@ursuula1
|
3. Bölüm Hünkarın Şartı

Ön Söz Bağırdım; "Ah sevgilim canımı kurban etmem gerek senin için!" Sevgili, bin öfkeyle yüzüme baktı ve dedi ki; "Canın! Senin daha harcanmayan canın mı var?"
Osmanlıya karşı gelir ve iktidar akıl oyunlarını bozan cengaver olursanız bu imparatorluk sizi zinhar affetmez. Önce bu fermanı karşı çıkmanız ile durdurdum sanırsınız, daha sonra ise Osmanlı bu zaferin mayhoş tadını yıllarca tatmanız ve zaferden deli divane sarhoş olduğunuz vakit kollarını size uzatırdı. Sessiz bir yılan gibi umut koynunuza süzülen Hünkar zehri önce çevresinde büyüdüğünüz halkı korkuyla boyunduruk altına alır " Kullarım " diye hitap ettiği halkı ayakları altında ezerdi. Tarihte hep bu düzen kendini tekrar etti, halk umutlandı ama umut zafer elde edildiği tez vakit ağızlarda bir geviş gibi çiğnendi...
" Akıncı başımız bu 1690'da bizi kurtaran akıncımız! Ağalar bu adaletsiz ceza hükmü bitti! Binbaşı Mahir hepimizi koruyacak! "
Şoktan dolayı kendime bir türlü gelemiyordum, ardımda kopan kıyamet mahşer sesi ve kadın çığlıkları yerini yavaş yavaş sükunet içerisine bıraktı. Saatlerdir tutsak olduğum hayvan kafesinde bu sefer bedenim değil, kalbim esir düştü sanki. Akıncı başı Mahir bile benim kadar şaşırmış ve matem bürünmüş olacaktı ki duygularını bir çelik zırh ardına gard alarak saniyesinde sakladı. Dakikalardır gözlerimde olan gözleri aramızda yeniden oluşan yasak yüzünden kaydı gitti, ardında ki sabahtan evvel emir almak için bekleyen isyan askerinin yerini binlerce ordu almaya başladı.
Neredeydi? Yıllardır madem yaşıyor ise neden beni bulmadı, neden hep sessiz kaldı, neden hep susmayı tercih etmişti? Hepsi bu isyanın çıkacağını bildiği ve kaybettiği akıncı askerlerinin yerini isyan askerleri toplamak için mi sessiz kalmıştı. Bilmiyordum, o kadar fazla cevap arayan önemli hususlar vardı ki şu an bunu ve laf sokmalarımı bir kenara bırakmaya karar verdim. Bu III. Ahmed isyanını durdurma ve yeniden Osmanlıdan çıkma şansımız varken tüm bakışlarım önce Mahir'in kılıç tutan siyah kuşaklı bedeninin önünde tek tek başları eğilen halka yöneldi. Saatlerce kendi büyüdüğü Bedesten sokakları arasında özgürlük savaşı veren halk, kendisine öyle bir umut buldu ki bu bulduğu umut simsiyah kuşaklar ile sarılı dibalı bir isyancı akıncı binbaşısıydı.
Ardında ki asker sayısı daha da artarak çoğalıyor Mahir ise mancınık ateşi ile beni çıkardığı kafesin, parçaları üzerinde ahşap oduna aslan figürlü kılıcını dik şekilde batırmış siyah kuşaklarla her bir parmağı özenle sarılı elleriyle kılıcın kafasını tutarak Bedesten halkında bakışlarını gezdiriyordu. Şu an yıllar önce ki hünkar sağ kol köpeği olarak gördüğüm akıncı başı farklıydı, sanki özgürdü eskisinden daha fazla sınırları yok etmişti kendisine örülen tüm duvarları yıktı ve geriye bu isyana karşı öfke kaldı.
" Beni iyi işitin Bedesten halkı eğer III. Ahmed isyanına direnmeye devam ederseniz daha büyük kayıplar verirsiniz. Zinhar direniş göstergesi yapmayarak uyum sağlıyor gibi görünün bu isyanı yeniden veliaht yönetimi getirilen bu yönetimi kabul etmiş olarak görünün. Size yemin biçiyorum bu esaretten hepinizi kurtaracağım! Benim sözlerime güvenin zira "
Başları saygı göstergesi olarak eğik olan Bedesten halkının bedenlerinden, bakışlarını bana yöneltti. İsyan yüzünden çıkan kargaşadan dolayı bitap düşmüş bedenimi ateşler yüzünden duvarı yıkılmış Bedesten evine yaslamaya çalışarak ayakta durmaya çabalarken bende onun sadece siyah kumaşlar arasından gözüken ve beni izleyen gözlerine baktım.
" Zira ben verdiğim tüm yeminleri yerine getiririm "
Boğazıma dizilen Edirne sarayının harem duvarları arasında yitip gitmiş sesi kulaklarımı buldu.
Hünkara biçtiğim yemin gibi sana yemin biçiyorum elinden alınan medrese hükmünü ve güzel yüzüne yakışan kibirli ama kendinden emin bakışlarını yeniden sana vereceğim...
Saatlerdir bilekleri bağlı olan ellerimin parmak uçları yıllar önce Esma Sultan tarafından yakılan yanağıma gitti, yanık çoktan gitmişti ama acısı hep sol yanımda kaldı. Anladı, akıncı başı halka verdiği yemin sözünün onun aklında ne canlandırdıysa benim aklımda da can bulduğunu anladı. Diba kumaşlarının sarığı altında gözlerime bakan gözlerini derhal çekti, zinhar yeniden gün yüzüne çıkan yasaklardan dolayı bakmak, dokunmak ve rütbenden aşağı sevmek yasaktı.
" Bismişah Allah Allah! Çok yaşa akıncı binbaşımız çok yaşa! "
Bedestenin yıkılmış avlu evleri kireçli duvarlarını tüccar tezgahlarına düşürüyor ara sokaklarda olan yeşil ipek kubbe çarşafları, tek tek güneşin tez vakitte ki batışı ile yere düşüyordu. Halkın umut sesi kadınların umut sesine karıştı, kimi tüccar efendi turan taktiği yapmış ve kazanmış gibi seviniyor kimi Bedesten hatunu ise çocuklarının hengame sırasında yara aldığı yerleri kaftanından kumaş yırtarak sarmaya çalışıyordu.
" Sultanım dilersiniz yeni çeri otağına sizi fayton ile götürelim "
Ha?
Ardımdan daha dakikalar önce binbaşısından emir bekleyen askerin sesi bedenime ilişti, ilk başta söylediği cümle yüzünden gerçekten Bedestende bir Osmanlı sultanı olduğunu düşündüm. Ama asker meğerse Sultan diye hitap ederek benden cevap bekliyormuş, gerçekten yıllardır romantik ve aptal sultan olma hikayelerinden kardeşim yüzünden tiksinmiş ve kaçarken asker tamda sevmediğim otu burnumun dibine getirdi.
" Benim sultana benzer bir yanım mı var asker efendi? Mancınık ateşinden gözlerin bulanmış olabilir öteye git zira ben kendi başıma evime gidebilirim "
Halkın avluda toplanan kalabalık sesi yavaş yavaş uğultu şeklinde dağılmaya başladı, her zaman ki kollarımı göğsümde birleştirerek göz devirdiğim memnuniyetsiz tavrım askerin sultan kelimesi ile ortaya çıktı.
" Bu has bahçe gülü Tebaa bir kere Malkoçyalı zinhar ona Sultan diye hitap etme at kısrağı gibi toynaklarını kafana geçirir "
Ateşten dolayı yıkılmış evin kireçli duvarına yasladığım bedenim ve askerle aramızda oluşan saçma hasbihale akıncı başının sözleri doldu. Gerçekten, gerçekten bu katil akıncı adamın kafasında bir kaç tahta eksik olacak ki hâlâ benimle alay ederek laf yarışına devam ediyordu.
" Aradan zaman geçiyor yeni dağlar oluşuyor, yeni padişahlar doğuyor ama has bahçe gülü başını derde sokup hâlâ benim kendisini kurtarma mı bekliyor? "
Kollarım göğsümde bağlı şekilde avlunun kenarında dururken, aklıma gelen bin bir anının esintisi yüreğime doldu. Yıllardır Medrese hükmü için yüreğime gömdüğüm tüm mahşeri hususlar yeniden beni bulurken cevap vermedim.
" Nerede görsem derhal bu dik kafalılığı göz devirmesini tanırım ah aptal kızım benim Elif! "
Annemin sesi Bedestenden geriye kalmış yıkık duvarları olan evlerin arasına, daha sonra ise askerlerin ve benim kulaklarıma doldu. Yıllardır mektup bile yazmadığım annemin sesi, beni buldu bulduğu tez vakit bedenimde ki ölüm yorgunluğuna rağmen koştum. Fayton arabasında binlerce esir kadınla getirilmiş darp edilmiş bedenimi, annem sıkıca göğsüne bastırarak sarıldı. Annemin ağlama hıçkırıkları yüzünü örten peçesinin altından bir zamanlar çocuk seslerinin karıştığı tüccar tezgahları arasına doluyor, ben ise onu sakinleştirmek için yavaşça sırtını sıvazlıyordum.
Eskiden tüccar tezgahında sattığı muhallebi misket şekerleri sokak aralarında gezer, oyun oynayan çocuklarının canını çektirmek ve manat kazanmak için bağırırdı. Mahpeyker yani kız kardeşim ile hep o şekerci tüccarı beklerdik, bazen babamızdan gizli gizli manat çalarak o şekeri alır bazen ise amcadan bedava istemek için benim akıl oyunlarımı oynardık. Hatta bir keresinde o kadar fazla o muhallebi şekerini canımız çekmişti ki, Mahpeyker o minik bedeninin yüzüne gözyaşları koyup bağırmıştı.
" Eğer o şekeri zinhar yemezsem ölecek mişim melekler öyle söyledi! "
Gülümsedim. Mahpeyker küçüklükten beridir o kadar hayalperest ve özgür düşünceli bir hatundu ki, kimse onun henüz 8 yaşında bir çocuk olduğuna ve bu hayallere sahip olduğuna inanmazdı. Ben ise, küçüklüğümden beridir hep gerçekçi bir hatundum. Benim hayatımda pek fazla duyguya yer yoktu, neden böyle büyüdüm ya da büyütüldüm bilmiyordum.
" Zira o melekler bizi işitmiş olsa annem zorla babama köle olarak verilmezdi Mahpeyker! "
Evimizin isyan yüzünden yıkılmış çeşmeli avlusunda yalın ayak oturuyor, kardeşimin öldüğü gerçeğini kabul etmeye çalışıyordum. Benim kardeşim bu dar görüşlü yönetim yüzünden öldürüldü, kardeşim hakkını özgürlüğünü savunduğu vakit başı vuruldu. Susuzluktan çatlamış dudaklarım tebessüm ediyor ama gözlerim tam tersini işaret ediyordu, kardeşimle büyüdüğüm evimin avlusuna dolan hatıralar gözlerimi buğulandırdı. Gözyaşları tıpkı onun en sevdiği ninninin inci taneleri gibi tek tek dudak üzerime düştü, saatlerce hengame içerisinde bağlı olan ellerimin bileklerinde ip izleri duruyorken elimin tersi ile akan gözyaşlarını yanaklarıma bastırdım.
" Abla köle ne demek ki? "
Mahpeyker bu soruyu sorduğu vakit 8 ben ise 10 yaşındaydım. 10 yaşında bir çocuk olarak bu sorunun cevabını bilmek ve 8 yaşında ki, kardeşimin bu soruyu soracak kadar kalpsiz bir imparatorluk olduğunu bilmek canımı çok yakmıştı ama bunu kardeşimden gizledim.
" Birisinin senin için yazıp çizdiği hayatı bir rol gibi oynamak köleliktir Mahpeyker "
Biz büyüdük, annemiz Polonyalı bir köle olarak babamızın himayesinden hiç çıkamadı. Belki de annemin isminin yerine köle dendiği için kendimi bu kadar eğitime verdim, belki de annem gibi olmamak için Medrese hükmüne bu kadar kafamı takmıştım. İsyan savaşından geriye kalan yıkımın evimizin avlu çeşmesine yansıyan görüntüsüne, suyun yüzeyine yansıyan kendi görüntüme baktım. Kırmızı kaftanımın etek pileleri iyice kendini özgürlüğe bırakmış, siyah düz saçlarım ise avlunun içerisine geceyle birlikte dolmuş rüzgarla dans ediyordu.
" Eğer halife olsaydım mutlaka şu an senin için bir Divan şiiri yazmıştım bile "
İrkildim. Evimin kırık duvarları arasında ki sessizlik o kadar fazlaydı ki, yalnızca sıcak havalarda çıkan cırcır böceklerinin sesi gökyüzüne doluyor bir zamanlar kız kardeşimle kaldığım odamızın penceresinde asılı meşale ışığı çeşmeyi aydınlatıyordu.
" Eğer bir halife olsaydın mutlaka kelle nasıl alınır Divan şiirleri yazmıştın bile "
Geceye uyum sağlayan siyah kuşaklarının sardığı bedeni evimin ahşaptan çitler ile örülmüş duvarından atladı, bir kaç saniye içerisinde o kadar fazla hızlı davranarak atladı ki ne ara avlunun tam ortasında kalan çeşmeye ve bana yaklaştı anlamadım.
" Tövbe tövbe kuru iftira "
Gülümsedim.
Az önce zihnimde sinsice matem gibi dolaşan tüm anılara rağmen yüzüme habersiz, hazırlıksız bir tebessüm yerleşti. Diba kumaşlarının her bir metresiyle sarılmış vücudu ve yüzü benim gibi, saatlerdir benim yaptığım gibi savaştan dolayı gelen mancınık ateşiyle kırılmış çeşmeyi izledi.
" Gece vaktinde tüm III. Ahmed yasaklarını delerek yanımda duruyor ve bilhassa gözlerime Bedesten sokaklarında bakabiliyorsun "
Çeşmenin başında birlikte dikilen bedenimiz açıkçası tuhaftı benim üzerimde kırmızı kaftanlı pileli bir etek, siyah saçlarım Bedesten gecesinin ay ışığı altında salınıyor çıplak ayaklarım ise Çeşmenin çok az kalmış suyu içerisinde geziniyordu. Yanımda ise tüm isyan kabilesinin ve kendisine yeniden isyanla biat ettirerek ordusuna katan akıncı askerlerinin başları duruyordu. Diba kumaşlarıyla bütünleşmiş akıncı ve İsyancı başı Mahir yanımda duruyor, sanki aramıza senelerin özlemi girmemiş binlerce asker ölüsü, binlerce saray anıları olmamış gibi hasbihal ediyorduk.
" Yoksa korkuyor musun? "
Avlunun içerisinde ki az kalmış çeşme suyunda parmak uçlarımı gezdirerek yuvarlak çizmeye çalışırken, tez vakit hiç düşünmeden sorduğu sorusuna şaşırmıştım.
" Neyden akıncı başı? "
Köhne evimizin avlusunda simge olarak bulunan çeşmeyi izleyen, kumaşlarla kaplı yüzünün altında saklanan ela gözleri bedenime döndü. Yüzünü yine görmesem bile, yalnızca bir kez görsem dahi kumaşın altından gülümsediğini ve gecenin karanlığına karışan diba kumaşlarının altına bu gülüşü özenle gizlediğini hissettim.
" Akıncılardan zira Akıncılar öğün olarak Bedesten sokaklarında gezinen küçük hatunların kalbini yerlermiş "
Siyah saçlarımın kakülleri sözlerinin avlu içerisine dolan sesi ile alnıma düşen tel tel saçlarım altında, kaşlarım çatıldı kollarımı küsme belirtim olan bağlama şekli ile birbirine geçirerek bileklerimde ki ip izlerini sakladım.
" Özellikle bilhassa gece evinin avlusunda gezinen hatunların kalbini "
Gerçekten daha fazla yaşadığım hadiselerden dolayı sabrım kalmamıştı, aramızda oluşan bu garip enerji çekimini öyle bir tenimde ve etrafımda dahi hissettim ki. Bu enerjiyi en kısa sürede daha fazla yara almamak için dağıtmak adına dakikalardır, ayaklarım ile Çeşmenin suyuna çizdiğim dairenin şeklini bıraktım. İp izlerinin halen kendini koruduğu bileklerimi kaftanımın kırmızı tülleri arasına gizlerken avuçlarıma kırık çeşmemizden akan suyu doldurdum. Yaz aylarının verdiği sıcaklık ile ılımış su ellerimi özenle birleştirdiğim avuçlarım arasına doluyorken siyah kumaşlar ile sıkıca sarılmış yüzüne muzip bir gülümseme attım tez vakit suyun dolduğunu hissettiğim saniye, bu padişaha isyan açmış emrinde binlerce askeri olan akıncı başının üzerine suyu fırlattım.
" Nesin sen küçük kızların masallarda kalbini yiyen kötü adam mı? "
Çeşmenin kırık yerlerinden akan sular avluya doluyor ben ise avuçlarıma doldurduğum ve Çeşmenin diğer karşı ucunda durduğum, diğer bir ucunda ise siyah diba kumaşları ile akıncı başının durduğu bedenlerimize öylece baktık. Şu an katı yasaklar yoktu, şu an şeriat yoktu. Bize kızacak halifeler, paşalar, sadrazamlar yoktu. Bize kırbaç cezası, zindan cezası verecek kimse yoktu. Yalnızca ben, akıncı başı ve siyah kumaşları. Gecenin inilti sessizliğine karışan cırcır böcekleri, avlunun çeşmesinden akan ve beton yere dökülen sesi kaldık.
" II. Süleyman döneminde olduğu gibi hünkar sağ kolu olmayı şartla kabul ettim. Eğer Roma ve Venedik içerisinde bana hizmet eden elçilerin güçlerini hünkara sunup batı yakasında Osmanlının adına zaferler kazanırsam yeniden yasaklar başlayacak. Tüm halka karşı olduğum düşüncesi içerisine girebilirsin ama zinhar doğru değildir Edirne saray içerisine sızmalı ve Hünkarın Hümâyûn hasbihallerini yakından takip etmeliyim tek çıkış yolumuz yeniden bu. "
Boğazıma ve gözlerime eskiden yaşanan savaş isyan görüntülerinin endişesi dizildi, birbirimize avlunun ortasında dikilen Çeşmenin izin verdiği sınır kadar bakabildik daha sonra ise boğazımdan zorla dökülen kelimelerim benden izinsiz dudaklarımdan çıktı gitti.
" Bu resmen bir idam halk gayet çoğunluk olarak padişah sisteminden memnun neden kendini tehlikeye atıyorsun akıncı başı? Neden tehlikeyi eğlence olarak görüyorsun? "
Aramızda oluşan sınırlar Bedesten sokağına sumak gibi yayılan isyan bağırışları ile yeniden çizildi, halk yeniden köle olarak satılmak istenen kızlar üzerinden isyan etti. Sükunet sessizliği ve akıncı ile aramızda ki büyü masalı son buldu.
" Zorundaydım kız kardeşin Mahpeyker'in boynunu musalla taşından kurtarırken yemin biçmek zorundaydım "
Akşamın karanlığından beridir saçlarımı okşayan Bedestenin rüzgarı şiddetle kalbime doldu, avlunun içerisine karışan Bedesten ve Arasta halkının isyan sesi kulaklarıma daha da doldu. Bu dolan sese karışan yeni çeri askerinin sesleri eşlik ediyorken, siyah kumaşlar ile sarılı bedeni Çeşmenin diğer ucundan ve evimin avlusundan hızla belinden çektiği aslan figürlü kılıcı ile uzaklaştı. Diba kumaşlı bedeni isyanı bastırmak ve halkı korumak için, uzaklaşırken ara sokağın avluya çıkana dek hapsettiği gecenin rengine uzaklaştıkça karışan siyah kuşaklı akıncı başının ardından isyan sesleri avluya dolmaya devam ederken öylece baktım...

|
0% |