@ursuula1
|
Unutma nasıl oynamış veya oynatılmış olursan ol seni piyon gibi kulananlar kral veya güçlü adamlar da olsa ruhun sadece sana aittir  Bu bölümde yazılmış olan dinsel sahneleri ve ögeleri daha iyi anlayabilmeniz için Hristanlıkla ilgili kısa bilgiler; Kuzu İsa için kullanılan yaygın bir semboldür. Dört İncil genellikle sembollerine göre temsil edilir. Markos, Matta, Luka ve Yuhanna insan veya sırasıyla Melek, Öküz, Aslan ve Kartal olarak betimlenir. 1183 Güney Fransa Cours Saleya köyü dağ etekleri bir kaç gün önce. Köy dağlarını kovalayan ve kendisine ait bir kibir ile Saleya köyünün zamanla sembolü haline gelen, ağaçların odunlarından yapılmış demirci dükkanının çatısında biriken kar taneleri güneşin sıcaklığına kavuşmak için birbirine sıkıca tutunmuş bekliyor odun çatısının altında ki karısını ve bebeğini kaybetmiş acılı genç adamın demir döven bedenini soğuktan saklıyordu. " Karın intihar ettiği için cehennemde. Tanrı Markos onun yardımcısı olsun, evlat rahibin olarak söylüyorum köylüler seni burada istemiyor. Kudüs'e o şövalye işini kabul ederek gitmelisin. Hem kendin için hem de, karının kutsal topraklarda edeceğin dualarla cehennem yükünün hafiflemesi için. " Genç adamın soğuktan kırmızı renge dönüşmüş çıplak elleri karısının bahsini duyduğu vakit, ateşin bağrından aldığı demiri demirin üstüne koyarak çekiciyle dövmeye devam ederken soğuktan kızarmış ellerinin avucunda tuttuğu çekici duyduğu sözlerle daha sert dövmeye başladı. " Hiç bir iş, dua ve insanların düşündüklerini umursamıyorum. Git başımdan rahip, kralı bir başkası koruyup kız kardeşiyle evlenebilir. " Genç adam Balian rahibin kendisine göre kutsal bilgeliklerini daha fazla duymamak adına, rahibi tıpkı bir belalı sinek gibi elleriyle savuşturmaya çalışıyorken rahip kendisine göre bilge olan sözlerine her savurmada yenisini ekliyordu. " Eğer Kudüs'ün yüce kralına yakın olursan hayatın değişir evladım. Babanın kim olduğu gerçeğini ve bu ihtişamlı hayatı kabul et. Kudüs senin tek kurtuluş ve umudun. " Geçimini ve acısını birleştirerek demir döverek sağlayan genç adamın gerçekten biraz altına ve huzura ihtiyacı vardı. Zira karısı ve karnında doğmamış bebeği evinin bahçesinde yatan bir adam için, buradan kaçmak ve yıllarca köylülerden duyduğu kutsal Kudüs ve muhteşem yöneticisi Cüzzamlı Kral Baldwin ile tanışmak onun ilgisine maruz kalan bir kaç şeyden birisiydi. Babasının mektupları üzerine hasta olduğunu ve Ibelin tapınak şövalyelerinin yönetici tahtına, oturmasını öğütleyen baba yüce efendi Baldwin'in en yakın arkadaşlarından da birisiydi. Genç ayakları önüne gelen bu fırsatı itmek istemiyor fakat karısı ve doğmamış bebeğinin, bedenlerini de bu köy ve kar kışın ardında bırakmak istemiyordu. Genç günlerce her odundan yapılmış ölen karısı ile bir zamanlar kış soğuğu altında sıcacık yattığı yataklarına, başını koyduğu vakit düşündü. Günler günleri kovaladı, güneş ise buzul olmaya başlayan kar tanelerini ve genç sonunda hayatını baştan aşağı değiştirecek o kutsal topraklarda şövalye olup kralı korumaya karar verdiği saniye Fransa'nın burnunun ucunu donduran soğuğundan uzaklaşarak Kudüs'ün koca koca çöllerinin sıcaklığı altında kavrulurken yollara düştü. Bir kaç gün sonra Kudüs toprakları, Amed nehri yakınlarında ki çöl vahası. Babasının ardında bıraktığı gerçek yaşamının mirası olan Ibelinli Hristiyan tapınak şövalyeleri ile, Kudüs'ün dört bir yanı çöllerle çevrili Müslüman çinileri ve Arabesk motifleriyle yaldız biçimleri diktate edilmiş şehrin surlarında kahve gözlerini gezdiren Balian çöl yolculuğunda ona eşlik eden tapınak şövalyesinin sesiyle duvarı izleyen bakışlarının dikkati askerin sözlerine kaydı. " Kralın hastalığı çok ilerlemiş durumda yürümekte ve hatta kılıç tutmakta dahi artık zorlanıyor. Kralı, ne olursa olsun koru. Özellikle de Mahsa Şarlman adında ki Müslüman kızı, çünkü Kudüs'ün topraklarından bile efendimiz için daha değerlidir." Şövalyesinin sözleriyle tüm dikkati ve bakışları yeniden şehri çöl gibi kuşatan dört bir yanda ki koca duvar süslerini incelemeye devam etti. " Hayatın pahasına olursa bile, krala asla yalan söyleme. " Küçük ordunun içerisinde ki bir başka tapınak şövalyesi, klanın lideri olan efendisine bir nasihat daha verdi. " Ve yüce efendinin kadınını her daim kolla. Ya da, kendini o kadından koru çünkü zehir gibi bir aklı ve erkek gibi kılıç tutan elleri vardır. " Kervan bedevilerinin kumda pişen kahve kokularının arasına şövalyenin bu sözlerinden sonra, dolan klanın gülüşme seslerini çöl gök kubbesinin sessizlik girdabına çekiyorken Balian içinden sessizce düşünüyordu. " Kudüs'ü bu kadar özel kılan şey nedir ki? " Kudüs meydanı, olayların yaşandığı gün. Binlerce Katolik Hristiyan şövalyelerinin demir zırhlar altında tuttuğu uzun mizraklar avlunun yuvarlak kasnaklı, meydanının ortasında bedenlerimiz yıllar sonra bir araya bu denli yakın duruyorken halkın savaş olması cehenneminden kaçma çabalarının elleri gözlerimizin sessiz muhabbeti içerisinde kayboluyor, nebati çiçeklerinin ince kalemle özenle tenime işlenmiş kınalı ellerim Kudüs güneşinin altın ışıkları bitki motifli demir maskesinin işlemelerinde gezinirken avuç içlerime korkakça demirin altında ki tenine dokunmayı minnet eder gibi, demirin sol yüzeyini doldurdu. Avuçlarımın altında parlayan demir yüzeyi, minnetle kınalı ellerimle buluşmayı kabul ederken binlerce mızrağın ve Hristiyan askerinin tehditi altında fısıldadı. " Yüce efendim..." Kudüs'ün binlerce uygarlığına gök kubbesi altında şahit olmuş kerpiç duvarlı pazar meydanının, duvarları bu kez aylar, günler ne çöl aylarının ışıkları ince kum tanelerinin içerisinde kaybolmuş geceler boyu, ne çöl güneşinin aynı ince kumların arasına dolarak Kudüs'ün gök kubbesine aydınlık saçan sabahların doğumunda yıllarca ayrı kalmaya mecbur kılınan iki bedeninin bir araya geliş ibadetini sessizce gözlerinden şehadet etmesini izliyor ve bu sessizlik kubbesini bozan her bir sözü topraklarıyla geri savuruyordu. Gri demir maskesinin bitkisel palmet motiflerinin demir çöküntüleri içerisinde gezinen kınalı parmak uçlarım, cüzzamın tamamen derisini kontrol altına alarak sahiplendiği kusurları saklayan beyaz kumaşlı eldivenli elinin avucuna doldu. " Şimdi, burada olmaz. Zaten üzerinde olan nefret ve din oklarını sana yakın kalarak ve özlemimden her ne kadar bedenim bu hastalıktan dolayı acı hissetmese dahi, şu an sana sarılamadığım her saniye göğsümde bir batma hissediyorum " Kınalı parmak uçlarım hâlâ beyaz kumaşlı ellerinin sıcak avuç içinde durmaya devam ediyorken, hastalığın yıllar içerisinde ilerlemiş görüntüsü sağ gözünün yıllar boyunca mektuplar da belirttiğim maviliğini benden alırken kınalı parmak uçlarımın kumaşları altına sıkışmış avucunun tenine parmaklarım daha da sokulurken gözlerimden akan sıcak yaşların buğusu onun maskesini net bir şekilde görmeme izin vermiyordu. " Yüce efendim, yıllarca her hafta başı size mektuplar yazdım lakin hiç birisi sizin sağ elinizin avucuna dolmadı. Söyledim ki, ve ben yine sizi seçerdim. Yüzlerce dünya da gerçekliğin her versiyonunda sizi bulurdum..." Tenine dokunmak için şiddetle yalvaran bedenimin parmakları elimi demir maskesinin üzerinden almak için, parmaklarımı tutan beyaz eldivenli elinin avucuna bu bahane ile daha da sokulmaya devam ederken efendinin varlığına bu kadar yakın ama dokunmak için bir o kadar uzaklıkta yakın olmak burnumun ucunu sızlatıyor ve gözyaşları önce yanaklarıma daha sonra çeneme ve, boyun boşluğumda ki kemiklerimin üzerine su kemeri olmuş akıyorken sağ gözünün görme yetisini kaybettiği gözlerine aramızda ne geceler boyu sohbetler ne yan yana vaha kumlarında sakince yürürken gündelik olan sohbetlerin birikimi ve özlemi doluyordu... Papa Reinhold'un varisinin çöl kumlarından daha kızgın olan gazabından kaçtığım hususu üzerinden bir kaç gün geçmişti. Varisin Kudüs topraklarından sürgün edilmesi ve yüce Kudüs kralına tehdit ve halkı kine, din sömürgesine ittiği için ceza alarak uzaklaştırılmasının ve benim bu önemli husustan kıl payı ile kurtulmam tarihe yazılacak bir hadise olmuştu. Kudüs halkı yalnızca bir kaç gün önce Pazar meydanında yaşanan olayları halk arasında ki ozan ve Ortodoks Hristiyan papazları tarafından abartılarak anlatılan olayları kulaktan kulağa fısıldıyor, sesleri çöl kumlarının üzerinde salınan kum fırtınasının saray duvarlarını aşarak avluya dolması gibi şiddetle avluya taneleri doluyorken yüce efendinin durumunu merak ediyordum zira kendisi İslam efendimiz Selahaddin Eyyubi'nin Krallık topraklarına varisin din sömürgesi propagandası ile geldiği vakit Haçlı ordusunu ve bizim din dünyamızı sakinleştirmek için çeşitli toplantılara katılmış ve çöl yollarında ki kervanların güvenliğini sağlayarak Kerak şehrinin yeni Ibelin klanının şövalyesini tapınak şövalyeleri bulana dek o şehrin tahtına halkı gözetmek ve korumak için oturmuştu. Cüzzamın bedenini daha da ele geçirdiği bu günlerde askerlerinin başından asla ayrılmıyor Kudüs'e bağlı tüm küçük şehirlerin halkını yöneten klanları geziyor ve halkın daha iyi duruma gelmesi için barış politikasına sadık kalmaya çalışıyordu. " Çok güzel bir çocuktun. Beni hep satranç turnuvalarında yenerdin, buna küçükken çok öfkelenirdim lakin kardeşlerimiz arasında en cesur ve bilge olduğunu biliyordum. " Sarayın neredeyse görüntümün ayna gibi yansıdığı mermer stukoların üzerinde yürüyorken, yüce efendinin odasına açılan koridorun T biçimli sütünün ardında ki mermer yapının yanında ki iki kapılı büyük kahverengi ve sedef kakmalı süslemelerle bezenmiş kralın odasının önünde adımlarım sesleri duyduğum vakit duraksadı. " Beni hep o çocuk olarak hatırla benim güzel kız kardeşim, güzelliğine gölge düşürdüğüm bu acına sebep olduğum için beni bağışla. Ve her daim güçlü kal, barış için insanların rahat bir yaşam sürmesi için Kudüs'e iyi bir yönetici ol. Gerektiğinde yöneten kişinin sen olduğunu bil, gerektiğinde ise çıkış yolun başkasının fikirlerinden geçiyorsa yönetilen kişi olduğunu da bil. Din sömürgesi ve kendi hırslarının kurbanı olma Sibbyla, sana yeterince zaman aile olamadığım için beni bağışla. Ibelin şövalyesi ile evlilik yap, ben yanında olmadığım zamanlarda bile seni din savaşlarından koruyabilecek tek onurlu şövalye o. " Kahverengi renkli büyük taç kulplu kapının sedef kakma süsleme işlemeleri, ardına gizlenen bedenim tıpkı kardeşim ve benim zamansız vedamın acı dolu hatıra izleri yeniden yaşam buluyor gibiydi. " Sen hayatımda gördüğüm en iyi abi ve ailesin kardeşim, artık dinlenmelisin. " Güneş ışıklarının süzmeleri altın yaldız bezenmiş saray pencerelerinin içerisinden doluyor, beton mermer yerin süt beyazı freskleri üzerinde tıpkı bir resimden sahne gibi dans ediyordu. Kudüs'ün naif Kraliçesi Sibbyla abisinin kollarında sarılı beyaz kumaşlar altında çürümeden dolayı, derisinin üstünde ki et ve deri birleşmiş toprak gibi binbir parçaya ayrılarak düşüyor ve kanama yaparken Sibbyla bandajları yeniden değiştirmiş, bedeni cüzzamdan dolayı hareketleri daha da kısıtlanmış ve bedenin yeniden kendisine gelmesi için yatakta bir kaç gündür dinlenmeye çekilmiş abisine veda ediyordu. Sedef kakma motifi ile bezenmiş önce ki uygarlıkta Müslümanlara ait olan saray duvarları arasında, yalnızca ben yüce efendi ve Kudüs'ün çöl bedevi tüccarlarının Pazar meydanında satış yapmak için müşteri ilgisini çekmeye çalışan saraya kadar uzanan sesleri kalmıştık. Kudüs'ün dört bir yanını çevreleyen çöl kumları gecenin ilanını kızılkum rengine turuncu güneş ışıklarıyla kendisini yansıtarak boyuyorken, altın sunak kaselerinde ki odunun yanma çıtırtıları aramızda ki sessizliğe doluyordu. " Kahyaya iletmiştim sizi görmek istediğimi lakin, hastayım ve bu hastalık bedenimle ilgili değil kalbim sızlıyor demişsiniz. Eğer gönül dargınlığı yapacaksanız, bunu kahyadan duymak istemem efendim. " Yüzümü kaplayan beyaz renkli peçenin kumaşlarını yattığı ahşap renkli yatağın ayak ucunda ki, karşısında durarak kollarımı birbirine küsme belirtim olan biçimde doladım ve odanın meşale çıtırtıları içerisine dolacağını bildiğim şekilde homurdandım. " Sizi kollarımda ölü biçimde görmenin ve o an ki hislerimin neler olduğunu biliyor musun? Sonsuza dek kibirli gözlerinin bir daha açılmamak üzere kapandığını zannettim, bir daha kim küstah şekilde bana baş kaldırarak haklarını kılıcını çekerek talep edecek, kim en sevdiği ağaç dallarından hurma toplayarak çocuklar gibi yiyecekti? Varlığının sıcaklığı sonsuza dek kalbimde kendine yer edinmişken, cansız bedeninin ölüm soğukluğu ile 2 yıl boyunca tek başıma kaldım Mahsa. " Beyaz kumaşların altına saklanan Katolik Hristiyan askerlerinin sırtıma iz bıraktığı kırbaç, dilinden dökülen sözlerinin acısına ortak olduğu saniye bir şeyler söylemek istedim. Şu an, bu din baskıları altında ona her türlü ulaşacağımı bilen yüce efendi yaşadığımı bilmemesi gerektiğini ve sakladığımı düşünüyordu. Haksız da değildi, lakin hususun diğer yüzleri çok başkaydı. " Efendim- " Boğazıma dizilen sunakta ruhani bir hengame ile yanan ateşin düğüm parçaları gibi, dizilen parçaları yutmaya çalışarak yalnızca gecenin sükunet ışığı çöl kervanlarının vaha üzerinde ki küçük tepeciklerde develerini sulaklatmaya durdurmuş ve dinlenmeye çekilmiş sarıkları üzerine dolan ay ışığı odanın içerisine yavaşça dolmaya başlıyor, aramızda ki sessizlik duvarları altında nefes alamıyordum. Kendimi açıklamak ve gerekli bir tutum ortaya koymak için iki kelam laf etmeye başlamışken, büyük kahverengi renkli ahşap sedef kakma motifleri ile bezenmiş odanın kapısı çalındı kahya ve bir kaç diğer saray hizmetçisi eşliğinde efendinin şövalye yardımcısı bu sohbeti böldü. " Lordum, Ibelin klanının yeni şövalyesi saray kabul salonunda huzurunuza çıkmak için bekliyor. " Sarayın batı kanadında olan bu avlulu kabul salonunun ilk kez görüyordum. Hristiyanlık yönetiminde önemli bir şövalye ve kral saraya geldiği vakit, Kudüs kralı eşiyle birlikte kabul salonunda karşılama yapmak zorundaymış. Neden böyle ilke kurallarına sahipler anlayamıyorken, kabul salonunun altın toz alçıdan yapılmış mermer betonuna çıplak ayaklarım ile bastığım saniye ela bakışlarımın esmer tenim altında ki değdiği her bir oda bölümünde gezdirdim. Müslüman çinilerinin mavi, beyaz ile Anadolu topraklarında ki İslam da popüler olan bezelemelerle avlunun bahçesine çıkan, kemerli duvarın açık alanında ki duvar işlemelerine çini desenleri işlenmiş ve bitkisel palmet motifleri ile şerit yapılarak çini üzerine resmedilmişti. Mısır takviminde m.ö 3000 bin eski krallıklar döneminde ki hiyeroglif resim yazıları odanın gök kubbesini dahi kuşatmış biçimde meşale ateşlerinin duvara asıldığı siyah demirliklerin üzerine parlıyor, sanki bir kabul salonu değil de mısır firavunlarının mumyalandığı ayin odalarına benziyordu. B harfine Mısır alfabesine insan bacağı denk geldiği için, küçük kuş çizimleri ve insan bacağı tasvirleri ile birlikte, 3 Hristiyan dininin Kutsalı kabul edilen çocuk İsa, annesi Meryem'in açık göğsünden süt emiyor ve bu kutsallık duvar üzerine freskleniyordu. Kabul salonunun bahçeye açılan kemerli duvarının bitişiğine konulan yuvarlak bir altın masa, karşısında kırmızı kumaşlardan yapılmış uzun ince bir taht ve tahtın karşısında ki diğer masanın ucunda basit bir sandalye duruyordu. Avlunun kirişlerine konmuş kilisenin altın sunakları nefler ve ante duvarlar arasında ilahiyatla yanıyormuş gibi, muhteşem şekilde Kudüs sarayının gecesi altında dans ederken Mısır resim yazılarında ki kuş, bacak, kadın, rahip, erkek sembollerini aydınlatıyorken sanki onları duvar yüzeyinde canlı canlı hapsedilmiş gibi ateşinin ışığıyla hareket ettiriyordu. Yüce efendi kırmızı uzun tahtına cüzzamı gizlemek için beyaz kumaşlar altına bedenini gizlediği, saray kumaşlarının pelerini tahta oturduğu vakit mermer beton yere sarkarak kollarını uzatıyor yüzünün kusurlarını kapatan demir maskesinin başı üzerine beyaz kumaşlarının şapkasını örttüğü vakit, tahtta kalan kırmızı renkli kumaşın boşluğunda ki alana oturarak kollarım da ki altın bileziklerin kabul salonunun ateş seslerinin muhteşem hengamesini bozuyorken, tek kolumu efendimin omuzuna küstahça atıyorken, tahtın ahşap kollarına cüzzam kralının bedeninin biraz üzerinde durarak bedenimi yükselterek tıpkı bir Kral ve onun yüce kadını gibi duruyorduk. Kabul salonunun büyük dikdörtgen biçiminde yapılmış altın kapıları açıldığı vakit, ismini son günlerde Kudüs'te duyduğum Kerak şehrinin Ibelinli şövalye lideri karşımızda duruyordu. Kudüs'ün kutsal topraklarında yıllardır Müslüman, Hristiyan ve Yahudi dininin barış politikasını hem çıkartıp hem sürdüren ve kutsal topraklara kan, acı değil din özgürlüğü getiren yüce cüzzamlı kralın karşısında eğilerek masanın diğer ucunda ki boşlukta eğiliyordu. " Hadi otur, Godfreyin diğer oğluyla tanıştığıma sevindim. En iyi öğretmenlerimden birisiydi, avlu da kız kardeşim ile çocukken oyun oynadığım da dizlerim kesildiğinde acı hissetmediğimi hekimlerden önce anlayan kişiydi. Babama Cüzzamlı olduğum haberini verdiğinde de, ağlamıştı. " Altın sunak tepsilerinin oval biçiminde ki ortasında yanan ateş Altının demirlerine her değdiğinde, sarı rengi daha da parlatıyor ve Kudüs'ün yüce kralının sözlerini dingillikle geceye yayarak kendisi de dinliyor, dinlettiriyordu. " Sizi Fransa da ki demir ocağımda dahi çok duydum. Kudüs'ün yüce Cüzzamlı kralının merhameti bu toprakların kutsallığına kutsallık katmış, burayı yüce yapan şey sizin değeriniz mi yoksa bu insanları dinlerin çıldırtması mı? " Bitkisel motiflerle bezenmiş saray duvarlarına asılmış meşale ışıklarının yansıması, cüzzamı saklayan demir maskesinin üzerinde gezinirken kral kimsenin göremeyeceğini bildiği bir nefes buğusunun kısalığında tebessüm etti. " Bir yerin, bir şeyin kutsal olması için çok anlamlı bir nedene ihtiyaç yoktur. Kurban düşünce sistemi, basit bir yeri kutsal olduğuna inandırır ve öyle hareket edersen o yer zamanla gerçekten kutsal bir hâle bürünür. İnsanların evreni ve yaşadığı toprak coğrafyasında ki yaratılışlarını anlamlı hale bürümek ve bu dünyaya boşuna gelmemiş olma hissine sahip olmak için elbette tanrı ve din ortaya çıkacaktır. Din, bugün, dün ve yarın da en güçlü silahtır din bir nokta biz insanlar ise noktanın etrafında dönen bir hengameyiz. Bu hengame zamanla çılgınlığa ya da sömürgeye dönüşebilir. " Kutsal toprakların kralının sözlerinin altın sunakta ki ateş çıtırtılarına karıştığı sessizlik içerisinde, sandalye ki bedenini daha da düzelten Ibelin şövalyesinin haç işareti göğsünde ki kumaşlar üzerinde parlıyorken inandığı inancın tam karşıtı olan dine mensup olan benim gözlerime, gözleri değdi. Değdiği vakit, gözlerini benden geri çekerek kralın demir maske ardında sağ gözünü kaybetmiş yüzüne baktığı vakit, zihninde oluşan olayları ve halkın bu olaylara sözleriyle yardım ettiğini anlamıştım. Dudaklarından dökülen sözler ise, resmen beni saniyesinde doğruladı. Hislerim ve kılıç tutan kınalı ellerim beni hiç bir zaman yarı yolda bırakmadığı için gururla gülümseyerek olduğum yerde daha da yerleştirdim. " Düne kadar sıradan bir demirciydim. Şimdiyse, Kudüs topraklarındayım ve " Sözlerinin devamını altın yuvarlak masasının karşısında ki kırmızı tahtta oturan yüce efendi ve, tahtın altın direğinde ki boşlukta oturarak yüce efendinin beyaz kumaşları ile altın bilezikler kollarımda her bir hareketimde şıngırdayarak ses çıkarırken efendimin beyaz kumaşları altında ki omuzunda geziniyordu. " Ve? " Kral şövalyenin yarım kalmış ya da bilezik seslerimin birbirine değen altın heramesinde yarı da kesilmiş sözlerini devam ettirmesi için, demir maskesinden dolayı boğuk çıkan sesiyle devam ettirmesini sağladı. " Bir kralın ve onun kadınının karşısında oturuyorum. " Dudaklarım yeni bir zehir bulmuş gibi gururla gülümserken, efendimin sağ dizinde oturuyormuş gibi görünen beyaz kaftanımın altında ki tahtın altın direk kolları üzerinde hiç rahat edemesem de bu şövalyenin küstahlığı ve cesareti hoşuma gitmişti. Eğer bu tapınak şövalyesini kardeşimin mezardan kaçırılan cesedini ve İsmihan'ın nerede olduğunu bulmamda ortakcı olmasını sağlarsam işime çok yarayabilirdi, zira Kudüs topraklarında bir Hristiyan tapınak şövalyesinden kim şüphe edebilirdi ki? " Kerakta'ki babanın eski evine git orası artık sana aittir. " Sol elinin cüzzamdan dolayı kaybettiği parmaklarını gizlemek için sarılan beyaz sargılarla, kabul salonunda olan konuşmanın sonuna geldiğini dikdörtgen şekilli altın kapıları eliyle basit bir şekilde işaret ettiği saniye müstakbel Kerak şövalyesi bir kez daha yüce efendinin önünde eğilerek dar uzun koridorların kerpiç duvarlarına asılmış meşale ışıklarının altında ki, Kudüs gecesinin karanlığı altında kayboluyor ve avlunun kahyalar tarafından altın kapılarının kapandığı hiyeroglif yazılarla bezenmiş duvarlarında sunak ateşlerinin rengi gezinirken, daha fazla tahtın altın direğinde oturarak rahatsız olmak ve canımı acıtmak istemiyordum. Sağ dizinin boşluğuna tahtın direğinden bedenimi kaydırarak kucağına düştüğüm vakit, sunakta ki ateş daha da canlı yanmaya başlıyor ve altın bileziklerimin sarı renklerinde günaha bürünmüş şekilde dans ederken taç kapılar üzerimize kapanıyordu...  |
0% |