Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12. Bölüm Kiralık Tüccar

@ursuula1

Acı aniden diner yağmurun dindiği gibi

Bazen sadece Tanrı öyle istediğinden.



Dikkat! Bu bölümde Arkeolojik terimler ve sanat tarihi bölümünden terimler kullanılmıştır.


Sarayın duvarlarına bezenmiş Mısır hiyeroglifleri yani resim yazıları Horus tanrısı ve kadın doğumlarını, kutsal kabul ettiği için simgeliyor içerisine daha sonradan bezenmiş sıraltı tekniği yazısı ile Müslüman çinileri üzerine siyah demirliklerle asılmış meşale ateşinin ışığı aydınlatırken sanki resimleri hareket ettiriyordu.


" Bu evlilik tüm planları bozdu rahip loannes. Şimdi Müslüman ve Hristiyanlık barışı bu evlilikle daha da sağlamlaşacak. "


Sibylla yani Kudüs kralının kız kardeşinin kocası Guy ile Reinhold'un diğer günah yanlısı olan Rahip Loannes duvarın dibinde konuştukça asılı olan şamdan mumlarının ışığı seslerinden korkarak daha da alevlenerek kendini söndürmeye çalışıyor kapalı ahşap kapıların ardında yeni günahlar ve planlar kendisine çölün ortasında akan nehir suları gibi yol buluyordu.


" Yüce lordum, bir Cüzzamlı Kral ile kim evlilik yapmak ister? Eminim, bu Müslim kızın amacı başka. "


Hristiyan üniformasının Haç işaretini göğsünde taşıyan lord Guy, siyahlar içinde ki kumaşlarda duvarın dibinde dikilen Rahibin önünde oda içerisinde bir oraya bir buraya giderek seslice düşünüyordu.


" Baldwin'in yarattığı Cennet krallığının barışı o Müslüman kızla evlilik yaparsa daha da artacak rahip. Bu kız kolay yem değil, o Cüzzamlı elbet yarın bir gün ölecek o öldüğü an tahta ben geçtiğimde her gün katlanarak artan bu din barışını nasıl bozarım! Zor olanı, Mahsa Şarlman imkansıza çeviriyor! "


Efendisinin engin gibi taşan köpüren lav sıcaklığı sinirinin, buğuları içerisinde ki sesine maruz kalan Rakip ürktü.


" Efendim, bu kızın zayıf yönünü bulmalı ve oradan Kral ile evlenmemesi için şantaj yapmalıyız. "


Rahibin odanın içerisinde ki resimli duvarların altın ellerine dolan sesi, Lordun umutsuz göz bebeklerine şimşek gibi bir umut ateşi verdi.


" Bravo! Bu kızın en zayıf yönü kardeşinin ölümü. Eğer Beyhan'ın başını Kral Baldwin'in kestiğine inandırır hatta kanıt sunarsak Mahsa arkasına bile bakmadan Yüce efendimiz Baldwin'i terk edip Şam'a döner. Çabuk bana meydan pazarından bir tüccar bulun! "


Lordun ağzında gevelediği iftiranın günahı mısır hiyerogliflerinin üzerinde asılı meşale ateşinin, harmanını bununla daha da alevlendiriyor yeni bir planın içerisine ateş parçalarının elleri yavaş yavaş uzanıyordu.


Bir kaç gün sonra Kudüs


Müşrik çocuklar ve Ortodoks Hristiyan çocuklarının taşlarla oynama seslerinin bağırışları, avlunun ortasında ki çeşmenin yanında kardeşimin kesilen başının üzerine doluyor göz pınarlarımda ki yaşların şarkısı dudaklarımda kendisine can buluyordu.


" Evet aşkım, sadece kalbini kırmak için buradayım.

O gün seçtiğin o çiçek, görevi sadece çürümekti.

Görmüyor musun? Senin ilk yıkanışını izlediğim de,

Seni alçak bir sesle uyarmıştım " Kalbimin nehrinin aşkından sakın,

En soğuk kaynaktan gelen suyla akıyor." Duydun mu?

Ve emin oldum hep geri o nehre döneceğine, suyumun soğukluğunu biliyordun.

Ama hâlâ hep geri dönüyorsun. Beyaz pelerinimin altına saklandığın da,

Onlar seni hiç bir şeyden koruyamazlardı. Uçarken seni bırakmak zorunda kalırlardı... "


Burnumun ucu acıdan sızladı. Kınalı parmaklarımın ucunda ki gümüş tepside cansız bedeninin başının gerçeği, avuçlarıma çakılmış çivilerin boşluğu değil kalbimin boşluğunu ortaya çıkardı.


" Ben seni nasıl bulacağım Beyhan? "


Her zaman evimizin avlusunda ki mermer sütunlarda kardeşimin kılıç talim sesleri olur, içeri de ki avlunun eşiğinde ise annemin bu kılıç derslerine söylenme sesleri bahçede ki avluya yükselirdi. Şimdi ne annemin avluya yükselen sesi, ne de kardeşimin talim sesleri yoktu. Yalnızca sessizlik, daha fazla sessizlik ve gözyaşları.


" Mahsa..."


Gümüş tepsinin üzerine cansız yüzünün solukluğunu görmeyeyim diye bez parçası koyduğum, cansız bedeninin dudaklarından aylar sonra kardeşimin sesini duydum sanki. Avuç içlerimde gerginlikten ve kalbimin boşluğunun gerçekliğinin farkında olmaktan baskı uyguladığım, hurmalar avuç içlerimde buruşarak çekirdeğinden çıktığı vakit avludan fırlayarak kaçtım.


Eğer biraz daha kardeşimin cansız başının yanında kalırsam, bu bhu sesleri beni etkisi altına almaya devam edecek ve kafayı yememe sağlayacaktı. Bu yüzden evden, avludan, bahçeden ve en önemlisi kardeşimin ölüm gerçeğinden kaçtım. Kendimi Kudüs'ün meydan pazarına attığım vakit sanki ardımda birisi beni öldürecekmiş gibi koşmuş, ve nefes nefese kalmıştım.


" Bedeni günden güne her gün çürüyen bir adama nasıl aşık olabilir ki, Allah aşkına! "


Kudüs halkının her zaman ki yaptıkları gibi Kutsal topraklarda dahi, dedikoduları bitmiyor ve bir kaç gün önce ilan edilen evlilik havadisini kabullenmeyerek meydanda ki tüccar tezgahlarında hasbihal ediyorlardı.


" Ondan nasıl korkmuyor? Yüzünü dahi bir kere maskesinden dolayı görmeden, aşığım nasıl diyebiliyor? Bu evlilik İslam dinine aykırı bir girişimdir. İkisinin de idam edilmesi gerekli. "


Kadınların hasbihal ettiği baharat tezgahının ahşap kenarına sertle gelen bedevi giysileri içerisinde ki bir adam, bacağını tezgaha vurduğu vakit tüm baharatlar havada birbirine karışarak tezgaha yakın insanların üzerine boya gibi dağıldı. Göz gözü görmediği vakit tozların içerisinden iki el beni omuzlarımdan sertçe tutarak, kendi bedenine çektiği vakit bacak arasına gözlerimin önünü acı tozlardan görmesem bile tekme atmaya niyetlenmiştim.


" Kardeşinin başını mezarından ayıran Cüzzamlı Kralın ta kendisiydi Mahsa. Kardeşinin saçlarının altında ki alnında ki ize bak, yalnızca Kralın eldivenlerine işlenmiş amblemi göreceksin. "


Ne? Baharat tozlarının hintli kızların eteklerinde dönen zillerle dans etmesi gibi, gökyüzünde ki dansları bittiği vakit omuzumda ki erkek ellerinin baskısı da gitti. Bu neydi şimdi? Hayır. İnanmamıştım, lakin kardeşimin teni üzerinde de öyle bir işaret görmemiştim. Hemen eve gitmek istedim, kardeşimin alnında ki işaret gerçek ise kafam karışıktı hayır Baldwin asla böyle bir gerçeği benden saklamaz asla böyle bir eylem yapmazdı.


Kudüs halkının tüccar tezgahlarında ki sesleri çalgıcı davulları olmuş bir müzikal haline dönerken, tüm seslerin şiddeti bir ok gibi sivrilerek bana yöneldi. Kafamda az önce yüzünü dahi görmediğim adamın zikrettiği sözlerin saçma gerçekleri dönüyor, beni bilinmez bir obruğa sürüklüyordu.


" İmansız! Hepsi senin yüzünden İslam'ın kelamını silmek için Kralla evleniyorsun! "


Meydanın boşluğunda ki bir ses kesilince, hemen yeni bir ses ise o boşluğu dolduruyordu.


" Bir Müslüman, bir Hristiyan'a nasıl duygu besleyebilir? Ölmüş kral babası burayı fethederken tüm Müslüman ümmetini katletti Mahsa! Nasıl böyle birisinin oğluna aşık olabilirsin? "


Az önce yaşanılan hadise ve şu an yaşadığım halkın üzerime sözleriyle daha da yaklaştığı sualden, çok yorulmuştum. Belki sessiz kalırsam üzerime artık gelmekten sözleriyle, gözleriyle vazgeçerler diye düşündüm ama nafile.


" Yüce Lord Baldwin öyle birisi değil. Öyle bir babaya sahip olduğu gerçeği onu kötü yapmaz. Sizlere Kudüs'ü fethettiğinden beri böyle bir şey yaptı mı? Zikredin! Yaptı mı? "


Meydana zikrettiğim sözlerden sonra halkın din ateşi çöllerde açmış onlara çakılan ateş şimşeği gibi, çakarak alev alırken meydanın çeşme boşluğunun yuvarlak mermerinin ortasında dikilen yeşil kumaşlar arasında ki bedenimi daha da iç içe geçerek ortalarına almaya hem bedenleri hem de sözleriyle devam ettiler. Ta ki, tapınak şövalyelerinin meydan toprağına dizleri üzerinde eğildiklerini gördükleri ana kadar.


Kudüs meydanının Pazarı ortasında bedenimi bedenleriyle iç içe geçerek ortalarına arasına alan halk, Cüzzamlı kralın beyaz kumaşlarla bezenmiş bedeni ve demir gri maskeli yüzünü gördükleri vakit ortadan ikiye Musa'nın asasını denize vurduğu gibi ikiye ayrıldı. O tek bir kelime söylemedi lakin, bedeninin varlığı bile halkına karşı çok şey söyledi ve bu söylediği şeyler korkutucu bir sessizlikteydi.


" Yönetenler yalnızca küçük bir kıvılcım çıkarır. Bu kıvılcım bilir ki halkın eteklerine attığı vakit, saman alevi gibi o ağızdan o ağıza büyür, yanar daha da çoğalarak yakar. Sizinki de bu hesap, birisi çölde ki otları yakıyor diğerleri ise otu yangından kurtarmak yerine alevi kim yaktı diye birbirine suç atarak daha da alevlendirip ölmesine sebep oluyor. "


Cüzzamdan dolayı yavaşça adımlayan saray kumaşları içerisinde ki bedeni, onun için açılmış olan insan geçidinden geçerek maskesi altında meydanda ki yuvarlakta duran bedenime adımlıyor ve gözlerinin gözlerime baktığının hissiyatını maskeden ayırt etmek zorda olsa anlıyordum.


" Sözlerinizin kime karşı döküldüğüne ve gözlerinizin kimin gözlerine karşı değdiğine dikkat edin. Karşınızda benim biricik Afrodit'im duruyor. Ateşle mi oynamak istiyorsunuz? Kime karşı oynadığınıza dikkat edin. "


Hristiyan zırhları arasında ki beyaz kumaşlı bedeninin varlığı, yeşil kaftanlı vücudumun yanında durduğu hastalıktan dolayı sağ kalmış elinin beyaz kumaşlı avuç içini, elimi koymam için bedenimin boşluğunda kalan havaya uzattı ve devam etti.


" Beni iyi bir kral yapın "


Demir maskesinin altında ki mavi karışımı gri gözleri Kudüs kraliçesi Sibylla'nın kız kardeşinin kocası yani, Lord Guy üzerinde durdu.


" Beni iyi bir şövalye yapın "


Maskenin altında ki hastalıktan gözlerinin içerisi dahi kırmızı rengine çalmış, göz bebeklerini Rahip Loannes'e yönelttiği an rahip beyaz saçlı başını kapatan Hristiyan şapkasıyla bakışların önünde eğildi.


" Ama sakın beni düşmanınız yapmayın "


Bedenimden artı kalan meydan boşluğuna uzattığı beyaz eldivenli avcunun boşluğunu, parmak uçlarımla doldurduğum vakit Hristiyan, Ortodoks Hristiyan, Yahudi, Hintli ve tüm Müslüman alemi Kudüs'ün kutsal meydanında iç içe geçmiş ellerimize baktı.


" Sen, Mahsa'ya din ile ilgili öğüt vermiştin değil mi? Eğil. "


Hristiyan yönetiminin kral pelerininin kenarında ki kabzasında tuttuğu altın işlemeli demir çubuğunu, sol parmaklarının çürümeyen elleriyle çekip çıkarttığı vakit sağ elinin avucunu doldurduğum parmaklarımın boşluk aralarına demir çubuğu dolduruyor ve çubuk artık Cüzzamlı Kralın ve benim elimin altında duruyordu. İkimizin elinin parmak uçları demir çubuğun altın kabartmalı yerlerini sardığı vakit, yeşil kaftanımın kumaşları dibine eğilen ve az önce beni günahkar ilan eden adamın eğilmiş bedeninin sırtına avuçlarımızda ki demir çubuğu sertçe vurduk. Daha doğrusu Cüzzamlı Kral elimin üzerini, beyaz eldivenli eliyle kaplıyor ve adamı cezalandırmam için vuruyordu.


Ve bu hususa kimsenin sesi çıkamazdı. Dinlerde bir kadının adam dövmesi, kılıç tutması ve savaşması yasaktı lakin Baldwin akıllı davranarak elimi, elinin üzerine koyarak kendisi vuruyor gibi göstererek benim ceza vermemi sağlamış oluyordu.


" Yüce efendim, sizden şüphe duymam ve güveninize ihanet yapmam için kardeşimin ölümü üzerinden bir oyun oynandı. "


Beni meydana sıkıştıran ve Müslümanlığıma laf zikreden adamın cezasını veren, altın işlemeli demir çubuk Müslüman müşriğin sırtı üzerinde sözlerimle birlikte havada asılı kaldı. Gri maskeli yüzünün çehresine yaklaşarak fısıldadığım gibi, yeşil peçeli yüzümün çehresine yaklaşarak fısıldadı.


" Şüphe duyuyor musun? "


Bu nasıl bir sualdi böyle? Cevap imkansızdı. Kudüs'ün dört bir yanını çevreleyen çöl sıcağının altında kuruyan dudaklarımın ibriğinden, su içtiğim vakit demir maskesinin altında ki gri gözleriyle gözlerim halkın yeniden alevlenen sesleriyle birlikte gözlerine baktı.


" Dinsizler! Müslümanlığı bitirmek istiyorsunuz! "


Seslerin cümbüşü aramızda ki bir kaç adımlık boşluğu doldurmaya devam ederken, çöl tepelerinde ki kumdan dağ yamaçlarında rüzgâr meydan sütuncelerinin oyulmuş boşluklardan içeri sızmaya devam ediyordu. Tıpkı, Kudüs halkının sesleri gibi.


" Yüce efendi, basit bir Müslüman kızı Kudüs Kraliçeliği ile taçlandıramaz. Hristiyan kurallarına aykırı! Dinimize aykırı Tanrım! "


Aramızda ki hengami zelzelede çeşitli dinlere mevcut sesler çalkalandı, lakin hiç bir söz bakışlarına değdiği vakit etki etmedi.


" Bedeni günden güne çürüyen bir adama nasıl aşık olabilir ki? "


Hatırladığım kelimeler şamlarda olan mum ışığı gibi kendi kendine yana yana sönüyor, kendi ışığıyla yok olup giderken avuçlarımızın birleştiği demir sopayı fırlattım. Kime, nereye düşeceğini dahi tahmin etmeden avuç içlerimden özgür bıraktığım demir çubuğun yerini yeni bir demir hissiyatı doldururken, kınalı parmak uçlarımda ki yüzünün Cüzzam yerlerinin tenini kapatan demir maskesini söküp Kudüs meydanının kutsal kabul edilen çöl kumlarının üzerine attım.


Bugüne dek halktan sakındığı yüzünün demir maskesi altında ortaya daha da çıkan mavi, gri gözleri meşale ateşlerinin masumluğu gibi ışıkla, hüzünle gözlerime bakıyor beyaz sargılarının altında ki çürüyen bedeninin dudaklarına, yeşil peçemi maskesi gibi yüzümden çekip attığım dudaklarım erişiyordu. Kudüs'ün kutsal Pazar meydanında, bugüne dek binlerce dinin, binlerce savaşında ödül olmuş Kudüs topraklarında Cüzzamlı çürüyen dudaklarına, dudaklarım erişiyordu. Dudaklarımızın boşluğu birbirini doldurduğu vakit, tenlerimiz ilk kez birbirini bu kadar uzun, vakitsiz, duraksız tadıyor tüm Kudüs halkının din alemine bu görüntü tarihe yazılıyordu.


Tanım.


Afrodit, aşk, güzellik, şehvet ve cinselliğin tüm yönlerinin antik Yunan tanrıçasıydı.


Horus (Heru, Hor, Her, Har), Antik Mısır mitolojisinde gök tanrısıdır. Osiris ve İsis'in oğludur. Horus, şahin başlı tasvir edilir, bazı tasvirlerde firavunlar İsis'in kucağında sembolize edilmiştir. Bunun sebebi firavunların dünya üzerindeki Horus olduğuna inanılmasındandır.


Loading...
0%