinde salınan peçemi yüzüme çektim. Eğer saray hademelerinden ya da kalfalardan birisi bizi bu vakitte ve baş başa görürse çok büyük sorun olabilir, saray içerisinde dedikodulara mahiyet verebilirdi. " Annem derdi ki has bahçede karşılaştığın her kızdan kaç çünkü onlar kalbini musalla taşında görünmeyen şekilde idam edebilir " Tüm bakışlarım ve dikkatim siyah paçavralar arasında bedeni gizli olan Akıncı başına kaydı, peçenin gizlediği yüzüme rağmen sözlerine gülümsedim ve " Annen haklıymış " Dedim. Saniyeler belki de dakikalar geçti ama Akıncı başı olacak adam koridordan ayrılmadı doğrusu merak ediyordum, sessizlik olmasına rağmen yanımda neden duruyordu neden onu yanımda tutan bir his hatta belki de hava varmış gibi duruyordu bilmiyordum. Aramızda olan 3,4 adımlık mesafe koridorda sessizlik hakim bile olsa çok fazla şey dile getiriyor gibiydik, aramızda ki boşlukta sanki ikimizde susarak konuşuyor gibiydik ve ben bu saçma hissiyat veren durumu bozmak istedim. " Bu gece nasıl uyuyacaksınız? Vicdanınızın sesi sizi etkisiyle kurban altına almadan önce uyuya bilecek misiniz? " Aramızda zaten sessizlik hüküm sürerken sözlerimle daha çok, matem sessizliğine sürükledim. Artık yanımda 19 Şehzadenin katili olan bir adamın varlığına dayanmak istemedim, bu yüzden bedenimi yeniden duvardan çektim ve sarayın taş penceresine oturmuş akıncı başına saygıyla eğilmek üzere bedenine döndüm ama o beni böldü. " Bunu benimde seve seve yaptığımı mı sanıyorsun? Benim görevim hünkar ne derse o. Hünkarın iki dudağının arasından çıkan her emire yemin biçtim ve bu yemin ben yeni çeri ocağına girdiğim saniye verildi Divân-ı Hümâyûn yeminini yerine getirmezsem kendimi infaz etmek zorunda kalırım. " Söylediği her söz üzerinde derin bir düşünceye daldım, söylediği her şey neredeyse doğruydu. Medresede devletin yeminleri ve hünkara bağlılık törenleri olurdu. Bunu Mustafa hocamdan tebaa olarak öğrenmiştim ama yine de 19 Şehzadenin yaşları neredeyse küçük olduğu için üzülüyordum. " Elif! " Tüm dikkatim adımın koridorda fısıltıyla yankı yapması üzerine dağıldı göz ucuyla baktığım akıncının dikkati bile, ardımızdan korkuyla gelen sese yöneldi. Nigar'ın kaftan peçesi altında gizlenen gözleri dikkatle beni ve yanımda ki kumaşlarla kaplı adamı incelerken, eğilmeye başladı ve akıncı başına saygıyla göstergesi yaptı. " Binbaşım İstanbul Kasr-ı Hümâyûn da çıkan hasbihali işittiniz mi? " Yutkundum ve Nigar'ın peçenin altında gizlenen surat ifadesine rağmen endişeye, korkuya kapıldığı hissini iliklerime kadar bu dar koridorda hissederken Akıncı başı Mahir'e dikkatle baktım. Yüzü tamamen sargıyla kaplı olduğu için ifadesini anlamak imkansızdı ama o gayet rahat şekilde, taş pencereden kalktı ve ne bana ne de Nigar'a bakmayacak şekilde gitmeye başladı. Tüm düşüncelerim yeniden allak bullak oluyorken arkadaşımın bedenine tekrar dönerek yanıt aradım ama o, akıncı başının kumaşlarla sarılı bedeni hızla giderken bağırarak konuşmaya devam etti. " Kendinizi idam etmek zorunda kalacaksınız Binbaşım! Safiye sultanın ve diğer sultanların bebeklerini kaçırdığınız Hünkarın hareminde ki Hatunlara yardım ettiğiniz için 2. Süleyman size acımayacak! " Ne? Şu an beynim düşünme kabiliyetini kaybetti. Gözlerim önünde gerçekleşen idam hükmü bir aldatmacaydı ve akıncı başı bunların hepsini tezgahlayan kişi mi olmuştu? Yüzümü kaplayan ve beni dar koridorda daha da daraltan peçemi çektiğim saniye Nigar'a döndüm. " Neden bahsediyorsun sen? Ne yardımı ne Safiye sultanı? " Medrese hocamın dairesinin kapısı önünde dikilen bedenimi saklamak istercesine koridorun sonuna, hızla bedenimi kolumdan tutarak çekti ve heyecanla konuşmaya başladı. " Akıncı başı meğerse plan yapmış tüm yeni çeri ocağını idam kesinleşmeden önce isyana davet etmiş ve tüm asker bölüğü bu kadar güçlü Binbaşına biat ederek Hünkarın hüküm verdiği 19 Şehzadeyi av yapma bahanesiyle kaçırmış ve musalla taşında idam ettiği kişiler sadece figüran kanlar ise kurban edilen hayvan kanlarıymış " Boğazıma aynı 19 Şehzade idamı acısı gibi düğümler dizildi az önce akıncının ne kasdetmek istediğini anladım, akıncı hünkara verdiği yemini bozdu ve şehzadeleri öldürmedi. Bu duruma ne kadar çok mutluluk fişekleri yapsam da sonuç yine idamla bitmek zorundaydı, bu idamı akıncı bebekleri kurtarmak için kendine dönderdi. Akıncı çok büyük fedakarlık yaptı Venedik elçilerine uzanan makamının şanlı hikâyesini kaybetti, Hünkarın sağ kolu olma yerini kendi kendine deşifre ederek kaybetti. Yüreğim öyle bir teraziye kendini koydu ki ona katil dediğim için vicdan azabımın sesi, bu ay ışığının çaresiz şekilde dolduğu duvarlar arasında bile gezinmeye ve akıncı başının siyah kumaşlarla sarılı bedenine varıncaya dek devam etmek istedi. Tüm vicdan azabı dolu düşünceler insan hâline bürünmek için şiddetle yol aradı ve saniyeler içerisinde o yolu, bir nehir yatağı gibi buldu. Bu yatakta korkuyla süzülen o laleler tek bir cümle söyledi: O kendini feda etti... |
0% |