Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm Çöl Rüyası

@ursuula1

Dilim kuru,tenim kuru

Nerden düştüm bu çöle

Yüzerken engin denizlerde

Hasret kaldım bir damlaya

Kalbim kuru,tenim kuru

Serapta görmüyorum ki

Teselli bulayım kollarında. 


Kudüslü Müslüman hatunlar sırtlarını kerpiç duvarlı mahalle evlerinin tuğlalarına sıvazlamış oturuyor, bağdaş kurdukları kucaklarının ortasında ki Frig gamilerinin tellerine kınalı parmakları ile acımasızca vuruyordu.


" İlahi aşk dolu badelerden bir yudum içmeye geldim.

Ey Kudüs! Bu çığlığı duyuyor musun?

Amedi şehrinde bir mecnun arıyorum,

Sevinsin şimdi Kudüs. 

Çanlar çalıyor gitmeyelim şimdi,

Alıp yanıma bedevi sevgilimi. "


Çöl sıcağının hurma ağaçlarının yapraklarında açan hurmaları bile, sıcaklığıyla kuruttuğu kubbe altında yaşlı Müslüman kadınların Kudüs meydanında ağıt yaktığı sesleri gök kubbeye kadar yükseldi.


" Elimizde kırılgan hayallerimiz,

Yürüyorum çöl gecesine,

Umudun alevi ışık veriyor. 

Korkuyorum seni kaybetmenin kasırgasından.

Ey Kudüs! Bu aşk çığlığını duyuyor musun?

Ey Amedi şehri, bu kızla oğlanın hikâyesini biliyor musun..."


Yaşlı kadınları kınalı parmakları altında tellerine acımasızca vura vura titreyen gami acı bir ağıt, eşliğinde kadınların ah çekiş sesleriyle tüm Kudüs halkının dikkatini üzerlerine çekiyordu.


" Bu şarkı neye yazılmış Gaffur? "


Pazar meydanına eve bir kaç bakliyat almak için geldiğimi tamamen unutmuş bu yaşlı kadınların, müzikali beni büyülemiş gibi olduğum yerde duruyorken ardımdan gelen kalabalık sesleri yeni işitip yeni görüyordum. Kudüs halkı ipliğe dizilen tespih boncuğu gibi sıra sıra dizilmiş müziği dinliyor ve kendi aralarında, hasbihal ediyorlardı.


" Bildiğime göre Hristiyan bir adam ve Müslüman bir kızın aşık olmasına yazılmış. Yakın zamanda idam edileceklermiş kaideler kuralı. "


Sırtıma değen orta yaşlı kadın ve orta yaşlı Müslüman adamın seslerini çalgıcı Kudüs hatunlarının ağıtları yeniden yükselerek yutuyordu.


" Gecelerimize ne oldu? Sana sesleniyorum.

Neredeyse milyon kez ölüyorum,

Gecelerimize ne oldu? Sana sesleniyorum.

Beni duyuyorsan gel tut ellerimi.

Ah beni her zaman unutan sen. 

Gecelerimize ne oldu sana sesleniyorum...

İnsanlar yasak diyor, günah diyorlar söylesene,

Kime göre günah? Kime göre yasak?

Hangi kaideler bu! 

Bir aşk nasıl olurda din ve bedenle seçilebiliyor..."


Omuzlarım ardında ki yaşlı çiftin bastırılmış sesi yeniden kulaklarıma dolduğu vakit halkın daha da kalabalıklaşmaya, başladığı meydandan bir yılan gibi süzülerek kurtulmaya çalışıyor Kudüs'ün kutsal topraklarında masum hislerin kurbanı olan 2 genç bedenin acı yazgısını duymak istemiyordum lakin, gaminin acı telleri iç çekerek kaçtığım sokakların kum taneleri arasına bile dolarak yoluma saray yoluna giden kırmızı halı oldu sanki.


" Neden aşkım beni gözyaşları içinde,

Bu kadar kolay bırakabiliyor. 

Neden senin ellerinden gelen 

Bu işkenceyi kabul ediyorum! 

Eğer bu aşksa ızdırabım ondandır efendim..."


Cüzzamlı kralın fakirhanemize yaptığı garip ziyaretin üzerinden günler geçmişti. Kudüs çocukları binlerce misketi yeni açılmış sulama topraklarının girdabına, düşürerek ağladı ve geri istedi güneşin sıcaklığı daha da arttı ve çöl kervanları gideceği ahlat saraylarına ulaştı. Bu zaman içerisinde ise kardeşimi kimin öldürdüğünü bulmak ve cesedini hekimler tarafından incelettirmek istiyordum. Lakin bu fakirlik içerisinde nereden yardım alacak kardeşim için adam tuttuğum da ona altın sikkeler yerine ne verecektim bilmiyordum.


Beyhan'ın ölü bedenini toprak altından çıkarırsam Müslüman müşrikler ayaklanır bunun dinimize ters olduğunu zikreder ve krallık tarafından cezalandırılırdım. Ama içim içimi her gece yiyordu, evimin kerpiç kubbesi altında her gece tavanı izleyerek kardeşimi kimin öldürdüğünü bilmek ve bu ölümden delirme noktasına gelmiş ailemin yüreğini, vicdanını rahata kavuşturmak istiyordum. Lakin bu isteğim saçma kaidelerin yok olması kadar imkansızdı.


" Mahsa Şarlman? "


Kudüs meydanına dizilmiş tezgahlardan birinden renk renk dizilmiş sumak seçmeye çalışırken, tüccara dikkat etmemiştim lakin tüccar benim ismimi ve soyadımı zikrederken yüzüne baktım. Kızıl kumların renginde ki kırmızı peçemin üzerinden ela gözlerimle yüzüne baktığım tüccarın eli yüzü ve kafası siyah peçelerle sıkıca sarılmıştı. Bu çöl sıcağında bir erkeğin yüzünü bu kadar gizlemesi kuşku uyandırdı.


" Cüzzamlı Kralın senin gibi basit bir hatunla ne işi olabilir öyle değil mi? "


Korktum. Kralın günler önce fakir kasttan olan bir mahalle evinin önüne gelmesi halkın tabi ki de dikkatini çekecek, üzerimizde ikizimin ölümünden sonra oluşan dikkati daha da iğneleyici hâle getirecekti. Boğazıma sumakların acı tozu gibi acı düğümler ulaştı lakin, soğukkanlılığımı korumak zorunda ve akıllıca hareket etmeliydim.


" Basit bir tüccarın Kudüs'ün yüce efendisiyle ilgilenmek yerine, tezgahı ve acı sumaklarıyla ilgilenmesi de- "


Siyah paçavralar ardında gizlenmiş kahverengi gözlerinden gözlerimi hiç ayırmayarak yarım kalmış sözüme devam ettim.


" Olası efendim? "


Başımı saygı göstergesi olarak yere eğdiğim vakit ahşap oyuklardan yapılmış tekerlekli tezgahına gümüş sikkerileri, değersiz bir paçavra gibi attığım da yavaşça uzaklaştım. Eğer bu tüccar kimliği altında kim olduğunu bilmediğim adamdan hızla uzaklaşırsam korkup kaçtığım net şekilde belli olur ve zaten kadınların bir değeri olmadığı bu yıllarda bedenimi bir hiçmiş gibi öldürüp dereye atarlardı.


5 gün sonra...


Islak alçıdan yapılmış yamuk şekilli pencerenin önüne kuşların bu sıcaklarda susuz kalmaması için, gümüş bir kap içerisine su doldurup koyarken her zaman çocuk sesleriyle ve topaç oyuncağının kumlu yollarda tozduran sesiyle dolu olan sokaklar bugün boştu. Çölün ortasında ki şehire güneş yavaş yavaş sıcaklığını kaybettirerek yeni bir kum fırtınası dolduruyor, batışının turuncu rengi İsa'nın asırlar önce çarmıha gerildiği T şekilli haç üstüne doluyordu.


" Acaba o adam nerelerde? "


Meydanda ki garip tüccar hadisesinden sonra evimin yamacından bile dışarı adım atamamıştım. Günlerdir gözlerime uyku girmiyor, akşam karanlığı sokağa dolduğu vakit hiç ışık olmayan evimin duvarlarına titrek ve korku dolu gölgeler dolduruyordu. Kendim için endişe etmiyordum lakin ölümden sonra deliren anne ve babam için içim içimi korkudan yiyordu. Kardeşimin üzerine anne ve babam, zinhar katlanamazdım. Bu hususlar ve korkular yüzünden sedir ağaçlarından yapılmış yatağımın altına bıçak koyarak uyuyor her gece ve her geçen gün, bu korkuyla uyuyup uyanıyordum. Evimizde ki kalyonda su bittiği için bugün Kudüs'ün ünlü Amed nehrinden eve su doldurma sırası bendeydi. Ismihan zaman zaman Şam topraklarından buraya geliyor ve bana hem yardım edip, hem de destek oluyordu. Beyhan'ın boşluğu tek kalbimde değil evin içerisinde ki tüm duvar köşelerine değip kendini hissettiriyordu.


" Bugün suya ben gideyim Ismihan sen annemle kal nöbet tut, zinhar uyuma tamam mı? "


O garip tüccar nasıl bir korku verdiyse arkadaşımı mahallede olmadığım vakitler anne ve babamın başında nöbet tutturup onları koruması için kılıç kullanmayı öğretiyordum.


" Tamam tamam hadi Mahsa çok fazla endişe ediyorsun görende seni şövalye sanar. "


Ahşap kapının çıkış noktasının kirişine sırtımı yaslamaya devam ederken ela gözlerimi devirdim ve dışarı çıkacağım için kırmızı peçemi, yüzüme çekip kumaşın altından gülümseyerek elimde ki kovayı avluya çıktığım vakit sallarken ardından bağırdım.


" Bir gün kadınların da şövalye olabileceğini tüm Kudüs'e göstereceğim! "


Ismihan'ın işitmekte güçlük çektiğim sesi sırtımda ki kırmızı renkli kaftan kumaşlarına değerken çoktan Amed nehrine gidiyordum bile...


Kudüs'ün akşamın habercisi olan turuncu karışık pembe renkli gökyüzü kubbesinin altında su bir kuş gibi şakıyarak akıyor, hızlı akıntısının gücü kendini dokunmasam dahi hissettiriyordu.


" İki taş koca duvarı yıktı mı yoksa sağlam mı? "


Ne? Nehrin akan su sesine ve Kudüs'ün gece olacağı için şimdiden kendini çöle hazırlayan kum fırtınasının kutsal birleşimi içerisine tanıdık ama henüz yabancı kaldığım bir ses doldu.


" İki taş kocaman duvarı yıkacak güçlükte değildir efendim. "


Gülümsedim. Peçemin altında ki kumaşta tıpkı onun yüzünü kaplayan gri maskenin altından tebessüm etmesi gibi, gülümsedim ve bundan şikayetçi dahi olmadım. Odun sedirlerinden yaptığım kovanın kamış uçlarından tutarak su doldururken nehrin kenarına eğilmiş bedenimin yanına pahalı kumaşların içerisinde ki pahalı ayakkabıların sahibi olan Cüzzamlı Kral durarak eğildi ve ben yine ne yaptığımı ve söylediğimi bilmeden kendimi birden durumun içerisinde buldum.


" Higg! Böyle ani hareket etmeniz canınızı yakmıyor mu efendim? "


Kamışlarından tuttuğum sedirden örülmüş su doldurduğum kova onun yanıma eğilmesinden dolayı, beyaz kumaşlarla sarılı kollarından tuttuğum vakit nehrin güçlü akarsuyundan kovam kayboldu gitti. Kral ile ise, kovanın nehirde kaybolduğunu dahi umursamayarak birbirimize baktık. Yüzünde ki demirler dövülerek yapılmış gri maskesinin ardında ki gri karışık mavi gözlerini daha da dikkatli inceleme fırsatı buldum.


Kova nehrin akıntısında kayboldu lakin, ben kendi nehrimde başka bir şey bulmuştum sanki. Gözlerinin sağ kısmında ki göz bebeğinin etrafı gri rengiyle daha da kaplıydı, sağ alt hizasında mavi renk denize karışmış bir taş yığını gibi duruyor sol gözünde ki renkte ise mavilik daha da kendini koruyordu lakin küçük taş parçalarının kıyıya vurduğu gibi gri renkler küçük küçük maviliğin içerisinde yüzüyorken hâlâ pahalı saray kumaşlarının altında ki Cüzzamlı kollarından tutunuyordum.


" Ben acı hissiyatını 9 yaşımda kaybettim Mahsa "


Adımı nehrin dibinde zikretmesine mi şaşırmalıydım veyahut bu tür hastalıkların zaten acı hissetmemesiyle başladığını unuttuğuma mı? Günlerdir başımdan öyle tuhaf hadiseler geçiyordu ki bu önemli hususu dahi aklımdan silmiştim.


" Beden acıyı kaybetmiş, ruh değil. Sizin dediğiniz gibi efendim ruhun her zaman sana ait olur. "


Sessizliğe büründü. Her kelimesinde zikrettiği bilgelik sesi basit bir Müslüman müşrik kızının sözlerinden sonra sessizliğe büründü. Parmak uçlarımdan Kudüs nehrinin ünlü berrak sularları içerisine kaybolan kovamın yerini, gri maskesinin sert demirinin kaplamasını istedim. Görmek istedim, cüzzamın bütün yüzünü zehirli bir sarmaşık gibi nasıl kapladığını görmek istedim.


Nehrin Kudüs'ün batmakta olan çöl güneşinin altında akarak çağlayan berrak suyunun dibinde ki bedenlerimiz, birbirini usulca takip etti sanki. Cüzzamlı bedeninin tenini her bir saran pahalı saray kumaşlarının kollarını tutan parmak uçlarım ve avuçlarım, yavaşça kumaşlardan kayarak olması gereken noktayı maskenin demir yüzeyini buldu. Neden bunu yapma ic güdüsü geliyordu, neden Hristiyan bir adamın yüzünü görmek için böylesine bir tutkuyla yanıyordum bilmiyordum lakin, ateşte yanmış gibi birbiri üzerine çekilen etlerini kapatan kusursuz gri demir maskenin üzerine parmak uçlarımı korkarak naifce koyduğum vakit derin bir nefes verdi.


Birbirimize karşı çıkmadık, Sibylla'dan başkasının dokunmadığı demir maskeye parmaklarım günlerce, binlerce yıl gezinmiş her bir santimi ezbere biliyormuş gibi yüzünde ki maskede gezindi lakin Hristiyan dilinin aksanını duyana kadar.


" Lordum. "


Hristiyan kraliyet süvari birliğinin geldiğini işittiğim vakit bir salise dahi durmadan mahalleme koştum. Parmak uçlarımdan nehre akıp sürüklenen kova gibi, hastalığını saklayan maskenin sert zemininden parmaklarım kayarak gitti. Nehrin dibinde ki su ayaklarımın kumlu çöl yolunda hızla yol alması gibi kayıyorken az kalsın kıyamete sürüklenecek olan görüntüyü ardımda bıraktığım da nefes almaya çalışıyordum. Yüzümü tüm gün bu sıcakta kaplayan kırmızı peçeyi yüzümden acımasızca söküp aldığım da evimizin avlusuna girdim, zaten günler önce pazarda ki meydan da yaşadığım garip tüccar hadisesinden sonra yeni bir hadiseyi kaldıramazdım diye düşünürken az önce ki şeyleri düşünemeden yeni bir kıyamet sahnesine sürüklendim üstelik bir kaç saniye içerisinde.


Su doldurmaya gideceğim vakit çekip çıktığım ahşap kapımız sonuna kadar açılmıştı, avlunun kızıl renkli kumları üzerinde kırmızı renk kum fırtınasının içerisinde ki tanelere kan kokusunu dolduruyor kapının kirişinden avluya doğru ayaklarımın dibine Kudüs nehri gibi kanları akıtarak yol bulduruyordu. Korktuğum şey, günlerdir gözlerime uyku sokmayan o hadise vuku buldu evimin içerisinde ki kerpiç duvarların içerisine düşündüğüm manzarayı görmekten korkarken haykırıyordum


" Anneee! Babaaaa! Ismihan..."


Bu acımasız yazgıma yerini çöl gecesine bırakmış karanlık doluyor ve avlunun ortasında ki giriş duvarına ailemin kanı ile resmedilmiş katilin el izi duvarı süslerken kum fırtınası Kudüs kubbesinin gecesi altında değil kalbimde kopuyordu.



Loading...
0%