Yeni Üyelik
26.
Bölüm

26. Bölüm Cennetin Krallığı

@ursuula1

Herkes kendi kaderinin efendisidir.

 

 

Dikkat bu bölümde Hitit ayin duası, çeşitli betimlemeler ve din savaşlarına göndermeler vardır.

 

Kaybolmuşluk, öfke, bilinmezlik ve gizem. Mişa henüz 18 yaşına yeni basmış bir genç kadındı, ama tüm bu yaşına ters duyguların hepsine sahipti. Genç kız, yıllarca babası Iv. Baldwin tarafından yönetilen kutsal topraklardan korunmak için sürgün edilmiş ve henüz doğmadan ailesinin dağılmasının kaderini sinesine çekmişti. Bazı geceler Kudüs'ü düşünürdü, acaba nasıl bir kutsallık insanoğlunu bu kadar deliye çevirip, din uğuruna her gün kurban verebilirdi ki? Hangi kutsallık Kubbetüs Sahra'nın hemen yamacında bulunan ağlama duvarına gözyaşlarını kurban eder, çarmıha kendisini din huzurunda asardı?

 

Genç kadının aklı, düşünce biçimi ve duyguları bunlara asla anlam veremedi, kız kendi içerisinde ki din çekişmesinin yanı sıra annesinin gizemlerle dolu ölümünü ve hiç tanımaya, görmeye dahi fırsatı olmadığı babasının geride bıraktığı cüzzam efsanesini düşünürdü. Geçmiş zaman diliminde güçlü bir hikaye bulmak zordu, çünkü tüm dünya farklı farklı kentlerle savaşa giriyor kuraklık birer birer ülkelerin sınır kapılarını çalıyordu. Önce Mısır, yukarı Mısır ve aşağı Mısır'ın kendi aralarında tıpkı Kudüs gibi din savaşları çok büyük ateşler yakılmasına sebep oldu, Kudüs'ün en yakın komşusu bedeviler, Asurlar ve Mısır olduğu için bu yanan ateşin sıcak külleri Nil nehrinden taşarak uğursuz Amed nehrinin eteklerine düştü. Zaten, annesinin ölüm laneti ile etekleri zil çalan nehir bu ateşin kaosu ile daha da beslenerek kendini resmen ölüm kapanına çevirdi.

 

Dinin deliliği, basit bir nehri ölüm kapanına çevirdi. Mahsa Şarlman'ın ölümünden sonra nehirde ki ölümler her geçen yıl katlanarak arttı. Eski Kudüs kraliçesi bu ölümlere bir çare, veyahut bir çözüm noktası getirmeye çalışsa da sadece durumu daha da kötüye götürdü. Kudüs artık din kutsallığı ile değil, ölüm kutsallığı ile komşu kentlerde konuşulmaya başladı. Dinlerin birbirinden üstün olduğunu kanıtlamak isteyen Bedeviler, Müşrikler, Yahudiler, Tapınak Rahipleri, Papazların çıkardığı kast sistemi ülkeyi ve yerleşim yerini resmen bir nehir yatağı gibi ortadan ikiye hiç acımadan kırdı.

 

Tüm bu din siyasetinin karışık, hırçın nehrinin yuvarlak süzmelerinin ateşine ikizi kardeşi 5. Baldwin düştü. Eski Kudüs kraliçesinin başarısız yönetimi, tek akrabaları bildikleri Sibbyla'yı kutsal topraklardan sürgün ettirdi. Tüm bu dinin getirdiği yıkım hükümlülüğü altında ki, enkazı ve kent halkının yerleşim bölgelerinde ki canlarını korumak kızın kardeşinin omuzlarına bindi. Babasından geriye kalan bir ülke yönetimi ve cüzzam hastalığına genç kadının kardeşi sahip çıktı. Tüm bunların ortasında ki alevli çatışmalar da, 5. Baldwin'in duyguları bir hayvan gibi her yıl daha da kendisini inine çekerek parçalayarak yedi. Henüz, 11 yaşında bir çocuğun omuzlarına bindirilen bu yük altında kızın ikiz kardeşi ezildi.

 

Eskiden Kudüs'e gelmeden önce ve sürgün edildiklerinde ki erkek kardeşi çok farklıydı ama Kudüs'ün kutsal kızıl topraklarına adım attıkları her bir ilmek yıl geçtiği vakit Baldwin daha da duygularını yitirdi. Artık genç kadının karşısında, beyaz teninin altında ki solgun bakışlardan yumuşaklık yoktu, artık genç adamın gözlerinde insani merhamet yoktu, artık genç adamın dudaklarında gülümseme yoktu. Yalnızca kardeşi Mişa'nın varlığını hissettiği her yerden kaçan bir genç adam, Cüzzamlı kral ve onun getirdiği sansasyonel avlarının ölüm ezgisi. Baldwin Kudüs'ün efendisi değil, Kudüs Baldwin'in yüce efendisi oldu.

 

Cüzzam hastalığının beraberinde getirdiği görünüş değişimleri genç adamın bedenini, yıl geçtikçe duvarı saran zehirli yeşil sarmaşıklar gibi sarmaya başladı. Önce sağ bacağında ki deri yüzeyi, sonra sol elinin serçe parmağı, daha da ilerisi sağ gözünün altından başlayarak çenesine ilerleyen çürük hatları. Her bir yılda siyah renkli sargı, bandanalar genç kralın bedenini daha çok kaplamaya başladı. Antik çağın zorlukları ve beraberinde getirdiği güç yönetimiyle eş değer, Cüzzam hastalığı iki ikiz kardeşi görünüşleri gibi bir olsa da farklı kıldı. Mişa gündüz, 5. Baldwin geceydi. Bir kardeş neşeyi ve tüm kent yerleşiminin olumsuz yorumlarına rağmen güçlüydü. Diğer kardeş ise kendi dünyasının kaosuna giderek saplanmaya devam ediyor, Krallığı elleri arasında tutmaya çabalarken duygularını ve buna değen her şeyi heba ediyordu. IV. Baldwin'in geride bıraktığı hikâye, Kudüs'ün Tel aviv çöl sınırlarını dahi geçmiş Mısır medeniyetinin sfenksilerine kadar ulaşmıştı. Mısır kraliçesi başta olmak üzere, Asur ticaret kolonileri ve Anadolu Mezopotamya medeniyetlerine dahi yüce efendinin Mahsa Şarlman ile olan izdivaç öyküsü ve aşkı, bir efsane hâline gelmeye başlamış ve İslam'a ilk güçlü kadın hikâyesini basit bir Şamlı köylü kızı vermişti.

 

Bu kız, tüm sınırları aşmış ve uygarlıklar, kentler, medeniyetler, kütler ve tapınma amaçlarının dini savaşlarının bir hiç olduğunu geriye bıraktığı aşkıyla göstermişti. Mahsa, Amed nehrinin soğuk sularlarının dibine yalnızca bedenini değil, barışı ve din savaşlarının boşuna yapıldığı kuvvetini çekerek tarihi yerlebilir etmişti. Basit bir köylü kızı, her şeyini kaybetmiş Kudüs yolunun kutsal topraklarının üzerinde Haçlı ayinleri yapılan bir öykünün tarihini, nasıl bu denli değiştirmişti? Şarlman'ın geride bıraktığı ve yüzyıllarca devam edecek bir destan vardı.

 

Bu destan Kudüs'ün çöl kumlarının sıkıca birleşerek özenle toprak altına gizlemeyi istediği bir tarihle gelecek kuşakta ortaya çıkacak, genç bir arkeolog'un ellerinde yeniden hayat bulurken Amed nehri, Kudüs ve Kudüs'e Mahsa adına yüce efendinin yaptırdığı Hurmalı meşhur saray kudretine kavuşacaktı. Yüzyıllar sonra bu hikâye ve yüce Kudüs'ün Cüzzamlı kralı IV. Baldwin genç bir yazarın parmaklarında hikâyesinin hayat bulması için yalvaracaktı, bu efsane şimdilik toprağın kadim renklerinin arasında kayboldu lakin, bir gün yazılmak için Ursula'yı bekleyecekti.

 

1204, Kudüs Toprakları Krallığı.

 

Altın külçelerin kızgın ateşle küstahça terbiye edildiği demir ucunda dövülerek, yuvarlak kasnak bir biçimle esmer tenimin ince bileklerine özenle dizilmişti. Kudüs'ün meşhur kızgın, küstah ve terbiye edilemeyen evcilleştirilemeyen güneşi altında ki kendiyle aynı sarı renkte birleşerek göz alırken parlıyordu. Ben ise, yamaç evlerin ve fakir halkın kast sokaklarında gündelik hayatta yaptıkları ilgi çekici işleri izliyordum. Kaç saattir bu yontulmamış taşın üzerinde oturmuş, Kudüslü kadınların işlerini, müşrikli çocukların oyunlarını izliyordum bilmiyordum ama kıçım feci şekilde taşın sertliğini hissetmeye başlamış ve etim acımaya başlamıştı.

 

" Ya Allah, Kamal buraya gel de şu kerpiçleri taşı! "

 

Saman balyaları ve çamur, bu insanlar evlerini bu karışım ile diziyorlardı çatıların üzerine ise yeniden saman koyarak, bir çok samanı sıkı sıkı örgü gibi birbirine tutturuyorlardı. Ve bu 8. Kast sokağı anlamadığım bir dil ile beraber, meydanda ve sarayda konuştuğumuz Latin dilini konuşuyorlardı lakin farklı bir aksanla. Tanrıları neydi? İl sınırlarında gezinen bedevi tüccarları Mezopotamya' da bin Tanrı olduğunu, Kudüs ve Bedevi diyarlarında bilinen 4 Tanrı olduğunu ve Mısır'da firavunlar ve tanrılar olduğunu geveleyip dururlardı. Bu halk ise, tek bir tanrı ismi Allah olarak birbirine bir işte veya basit bir konuşma sırasında sıkça Allah ismi geçiyordu. İslam, annemin dini olsa dahi saray görevlileri ve katipleri tarafından bu dine kapalı olarak büyütüldük. Genelde çok fazla, Hristiyan ayinleri, kutlamaları ve ağlama duvarlarına götürülerek vaftiz edildik. Ama, içimde kendi iç huzurumda ki denge de rahat değildim bir şeyler tartımın sağ tarafına daha ağır basıyordu ama ne olduğunu dahi bilmiyordum.

 

" Leydim? "

 

Kendi düşüncelerimde şu sert taşın üzerinde oturmuş, pahalı saray kıyafetlerim ve altın takılarım küstahça kendisini güneş altında şımartarak sergilerken ben din ve dine bağlı halkın yaşamlarına dalmıştım ta ki emrimde ki hizmetli ardımdan seslenene dek.

 

" Kardeşiniz, yüce efendi bugün Tel Aviv çölünde ki bedevi ölümlerini aydınlatmak için kenti terk edecekler. İstediğiniz gibi bu bahane ile beraber, aradığınız İsmihan Şamlı kadını bulabilirsiniz. Tekabülün de çok yaşlandığını ve istese de Tel Aviv'den başka kaçacak yeri kalmadığını söylemek isterim. "

 

8. Kastın fakir kerpiç duvarları arasında ki sokakta birbiriyle konuşan ve duvarlara sekerek, taş üzerinde ki bedenime dolan sesleri bir uğuldamaya hizmetkarın dilinden dökülen isim ile dönüştü. İsmihan, anneme geçmişte yanlış yapan diğer bir kişi. Lord Rodney'in ölümü ve cezası kardeşimin ellerinden hüküm giymişken bu kadını ise kendi ellerimle cezalandırmayı ben seçmiştim.

 

" Atımı ve kılıcımı hazırlayın. "

 

Hizmetli dudaklarımdan çıkan emirle Kudüs'ü havasında ki sezgide ince kumların arasında esen rüzgarla beraber, yok oldu gitti. Kardeşimin yanında annemizin bizi korumak için yıllarca savaş verdiği batı yakasında ki Tel Aviv çölüne bu bahane ile gitmeli ve yaşlı kadının yıllarca miras gibi bekleyen cezasını vermeliydim.

 

Annem, kalbimde kocaman bir ağırlık çukuru oluştu sanki. Küçükken anlamıyordum annem neden kaçıyor, neden dine bu kadar kızıyor neden göklere yalvarıyordu bilmiyordum ama gözlerinde ki bizi sözleriyle cesaretlendirmeye çalışırken olan korkunun gerçekliğini yıllar geçince kavrayabildim. Meğer annem, o kadar zor bir antik yaşamın pençesinde savaş vermişti ki benim ve kardeşimin gördüğü kısım yalnızca buz dağının görünen kısmıydı.

 

1176 Kudüs Krallığı Toprakları.

 

 

Mısır hiyerogliflerinin el işlemeli kabartmaları duvara asılmış siyah demirlikli meşale ışığı altında hareket ediyormuş gibi, parlıyor ve yüce cüzzamlı efendinin cüzzam çürüklerini gizlemek için özenle sarılan beyaz bandajlarının kumaşlarına loş şekilde yansıyordu.

 

" Yüce efendim, vaziyetiniz yıllar geçtikçe daha kötü bir katmana adım atarmış gibi iyiye gitmiyor. Tahmin etmek güç değil ya 8, ya da 9 senelik bir krallık yönetiminiz kalmış vaziyette. Ne yapacağız? Bu illet hastalığın bir çözümü, şifasını nerede arayacağız..."

 

Ağızlarında ki beyaz peçeleri kralın her bir sargılarının parmakları altında çözülmesiyle birlikte, şifacılar daha da çektiler. Çünkü gördükleri manzara, meşale ışığının kırmızı turuncu karışımı rengi altında daha da korkutucu olmaya başlıyordu. Yüzünde ki cüzzam obruklarını ve çürüklerini halkın korkmaması için henüz 13 yaşında demir bir maske altında gizleyen yüce efendi maskesinin sesini bastıran bitkisel motifleri ardında ki sert demir altından rahibe fısıldadı.

 

" İslam'ı merak ettiniz mi? "

 

Yüce efendiyle hasbihal ettiği boşluğu hastalığın bulaşmaması için dolduran beyaz ince tül ardında ki, yükselen ve sessiz duvarların iniltilerini aydınlatan ateşin çıtırtısını rahibe tuhaf gelen bir soru doldurdu.

 

" Hayır efendim. "

 

Bir kaç saniye süren sessizliği duvara asılı ateş çıtırtıları yeniden kaplamaya başladığı saniye yüce kral yeniden konuştu.

 

" İslam der ki, her canlı mutlaka bir gün ölümü tadacaktır. Ölümden korkum yok bana yazılmış hikâye böyle devam edilmesini istiyor, ben yalnızca elimden gelen bütün gücü kullanacağım. Kudüs'ü cennetin Krallığı yapacak anlamsız din bölüşmesinde ki, anlamsız din savaşlarını ve masum insanların ölmesini bitireceğim. Dünyayı iyiliğe götürmeyen bir Kral yoksa neye yarar? "

 

 

1204 Kudüs Krallığı Toprakları.

 

 

" Yüce efendi müsait olmadıklarını ve kimseyle görüşemeyeceklerini söylediler leydim ne yazık ki, sizi içeri alamayacağım. "

 

Bir engel daha, kardeşim Baldwin annemizin ölümünden ve krallığın varis tahtında ilan edildikten sonra bana bir merdiven basamağı gibi adım adım, katman katman soğuk engeller koydu. Bu engeller her geçen gün aramızda ki ikiz bağını biraz daha inceltmeye devam ediyor, omuzlarıma bir kaç ağırlık kum torbası daha koyuyordu sanki.

 

" Sen buna kısaca sizi görmek istemiyor desene daha kolay olur. "

 

Kahverengi renkli ahşap büyük kral odası kapılarının önünde nöbet tutan tapınak askerlerine karşı, öfkeyle tısladım ama ela gözlerimin göz bebeklerine yaşlar nazikçe kardeşimin Cüzzamlı elleriyle koyulurken boğazıma bir kaç düğüm gibi şeyler takıldı. Orada, Hristiyanların zenginlik belirtisini belli etmek için süslenen ahşap kapının ardında bezenmiş odanın dört duvarı içerisinde simsiyah kumaşları ve siyah eldivenlerinin altında beni duyduğunu biliyordum bu yüzden korkmadım kardeşime uzanmaktan, kardeşime sesimle dokunmaktan korkmadım. Belki sesim, ve beraberinde saklı duygular kardeşimi yüce efendimi bana geri verirdi.

 

" Kaçtığın gerçekler Tel Aviv'de yeniden karşına çıkacak Baldwin, ne kadar kaçarsak kaçalım bu hikâye her yere bizimle gelecek. "

 

Çeşitli çiçek motiflerinin parmak uçlarımdan başlayarak özenle avuç içlerime kadar çizilmiş kınalı ellerimin, ince parmakları büyük ahşap kapı ardında ki kardeşimin varlığına ulaşmak için uzandı. Uzandığı vakit, tapınak askerleri tarafından efendilerinin mahrimiyeti tehdit altına girdiği vakit, korumaya alındı. Bu korunma kime karşıydı? Neye karşıydı? Aynı anne karnında büyüdüğümüz, çocukluğumun yalnızca neşeli sıcak hatıralarına can veren kardeşim mi?

 

" Lütfen kapı önünden ayrıl Mişa. "

 

Tapınak şövalyelerinin iri bedenlerinin avuçlarında tuttukları demir mızrak uçları çarpık şekilde kapı üzerinde ki, konumunu içeriye adım atamamam için durmaya devam ediyorken kardeşimin sesi kapının kalın ahşap kolonlarından sızarak uzun dar koridorda ki meşale ışıklarının altında kulaklarıma doldu. Başarısız kaçıncı girişimimdi bu bilmiyordum ama, alıştığım yeni bir yenilgi ile beraber sarayın uzun ateş ışıklarıyla aydınlatılmış gölgeleri altında ki koridorlarda kayboldum...

 

Bir kaç saat sonra, Kudüs Toprakları Pazar Meydanı.

 

 

Hurma ağaçlarının gövde kısımları özenle kesilmiş, çömlek ve tasvir ustalarının ellerinde özenle kesilerek tüccar tezgahı haline getirilmişti. Tüm bu özeni ise, çeşitli renkte meyve, kurutulmuş et, şarap, sumak, keten kumaş ve incik boncuk takılar süslüyordu. Kudüs halkı yüce cüzzamlı krallarının ölümü ardında bıraktığı din savaşının zaman zaman kurbanı olarak, birbirlerini öldürseler dahi barış içinde kralın varis oğlu 5. Baldwin'in yönetimi altında yaşamaya devam etmeye çalışıyorlardı bir de tabi yüce efendinin güzeller güzeli kardeşi Kudüs kraliçesi Mişa Şarlman'ın yönetiminde.

 

Geçmiş eski Kudüs'te annesinin küstahlık, kurnazlık ve zekası yanı sıra güzelliği ile övülen hikâyesi yeniden hayat bulmuştu. Genç Kudüs kraliçesi, Mişa henüz 18 yaşına yeni basmış dahi olsa güzelliği ve kadınsı yönü o kadar belirgin bir betimleme ile yüzünde, güzel uzun esmer bacaklarında, dümdüz karnında, ince zarif kolları ve parmaklarında, siyah uzun gür saçları ve büyüleyici ela renkte ki gözleriyle birlikte halkın dikkatini çekiyordu. Tüm bunların yanı sıra bu kız, annesi ve babasının başka dine mensup olmasıyla birlikte dikkatleri daha da üzerine çekiyorken, güçlü yanının yanı sıra sönmeyen neşesi, cilvesi ve kurnaz zekasıyla meydanda sohbet konusu oluyordu. Bu varisleri Kudüs'e kral olarak yöneten figürlerin varislerden ayıran bir özellik vardı, annelerinin İslam'a babalarının Hristiyan dinine inanması. Bu varisler, her iki din arasında barış köprüsü olarak duruyor din farklılıkların tarihte yazdığı savaş olguları yerine barış ve insanların özgür biçimde kendi dinlerini bulma fikrini ateşliyordu.

 

Sıcak çöl vahaları minik obruklu tepeciklerinden rüzgârın etkisiyle birlikte raks eden bir dansöz gibi, sağa, sola dans ediyor ve bu gösteriyi şehvetle yerine getiriyordu. Yüce efendinin Haçlı askerleriyle birlikte Tel Aviv batı yakası çölüne giden kervan, artık sıcak güneşten pişmiş ten kavuran ince kumların üzerinde saatlerdir yürümekten bitap düşüyorlardı. Öğlen sıcağı başlarına vurmuş, tepelerinde tıpkı ince kumların ensesinde gezinir gibi duruyordu. Kudüs'ün bedevi tüccar kadınları ise bu sıcağın eninde kafalarına sardıkları sarık kumaşları, üzerinde koca koca çömlek taşıyor içlerinde ise yağ, şarap, peynir, tahıl gibi unsurlar taşıyordu. Yolculuk boyunca tek bir adımda soluk almadığımız için dilim nemden o kadar kurumuştu ki, kadınların çöl boyunca sıra sıra art arda dizildikleri bedenleri dahi havanın turuncu, sarı renginde titriyordu.

 

" Ne halt oluyor o kervanda? "

 

Tapınak şövalyelerinin kıdemli başlarından yükselen erkek sesi, yeniden kadın kervanının batı Şeria noktasına bakmamı sağladı. Susuzluktan çölde serap değil, gerçekten havayla birlikte kadınların bedenleri titriyordu. Sarıkların üzerine sıkıca tutturulan çömlekler, bedenlerin titremesinden dolayı bir oraya bir buraya yalpalıyor ve tuhaf bir koku yaymaya başlıyordu.

 

" Kervanların din karmaşasından ötürü tehlike de olduğunu biliyoruz, ama şimdi bu neyin nesidir? "

 

Kardeşimin Cüzzam yatağında olan hastalık kaplı bedenine küçük adımlarla yaklaşarak, kalın altın bilezik dolu ince bileklerimi ve ellerimi beyaz çarşafların kumaşlarına daldırarak sordum.

 

" Komşu kentlerin kral yolundan zenginlik elde etmek için oyunları olabilir Mişa, ya da Kudüs'ün kanlı din savaşının yeni bir kervan kurbanı. Kadınlar olması- "

 

Demir maskesinin ardında ki gücü sözlerinin buraya dek gelmesiyle beraberinde tükendi, benim kardeşim ne kadar sürede bu lanet hastalığa bu kadar batmıştı.

 

" Sen dinlen kardeşim, ben yanıma bir kaç şövalye alıp kervana bakacağım tamam mı? Lütfen, ilk kez bir isteğimde beni hiçe sayma. "

 

Demir maskesinin bitkisel motiflerle bezenmiş soğuk demirlerin ardında ki mavi gözleri, altın renginde ki sarı saçlarının altında çaresizlikle parladı. Tapınak şövalyelerinin bir kaç atı çölün batı Şeria kumları arasında beklemekten sıkılmış vaziyette toprakları altında ki ince kuma izler bırakıyor, bedevi kervanlarının bize eşlik eden develeri ise mola verdiğimizi zannederek uzun bacaklarının dizlerini kırarak yalaklanıyorlardı. Tüm bu matem sessizliği arasında ki kumların raks sahnesine çalgı olan rüzgâr uğultusu, amansız bir yeni kapıya yol açıyor kadınların başları üzerinde taşıdıkları büyük çömleklerin içerisinden iğrenç bir ağır koku gelmeye devam ediyordu.

 

Yüce efendinin sessiz bakışlarından onay aldığım vakit, emrime verilmiş bir kaç tapınak şövalyelerini alarak garip yürüyüşleriyle hâlâ batı Şeria çölüne akın yapan kervana yaklaştım. İnce uzun bacaklarım her bir çölün ince kumunda iz bırakarak bedevi kervanına yaklaştığı vakit koku git gide daha da iğrenç bir hâle bürünerek artmaya devam etti ben ise burnumu kapamaya.

 

" Tek sıra halinde yürüyorlar, ben ortadan siz sol önden ve sağ arkadan ve sen güney arka tarafından kuşatacaksın. Böylece kaçacak yerleri kalmaz "

 

Ela bakışlarımın mavi sürmeleri altında bir kaç yıl önce olan acı dolu, Tel Aviv çöl hatıralarının sıcak iniltisi canlanarak doldu. Sıcak yumruklarımı, boğazımda ki düğümü ağlamamak için kendimi sıktım.

 

" Zaten bu çölde kaçacak bir yerleri asla olamaz, çıkış olamaz, ışık olamaz. Yalnızca Amed nehri ve çöle yayılan acılı can çekişme kadın iniltileri. Her neyse, hadi hadi! Hareketlenin. "

 

Tapınak askerleri sert sesimle birlikte sudan çıkmış balık şokuyla hareketlenmeye başlayarak, kervanın dört bir yanına dağılmaya başlarken tam merkez noktadan yaklaşarak ortada ki genç bir kadının bedenini gözlerime kestirdiğim vakit kınalı parmak uçlarımın avuçlarına sıkıca sarılan gümüş kılıcımı tenimle okşadım. Derisi muhteşem bezemelerle kaplanmış, desenler adeta bir çömlek ustasının ellerinde hayat bulmuş bir çöl yılanı gibi sinsice ortada ki kadının kendi bedeninden dört misli büyük çömleği taşıyan başının çömleğin en hassas kil noktasına kılıcımı, vurduğum saniye çölün içerisine ilk darbe sesi yayıldı.

 

Yalnız kılıcımın Tel Aviv'de ki ilk darbesinin yayılmasıyla birlikte çömleğin kılıç ucunda kırılan devasa parçalarına insan uzuvları ve beraberinde, getirdiği kan obrukları kuru ince sıcak kumun üzerine bir su yolu gibi akarak yüzüme, kıyafetlerime, altın bileziklerime sıçradı.

 

" Leydim iyi misiniz! "

 

Kan, annem, tapınak askeri, kan, annem! Kan, annem göğsünden kılıçla bıçaklanarak nehire atılıyor! Ben, ben şövalyenin omuzları üzerinde, o karanlıkta annemi görüyorum! Annem, annem öldürülüyor ve kan! Kırmızı, gecenin karanlığına dahi yayılan sıcak kırmızı görüntü! Hayır, hayır, hayır şimdi olmaz sakin kalmalıyım. Titriyordum, annemin öldürüldüğü gecenin lanet iniltileri kafamın içerisinde geziyordu, kafa tasımın en ardında ki çukurlara, göz bebeklerimin kemik boşluklarına, kulaklarıma ve iniltisi sol göğsümün boşluğuna kaymaya başlarken nefes alamadığımı hissediyordum. Çevremde ki tüm sesler uğultuya dönüştü, rüzgâr bir kaç saniye içerisinde çöl sesini ve kumlarını baskılayarak siyah ince telli saçlarımın diplerine dolmaya başlarken başında taşıdığı büyük çömleğin kil parçalarını, kafasının üzerinde parçaladığım genç bedevi kadının esmer elleri omuzlarımın kumaşlarından tutarak bedenimi sertçe olduğu yerde kendisine getirmek ister gibi salladı, ama susuzluktan kurumuş dudaklarından dökülen o ürkütücü sözlere kadar beni kendime getirmek istemediğini tam tersi kendimden çıkarmak için bedenimi elleri arasında aldığını bir kaç saniye de anladım.

 

 

" Tanrılar kendi aralarında anlaştılar, gökte olan tanrılar göğü, yerde olan tanrılar yeri aldı. Kudüs'e yeni bir sır gömüldü, ve bu sırrın adı ŞARLMAN kaldı. "

 

 

Loading...
0%