@ursuula1
|
Saçlarını sevdikçe elimi cehenneme çevirdin. Avuçların, yakıcı yerinden yanardağlar içirdi. Yüreğimde ki yangın gibi, savaş hararetlenerek yükseldi. Din aşkı değil, karşısında yakarış yapanları seçti.  " Nasuh yemini ediyorum kardeşim seni kimin öldürdüğünü bulacağım. " Kudüs çölünün devasa büyüklüğünde ki hurma ağaçları altında güneşin battığını, belli eden turuncu kızgın ateşinden korunmaya çalışarak kardeşimin mezarının yerini belli eden tahta çubuğa sarılmış öldüğünde üzerinde olan yeşil kaftanında parmak uçlarım naif biçimde gezinirken fısıldadım. Önce kardeşim daha sonra annem, babam ve arkadaşım... Bu nasıl uğursuz bir yazgıydı böyle? Bu hangi siyaset bedeli, hangi siyasal din savaşına kurban edilmekti böyle? Sırada kim vardı, ben mi? Önceleri kendim için değil en değer verdiğim şeyler için tasalanır dururdum lakin, kendimden önce tasalandığım değerlerim tek tek elimden alındı üstelik ecelleriyle değil Müslüman müşrikler veyahut Hristiyan tarikatlarının ellerinden. İçimde ki acı bu düşüncelerle yeni bir alev boyutu kazandı. Çölün koca koca kumlarını yerinden oynatan rüzgar, yüreğimde kor gibi yanan bu ateşi yatıştırmaya çalışıyor lakin kardeşimin cansız bedeninin üzerini kapatan kızgın çöl kumlarına bu ateşin gözyaşları düşüyordu. " Hurma yemekten artık nefret ediyorum Beyhan! " Hurma yemekten değil, kardeşsizlikten nefret ediyordum. Tüm ailemi kısa zaman aralığı ile kaybetmek çok fazla koyuyordu, ben neydim? Nasıldım, neredeydim, ne hissediyordum kendimin farkında bile değildim. Aldığım darbe o kadar büyük oldu ki, şok dalgasını üzerimden yeni yeni atarak olayın acı gerçeğini kavrıyor ve bu acı gerçek yaşamam gereken yas sürecini minnetle veriyordu. " Nasıl kesilen kafası mezarında olmaz! " Çölün acımasızca ezen rüzgarı kumları ahenkle dans ettirmeye devam ederken, kuru kumları ayakları altında acımasızca ve telaşlı şekilde azan bir kaç adım sesinin konuşmalarını işittiğim vakit kardeşimin mezar dibinden kalkarak yakında ki Hurma ağacının gövdesine gizlenmem bir oldu. Bir kaç salise sonra ise, 2 adamın hararetle Çölün ortasında tartışma sesleri yakında ki Hurma ağacının dibinde yatan kardeşimin mezarının başında durdu. " Sıradan bir Şamlı oğlan çocuğunun mezarından kellesini alacak kadar ne önemli olabilir? " Kardeşimle küçükken severek yediğimiz hurma ağaçlarının gövdesinde gizlenmeye devam ediyorken, başımı dikkatle adamların sesinin geldiği noktaya yavaşça eğdiğim de Müslüman mı yoksa Hristiyan mı ayırt etmek istiyordum, lakin baktığım saniye cevap çoktan kendiliğinden gelmişti. Adamlar Müslüman giyimindeydi. Ela gözlerimin göz bebekleri şaşkınlık ve korku içerisinde büyüdü titredi ve kapandı. Neden 2 Müslüman adam yüzlerine siyah peçelerle bezenmiş, neden kardeşimin mezarı başında hararetli hararetli hasbihal etmeye devam ediyorlardı. " Eğer bu çocuğu bizim öldürdüğümüz ortaya çıkarsa yanarız Saleh " Ne? Az önce kardeşime biçtiğim Nasuh yemini kendi kendine yerini buldu. " Şhhh sessiz ol! Çölün kulağı vardır. Hem bizim yaptığımızı anlamazlar, az daha bu çocuk ölmese müşriklerin tüm planlarını o Cüzzamlı öğrenecekti hatırlarsan Yakup. " Bu neyin planıydı, Müslümanlar ne hususu içeriyordu bilmiyordum lakin kardeşimin katili bir değil ikiydi ve bir kaç adım ötemde duruyorken hâlâ onun cansız bedenini rahat bırakmıyorlar üstelik kardeşimin cansız bedeninin kafası mezarı açılıp kesiliyor ve kim olduğu bilinmez kişi ya da kişiler tarafından alınıyordu. Adamların aralarında ki kalbimi delip geçen iğrenç sohbetlerini daha fazla dinleyemedim. Zira dinledikçe Beyhan'ın nasıl acı acı inlediği sesi çölün rüzgarı tarafından özenle kulaklarıma dolduruluyordu sanki. Sol göğsümde ki boşluğa bir ağrı girdi, Kudüs'ün cehennem vadeden bu sıcağında üşüdüğümü hissettim. Damarlarımda kan yerine inanılmaz güçlü başka bir hissin akışkan kuvvetinin hissiyatı doldu sanki. Acıdan sızlayan burnumun direklerine çektiğim nefes bile kalbime hırs ve intikam arzusuyla dolarken, daha fazla dayanamayarak vaahanın içerisinde ki obruk kayalıkların küçük taşlarından alarak adamların olduğu hizaya denk getirerek attım. Bir kaç saniye içerisinde kardeşimin mezarı başında hasbihal efen 2 Müslüman müşrik adamların dikkati, saniyesinde vücudumu gizlediğim hurma ağacının gövdesine kaydı. Soğukkanlılığım intikam arzusunun ateşiyle kutsal topraklarda harmanlanarak, yer yüzüne yeni bir surette şeytan gönderdi sanki. O şeytanın ta kendisiydim. Elimde ne kılıcım, ne de onları öldürmeye yetecek kesici eşyalarım yoktu lakin daha da tehlikelisi bir kadının elinde olan cazibe. Akıllı davranmalıydım eğer bu oyunu akıllıca oynar ve adamlardan birisini diğerine öldürtürsem, diğer kalanı yemek daha kolay olacaktı. Çölün içerisinde kalmaya devam edersek kendi oyunumun kurbanı ben olur, zaten kararmaya başlamış hava ölümümü ilan ederdi. Bu yüzden bu iki Müslüman kılıklı siyasal din yapan katilleri, en güvenli yere yani Kudüs meydanına veyahut saraya çekmeliydim. " Hatun? " Yüzümde ki yeşil renkli kaftanımın peçesini yüzüme çektiğim saniye yolunu kaybetmiş, masum Müslüman hatun taklidimi yapmaya başladım. " Selamünaleyküm çölde kayboldum saray hizmetçisi olarak bu topraklara yeni geldim lakin, yol gösteren bedevi güzergahı yanlış zikretmiş olmalı. " Siyah paçavralar arasında ki iki müşrik adam birbirlerinin yalnızca gözlerinin göründüğü yüzlerine bakarak, dikkatle gözler arası sessiz bir sohbet ettiler kısa bir sessizlik ve çöl rüzgarının sesi sonrası sağ tarafımda duran adam konuştu. " Aleykümselam saray çölün şu ikisi yan yana duran hurma ağacının solunda kalıyor " Eliyle işaret ettiği yere bilmiyormuş gibi baktığım saniye, eğer sarayın olduğu yeri direkt söylediyse bana eşlik etmeyeceklerdi demek. " Akka'da Müslüman erkeklerin daha kibar olduğunu işitmiştim lakin bir halk efsanesiymiş. " Hristiyanların diğer bir Krallığı olan Akka şehrini zikrettiğim saniye sol tarafımda şimdiye değin sessiz kalan müşrik adam konuştu. " Müslüman değil misin? " Direkt cevapladım. " Hayır lakin burası cüzzam kralının topraklarıysa diğer dinlere saygı duyuyorum. " Planımın ilk kısmı kusursuz olarak işleniyorken iki adam yine kendi aralarında gözleriyle sessizce konuşma yaptı. Dudaklarını gizleyen siyah paçavralar olmasa o pis sırıtışlarına şahit olurdum lakin, Allah'tandır o bez parçaları vardı. Bu müşrikler böyleydi işte Müslüman olmayan bir kadını zaten günahlı olarak gördükleri için pis, pis hususlar düşünüyorlardı bu düşüncelerden dibine kadar rahatsızlık duyuyordum ama kardeşim için dayanmak zorundaydım. " Gözleri bile bu kadar güzel olan bir hatunu geri çevirmek olmaz. Lütfen buyurun " Ve kusursuz planım işe yaradı. Kudüs'ün kutsal çölü ortasında önde ben ve ardımda kardeşimin iki katili olan, müşrikler saraya giden iki yan yana duran hurma ağaçlarının batan güneşi gölgesinde yürüyorken kardeşimin mezarına utançtan dahi bakamayarak başımı eğdim. Bu gece nasıl vukuu bulacaktı bilmiyordum lakin, havanın kararmasıyla çöl daha da hırçınlaşıyor ve Kudüs meydanına açılan koca taç kapıların altın işlemelerine vuruyordu... Kudüs halk pazarı meydanı. Akşam olduğu için çeşitli mal satan tüccarlar tezgahlarının üzerini örtüyle beziyor, bense moloz taşlarla kaplı olan meydan duvarlarında asılı olan meşalelerin yolumu aydınlattığı alanda planımın ikinci kısmına da adım atıyordum. " İsrailler diyor ki, Kudüs kralı Cüzzamlı olmasına rağmen çok güçlü savaşıyormuş. Daha bir kaç gün önce bir papayı bu meydanda kendi elleriyle öldürmüş diyorlar. " Meydanın yavaş yavaş sessizliğe bürünen taşraları arasına dolan adım sesleri sözlerimle duraksadı. " Hahaha öyle miymiş? Sen o Cüzzamlı kralın gözlerini gördün mü hatun? Gözleri bile hastalıktan kırmızı gezerken nasıl olurda bir papayı öldürebilir. " Sağında ondan biraz daha saf duran kısa boylu müşrik adam devam etti. " Hem o ceza krallık ya da dinler arası barış için değil, sıradan gördüğümüz Müslüman bir kız içindi koskoca cüzzam kralı savaşta, meydan da, bu topraklarda karşı karşıya kaldığı dinin içinden bir kıza aşkından yaptı. " Biraz önce ki sessizlik yerini bu konudan mütevellit müşrik adamları heyecana boğuyorken, sol tarafta duran uzun boylu adam elleriyle havaya bir şeyler yazıyormuş gibi kollarını minnetle ikiye açarak meydanın ortasında tezgahlarını toplamaya çalışan tüccarların içerisinde bağırdı. " Hem de ne Müslüman kız ama. Mahsa Şarlman! " Ne? Aşk, o idam? Tüm soğukkanlılığım müşriklerin dillerinden meydana zikrettiği şeylerle benden gidiyorken, kendimi bir kaç saniye içerisinde toparlamam gerekirken ağzımın içinde geveledim. " Peki siz Müslümanlar Cüzzamlı Kral gibi savaşabiliyor musunuz? " İşte şimdi, planımın en büyük ve en kırıcı yerini zikrettim. Sezdiğim kadarıyla bu iki adamda zaten pek iyi anlaşamıyor, ve ortaya iğne kadar sebep atılsa saman alevi gibi tutuşur gibi duruyorlarken meydana zikrettiğim gibi ikisi de kılıç kuşanarak talim yapmaya başladılar. Birisinden birisi bir kadına karşı üstünlük belirtisi kurmak için elbet ki ölecekti, lakin bu kim olacaktı bilmiyordum. Aralarında ki basit olarak başlayan talim git gide, iki müşrik dost arasında ki sırları ve kirli işleri kılıçla gün yüzüne çıkarıyor ve birbirlerine daha da kıllanıyorlardı. " Sen bir korkaksın 13 yaşında ki çocuğu bile kılıç tutamayıp korktuğundan öldüremedin. " Beyhan... Bu kardeşimdi, uzun boylu adam, diğer kısa boylu adama bunu söylediği saniye ikilinin arasında ki saman alevi daha da alevlendi, alevlendiği saniye meydanda yavaş yavaş tezgahlarını toplamaya çalışan yaşlı tüccarları bile mahalle aralarına kaçırırken Kudüs'ün meydan toprağına düşen bir beden sesi geldi. Başımı omzumun hizasında tuttuğum an, kısa bir kaçamak bakış ile kısa boylu adamın cansız bedeniyle karşı karşıya kaldım. İşte planımın en büyük kumarı gerçekleştiği saniye kendimden tiksindim lakin, yüreğimde yanan bir şey yavaşça kovadan su dökülür gibi sönmeye başlamıştı. " Hadi hatun devam et " Arkadaşının kanını siyah paçavralarına sıyırarak silen uzun boylu müşrik adam, meydanda yalnızca benim kalan bedenime yaklaştığı vakit onun gecenin karanlığına eşlik eden siyah kumaşlarını takip etmeye devam ettim... Odundan yapılmış iki büyük taç kapının kulpları altın işleme ile bezenmiş büyük ana taç kapıya giden, mermer sütundan yapılmış bir kaç merdiven adımına çıplak ayaklarımı bastığım saniye tertemiz olduğunu anlamıştım. Kaç işçi çalışıyor bilmiyordum lakin, sarayın dış duvarları bile böylesine temiz ise içeriyi düşünemiyordum. Mermer sütunları her birisine dizilmiş küçük meşale ışıkları çölün gecesine eşlik eden, kum fırtınasından mütevellit tıpkı tehlikeli bir plan içerisinde olan benim kalbim gibi titriyor ve sönmekten kendini koruyordu. " Saray'a Kraliçe Sibylla'nın şehri Akka'dan hizmetçi getirdim. " Hristiyan bayrakları sarayın mermer stukolarını her iki duvardan süsleyen ve kapatan beyaz haç şeklinde ki, Hristiyan bayrakları altında nöbet tutan süvari birliklerin mızraklarını birbirine kapatarak çarpı işareti yapan taç kapının izni adamın söylediği şeyden sonra açıldı. Açıldığı saniye kardeşimin tek katili kalan müşrik adamla beraber içeriye adım attık. Mısır resim yazıları yani hiyeroglifler ile bezenmiş duvarlar Hristiyan inancı olan İsa'nın ve Meryem ananın resimleriyle muhteşem bir fresk yaratıyor titrek meşale ışıkları duvarın sütunları tarafından içeriye dolan rüzgâr ile titriyorken altın işlemeli duvarlar bu ışıktan kaynaklı parlıyordu lakin, önümde yürüyen müşrik adamın adımları sarayın kabul salonu ortasında ki pahalı mermerlerinde durmadan önce. " Seni buraya kadar sikke dahi istemeden getirdim. Şimdi borcunu ödeme zamanı güzel Hristiyan hatun. " Yalnızca sütunlar arasından dolan çölün kum fırtınasının sesi, ve duvarlara asılı altın işlemelerin üzerinde duran meşale ışıklarının çatırtısı koca sarayda yankılanırken müşrik adamın bedeni teklifini zikrettiği iğrenç kelimeler üzerine doluyor ve bedenime yaklaşmaya çalışırken gecenin karanlığı içerisinde korkunç gözüküyordu. Kollarından, ellerinden ve bedenime yaklaşmaya çalışan nefesinden uzağa kaçma girişiminde bulunduğum vakit yeşil kaftanımın üzerinde belimi sıkıca saran güçlü erkek kolları hissettiğim saniye kalbim korkuyla meşale ateşinin titrediği gibi titriyordu. " Bırak beni pis adam! Seni gebertirim çek ellerini benden! " Adamın vücudumu sarmaya çalışan ellerinden kurtulmaya çalışırken bedenlerimiz birbirine daha da sokuluyordu. Bu durum iğrenç hissetmeme sebep verirken, hiç düşünmeden müşrik adamın belimi saran kollarını ısırmaya ve bir yandan da bacaklarına tekme atmaya başlamıştım. Bu kısa ama hararetli savaş adamın kendi kendisine, belimi sıkıca saran kollarının bir düğüm gibi çözülmesiyle son buldu. Hengameden ve karşı koymaktan dolayı titrek meşalelerin arasına dolan titrek nefes buğumun sırtına değen, bir varlık hissettiğim saniye kılıç sesinin mermer betonda şangırdama sesi kabul salonunda yankılandığı an bedenimin hemen ardında dibinde cansız bedeni yatan müşrik adamı ve bir kaç adım ötesinde ki Cüzzamlı kralı gördüm. " Baldwin..." Kısa bir sessiz haykırış bu cehennem görüntü içerisinde ki altın işlemeli duvarlar arasında yankılandığı saniye, duvara asılı meşale ışıkları nefesim gibi yüzünde ki gri maskede titremeye devam ediyorken mavi karışımı gri gözleri, gözlerimle saray kubbesi altında sessizce buluştu. " Bir dahakine kılıcını asla yanından ayırma hanımefendi " Müşrik adamla savaşmaktan dolayı yüzümü kaplayan yeşil peçem yüzümden daha da kayarak yere düşmeye çalışırken, bugüne dek müşrikler tarafından çıkarılan Müslüman hatunların erkeklerden yüzünü gizleme yasağını ellerimle yüzümden söküp aldığım saniye yeşil peçenin yavaşça mermer betonun üzerine düşmesine izin verdim. Alnımda adamla savaşmaktan dolayı boncuk boncuk akan terlerim tenimi ateş ışıklarının altında, parlatmaya devam ediyorken içimde ki ve bedenimde ki duyguları az önce yaşadığım korku, acı ve tiksinti hissinin üzerine özgür bırakarak koştum. Kudüs'ün şanlı topraklarına ev sahipliği yapan Ortodoks mimarların yapıtı üzerinde koştum, tüm titrek meşale ışıkları ve korkudan dolayı titreyen nefes buğum Cüzzamlı kralın pahalı beyaz saray kumaşlarına sıkı sıkı sarıldığım ve başımı çürüyen bedeninin göğsüne yasladığım vakit hasta ve günden güne çürüyen bedenini gizleyen beyaz kumaşlar üzerinde buluştu. " Asla unutmam yüce efendim, asla..." Kastettiğim şey kılıç değil onun bedenine sokulmuş titreyen bedenimdi. Boğazımda binlerce düğüm dizilmeye devam ediyorken, gözlerim bu korkuyu ve kardeşimin katillerinin ölmesi mutluluğu ile gözyaşlarını Cüzzamlı bedeninin göğsüne akıtmaya devam ediyorken salonun sessiz meydanına yayılan haykıran gözyaşlarım ve sesim altın işlemeli duvarlardan sekerek yeniden beni, bizi buluyor ve sırtımı dikkatle kollarıyla saran beyaz kumaşları üzerimde hissediyordum. Neden? Neden birbirimizi sıkıca sarıyor, neden gözyaşlarım onun çürüyen bedenini saklamaya çalışan beyaz kumaşlar içerisinde haykırarak kendini özgür bırakıyordu. Bugüne dek çürüyen ellerinin tenini gizlemekten korkan, ama yine de gizlemeye çalışan beyaz altın işlemeli eldivenler siyah saçlarımda özenle bir nehirde gezinir gibi geziniyor çürümeye başlayan sol elinin parmak uçları Müslüman bir kızın saçları arasından akıp gidiyorken sırtından sıkıca bedenime bastırdığım bedenine, daha da sokularak ağlıyordum ta ki bir kaç gün önce zaten meydan da papayı öldürmekten güçsüz olan ve o gün meydanda yıkılarak yere düşen ve günlerce sarayda dinlenmeye çekilen bedeni, yeniden bir savaş ile karşı karşıya kaldığından dolayı sıkıca sardığım yeşil kaftanımın kolları arasında yere düşüyor gri, mavi karışımı gözleri kollarımda ki kucağımda yavaşça kapanıyordu...  |
0% |