Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm Çarmıh

@ursuula1


" Ansızın sahnelenen bir vaha, serapmış tüm duygular. Can yakan bir çöl çiçeği, dokunsan kanıyor parmaklar. Kudüs toprağına gömülüyor, bu aşka dokunan ahmaklar. "



Kervan develeri Kudüs'ün kutsal kabul edilen kızgın kumlu çölüne sırtında ki, yükü taşımaya devam ettikçe iz bırakıyor kervan bedevilerinin çadırlarına kızgın kumda pişen kahve kokuları yayılıyordu. Küçükken Şam'da ki çarşı tezgahlarında dizilen hurmalardan yemeyi çok severdik, Beyhan'a her defasında tezgahtan hurma aşırmasına kızar daha sonra bana o kocaman ela gözleriyle bakınca hemen yumuşar affederdim. Şimdi geriye ne gölgesinde oturduğumuz hurma ağaçları kaldı ne de, Kudüs'e giden yolda ağzımın tatlanması için yemeye çalıştığım hurmamın tadı... Beyhan giderken meğerse yine tezgahta ve tüm dünyada dizilmiş hurmaları çalmamış lakin, tatlarını almıştı.


" Allah, Allah, Allah..."


Annem sabahtandır kutsal topraklara giden yerin çölü içerisinde zikir çekiyor, babam ise hurma ağacının kovuğundan yaptığı gamiyi yani flütü acı acı çalıyordu. Çölde yaşam süren bedevi çadırlarının kumda pişen lezzetli kahveleri arasına dolan bu acı ses tüm yaşlı gözleri bize çevirdi.


" Vah vah, bunlar 13 yaşında ki oğullarını savaşa kurban veren Şarlman ailesi. "


Annem ve babamın evlat acısından huzur bulması ve delirmemeleri için Şam topraklarından, Selahaddin Eyyubi efendimizin sükunet içerisinde hükmettiği, krallıktan kutsal Kudüs'e taşınma izdivaçımızın üzerinden günler geçmişti. Henüz Beyhan'ın olmadığını dahi kabullenemeyen ailem için Kudüs'e taşınma kararımız çok zor olmuştu lakin Beyhan'ın cesedinin olduğu yerde kardeşime kolaylıkla ibadet ve dua etmeleri gerektiğini hasbihal ettim. Annem ve babam ise böylelikle ikna olarak 1 gecede tüm eşyalarımızı kervansaray komvoyunun develerine bağlayıp çöllere düşmüştük.


" Şu karşı ki dağda İsa'nın çarmıha gerildiği yer. "


Kervanı yürüten yaşlı bedevinin bakışları komvoy içerisinden dağın tepesini işaret eden genç adamın işaret ettiği yere baktı.


" Ne gariptir ki acı çeken ya da günah işleyen herkes orada ya ölüyor ya da öldürülüyor ya da huzur buluyorlar. "


Adamların hasbihal ettiği dağa başımı ve gözlerimi çevirdim. Kudüs şehrinin kerpiç duvarlı saray ve mahalle evlerinin hemen üzerinde bir şahin gibi beliren, ucu sivri ve yüksek dağın tepesinde uzaklıktan dolayı belli belirsiz görünen haç işareti dikiliydi.


" İnsanlar artık Kudüs'te rahatça ibadet edebiliyor ya da o yüzden. İşittiğime göre Kral Baldwin herkesin dinine saygı gösteriyor, Selahaddin efendimiz ile dostluk ilişkisi kurarak barış içinde Kudüs'ü yönetiyormuş. "


Siyah sürme çektiğim ela gözlerim hâlâ bedevi tüccarların hakkında konuştuğu dağ yamacında geziniyordu.


" Allah düşmanın bile hayırlısını nasip etsin. Günden güne vücudu o cüzzam illeti yüzünden diri diri çürürken Hristiyan tarikatlar adamın ardından iş çevirip barışı bozmaya çalışıyorlar bir de bu hadiseler ile boğuşuyor. "


Meydanda elini sıktığım adam bir Hristiyandı lakin, bu adamın dinine bakmayarak Müslüman müşrikler bile ona saygı duyuyor Kudüs'e kan getirmek yerine merhamet ve saygı ekiyordu kafamın içerisinde zaten Cüzzamlı Kral ile ilgili hadiseler bir cümbüş olmuş yayılırken, daha fazla dayanamayarak yüzümde ki peçeyi tutarak sordum.


" Peki bu Cüzzamlı Kral ölürse ne olacak? "


Saygıdan ötürü kadın sesine dahi dönmeyen bedevi adamlardan birisi sualimi hemen cevapladı.


" Yeryüzünde ki cehennem. Kral ölürse zaten savaş için hali hazırda bekleyen Hristiyan tarikatı ve kralın kız kardeşinin kocası Müslümanların kellesini almak için hevesle kılıçlarını sallayacaklar. "


Siyah kaftanlı adamın önünde ki deveyi çekiştirmeye çalışan diğer bedevi bu hasbihale kendi düşüncesini zikretti.


" O adam bir Hristiyan lakin tanrı ona uzun ömürler versin ki, Kudüs 16 yaşında bir çocuğun ellerinde 5 yıldır huzur bulduğu gibi huzur içinde kalsın. "


Çölün bitmek bilmeyen kızgın kumlarından kutsal toprakların vatanı olan, uğuruna bugüne dek binlerce süvari birliğinin, binlerce Müslümanın, Yaduhinin ve Hristiyanın can verdiği o şehrin büyük tuğlalı duvarlarına yaklaşınca bedeviler kendi arasında hasbihal ettiği bu konuları saniyesinde unutarak sessizliğe büründü.


" Kralın kız kardeşimi varmış Ismihan? "


Kudüs topraklarına girdiğimizin işareti olan eyvanlı kemerin altında arkadaşımın beyaz kaftanlı, bedenine yaklaşarak fısıldadım.


" Evet Kudüs kraliçesi Sibylla olarak tanınıyor. Kudüs halkından duyduğuma göre abisine çok düşkünmüş hatta abisinin maskesi olmadan konuştuğu tek kişi kendileriymiş. Masmavi gözleri olan çok güzel bir kadın diyorlar ama "


Kudüs topraklarının meydanında yürüyen bedevi kervanına bakan Hristiyan halkın gözleri üzerimizde gezindiği vakit, arkadaşım benden uzaklaşarak derhal sustu ben ise bu oyununa ayak uydurmaktan başka bir şey yapamadım.


Kudüs halkının ilgisi kervanın üzerinden kaydığı vakit Ismihan yarım kalmış lafını bana dikkatle yaklaşarak devam ettirdi.


" Ama kaderi yok zira kocası Guy Müslümanlardan nefret eden bir adam. Ondan olma oğlu da abisi gibi cüzzam hastalığına henüz bir kaç gün yakalanmış. "


Ağzımdan ne çıktığını bilmeden zikrettim.


" Ne?! "


Bağırdığımın bile farkına varmadığımı çeşitli tezgahlardan et ya da süt satın almaya çalışan kişilerin peçeli yüzüme baktığını anladığım da farkına varmıştım.


" Kralın karşısına nasıl çıkacaksın bilmiyorum lakin çıkmadan evvel böyle tepkiler verirsen kellen gidecek Mahsa. "


Kervan devesinin geviş getiren ağzının iplerini ellerimde tutmaya çalışırken, kambur sırtında ki yük bir o tarafa bir bu tarafa yalpalanırken Ismihan'ın beyaz kumaşlar altında kalmış bacağına tekme attım arkadaşım ise acıyla inledi.


" İşte şimdi ikimizin de kellesi gidecek! "


Deve kervanının iplerini avucumda daha da sıkı çektiğim vakit Kudüs'ün kutsal topraklarının meydanına dikili sarayın önünden koşarak uzaklaştım. Ben gülüyor Ismihan ise onun bacağına vurduğumdan mütevellit intikam için beni yakalamaya çalışıyordu...


1 hafta sonra...


Günler bir çörtenden akan sularlar gibi akıp geçiyordu. Kudüs'ün biraz daha icra köşeli ve fakir kastların oturduğu mahalle köyünde ev yapmıştık. Çöl vahasının ortasında ki krallığın sıcağı evin duvarlarını örürken bizi diri diri o sıcak kumun altına gömdüğünü hissettik lakin çekilen sabırlar sonucu sonunda duvar örmemiz bitmiş eserimize gururla bakmak için çamur olmuş ellerimi alnımdan akan terleri silmek için alnıma götürdüğüm de kendi aptallığıma gözlerimi devirdim. Zira duvarın sol kanadını plana göre örmemiş sağ tarafa bir iki taşı farkında olmayarak yamuk koymuştum.


" İki taş koca bir yapıyı yıkabilir mi dersin hanımefendi? "


Ha? Duvarları günlerdir tek başıma örmeye çalışan bedenimin zaten çölden dolayı havanın bile titrediğini hissettiren, bu sıcaklığın kaftanlı sırtımın kumaşını bile ıslatan sırtımın yaş yerlerine boğuk bir erkek sesi doldu. Dolduğu vakit yüzümün açık olduğunu dahi unuttuğum da terli sırtıma değen erkek sesine doğruldum.


Sesin sahibi Kutsal Kudüs'ün Cüzzamlı Kralıydı. Yüzünde ki gri metal maske çöl sıcağına sebep veren güneşin ışıklarını taşıyor, beyaz altın işlemeli kaftan ve pelerininin altında ki günden güne çürüyen genç bedeninin kıyametini bu kumaşlar saklıyordu. Susuzluktan çatlayan dudaklarımı ıslattığım vakit demir maskesinin altında ki, genç bir erkeğe olan yalnızca genç bir erkeğe olan mavi gri karışımı gözlerinden gözlerimi çektiğim gibi yüzümün açık olan kısmına siyah peçemi çektim.


" Sen bir kralsın bu sualine benden daha iyi bir cevaba sahip olduğunu bile bile nasıl cevaplarım? "


Ela gözlerimi siyah kaftanımı altında ki kumaşta saklanan cendik ayakkabı giymiş ayaklarımda sabit tutarak yüzüne bakmamaya devam ettim. Lakin mütevazi mahallenin sokağında yalnızca çocukların topaç oynama sesleri yayılıyor, bunun içerisine ise fakir evimizin avlusunu kaplayan adım sesleri toprağı ezdikçe başımı merakla biraz daha kaldırarak bedenime yaklaşan bembeyaz kaftanların içerisinde ki bedenine bakıyordum.


" Düşüncenin aksine Müslim kız bir kral her şeyi bilemez tıpkı Kudüs'ün akibetinin ben öldükten sonra ne olacağı gibi. "


Daha biraz evvel örgüsünü bitirdiğim evimizin kerpiç duvarlarına sırtımı yaslayarak çöl kumlarının İsa'nın, çarmıha gerildiği dağın tepesinde özgürce dans etmesini izleyerek sordum.


" Allah ne derse o olur yüce efendim belki kıyamet, belki de daha da huzur? Peki başka ne bilmiyorsunuz?


Demir çekiçlerin dövülerek yapıldığı gri maskesinin ardında ki Cüzzamlı yüzünün dudaklarına buruk bir gülümseme yerleştiğini hissettim. Aramızda neredeyse 5 veyahut 6 adımlık uzaklık bulunurken tıpkı benim yaptığım gibi Cüzzamlı çürüyen bedeninin sırtını alnımın teriyle günlerdir uğraştığım ve yaptığım evimin duvarına dayayarak konuştu. Onun maske altında ki gri ve mavi karışımı gözleri az önce benim baktığım tepeye İsa'nın çarmıha gerildiği dağın üzerinde geziniyor ve hastalığın sesine bile yansıyan boğukluğu bu garip an içerisine duvar dibinde yan yana dururken daha da doluyordu.


" 16 yaşında Selahaddin'e karşı büyük bir zafer kazanmıştım. O an 100 yaşına kadar yaşayacağımı düşündüm ama şimdi 30 yaşımı görmeyeceğimi biliyorum. Ve hâlâ bu Araplar beni günahkar olarak görüyor. Düşünüyorlar ki, ben henüz bu dünyada cezalandırılmamışım öbür dünya diye cehennem olarak adlandırılan yerde yanarak günahlarımın bedelini ödeyecek mişim. "


Sırtımı yasladığım kerpiç duvardan bedenimi kaldırdığım vakit, hastalığının saklayan altın işlemeli beyaz kumaşlarda aynısını yaptı. Aramızda ki bir kaç adımlık sınır çizgisini kesinlikle hâlâ korumaya devam ederek, hastalığından ötürü çürüyerek kaybettiği sol elinde ki pahalı kumaşı Kudüs'ün kutsal toprağının üzerine attığın da gözlerime bakmaya devam etti.


" Söyle bana bu zaten cehennem değil mi hanımefendi? "


Yüzümde ki siyah peçem Kudüs'ün sıcağından daha da yüzümü daraltarak tenimden kayıyorken, sıcaktan dolayı erimiş bir mum gibi teker teker üst üste yapışmış sol elinin teni gün yüzüne çıktığı vakit farkına dahi varmayarak geriye çekildim. Korktuğumdan değil lakin ona zarar vereceğim düşüncesiyleydi. Zira gri maske altında ki gözleri bu tepkimi sessizlik içerisinde izlerken aramızda ki saygı sınırlarını daha da uzağa çiziyor ondan korktuğumu zannederek adımları çöl kumlarını geride acımasızca eziyorken onun ardında bıraktığı sessiz kum fırtınasının içerisinde kendi duygularım ile çaresiz sessizliğin matemi içerisinde kalıyordum...



Loading...
0%