Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14. Bölüm Petra

@ursuula1

Ne kadar uzak,

o kadar kıymetli gelendir.

iki satırla kavuşmak mümkün,

bir öpücük ile imkansız bir aşk.



Yazar notu;

Yeni bölümler bu bölümden sonra artık her Cuma sizlerle.


2 Yıl Sonra... 

Petra, Ürdün başkent.


Kınalı parmaklarımın her birisinin üzerinde nebati çiçeğinin sembolü ince uçlu kına kalemiyle tenime işleniyor, kaftanımın beyaz tüllerinin kumaş uçlarıyla boynumda ki zehir izlerinin tahriş yerlerini kapatmaya çalışıyordum.


Petra, doğrudan kayalara oyulmuş bir şehir. Bu kırmızı renkli kum taşı kayalarının göz alıcı rengi gereği, şehrin bir unvanı da vardı. Gül kırmızısı şehir. Amman’ın güneyinde yer alan kutsal şehir kum taşı kayalarının oyulmasıyla, oluşturduğu görkemli 2 tapınak ile kutsal ve ünlüydü. En ünlü yapısı ve bu kentte İslam olmadığı için El Khazneh yani, Hazine olarak adlandıran tapınağında her perşembe gecesi cumaya bağlanan sabahta gizli gizli ibadet ediyordum.


Bu ibadet yakarışı, Kudüs’ün yıllar önce vuku bulan kıyamet mateminin eteklerine kapanıp merhamet diliyor ve doğduğum, yaşadığım, aşık olduğum kutsal topraklardan Katolik Hristiyanlık beni uzak tutuyordu.


2 yıl Önce, Kudüs Krallığı Toprakları


Sarayın gök kubbesinde ki gri bulutların rahatsız edici hissiyatı vuku buldu. Dudaklarımdan boğa kanının zehriyle daha fazla dökülen kanları Kudüs yıkamak için imkansız bir çöl topraklarına yağmur damlalarını, bedenimi almak için yavaş yavaş döküyor ve demir maskesinin Cüzzamlı yüzünün deri kusurlarını saklayan mavi, gri gözleriyle gözlerim beyaz eldivenli kollarında son kez göz göze geliyordu.


Mahsa, öldü. 

Mahsa, öldü. 


Kudüs’ün yüce efendisinin kollarında sarayın kerpiç tuğlalı avlusunun ortasında, Müslüman bir kızın cansız bedeni mermer sütunlar boyunca uzanıyor dehşet bir matem sessizliğine kraliyet gömülüyordu.


“ Yüce efendim, bu çölde ay battıkça güneş yükseldikçe kalbinde doğacağıma söz veriyorum...”


Efendi için Kudüs çölü bir su tanesinin içerisine girdi, bütün kumları girdabına kapılıp Amed nehrinin eteklerine su yolu oldu koskoca çöl bir kaç saniye de beyaz eldivenli ellerinin avuçların da artık cansız bir bedene sahip kızın saçlarında geziniyorken nehir olmuştu. Zaten Cüzzam hastalığından dolayı kalbi her geçen gün biraz daha çürüyen bir kral için, bu çok fazlaydı ilk kez bu denli isimlendirmeye bile anlam bulamadığı bu husus ve duygular çok başkaydı.

Yüce efendinin Hristiyan pelerinin altın işlemeleri üzerine bir Müslüman kanı sıçradı, hem de ne Müslüman ama bu kez dökülen Müslüman kanı kral için çok başkaydı o kadar başka olacak ki, kız kardeşi Sibbyla’nın zevcesi olan Lord Guy’u bile bu başkalaşımdan gözü kırpmadan öldürdü. Mahsa’nın ölüm gerçeğini ise çok zor kabullendi, sevgili nişanlısını düğün günü kollarında kaybeden yüce efendi Kudüs sarayının duvarları ardında ki, Müslüman niş ve mihrap kubbeleri altında ki haçta huzur bulmaya çalıştı bu huzur hâlâ 2 asırdır Kudüs’ün topraklarına varamamış din çatışmaları Müslüman bir kızın, yüce efendinin kadını olan Mahsa Şarlman’ın ölümüyle daha da alevlenerek Şam’a kadar alevin kulaçları sıçramıştı. Lakin, ne yüce efendi Cüzzamlı Kral Baldwin’in Mahsa’nın yaşadığından ne de Kudüs’ün topraklarını her geçen gün din sömürgesi yaparak kuşatan Papa Reinhold’un varisinden haberi yoktu...


2 yıl önce, Mahsa’nın zehirlendiği düğün gecesi Kudüs Toprakları.


Üşüyordum. Tenimde ilk kez bu denli bir soğukluk hissediyor ve her zaman Kudüs çölünün vaha sıcaklarından böbürlenip duruyorken bu kez o sıcaklığı tüm tenimle geri istedim. Siyah uzun saçlarım rüzgârın parmaklarını yavaşça tellerim arasına alıyor ve muhteşem bir, antik kent musikisi melodisi çalıyordu.


Tenimde hissettiğim ince kumaşlar arasından rüzgar kum taneceklerini beraberinde minnetle sürüklüyor, kumaşların içerisinde ki esmer tenime kum taneciklerini özenle yerleştiriyordu.


“ Kız burada kalmamalı Agah “


Kumdan oluşan yerde ki obruklar ve ucu bucağı gözükmeyen dağ tepelerinin arasında ki, tenimde hissettiğim rüzgârın melodi çizgilerine yeni bir ses doldu. Lakin, birbirine adete çöl sıcağından tenimin yapış yapış olan hissiyatı gibi göz kapaklarım birbirine yapışmış ve boğazımda inanılmaz bir yanma hissiyatı varken parmaklarımı dahi kıpırdatamıyorken bu ses neye ait ayırt edemiyordum.


“ Yüce efendi kızın ölmediğini, zehri şifacı Gaffur efendinin çıkarttığını öğrenirse Kudüs’ün altını üstüne getirir tüm çöllerin altında ki kum tanelerini tek tek inceler ve Mahsa’yı bulur Agah. “


Kaşlarım bedenimin hâlâ hissettiği soğuk hissiyatın içerisine dolan seslerinin birbirine giderek, karışmasının içerisinde ki hususları ayırt etmeye çalışıyorken çatılıyordu.


“ Aman yüce lordum beni karıştırmayın, bu kızı kervanla nereye kadar götürebilirim?“


Ve sesler yeniden birbirine karışarak sedef sarmaşıklı bitkiye dönüştü sanki.


“ Çok altın vereceğim, istediğim amacı gerçekleştirmek için Mahsa’nın Kudüs’te olmaması gerekiyor Agah. Eğer benimle ortak olursan, bu din karmaşasını bitirip Kudüs’te sadece tek din inancı gerçekleştireceğim. Yeter ki, bu kızı Kudüs’ten Petra topraklarına götür. “


Kızın Kudüs topraklarının fakirhane kast evleri arasında kumlu yolda ki yerde cansız gibi yatan bedenine, bu sohbetle bakışları yönelen Müslüman müşrik Agah efendi bu kadar fakirdik içerisindeyken kendini düşünmek zorunda ve bu Müslüman kızın Cüzzam kralı için değerini bu kadar biliyorken onu Petra topraklarına altın karşılığı tutsak etmeyi kabul etti.


Kudüs’ün çöl gecesinin ay ışığı altında yapılan bu antlaşmanın vukusu, bütün mahallenin sarı renkli kerpiç duvarları arasına doluyor az önce ölümden döndürülen bir genç kızın cansız biçimde Kudüs topraklarında yatan bedeninin üzerinde bir Hristiyan şövalyesi ve bir Müslüman müşrik el sıkışıyordu. Bu sır 2 yıl boyunca çöl tepelerinin kumlarında her gün açığa çıkmak için can atıyor lakin, Cüzzamlı Yüce efendinin acısı Kudüs şehrinin ağlama duvarlarına her geçen gün biraz daha gözyaşı koyuyordu...


Günümüz, Petra Başkent Ürdün


Kızıl kumların üzerine Kudüs ve Kerak şehrinden gelen kervansaray tüccar develeri toynak izlerini, sırtında ki yük ile toprak yüzeyine kazıyor Ürdün çocukları ise kervan develeriyle oyun oynamak ve sırtlarına binmek için çöl boyunca koşup kervana yaklaşmaya çalışıyorlardı.


Ellerimde ki nebati çiçekli Kudüs kınalı avuçlarımın içerisinde güneşin renklerini bir cümbüş yapmış, metal renginde dans eden kılıcımı Petra’nın ünlü kızıl taşları üzerine sallıyor ve taşları müthiş bir hırsla kovuklarından çıkarırken bu şehirden artık kaçma planımı gerçekleştirmek için talim ve planlar yapıyordum.


“ Gece olunca Reinhold’un varisinin askerleri burada olmaz, Kudüs’te çıkan karışıklıktan dolayı varisi korumak için Kudüs’e giderler. Hristiyanlar gittiği vakit, buradan ayrılmalı ve Beyhan’a kavuşmalıyım. “


Kardeşimin ölüm gerçeğini 2 yıl geçmesine rağmen bulamamış olmak kalbimi incitiyor, onun mezarından uzak topraklarda tutsak edilmek burnumun direklerini acıdan ve özlemden sızlatıyordu. O geceye dair en ufak bir şey hatırlamıyordum lakin, emindim Ismihan bir haindi. Tüm bu gerçeklerin Kudüs Sarayında ortaya çıkması ve kardeşimin cansız başını o biçimde görmem, Petra da ki tüm gecelerime kabus oldu her geçen gün başkent kayalıklarında kardeşimi ve beni öldürmek isteyenlerin boğazlarını, kesmek ve Reinhold’un varisi olan kişinin bunu yaparken gözlerine bakmak istiyordum zira vicdanım ancak o şekilde huzura erecekti.


Petra kentinin bir başka gün batımı kınalı parmaklarım arasında ki metal kılıcımın bıçağı üzerinde geziniyor, ben ise güneşin kılıcım da dans etme serüvenine başkent Ürdün’ün halk meydanını gezerek eşlik ediyordum. Bu topraklarda ki Müslüman sayısı çok azdı, genellikle nüfusu Yahudiler ve Ortodoks Hristiyanlar oluştururken İslam ibadeti yapmak ise yasaktı. Meydan ve şehir kocaman bir dağın ortasına oyularak yapılmış, ünlü tapınağı ise meydanın duvarlarını kaplayan kızıl renkli dağının ortasına oyulmuş ve sütunce, nişler, kemer köprüler, mukarnaslı tromplar ve aslan yelesi süslemeler ile bezenmişti.


“ Kudüs Hristiyan yönetiminden düşecek diyorlar Cüzzamlı Kral’ın hastalığı çok ilerlemiş çok yakında ölür diyorlar. “


Mavi kaftanımın ince kumaşını yüzüme çekerek kumaşların içerisine daha da sokulduğum da, tapınak kayalarının önünde hasbihal eden kişilere daha da kulağımı kabarttım.


“ Kral ölürse Kudüs cehennem olacak nişanlısını kaybettikten sonra zaten saraya ve Kudüs çöllerine kendini kapattığını işittim bir de- “


Halk meydanının pazar tüccarları elinde ki sermayeyi bitirmek için müşteri ilgisini, meydan da bağırarak çekmeye çalışıyorken adamların seslerini işitmekte zorlanıyorken tüccar görmese bile tezgahına dönerek peçemin altından dilimi çıkardım.


“ Can almak dinimde günah olmasa bir salise düşünmeden senin canını alırdım be adam tüm hasbihali kaçırdım “


Tüccarın zinhar işitmediğini bildiğim sesim ve bedenimi de alarak başkent Petra’nın topraklarında geceyi beklemek için, Kudüs’ün çölüne açılan kızıl kayalıkların tepesine gidiyor ve meydan da yükselen tüccar seslerini kervansaray bedevilerin develerini sulaklatmaya çalıştığı çöle doğru yönelirken ardımda bırakıyordum.


Petra’nın Kudüs çöl yollarından bugün hangi kervanların geçtiğini ve ne vakit gideceklerini öğrenip, kızıl kum şehrinin topraklarından bir an önce kardeşimin ölü bedenine kavuşmalı ve varisin yarattığı din karmaşasını çözmek için Şam efendimiz yüce Selahaddin Eyyubi’nin eteklerinden yardım dilenmeliydim. Bu hususlar yıllar önce boğa kanı içtiğim ve boğazımda ki tenimi bile tahriş eden, yaralarımın üzerine doluyor Petra kentinin kızıl renkli kan kırmızısı kumları kalbimin titrek ritmini minnetle Petra kubbesinin altında dinliyorken hava güneşin sıcaklığından kırılarak kendini titretiyor, turuncu bir renge boğularak can vermeye çalışıyorken yıllar sonra Kudüs’ün çöl vahalarına ve yüce efendinin gri demir maskesi altında ki gözleriyle beni buluşturmak için kendisini karanlık bir çöl gecesine bırakıyordu.


Loading...
0%