Yeni Üyelik
7.
Bölüm

6. Bölüm İdam

@ursuula1

Yazılar kendini belli etmiyor,

doğrulmuyor gözlerde ki ırak.

Kan dolu kırmızı ihtiras yanmadan doluyor aşk,

aslına mecvur sana hasret bünyem.

Bir adımda yaklaştım,kalamadım yanında ki uzaklığının.


Bugüne dek o kadar romanlar, o kadar Farsça aşk şiirleri okumuştum ki genellikle bu tarz bayat hikayeler hiç ilgimi çekmez ama Mahpeyker yüzünden göz atmak zorunda kalırdım. Aşk neydi? Sargılı avucunun içerisinde kalan tenime akan sıcaklık mıydı? Ya da kalbimi korkuyla titreten bir hain mi? Neden yanık tenime değen sargılı ellerinin avuç içi beni daha da yaksa buna karşı koymuyor, neden onun ellerinden gelen eziyeti sevinçle kabul ediyordum. Aramızda ki garip çekimin büyüsü bizi daha da etki altına alırken gözlerinin içerisine bakmaya devam ediyordum, saray duvarlarına özenle asılı olan ve beni yakan meşale ışıkları ela gözlerinde yeni bir günah bulmuş gibi şiddetle yanıyordu.


Bir kaç dakikasına bile olsa Hünkarın akıncı başı değil sadece Mahir oldu, sadece kendisi öz oldu. Bu bir kaç dakikalık rütbesiz, görevsiz gördüğüm sadece Mahir yanı çok şey barındırdı. Onun sert kimliği ve siyah kumaşlar altında sarılı olan hislerini çok net hissettim, korkmuştu bu kadar namı korkusuz olarak yürüyen akıncının korkusunu tenimde hissettim. Hissettiğimi sezgisi kuvvetli olduğu için anlayan akıncı başı bedenime yaklaşan bedenini hızla çekti, has bahçenin dalından koparılan hızlı gül gibi çekildi bedeni. Daha sonra sargılı parmakları yaralı tenimden aşağı kaydı ve ben bir kez daha aramızda uçsuz bucaksız olan, o yasak sınırını bir kez daha hissederek kendimi eski halime hemen geri dönderdim.


" Atım has bahçenin yol ayrımında medrese binası arkasında duruyor atımı al ve hemen buradan uzaklaş eğer biraz daha bu sarayda kalırsan akıncı bölüğüm seni yaka paça Bedesten sokağı ortasına atmak zorunda kalabilir ve ben ne kadar onların başı da olsam hünkar emrine sesim çıkamaz "


Aramızda açtığı boşluğa sert sesinin kırılma eşiği doluyorken boğazımda dizilen düğümü yutmaya çalışıyordum, bir an önce cidden kendi isteğim ile Sarayı terk etmeli ve köy evime dönmeliydim. Ama içimde garip bir korku vardı sanki akıncı başı yine bir şeyleri, feda etmiş gibi görünüyor şimdiye kadar akıncı askerinin üzerime gelmemesinden hissediyordum.


" Ne o has bahçe gülü benim için mi endişe ediyor? "


Az önce ki kırık ve umutsuzluk dolu olan sesinin rengi bile söylediği cümleyle, saniyesinde değişti ve ben her zaman ki ukala tavrına yine gözlerimi devirerek cevap verdim.


" Akıncı başının bir hatun için bu kadar şey feda etmesinin altında ki sebebe endişe ediyorum. "


Siyah kumaşlar altında gizlenen yüzü ve bedenini bir kaç daha geriye iteledi, ela bakışları yeniden ayak uçlarına bakarak aramızda ki yasak sınırını bana bakmayarak yeniden çizdi.


" Belki de aptallık etmeyi macera olarak görüyorumdur altında herhangi bir endişe arama "


Bu garip sözlerinin ne ima ettiğini yukarı aşağı anlıyordum, taş harem yolunun sessizliği içerisine gece çıkan cırcır böceklerinin sesi doluyorken kapıdan gelen her bir esinti yanık tenimi okşamaya devam ediyordu.


" Belki bu sana son iyiliğim olur belki birbirimizi aylar, yıllarca bir daha göremeyiz kendimi infaz etme kararım en geç yarına kadar Bedestende hüküm olarak açıklanabilir. "


Sesinde ki umut kırgınlığını gizlemek adına yüzünü kaplayan siyah kumaşının altına daha da gizlendi, kendini şehzadeler için feda ettiği gerçeğini yaşadığım olaylar yüzünden tamamen unutmuştum.


" Eğer sana verilen yasakları kaldırırsam bir gün has bahçeye yeniden yanlışlıkla geldiğinde beni göremezsen muhtemel idam edilmişimdir "


Yüzümde ki gözlerime yansıyan umut ışıkları sözlerini her duyduğum saniye daha da soldu, sanki umutsuzlukla beslenen tüm duygularım kendini sözleriyle dışa vurmuş gibiydi daha yeni tanımaya başladığım akıncı başını son kez gördüğümü bilmek, ona veda etmek bir şeyleri kırıyordu ama ne olduğunu bilemedim.


" Ben- "


Söyleyeceğim cümlem akıncı bölüğünün koridoru dolduran bağırmaları ile kesildiği saniye, akıncı başı da bende sesin geldiği yere saniyede baktık ve gitme zamanımın geldiğini çoktan anlamıştım. Siyah uzun saçlarımdan aşağı iyice kaymaya başlayan kaftan tülümü yanmış yüzümde ki tenime çektim ve koşmaya başladım. Ardımda bir sürü akıncı köpeği varken koşmaya başladım ama bu kaçma girişimi güven veriyordu, çünkü Mahir'in ardımdan gelen akıncı askerlerini bir şekilde tutacağını ve bana zarar vermelerini önleyeceğini hissettim. İşte tam da bu yüzden medrese binası arkasında beni bekleyen Mahir'in atına güven ve huzurla koştum. Taşlı yol harem yolundan kendimi saray çıkış kapısına attığım saniye derin bir iç çektim has bahçede dolaşan cırcır böceklerinin sesi, bu gecenin ay ışığı yaralı yüzüme vuruyorken daha da hüzünlü gösterdi.


Mor renkli kaftanım sabahtan beridir benimle perişan halde yerlerde sürükleniyor ve ardımdan has bahçe taşlarına tülü çarpa çarpa gelmeye devam ediyordu. Yorgunluktan dolayı titreyen aciz bacaklarıma rağmen ileri atıldım ve yoldan medrese binasının, ardına hemen saptığımda gecenin mayhoş ışığı altında bile rengini belli eden bembeyaz ata baktım. Öylesine yelesi güzel ve temizdi ki kesinlikle bu atın sahibi olan Akıncı başı bu hayvana çok değer veriyor, onu önemsiyordu. Daha fazla kaybedecek vaktim olmadığı için muhtemelen artık benimle olacak akıncının atına hızla atladım, Mustafa hocamın at eğitim verdiği derslerden az çok binmeyi ve sürmeyi zaten bildiğim için zorlanmayarak saray yolundan dört nala hızla çıktım. Ben at'a daha da hızla yüklendim ve boynuna sarıldım, at ise huysuzlanmaya devam etti.


Muhtemelen sahibini arıyor ama onu telaşa soktuğum için ezbere bildiği saray yoluna geri dönemiyordu, hayvana verdiği isim var mıydı bilmiyordum belki ismini şefkatle sesli şekilde dile getirip yelesini seversem onun güvenle rahatlamasını sağlayabilirdim.


" Şhh sakin ol has bahçe gülü "


Aklıma sadece dilinden düşmeyen has bahçe gülü geldiği için dudaklarıma mani olamadım, bu yüzden dilime o saniye ne düşerse sesli şekilde deyiverdim. Karşılığında aldığım sonuç ise yanık yüzüme rağmen tebessüm etmemi sağladı, atın beyaz yelesini güven verecek şekilde yavaşça okşarken söylediğim " has bahçe gülü " sözü işe yaradı ve hayvan sakinleşti.


" Sahibin ikimize de aynı ismi vermiş ne yaratıcı değil mi? "


Gecenin karanlığı tüccar orman yolunun arasına iyiden iyiye doluyorken, atla konuşuyordum gerçekten artık yaşadığım her şey beni delirtme uçurumuna itmiş olacak ki adaşım olan has bahçe gülüne kederli, kederli dert yanıyordum.


" Ya o çok sevdiğin akıncı başı sahibin idam edilir bir daha göremezsen ne yapardın has bahçe gülü? "


Belki dakikalar belki de saatler geçti, akıncı asker bölüğüne yakalanmamak için uzun orman yoluna girdiğim tünelin ucu yavaşça Bedesten çarşı sokağının meydanına çıkmamı sağlamıştı. Ay'ın loş ve huzursuz umut kıran ışığı yerini yavaşça güneşe bırakıyor, bunu yaparken şikayet bile etmek istemiyordu. Atın toynak sesleri tüccar tezgahlarının içerisine doluyorken yorgunluktan yaralı başımı kaldıramıyor ve her yerim falaka yemiş gibi acıyordu. Resmen akıncı başının atının üzerinde cansız bedenim taşınıyor gibi bir izlenim vardı halktan birisi bu halimi görse, vefat ettiğimi ya da büyük bir ceza falakası çektiğimi zannederlerdi.


Daha dün sabah ne umutlarla güneşin altında yanan kafam ile saraya gitmiştim, ama bu umut gerisinde büyük bir enkaz ve yüreğime aptalca şeyler aşılayarak beni geri Bedesten sokaklarına gönderdi. Bedestenin en aşağı sokağında olan köy evimin fakir çeşme meydanına yaklaştığım saniye Mahpeyker ile aynı odada kaldığım meşalenin hâlâ yandığını, gördüm ve yüzümde ki tüm yanık yaralarına rağmen gülümsedim. Kardeşime, aileme kavuştuğum için aptal bir mutluluk yüreğimi doldururken gülümsedim ve tüm gücümle atın üzerinde bağırdım.


" Mahpeyker! Yardım et "


Sesim evimizin çeşmeli avlusuna dolduğu saniye odamızın penceresinin saniyesinde açılması sesini duydum, kız kardeşimin göz bebekleri beni gördüğü saniye korkuyla büyüdü.


" Hiii! Ne oldu sana? "


Mahpeyker ile ayrı dünyaların kardeşi bile olsak benim için bu denli endişe etmesine, sıcacık gülümsedim ve hiçte ona uymayan şekilde odanın penceresinden avluya atladığı saniye at ve bana yaklaştı.


" Yüzünün hali ne? Dünden beridir annem ve ben senin için çok korktuk neredeydin? "


Kardeşimin önce avluya daha sonra kulaklarıma dolan titreyen sesine gözlerim doldu, ama bunu ona belli etmek istemeyerek fırsat bilip atın üzerinden yorgun bedenimi indirdim. İndirdiğim salise bacaklarım üzerine çöktü atın boynuna son dakika yaslanarak, ayakta durmaya çabalasam da kız kardeşim korkusuna rağmen koluma girdi ve hüzün barındıran bakışları yanık yüzümde gezindi.


" Çok yanmış merhem sürsem bile aylarca iyileşemez gibi duruyor "


Soğuk parmak uçları yanık derimin üstüne değdiği an acıyla avluda bağırdım ve tüm yorgun oluşuma rağmen, kız kardeşimin bacağına tekme attım o ise yalnızca kıkırdadı.


" Hâlâ eski Elif halin duruyor ama bu beyaz atta nereden çıktı? "


Avlunun ortasında yanımızda duran atı tamamen bir kaç saniyede unutmuştum, kardeşimin sorusuna nasıl yanıt vereceğimi ve muhtemelen ona yalan bir husus dersem anında yakalayıp beni köşeye sıkıştıracağını bildiğim için direnmedim bile.


" Akıncı başı Mahir'in atı "


Kardeşim nefes almaya fırsat dahi bulmadan telaşla sordu.


" Ne?! Adamın atını mı çaldın sen delirdin mi hatun! "


Gerçekten Mahpeyker'in sorularına daha fazla yanıt verecek gücüm, halim yoktu bu yüzden koluma girdiği kolunu yavaşça iterek onu kendimden uzaklaştırdım. Odamızın penceresinden içeri girmeye karar verdiğimde ardımda güneşin iyiden iyiye, avluya dolan ışığı ve kız kardeşimin sesi kaldı.


" İsmin var mı bakalım? Öyle güzel rengin ve yelen var ki! Yeleni öreceğim "


Göz kapaklarım yorgunlukla birbirine yapışmış halde aralamaya çalışırken alnımda ki kaşlarım çatıldı, sedir yatağımın üzerinde ne kadar süre bu şekilde uyudum bilmiyordum. Bacaklarımda ki dolaşan sızı ayak bileklerime kadar dinlendiğim için inmişti, kulaklarımda inanılmaz bir uğultu ve başımda keskin bir ağrı vardı. Yüzümün yanan derisinin esintiyle okşadığını bile hisseder Mahpeyker'in merhem sürdüğünü böylelikle anlıyordum.


" Elif! Dünden beridir neredeydin kızım neden hocanın tebaasından mektup bile göndermedin "


Annemin endişeli ve üzgün sesine şu an başımda olan keskin ağrıdan dolayı cevap verecek durumda değildim, sadece endişeli yaşlı yüzüne baktım ve yüreğini hafifletmek için yüzümde ki tüm yanık acısına rağmen tebessüm ettim.


" Saraydaydım hünkar önemli bir husus için beni çağırmıştı bu yüzden geç kaldım ve geldiğim at nerede? "


Annem yüzümde ki yanık derimi hüzünlü bakışları ve çatılmış kaşları ile incelerken iç çekti.


" Yüzüne ne oldu? Şimdi derdin o beyaz at mı? "


Gerçekten kime çektiğim az çok belli oluyordu annemin birinci sorusuna verecek cevabım yoktu, muhtemel ne olduğunu bir bir anlatırsam asla saraya gitmeme izin vermez babama tüm havadisleri anlatırdı.


" Ne olduysa oldu ve evet derdim at anne! Nerede? "


Yaşlı ve iç çekişli bakışları gözlerimin içerisine bakıyorken bahtsız bedevi gibi başını salladı ve cevap verdi.


" Mahpeyker ile avlunun ardında ki bahçede "


Odamın sedirli yatağından ayağı hızla kalktım bacaklarım hâlâ eski gücüne kavuşmamış olsa dahi, dışarı çıktım. Evimizin beyaz renkte ki soyulmaya yüz tutmuş duvarları aşağı eteğe dökülürken avlunun ardı bahçesine yavaşça yürüdüm, beyaz atın yanında ki kardeşimi gördüğüm saniye bir sürü saçma sorular soracağına anladım ve seslice iç çektim.


" Gökyüzünde kaç yıldız var inci tanem? Tek tek parlıyorlar, tek tek parlıyorlar. Gözlerim bir çok kez, senin için ağladı inci tanem. Hadi canım annem, beni de sev..."


Mahpeyker'in büyülü gibi ninni söyleyen sesine karşı kıkırdadım, bu deli kız durmuş ata bir bebek edasıyla ninni söylüyordu.


" Bu at akıncı başı Mahir'in atı sence bunca savaş görmüş at ninni sever mi deli! "


Yanık yüzümün acısına rağmen sesli gülmeye devam ediyorken, kız kardeşim hoşnutsuzluk bakışlarını üzerimde iğneleyici şekilde durdururken sözlerimden sonra sessizleşti. Ata söylediği ninniyi bana rağmen seslice devam ettirdi ve bundan çekinmedi bile, bende kardeşimin bu denli aptal romantizm yönüne alıştığım için daha fazla ses etmedim. İkisine doğru yürüdüm ve Mahir'in atını bir kaç adımlık uzaklıkta izlemeye devam ettim.


" Atın sahibi akıncı başı bu sabah ezanına müteakip sen uyurken idam edildi... "


Loading...
0%