Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm Müşrikler

@ursuula1

Gerçek bir düşman,

sahte dosttan iyidir.



Çöl gülü. İnatçı, dişli, güçlü ve bir o kadar kırılgan... Bu çiçek Kudüs'ün çölünde çok nadir kumlar arasından tomurcuklanır, inattır su dahi istemeden büyür ve tüm engebeleri aşarak kayaların, çöl vahaalarının içerisinden açardı. Çölde ki bedeviler bu çiçeği Tanrı hediyesi olarak görse de, bir kaç lokman hekim ve şifacılar bu çiçeğin her derdi iyileştireceğine inanırlardı. Hayata bu kadar inatçı ve zor koşullar altında gelen bu gül'ün ölümü soğuğa karşı olurdu. Soğuğa ve donlara karşı olan bu çiçek tek bir kişinin yüzünü ve karakterini hayalimde ki duvarlarda titrek, soluk bir ışıkla dans ettiriyor ve kıyamet sahnesine tekrar dönüş yapmamı sağlıyordu...


Yeniden bir savaş ile karşı karşıya kaldığından dolayı sıkıca sardığım yeşil kaftanımın kolları arasında yere düşüyor, gri mavi karışımı gözleri kollarımda ki kucağımda yavaşça kapanıyordu.


Sol yanımda bir şeylerin altın işlemeli duvarda asılı kalan meşale ışıklarının tutkuyla dans etmesi gibi, korkudan dans ede ede hareket ettiğini hissettim. Zaten günler önce meydan da papayı kendi elleriyle cezalandıran bir Cüzzamlı adam için bu kadarı çok fazlaydı. Stuko sütuncelerin mermerlerinin boşlukları arasından gelen çölün rüzgarı acımasızca kollarını yerde yatan Kudüs kralının bedenine ve yanı başında maske altında ki gözlerini açması için binlerce dua eden benim bedenimde geziniyordu.


" Hayır. Sen, sen çok güçlüsün efendim ölemezsin hayır..."


Bugüne dek Kudüs sayesinde bir sürü ölüm gördüm lakin, bu gözlerime bu kadar kolay yaş dolduranına ilk kez denk geliyordum. Boğazıma koca koca halat düğümleri takıldı sanki, sol yanımda ki kalbimi kaplayan etlerimin bile sıkışarak acıdığını hissettim. Ellerim üşüdü, koskoca çöllerin ortasında kalan şehrin yamaçlarına kucağımda ki cansız bedeni yatarken karlar yağdı sanki. Bugüne dek kar nedir, neye benzer bilmeyen ben kar'ın soğukluğunu kalbimde hissettim.


Ortodoks Hristiyan sarayının beyaz kubbesi altında salonun tam ortasında oturan bir Müslüman kız ve, ölüm döşeğinde ki Cüzzamlı bedeni kucağında yatan Kudüs'ün kralı üzerlerine kar taneleri yağdı sanki... Gri maskesinin demirlerine alevin sıcak gölgeleri düşerken dizlerimde yatan çürüyen bedeninin başını yavaşça kollarım arasına aldım. Acıyla sıkışan göğsümün üzerine başını dikkatle koyduğum vakit, kollarım kollarından ve çürüyen Cüzzamlı göğsünden sıkıca tutarak bedenime bastırdığım bedeninin beyaz kumaşlarla sarılı başı çenemin altında buluştu. Sanki boynumda onun başına ve çürüyen bedenine özel şifahane yeri yapılmış gibi, bedenlerimiz çıplak olarak birbirine kumaşlar yüzünden temas edemese bile onun teker teker çürüyen her bir tenini, tenimde hissettim.


" Yüce efendim! "


Kudüs sarayının altın varaklı taç kapıları bir sürü adım sesleriyle matem gibi olan kabul salonunun sessizliğini bozuyorken, gözlerimi kapadım. Onun yavaş yavaş çürüyüp ruhunu öldüren bedenini sıkı sıkı göğsüme bastırarak sarmaya devam ediyorken, bir kaç salise daha böyle kalmak için gözlerimi kapadım.


" Abiiii! "


Hristiyan süvari birliklerinin askerleri yüce krallarının hasta bedenini dört bir koldan dikkatle kucağımdan çektikleri vakit, göğsümü ve çenemin altını dolduran Cüzzamlı bedeninin sıcaklığı bedenimden koptu. Burun direklerime çok iyi bildiğim bir yakıcı hissiyat dolarak burnumun ucunu sızım sızım sızlatırken, hâlâ kapalı gözlerimi açmaya niyetli değildim. Zira, bu cehennem görüntüyü görmek istemiyor altın işlemeli duvarlardan asılı meşale ışıklarının kapalı göz kapaklarımda titreye titreye bu karanlıkta dans etmesini tercih ediyordum.


" Öldü mü! Öldü mü! Abi, abi buradayım yanındayım lütfen... "


Dizlerimin bağının bile koptuğunu hissettiğim bacaklarım sarayın mermer stukolarında ki soğukluğu değmeye devam ederken, boğazımda ki koca koca halatlardan bir tanesini yutmaya çabalayarak gözlerimi açtığım saniye karşımda ki manzara duvarlarda asılı ateşten ışıklarla yüzümü yaktı sanki.


" Kraliçem, durumu gittikçe daha kötü bir vaziyet alıyor. Bedenini yiyen bu illet yüzünde ki kaslara daha da sıçramış vaziyette. Yüce efendimiz abiniz, sizin üzülmemeniz için bu suaili saklamımı emretti lakin bu hususlar altında abinizin çok zamanı kalmadı. "


Kudüs'ün kutsal Cüzzamlı kralının bedeni pamuklara sarılmış ağaç örgülerinden yapılan sedir üzerinde yatıyorken, Hristiyan hekimler uzun boylu zayıf ve kahve renkli saçları olan güzel bir kadına mühimmat verirken hekimi dinlemeye devam ettim.


" Ne anlatmaya çalışıyorsun papa efendi bana en az 5 yıl daha ömrünün olabileceğini söylemiştin "


Kadının acıdan inleyen sesi tüm sütuncelerin boşluklarını çölün vahası içerisine karıştırırken, sesinden bile acısı okunan Kudüs kraliçesinin duvarlarda asılı meşale ateşinden daha da acıyla yanan sorusu salonun kubbesi altına doldu.


" Yalan mı söyledin? "


Hristiyan papazı bu sual ve acılı ses tonuna karşı utançla başını mermer yere eğerek kraliçenin gözlerine dahi bakamayacak şekilde konuşmaya devam etti.


" Hayır efendim hakikatti lakin, kralın hastalığı son aylarda çok nüksetti. Hastalık çenesinden dudaklarına vurmuş şekilde.Bu gidişle yüzünde ki tüm kaslar kaybedilmeye devam ederse gözleri kör kala- "


Ve kılıç gibi keskin bir ses. Siyahlar içerisinde ki uzun boyunun elleri papazın sol yanağında kendine yer buluyorken, Kraliçe kardeşi hakkında zikredilen şeylere daha fazla dayanacak gücü olmadığından papanın sözlerini bıçak gibi keskin tokatı ile keserek kabul salonu altında yaralanmış bir hayvan gibi inleyerek emretti.


" Kesin sesinizi! Hepiniz defolun gidin! "


Kabul salonunun ortasında ki bedeni hareketsiz şekilde yatan Kudüs'ün kralının emrinde ki binlerce süvari askerle, saray işçileri ve tapınak görevlileri beraberinde sarayın altın varaklı taç şerefelerinde parlayan ateşin dansı üzerimizde dans etmeye devam ederken matem tutmuş ve bir çocuğun hayatını yutmuş koca sarayın altın işlemeli duvarlarından kurtulurken ardımda bıraktığım Cüzzamlı Kral'a karşı içimde yeni yeni hissettiğim duyguları tartmaya ve tanımaya çalışıyor acı manzarayı sırtıma değen taç kapıların şiddetinden gelen rüzgarla birlikte kapanıyor ve söküp alıyordu...


1169 Kudüs Toprakları 


" O çok merhametli ve adaletli bir kral olacak Agnes "


Sarayın has bahçesinde ki çöl kumlarının vahaları ortasında neşeyle kız kardeşi ile, koşuşturan çocuğun saray duvarlarına işlenilen altın varaklar renginde ki sapsarı, güneş gibi sarı renkte ki saçları parlıyor Kudüs kraliçesi annesinin dudakları gururlu bir oğul yetiştirmekten mutluyken gözleri tam tersini söylüyordu. Zira, Kral kocasından bu gerçeği saklamak, mısır hiyeroglif yazılarını bünyesinde barındıran saray duvarlarının şahitliğinde her gece gözyaşlarını gizlemekten yorgundu lakin yine de kocasının zikrettiği bu sözlere gülümsedi.


" Sadece abisinin kaderini yaşamasını istemiyorum efendim "


Henüz bir kaç yıl önce en büyük oğulları III. Baldwin'i kaybeden acılı kraliyet ailesi, bu acı dolu hatıraları henüz bedenlerinden dahi izlerini silememişken uğursuz yazgı yeniden kendine bir kurban buldu bu da, Kudüs'ün şerefli topraklarına henüz 16 yaşında huzur getirecek olan bir çocuktu lakin çocuğun cüzzamı henüz bir kaç gün önce Kraliçe annesi tarafından anlaşıldı.


Müşrikli sokak çocukları ve kraliyet bahçesini ayıran kerpiçli duvarın altında birbirini kovalamayı, oyun edinen Baldwin ve Sibylla'nın oyunu küçük Baldwin'in yara almasıyla son bulurken altın saçları derin bir çizikten dolayı kanayan bacaklarının acısını dahi farketmiyor ve koşturmaktan dalgalanmaya devam ediyordu. Bu husus Kral Amalrik'in dikkatini çektiği saniye karısıyla birlikte çocuklarını izlediği çöl bahçesinden bakışlarını direkt karısının yüzünde gezdirdi. Çocuğun dizleri kan içerisindeyken, hiç bir sual olmamış gibi oyun oynamaya devam ediyor ve dizlerinde ki acıyı hissetmiyordu.


" Derhal saraya lokman hekimleri çağırın! "


İşte Kraliçe annenin tasalandığı korku bir kaç saniye de böylelikle başına geldi. Kudüs'ün iki liderinin bakışları henüz bir kaç yıl önce ölen oğullarının acısında olduğu gibi, sessiz şekilde konuşuyorken çocukların vahada koşan adım sesleri bu kabusu masumane bir hususa itiyor ve Cüzzamlı Kral destanının başlangıcını tarihe yazıyordu. Küçük Baldwin'in ayaklarına iğneler batırıldı, avuç içlerine küçük keskin bıçak darbeleri çizildi, parmak uçları kızgın saray mühürlerine bastırıldı lakin küçük adamın bedeninde oluşan bu yaralar, yüzünde hiç bir acı haritası çizmiyor 9 yaşında Cüzzamlı olduğunu ortaya çıkarırken odanın altın işlemeli stukolarına kraliçenin haykırışları doluyordu.


" Hayır! Hayır! Yine oğlumu kaybedemem Amalrik! Oğluna Meryem Ana adına merhamet et! Abisi gibi canını alma yalvarırım yüce efendim onu bağışla..."


Kutsal Kudüs topraklarının kraliçesinin haykırışları hâlâ geceleri ortaya çıkan, kum fırtınasında saklanırdı...


...Günümüz Kudüs Bir Kaç Hafta Sonra...


Ela gözlerim sumakların acı tadında olan kırmızı renginde ki kaftanımla uyum içerisinde olan peçemin üzerinde, sıkı sıkı yuvalarına sessizce kapanmaya devam ediyor Kudüs çöl havasının gece serinliğinde ki kum taneleri elbisemin içerisine doluyordu.


Çöl geceleri hep yıldızlı olur


Eser dolunayın altında serin rüzgar


Rüzgarların ellerinden savrulan kumlar


Yokluğunla beraber yüzüme vurur.


Kırmızı kaftanımın ince kırmızı peçesinin kumaşı altında vahanın uçsuz bucaksız kum deryası ortasında ki, hurma ağacının altında başı bile olmayan bedeni yatan kardeşimin mezarı başında oturarak musikiyi zikretmeye devam ettim.


O şarkıları çöl gecesine getiren nehir,


Kaybolur çöl sonunda inen kum fırtınasıyla.


Çok uzaktayız artık bizi bulamaz keder-


Kardeşimle küçüklükten beridir Şam'da ki köy evimizin avlusunda söylediğimiz çöl şarkısı, kutsal Kudüs'ün çöl gecesi ortasında ki vahasında peçemin altından zikredilmeye devam ederken sözlerim çöl gecesinin yıldızları altında ki kumlarına dolan erkek sesiyle beraber mühürlendi.


" Sana aşkım ki, çölü geceye nakşeder.


Ben sana aşık tepemde Mecnun gibi çöl güneşi,


Sen ellerinde solmuş bir çöl gülü,


Gece uyanır mı ki çöl kollarında ölmek istesem?


Ve çöl senin kollarında sonsuz bir saray.


Gece uyanır mı ki çöl seni sevdiğimi zikretsem. "


Kum fırtınasının şiddetli sesini ve kırmızı renkli kaftanımın gecede parlayan kumaşlarına uzattığı kollarının güçlü hissi arasında, beyaz renkli kumaşlarla sarılmış Kudüs'ün yüce topraklarının Cüzzamlı kralının çöl vahasında parlayan gri demir maskesinin altında hastalıktan dolayı gözlerinin, içerisinde ki beyazlığın dahi kırmızı olduğu mavi gözleri, gözlerimle buluştu.


" Bu gece çölü senin elinden içtim "


Bozmadım Cüzzamlı yüce efendinin oyununa eşlik ettim.


" Ellerin beyazdı. Mevsim yazdı ama hava ayazdı.


Güzel gözlerine bir ömür biçtim. "


Aramızda ki edep ve ahlak sınırları içerisinde ki boşlukta çöl kendisine armağan edilen şarkıyı minnetle kabul ederek, eteklerinde ki kumları bir kadın gibi sevinçle dans ettiriyor aramızda ki kum fırtınasını daha da şiddetli hâle getiriyorken çekiçle dövülerek harman edilmiş gri maskesinin altından şarkının son satırları yıldızlı çöl gecesinin sonsuz kubbesi altından aramızda ki boşluğa doluyordu.


" Bu gece çölü senin elinden içtim. "


Kardeşimin odun kovuğundan dikilmiş mezar taşına sarılı yeşil çaputunu, parmak uçlarımla nazikçe sevmeye devam ederken peçemin altından tebessüm ettim.


" Hristiyan dinine mensup ama Müslüman bedevi musikilerini ezbere biliyor? "


İyiydi. Karşımdaydı, bir an bunun kardeşimin mezarı başında uyuduğumu ve çölün akıllanmaz çöl rüyalarını, tutku oyunlarını benimle oynadığını hissettim lakin bu gerçekti. Yaşıyordu, bedeni ne kadar çürümeye devam ederse etsin kalbi hâlâ atıyor ve lokman hekimin kör olmakla zikrettiği mavi gözleri çölün gece olmasına rağmen gökyüzünde ki ışık süzmesinde mavi, gri karışımı gözleri demir maskesinin altından yüzümde ve kardeşimin ismi yazılı ahşap odununu seven ellerimde geziniyordu.


" Benim için her din kendisine göre kutsaldır. Başka bir dine mensup olmam, kendi kişiliğimi şekillendirmez. Kişiliği kötü şekilde şekillenmiş bir kişi görünüşte dinine en iyi şekilde bağlıdır lakin, bunun kendi isteği olduğunu zikretmek yerine bu tercihi dinin üzerine atar. Ben o kişilerden değilim Mahsa. "


Kudüs meydanında ki Hristiyanların çıkardığı savaşta kurban edilen kardeşimin, mezarı başında bağlı yeşil çaputundan parmak uçlarım sözleriyle kaymaya devam ederken neredeyse saatlerdir bu şekilde vahanın içerisinde oturmaktan dolayı bocalayan ve uyuşan bacaklarım üzerinde denge kurmayı başardığım saniye Cüzzamlı bedeniyle aramızda ki bir kaç adımlık boşluğu geceye ev sahipliği yapan çöl kumlarını yavaşça acele etmeden ezerek doldurdum.


" Kudüs sayende yıllar sonra huzur buldu. Baban burayı yıllar önce kuşattığında Müslümanlara, kadınlara, Müslüman çocuk ve bebeklere dahi acımadan onları katletti bu şehir uğuruna. "


Hastalığın boyutunun iyice ilerlemesinden dolayı kırmızı rengine bürünen göz bebeklerinin maviliği, vahanın gecesi içerisine kardeşimin mezarı başında zikrettiğim sözlerle gözyaşlarına bürünmeye başlıyor ve gözleri, gözlerime kendinden emin şekilde kaçacak yer aramadan daha da cesaretlenerek bakıyordu.


" Ben babam değilim, ben Baldwin'im. Bald-win. "


Çölün fırtınası sözlerinin aksine sükut içerisinde kumaşların altında ki bedenlerimizi okşamaya başladığında, onun sözlerine inanıyordum. Artık Kudüs'te yaşanılan sualler ve siyasal şartlar çok ağırdı. Kardeşimin kafasız yatan cansız bedenine bunu kimin yaptığını dağı bilmezken, ailemin cansız bedeni her gün yemek yediğim mermer yerde haç işareti yapılmış görüntülerinin korkunç buhuları duvarlarımda dans ederken nefes alamıyordum. Kardeşimin mezarı başında hediye adak olarak getirdiğim iki tane Şam hurmamı avuçlarım içerisinde, gizlemeye devam ediyorken boğazım yanmaya ve yine sol tarafım sarayın kabul salonunda olduğu gibi sıkışmaya başlıyordu.


Kırmızı kaftanlı elimin sol avucunda sıkmaya devam ettiğim avucumu onun beyaz kumaşlarla sıkıca sarılmış, çürüyen bedeninin aramızda ki boşluğuna uzattığım da avucumu yavaşça açtım. Gri renkli palmet ve bitkisel süslemeli demir maskesinin mavi gözleri yüzümden avucuma çöl gecesinin ortasında kaydığı saniye önce, avuçlarım içerisinde ki hurmaya daha sonra yeniden yüzümde ki detaylarda gezinmeye başladı.


" Merak etme, bu seni öldürmez yüce efendim. Sadece tatlı hem de en sevdiğimden kolay kolay bu hususlar altında zinhar paylaşmam lakin, hurmaya ihtiyacın var gibi gözüküyor. "


Sol elini cüzzam yüzünden kaybettiği için geriye kalan lakin, o da çürümeye yüz tutmuş sağ elinin beyaz kumaşlı parmaklarını avuç içimde tuttuğum kırmızı kaftanlı elime uzanarak hurmaları alıyorken birbirimize sükunet içerisinde bakmaya devam ettik.


" Müslüman tatlısı? "


Yüzümü görmediğini bilsem dahi peçenin altından tebessüm etme sesim çöl vahasının uçsuz bucaksız kum yamaçlarına çoktan ulaşmıştı.


" Evet efendim. "


Haftalardır Kudüs'ün meydanında ki tahtına dahi oturmayan, Kudüs gün ışığının kollarından, kucağından dahi sakınan Cüzzamlı yorgun bedeni vahanın gecesi altında hastalığın tüm vücudunu kapladığı gibi bacaklarını dahi deri çürümesi ile kaplamasından dolayı dengede zorluk çeken, savaşlara ve barış antlaşma görüşmelerine dahi süvari birliklerinin yardımıyla giden Cüzzamlı bedeni yalpalanarak kardeşimin bedeninin altında yattığı hurma ağacının kalın gövdesinden tutunarak kendisini ayakta tutmayı başardı ona yardım etmek için uzanan kırmızı kaftanlı kollarım, yalnızca çölün naif biçimde esen kum fırtınasını kucağıma veriyorken gök kubbede asılı yıldızların loş ışığı Cüzzamlı çürüyen yüzünü gizlemek için özenle yapılmış, demir maskesini çöl gecesinin vahası içerisinde yeni bir günah cenneti sırrı altında topluyor ve avuçlarım içerisinde ki tatlı hurmanın tadına ilk kez bakmak için maskesi geceyi yalnızca kum esintisinin sesiyle çarpışan çöle demir maskenin şıngırdama sesi yayılırken çürüyen teni gözlerimle buluşuyordu...


Loading...
0%