@ursuula1
|
Bağın kenarında laleler korkuyla durur merak edilir mi? Çünkü güzelliğinin yanında yüzü,lale bahçesi gibi olmuş hayranınız. Hani diyor ya şair " Yanakları öyle kızarık ki karşısında ki, lale rengini alır. "  Tüm dünyada akan saat durdu. Hünkarın iki dudağının arasından çıkan her söz altında tek tek ezildiğimi hissettim, bu his bedenimi ve umutlarımı öyle bir enkaz altına sürükledi ki kendime bile gelemeyecek ve itiraz edemeyecek duruma düştüm. " Ağalar hatunu harem ve saraydan derhal sürgün edin! " Hayır, hayır bunu asla kabul edemezdim. Biz kadınların hakları başlangıcı benim elimdeyken bunu kabul edemezdim, burnumun direği bile acı limon kokusu koklamışım gibi zehirle yandı. Gözlerim bu zehri akıtmak için kendine benden izinsiz yol yaptı ve gözyaşları bir, bir bu yoldan sessizce aktı. " Yalvarırım Hünkarım zinhar akıncı başıyla zina yapmadım yalvarırım size yalvarıyorum medrese hükmünü elimden almayın gerekirse saraya ölene dek kendi arzumla bile gelmem ama medrese için yalvarırım yapmayın..." Umudumun yitirmiş olduğu duygunun sesiyle, sesim acıdan çatallaşmış şekilde çıktı kesinlikle bugüne dek tek bir erkeğe bile ricada bulunmadım ama bu yalvarma kendim için değil tüm kadınlar için olacaktı. Yüzümden yavaş yavaş sıyrılarak aşağı saç tellerimden inmeye çalışan peçemi umursamadım, Hünkarın heybetli ve çalışma masasından bir kaç adım uzakta dururken cesaretle ileri atıldım ve her attığım adımda hocamın sesi kulaklarımda yankılandı. " Medrese kibrini yen hatun bu kibir saray duvarlarını mateme götürür " Hocamın dediği sözler ve içerisine düştüğüm kapan sıkışıklığının verdiği daralma ile ağlama hissi en arş noktaya ulaştı, bu hissi bugüne dek hep kibrimi ve kendimi ezdirmeme duyguma karşı sakladım ama şimdi saklamanın hiç bir çaresi yoktu. Hünkarın karşısında onun iki dudağı arasında olan, bu diktatör baskı iliklerime kadar hissettim ve umudu tükenmiş yorgun yeşil bakışlarımı bugüne dek binlerce sefer görmüş Hünkarın gözlerine diktim. " Eğer sizin gözünüzde ve sarayda dolaşan bu zina yalanı nikahla kapanacak medrese hükmünü böylelikle elimden almayacaksınız akıncı başıyla Allah katında nikah kıymaya hazırım " Hünkarın Edirne'yi süsleyen mavi gök bakışlarına şaşkınlık ışıltısı doldu, kendi dudaklarımdan has odaya dökülen sesim bile beni şaşkına çevirmişken karşımda ki kişiyi nasıl böyle yapmazdı ki? Kurtuluş için Medrese hükmüne giden yolda kendi duygularımı, hayatımı bile bu yola feda ederdim ama asla bu hakkı kaybedemezdim. Bu hakkı kaybetmem demek doğmamış kız çocuklarının bile vebalini aldığım demekti bu yüzden, birbirimizden zaten pek haz etmediğimiz akıncı başına katlanabilirdim. " Harem içerisinde yayılmış bu havadis en yakında Bedesten sokaklarına kadar ulaşır ve halk abartmayı sevdiği için harem kurallarının bile hiçe sayıldığına inanmaya başlayarak Osmanlı tarihini kirletir bu yüzden nikah uygundur lakin " Cümlesinin devamı olduğunu anladım ve balkon kapısının hemen eşiğinde olan masasına, yavaşça ve düşünceli bir ruh haliyle otururken sabırla devam etmesini bekledim. Ama bir kaç saniye bile beklerken yüreğim has bahçeye çok nadiren gelen kelebekler gibi titredi, yüreğime dolan bu his bedenimi iyiden iyiye korkuyla sarıyor ve yutkunmama sebep oluyordu. " Lakin Akıncılar asla aile kuramaz küçük yaştan beri eğitim alan her akıncı tebaası yemin töreniyle hünkara daima bağlı kalacağını ve nikah hiç bir şartta kıymayacağına yemin biçer bu yüzden bende ne kadar nikah isteyerek bu hususu çözmek istesem de mümkün değildir bu yüzden Edirne Sarayı ve Medreseden ömür boyu sürgün edildin. " Yoruldum. Yıllar boyunca Hünkarın boyunduruk dayatmaları arasında biz kadınlar için umut ışığı ellerim arasına doğuyorken, bu ışığı kendi ellerim ve beceriksiz oluşumla kaybetmekten çok yoruldum. Bir çıkış yolu aradım Hünkarın mavi gözlerinde böylesine binlerce savaş, galibiyet, hüküm ve toprak görmüş bir adamın gözlerinde umut aradım ama o umut yüzünde asla yoktu. Böylesine gerici ve saçma bir yalan zina havadisi tüm geleceği mahvetti, böylesine önemli bir husus hükmü bir sultanın gördüğü ve yalan yanlış ifade ettiği olayı algı yapıp yayarak mahvetti. " Ağalar hatunu derhal dairemden dışarı atın dedim! " Ahşap kahverengi kapının sert açılma sesi duvarlara çarparak kulaklarıma ulaştı, ulaştığı saniye dilimin ucunda olan tüm kelimelerin hünkar gözünde hiç bir anlam ifade etmediğini sadece boş bir kapı açılma sesi olacağını hissettim. Direnmedim bile kapı ağalarının kaftanımın üzerinden tuttuğu kollarımla, saniyeler içerisinde has odadan dışarı çıktım ya da atıldım bilmiyorum. Kafam öylesine karışıktı ki bu karışıklık üzerine Bedesten köy evime bu saatte nasıl gideceği mi bile, kafamda ki tüm düşüncelere rağmen hesaplıyor medrese hükmü için neler yapabileceğime bakmak istiyordum. Düşünceler zihnimde o kadar fazla dolaşıyordu ki harem koridorunun içerisinde bile kaybolduğumu hissetmedim, bir an önce Hünkarın dediği sözü yerine getirip saray surlarından Bedestene gitmezsem muhafızlar tarafından kollarımdan zorla tutulur atılırdım. " Sen Elif hatun musun? " Uzun koridorun ardından gelen kadın sesine dönük sırtıma ismimin zikri vurdu, daha önce saray içerisinde herhangi bir kalfa ya da sultanla konuşmamış onları görmemiştim. Bu yüzden ismimi bilen kadının zinhar kim olduğu fikri düşüncelerimde kendini bulamıyordu. " Evet efendim benim " Tüm bedenimi ve yaşların hâlâ kendini koruduğu gözlerimi karşımda ki koridorda ucunda duran, kadına çevirdiğim an pahalı diba kumaşları dikkatimi çekti. Kesinlikle bu kaftan ve altın işlemeleri haremde görevli kalfaya ait olamaz, yüksek rütbe temsil eden bu dokunuşlar Sultan demekti. Dikkatle tepeden tırnağa incelediğim kadının saçları uzun kahverengi, teni beyaz ve gözleri kahveydi. Teninin saray kadınlarına özel yapılan ipeksi gül kokusu, burcu burcu her bir yaklaştığı adımda önce koridora daha sonra burnuma doldu. " Ben Esma Sultan " Kaşlarım şaşkınlık ve iyiden iyiye hissettiğim öfkeyle çatılırken medrese hakkımı elimden alan sultanın tam gözlerinin içerisine bakıyordum. " Akıncı başı Mahirle aranda ne gibi bir husus var? " Ne? Bu sorduğu ve iyiden iyiye daha da tehdit eder şekilde bedenime yaklaşan adımları ile, garip hissettim ama bu garipliğe rağmen sorusuna cevap vermek üzere ağzımı açmışken beni sesiyle bastırarak susturdu. " Bir daha seni benim sevdalı olduğum akıncı başının yanında görürsem bu kez bilhassa medrese hükmünü elinden aldırmakla kalmaz kelleni bizzat Mahir'in bölük askerlerine aldırtırım. " İşte şimdi bu sultanın benden ne istediğini ve hünkara has bahçede gördüğü şeyi zina diye düşünmeyecek şekilde, ama kıskandığı için havadis ettiğini anladım. Karşımda ki Nesime sultanın kızı Esma Sultan bu katil akıncı başına derin duygular besleyecek olacak ki, beni tanımadan bile yanında gördüğü için ateşe attı. Ama ben, akıncı başına bile boyun eğmeyip kendini ve eşitliği savunan bir hatun olarak bana karşı olan, zehirli diline karşı sessiz kalmadım. " Akıncıyla aramda hiç bir şey olamaz o Hünkarın sağ kol köpeği olduğu müddetçe siz bile duygularınıza karşılık bulamaz 30 yaşında ki sadrazamlarla nikah kıymak zorunda kalırsınız. " Sultanın zehir dolu dili daha da yılan kanı ile doldu sanki, sözlerimi bile kahve bakışlarını saniyelerce kapamasından sindirmeye çalıştığını anladım. Eğer gerçekten haddini bildirmez ve Sultan kelimesini dilimden düşürmez ona cevap vermezsem tepeme çıkardı. Bu yüzden bu hatunun hakkettiği dil, ya da anladığı dil neyse onu seslice söyledim. Daha fazla bu sultanla bu dar harem koridorunda sıkıp kalarak nefesimi tüketmek istemeyerek, saçlarımdan aşağı doğru süzülen peçemi yüzüme çektim ve uzaklaşmaya başladım ama uzaklaştığım saniye koridorun diğer çıkış ucunda ellerinde meşale olan 2 kalfa belirdi. Sırtım dönük koridor ucunda Sultan ve bakışlarım dönük çıkış yolum olacak olan, koridor ucunda 2 kalfa tıkılı ortada kaldım. Ne yapmaya çalıştıklarını az önce söylediğim sözlerin beni gerçek anlamda ellerinde tuttuğu meşaleyle yakacaklarını hissettim. " Yerel halk hatunları çok fazla medreseye gide gele şımarmışa benziyor " Meşalelerin titrek ışıkları koridorda kapana sıkışmış yüzüme vuruyor sıcaklığı şimdiden tenimi öyle bir, okşamaya çalışarak bana ulaşıyordu ki kalbim yerinde saniyede bin kere attı. " Saçma sapan hususlar düşünmeyi bırakın ve Bedestene gitmeme izin verin " Meşalelerin titrek ışığı gibi çıkan sesim koridorun matem dolu pusuna karıştı ne yapmaya çalıştıklarını iyiden iyiye anladım, kendimi bir an önce düştüğüm bu çukurdan çıkarmam ve taşlı yoldan çıkmam gerekiyordu. Bu yüzden sadece sultanın olduğu ardıma dönük yere hızla koştum en azından bir kişiden kolayca kurtarabilir ve kendimi, saray bahçesine atarak çıkabilirdim ama durum tahmin ettiğim gibi olmadı. Kaçmaya çalıştığım saniye sultanın ardından ellerinde meşale tutan 2 harem kalfası daha geldi ve direnmeye çalışan yorgun bedenimi ardımdan gelen iki kişiyle daha, 4 kişi birleşip tuttu. Yüreğim altında gizlenen korku kalbimi titretti ben 4 kişiyle sultanın emir altına aldığı bu durumla nasıl aynı anda başa çıkabilir ve kaçabilirim diye düşünürken yüzümü kapatan peçemi, kaftanımdan bir hışımla yırtıp aldılar. İşte şimdi gözlerim önüne yansıyan ateş kıvılcımlarının ışığı tenimde dans etti, işte şimdi o ateşin iniltisini tenimde resmen hissettim. Yüzüme her durmaksızın saniye yaklaşan meşale ateşine direnmek için ayaklarımla vücutlarını itmeye çalıştım ama bu durumu, İyileştirmek yerine daha da berbat etti. Ve ateşin sivri kolları yüzümü naif şekilde okşamaya başladığı saniye acıyla bağırdım, bu kalfalar sultanın emri üzerine bile bile yüzümü yakıyorlardı. Şu an tüm tenimin ateşle kavrulduğunu siyah saçlarımın her telinin bu ateşe teslim olduğunu hissettim. Sağ yanağım kendini ateşin kaderine daha da bıraktı ve yüzümün küçük bir kısmı, bu ateşte yandı ta ki akıncı bölüğünün askerlerinin sesini duyana dek. " Ne yapıyorsun hatun! " Akıncı askerinin bağırma sesi koridorda yayıldığı saniye kalfalar önce meşaleyi daha sonra, hızla bedenlerini baskı yaptığı bedenimin üzerinden çektiler. Bu durumu fırsat bilerek koştum ardıma bile hiç bakmayacak şekilde, koştum. Yüreğimde korku, gözlerimde yaşlar ve yüzümde meşale yanığı ile koştum. Önce medrese hükmü daha sonra göz göre göre yandığım gerçeği kalbimi çok yaraladı, burnumun ucunun acıdan sızladığını ve ayaklarımın altının koşmaktan yandığını hissettim. Korkudan kaftan tülü siyah uzun saçlarımdan aşağı kayıyor ve ardıma ikide bir bakmaya devam ederken hiç bir şey düşünemiyordum. Bu hususlar nedeniyle önüme hiç neredeyse ve nereye gittiğime bakmazsınız koşmaya devam ettim, bu lanet saray duvarları arasından derhal uzaklaşmak aileme gitmek istedim ta ki bedenime sertçe ve hızla çarpan bir şey olana kadar... Gözyaşlarından ve tenimin yanık acısından dolayı önümü bile göremezken kime çarptığıma dikkat etmedim, yalnızca doldum bir gün içerisinde o kadar fazla şey kaybederek hem ruhuma hem de bedenime zarar aldım ki olduğum noktada çarptığım kişinin karşısında seslice hüngür, hüngür ağladım. " Ne yaptılar sana? " Fısıltıyla önce harem duvarlarına daha sonra kulaklarıma dolan sesin sahibini hemen tanıdım, akıncı başının sargıyla kapalı yüzüne bakışlarımı diktiğim saniye konuşmak, cevap vermek istemedim. Onun karşısında bile ağladığım gerçeğini saklamak yerine daha fazla içimi döktüm, o kadar doldum ki bana verilen ağır görevler saniyeler içerisinde ellerimden alınan umudum yüzünden o kadar yoruldum ki yanık yüzüme akan gözyaşları tenimi cehennem gibi kavurdu. " Yüzüne ne oldu has bahçe gülü? " Daha önce kızdığım bana taktığı has bahçe gülü lakabını bile hakketmedim. Yüzüm şu an öylesine çirkin ve yaralıydı ki, sorularına karşın cevap verecek gücüm bile yoktu. Aramızda taşlı yol girişine uzanan bir kaç adımlık boşluğu siyah kuşaklı bedenini yaklaştırarak kapadı, ne yapmaya çalıştığını ya da istediğini bilmiyordum ama diba kumaşlarının sıkıca sarıldığı elini kaldırdı ve yanık tenime yöneldi. Başka vakit olsa geriye doğru kendimi çekerdim ama korkmadım bize dayatılan yasaklardan, böylesine yaralıyken korkmayarak yerimde durdum. Onun siyah kuşaklı parmakları ise yanık tenimin üzerini naif biçimde kapladı. " Hünkara biçtiğim yemin gibi sana yemin biçiyorum elinden alınan medrese hükmünü ve güzel yüzüne yakışan kibirli ama kendinden emin bakışlarını yeniden sana vereceğim " Fısıltıyla karışık şefkatli sesi önce umutsuz matem tutmuş duvarlarıma daha sonra kalbime doldu, siyah sargılarla sarılı parmak uçları yanağımı ve tenimi daha da kaplarken gözlerimi kapadım ve bugüne dek hiç görmediğim kumaş altında saklanan elinin avucuna sokuldum. Bu şefkat dalgası öyle bir merhem olarak ruhumu ve umutlarımı sardı ki, direnmedim bile karşımda ki tanıdığımdan beri kafa tuttuğum akıncı başına direnmedim bile. Kumaş altında kalan teni, tenimle bütünleşti sanki kendi yarattığımız özgür bir dünyada ya da yılda bir kaç saniye bile olsa yasaklar olmadan tadını çıkarıyor gibiydik. Bu günah dolu saray kapıları ardında ikimiz hakkında yapılan dedikodular, Hünkarın diktatör kararları tüm surlara kadar yol bularak bize ulaşmaya çalışırken biz taşlı harem yolu üzerinde durmuş bir akıncı başı ve bir sıradan yerel halktan olan başı dik kadın öylece duruyorduk. Bu görüntü tüm Osmanlı devlet tarihine zina olarak girse dahi ikimizin de umurunda değil gibi, görünüyordu ikimizin de özgür olmaya ve hiç istemiyor gibi durduğumuz şefkate ihtiyacımız vardı. Kumaşlarla böylesine sıkı sıkıya sarılı olan bedeni, bedenime daha da yaklaştı aramızda harem duvarlarını aşarak gelen esinti bile kendini yer bulamazken sadece bugüne dek gördüğüm gözlerinin bizzat içerisine baktım. Yasakları birbirimizin gözleri içerisine uzun dakikalar bakarken çoktan deldiğimizi ve bugüne dek görülmemiş bir aşk zehrinin bedenlerimizi sardığını anladık... AÇIKLAMA * Akıncı: (Osmanlı Türkçesi: آقنجى Aḳıncı) veya çoğul şekli ile Akıncılar, Osmanlı İmparatorluğu'nun askerî teşkilâtında, sınır bölgelerinde, düşman ülkelerine akınlar, baskınlar tertipleyerek yıpratma harekâtında bulunan hafif süvari birlikleridir. |
0% |