4. Bölüm

6. BÖLÜM

User-D1218
userd1218

Arkadaşlar hepinize merhaba dikkat edin ki bu 6. bölüm diğer bölümleri yayınladım bunu geçip altıncı bölümden öncekileri okuyup son olarak bunu olukabilirsiniz.

Rüyalar insanların bazen son bulmasın dedikleri şeylerken bazen de kaçtıkları, korktukları şeylere bürünürdü.

Ben hiçbir zaman o son bulmasın diye dilediğimiz rüyaları görmezdim. Hayat, uyurken bile bana huzur vermezdi.

Gine o lanet rüyalardan birindeydim fakat tek bir sıkıntı vardı oda her zamanki gibi bunun bir rüya olduğunu kavrayamayaşımdı.

 

Etraf karanlıktı, uçsuz bucaksız bir karanlık. Ben şu an neredeydim böyle?

“Deva, annecim neredesin?”

Duyduğum sesle oturduğum sert yerden kalktım. Bu ses anneme aitti. Her zamanki ruhsuz sesi yerine yumuşak bir ses tonu kullanmıştı. Her şeyi geçmiştim, benim annem bana annecim mi demişti? Bu nasıl mümkün olabiliyordu?

“Anne?” Sesim hiç olmadığı kadar kısık ve pürüzlüydü.

“Annecim neredesin bulamıyorum seni.”

Bu karanlıkta uğraşıp beni mi arıyordu? Karanlıkta ilerleyip sesin geldiği yöne doğru ilerlemeye başladım.

Hiçbir yer görünmüyordu,nerede olduğumuza dahil ufacık bir fikrim yoktu fakat gine de annem bana bu şekilde davranıyorken nerede olduğumun hiçbir önemi yoktu. Cehennemde bile olsak annem benimleyse yanmaya bile hazırdım.

“Anne neredesin bulamıyorum seni.” Cevap bekledim ama annemden yanıt gelmedi.

“Anne niye cevap vermiyorsun neredesin?” Gine cevap yoktu.

“ANNE NEREDESİN?” Artık beni duyamıyor düşüncesiyle bağırmaya başlamıştım.Gine cevap vermemişti, annem nereye kaybolmuştu?

Bir anda zifiri karanlığı gölgede bırakan bir ışık yayıldı etrafa. Her şey artık görüş açımdaydı.Etraf bembeyazdı artık, sonu görünmeyen kapalı bir yerdi burası.

Annem ve babam biraz ileride ayakta dikilmiş bana benden tiksindiklerini gösteren bakışlar atıyorlardı.

“Anne, baba?” Sesim onlara ulaşabilmiş miydi bilmiyordum.

Ayakta durmakta zorlanırken kendime güç vermek için Kontu aklıma getirdim. Bu hayatta beni koşulsuz seven ve koruyan köpeğimi…

Annemin arkasından çıkıp yanına geçen kişiyle zihnim güzel anıların üzerine kapıyı kapatmış ve kitlemişti.

Gözler yalan söyler miydi? Söylemezlerdi biliyordum ama bu olmayacak umuda tutulmak istiyordum.

Ayaklarım artık kendimi yukarda tutmaya yetmeyince kendimi yere bıraktım.

Onun annemle babamın yanında ne işi vardı?

“Benden istediğin kadar kaç Deva ama arkanı döndüğün zaman yaşadığın sürece beni göreceksin.”

Sesini duymak cehennem ateşinde yanmak gibiydi. O ateş birçok kere beni yakıp kül etmişti ama ben gine de o ateşete yanmaya hazırdım.

Ama bu sefer öyle olmayacaktı.Benimle oynamasına izin vermeyecektim.

Annem ve babama hayal kırıklığıyla baktım.

O masmavi gözlere sahip kişiye ise acıyla baktım.O bu bakışın neyi ifade ettiğini biliyordu o yüzden yüzündeki kararlı ifadesi yerine o eskiden bana gösterdiği gülüşünü bahşetti.

Kanmayacaktım ona, bana yaşattıklarını aklıma getirerek her gün ondan daha fazla nefret edecektim.

Ben tam konuşacakken annemin lafıma başlamama izin vermeyip kendi konuşmaya başlayınca diyeceğim kelimeleri yutmak zorunda kaldım.

“Sen gerçekten büyük bir hayal kırıklığısın, seni doğurduğum güne lanet olsun. Tunç oğlumun seni sevip kolladığına karşı sen ona neler yaptın. Babanla bilmediğimizi mi sanıyorsun sen? Bu hayatta Vardar soyadına layık olmayan tek insansın. Senden nefret ediyorum.”

Gözlerimden akan gözyaşların acizliği beni yakıyordu. Annemin ağzından çıkan cümleler zihnimde şimşek gibi çakıyordu.

"Anne, biliyor musun siz beni sevmemenize rağmen ben sizi seviyorum. Kalbimi kırkmaktan hiç bir zaman çekinmiyorsunuz çünkü bunların sonucu bende ne kadar yara izi açtığınızdan haberiniz yok. Aslında bilseniz bile umursamayacağınızı biliyorum ama olsun ya anne ben sizi gine de seviyorum. Karşıma geçip bana hakaret etmene alışmam gerekiyor biliyorum ama ginede ağlamadan kendimi tutamıyorum. Güçsüz bir kızım kabul ediyorum ama bunun suçlusu ben değilim sizsiniz. Beni küçüklükten beri hep ezerek büyüttün. Alışacağım anne bunlara merak etme, ama sende şunu asla unutma bu hayata eğer bir çocuk getirirsem senin gibi anne olmayacağım. Çocuklarımı senin gibi yaralar açarak değil başka kişilerin açtığı yaraları kapatmakla geçireceğim."

Bunları söylemek istiyordum fakat tek bir kelime bile kurmaya halim yoktu.

Gözlerimden yaşlar durmaksızın akmaya devam ediyordu. Tırnaklarımı avuçiçlerime bütün gücümle bastırdım. Konuşamadığım her kelimenin hıncını kendimden çıkardım. Ellerimden aşağı kanlar akmaya başlamıştı. Kanı görünce daha bir kuvvetle bastırdım tırnaklarımı elime.

Tunç durduğu yerden bir adım öne atınca kafamı ellerimden onlara çevirdim.

Biliyordum dur desem de gelecekti ve benim ona karşı koyabilecek gücüm bile kalmamıştı.

Artık yeterli, buradan defolup gitmeliydim. Neredeydim bilmiyordum ama illaki bir çıkış yeri bulurdum.

O adımlarını bana doğru atmaya devam ederken ben ellerimle yere tutanarak kalktım ve son bir kez gözlerimi üzerlerinde gezdirdim.

En büyük yaralarımın sahiplerinde…

Arkamı döndüğüm gibi koşmaya başladım. Arkamdan burada olduğumuzdan beri konuşmayan babamın bana seslenişini duysam bile koşmaya devam ettim.

Işıklar söndü ben durmadım.Gözlerimdeki yaşlar devam etti ben durmadım.Ayaklarım koşmaktan yoruldu ama ben ginede durmadım.

Artık bayılma eşiğine gelince kendimi yere bıraktım. Ne kadar süredir koşuyordum bilmiyordum ama karanlıktan kurtulamamıştım.

“Ne kadar kaçarsan kaç karanlık seni bırakmayacak Gece.”

Yüzüme bir el feneri tutulmuş bunun üzerine bu cümleyi işitmiştim.

Tunç gine buradaydı, bu nasıl olurdu?

Artık dinginlemeye çalıştığım sinirlerim patlak vermişti. Tüm gücümle bir çığlık attım.

Ne zaman kapattığımı bilmediğim gözlerimi açmamla gözlerimi bir aydınlık sardı. Gözlerimi birkaç kere kırpıştırıp gözlerimin buğulaşmasını yok ettim. Yattığım yataktan doğrularak gözlerimi etrafta gezdirdim.

Her şeyin koyu griyle döşenmiş olduğu bir odadaydım. Ben şu an kimin odasındaydım? Asıl soru aslında ben şu an tam olarak neredeydim?

Bir rüya görmüştüm ve çığlığımla uyanmıştım. Dün geceye dahil tek hatırladığım şey sahil kenarında uzun bir süre oturmam ve yanıma birinin gelmesiydi? Sahi o kişi kimdi?

Yüzünü ve aramızda geçenleri hatırlayamasam bile beni mutlu hissettirdiğini çok net bir şekilde hatırlıyordum.

Deva, bunları düşünmenin sırası değil.

Kapının bir anda açılmasıyla irkilerek o tarafa döndüm. İri cüssesiyle siyahlar içerisinde kara gözlü bir adam kapının girişinde durmuş bana bakıyordu.

Siması tanıdık gelse de kim olduğunu çıkaramamıştım. Ayrıca bu çocuğun burda ne işi vardı ve ben neredeydim? Sorular bitmiyordu ama cevapları yoktu.

" İyi misin?"

Büyük ihtimalle çığlığımı duymuştu.

" Sen kimsin ve ben neredeyim?"

Sesim sertti. Bir an önce bu sorulara cevap ver bakışları atıyordum.

" Dün geceyi hatırlamıyor musun?"

Şaşırmış bir ifadeyle bana bakmaya başladı. Sorusuyla bedenimi bir ürperti sarmıştı. Dün gece ne olmuştu ki? Aklıma bir şey geliyordu ama bunu yaptığımı düşünmek bile istemiyordum.

Gözlerimi anında üzerime döndürdüm. Dün giyindiğim kıyafetleri üzerimde görmemde tuttuğum nefesimi sakince geri bıraktım.

Tekrar ona döndüğümde ne düşündüğümü anlamış olacak ki gülmeye başlamıştı. Nesi komikti acaba?

Sert bakışlarım gülmesi karşısında yumuşasa da gine de yumuşamaması için direniyordum. Asıl sorun şuydu gülüşü neden bu kadar güzeldi? Gülmesi sonucu iki yanağındaki gamzesi ortaya çıkmıştı. Gülüşü cehennemde cennetin bir parçası gibiydi.

Karşımdaki adam bakışlarımın gülüşünde olduğunu anlayınca bir anda gülüşünü keserek dümdüz bir ifadeyle bana bakmaya başladı.

Hadi ama ne gerek vardı ki gülüşünü yok etmeye?

Şu anda düşündüğüm şeyin aptallık olduğunu kavradığımda kendime kızdım. Bu durumdayken çocuğun gülüşüne takılmak tam bir aptallıktı.

"Bak kimsin bilmiyorum ama ben kafayı sıyırmadan önce bana cevap ver?"

Bu sefer sesim gerçekten artık cevaplara ihtiyaç duyarmışcasına çıkmıştı. Oda bunu anlamış olacak ki kapıda dikilmeyi kesip yatağın sağ çarprazındaki deri koltuğa oturdu.

"Dün gece seninle kayalıklarda karşılaştık kötü bir haldeydin. En son uykuya dalınca uyandırmak istemediğim için seni kendi evime götürdüm. Aldın mı şimdi cevaplarını?"

Özetleyebileceği en kısa şekilde özetlemişti ama ben ondan detay istiyordum. Ayrıca beni uyandırmalıydı, adını bile bilmediğim bir adamın evindeydim.

"Senin adın ne?"

Sorduğum soru sanki çok saçma birşeymiş gibi bana cidden mi bakışları atıyordu. Bu olay karşısında ne sormamı bekliyordu acaba.

"Cidden merak ettiğin şey bu mu?"

"Şu an adını bile bilmediğim bir yabancının evindeyim hem de tekrardan tanışmış oluruz malum ben hiçbir şeyi hatırlamıyorum."

"Hatırlamadığın bir gecenin sabahında sorduğun sorunun bu olması çok ilginç."

"Hadi hadi geç bunları da ismini söyle bana."

"Sen hiç gerilmiyor musun tanımadığın bir yabancının evinde olmaktan."

"Gerilmiyorum ve adını söylemeni bekliyorum."

"Dün gece çok sarhoştun."

"Olabilir adını söyle artık."

"Saatlerce de ağladın."

"Bana bak artık adını söyle ve beni oyalamaya çalışma."

"İçerde kahvaltı hazır kalk ve kalvaltını yap."

Bu cümlesiyle birlikte oturduğu koltuktan kalkarak kapıya doğru yürüdü. Ondan önce davranarak kendimi onun önüne atıp kapıdan geçmesini engelledim.

"Bana şu lanet adını derhal söyle!"

Artık sinirden kaşlarımı çatmış ellerimi belimin iki yanına koymuştum. Sadece bir isimdi, bu kadar uzatmaya ne gerek vardı?

Gözlerimi gözlerine çevirince gözlerinin çatık kaşlarımda olduğunu gördüm. Onun bakışları altında kaşlarım gevşeyerek eski halini aldı. Gözlerini bu sefer de dün topladığım ama şu anda nasıl bir karışıklıkta olduğunu bilmediğim saçlarıma çevirdi.

O böyle beni inceledikçe aklımdaki tüm düşünceler yok olmuş sinirim uçup gitmişti.

Bana neler oluyordu böyle? Adını bile bilmediğim adam benim neden hoşuma gidiyordu?

Gözlerini en sonunda gözlerime çevirmişti. Gözleri kahverenginin o kadar koyusuydu ki kara desek yalan olmazdı. Benim okyanus gözlerim onun kara gözleriyle bakışıyordu. Karanın ve okyanusun verdiği huzur da bu olsa gerekti.

Saçmaydı, şu anda onunla dakikalardır bakışmamız saçmaydı ama ne o bu bakışmayı kesebiliyordu ne de ben.

En sonunda kendimi zorlayarak gözlerimi gözlerinden çektim ve yatağa ilerleyip geri oturdum. Benim bu evden çıkmam gerekiyordu ama aklımda milyonlarca soru vardı.

Ne yapmam gerektiğine karar veremiyordum. Eğer ki evden çıkıp gidersem dün gece neler olduğunu hiçbir zaman öğrenemeyecektim ama eğer ki kalıp cevapları öğrenmek istersem bu kara gözlünün söyleyeceğine emin bile değildim.

Resmen bir saattir adını söylememek için elli türlü şekle bürünmüştü. Zihnim o kadar karışıktı ki mantıklı düşünmek imkansızdı.

Dikilmeyi bırakıp kalktığı koltuğa geri oturdu. Bir ayak bileğini diğer dizine attıp geriye doğru yaslandı. Bende ona doğru dönerek bacaklarımı kendime çekip bağdaş kurdum.

"Bak ben bu aralar iyi bir dönemde değilim ve sarhoşken saçmalamış olma ihtimalimden korkuyorum. Bana bu konuda bir açıklama yapar mısın?"

Gözleri beni yatıştırmak ister gibi bakıyordu ya da ben öyle olmasını istiyordum. İçimde bir yangın vardı ve şu an bunu söndürebilecek kişi sadece karşımdaki kara gözlü çocuktu.

"İçini dökmekten neden bu kadar korkuyorsun?"

Bana böyle sorular sorma kara gözlü, bunların cevapları beraberinde felaketler getirir ve benim bunlara karşı duracak halim bile yok.

"İnsanların deşilmemesi gereken yaraları vardır."

"İnsanların yaralarının sarılmasına ihtiyaçları vardır."

Bu kadar ısrar etmesini anlayamamıştım. Dışardan çok sert ve soğuk görünmesine rağmen sorduğu sorular aslında onun hiçte öyle biri olmadığına işaretti. Ama bazı kişiler iyi oyuncu olurlardı, öyle bir sizinle oynarlardı ki siz ona kendinizden bile daha fazla güvenirsiniz. Sonuç ise büyük bir hayal kırıklığı olurdu.

"Bana sorduğum sorunun cevabını ver artık."

Artık bunalmıştım bu durumdan. Eğer ki uzatmaya devam ederse sorularımla birlikte bu evden çıkacaktım.

"Kendin oldun deniz kızı bundan bu kadar korkma."

"Deniz kızı mı?"

"Denizi çok seven bir kız."

"Bunu cidden sana mı söyledim?"

"Bazı şeyler kelimelerle anlaşılmaz, bakışlar ve davranışlar bunları anlatır."

"Yeter artık ya ben gidiyorum."

Sinirle oturduğum yerden kalktım ve çantamı bulmak için gözlerimi etrafta gezdirdim. Kapının yanında görmemle hızlı adımlarla kapıp odadan çıktım. Oda kısa bir koridora çıkıyordu bir sonunda kapı varken diğer tarafta vestiyerlik görünüyordu. Vesteriyerin olduğu tarafa yürümeye başladım.

Vesteriyerliğe vardığımda yanındaki çıkış kapısını görmemle kenarda gördüğüm ayakkabılarımı ayağa geçirdim.

Kenarda olan aynada kendimi gördüğüm an donup kaldım. O kadar kötü görünüyordum ki dışarda biri beni görse azrail geldi bile diyebilirdi.

Arkamdan gelen adım sesleriyle onun geldiğini anlayıp daha fazla onunla konuşmak istemediğim için kapıyı açıp evden çıktım. Kapıyı kapatacakken iri kolunu araya sokarak kapatmama izin vermedi.

"Bu halde nereye gidiyorsun böyle?" Sesi demin konuşmalarımızın aksine sinirli çıkıyordu. Fevri davranışım onu sinirlendirmişti. Umurumda değildi, istediği kadar sinirlenebilirdi yeter ki şu anda peşimi bıraksındı.

"Sanane ya istediğim yere giderim." Benim de sesim sinirli olduğumu belli edercesine sert çıkıyordu.

"Kötü görünüyorsun içeri geç kahvaltı et sonra ben seni bırakırım."

"Ya sen hayırdır ya beni tanımıyorsun ben seni tanımıyorum bu ne samimiyet. Bana iyilik yapmana ihtiyacım yok. Sen kendi yoluna ben kendi yoluma."

Bu söylediklerim onda bir aydınlatma yaşatmış olacak ki kafasını haklısın der gibi salladı. "Doğru banane ne senden ne halt yiyorsan ye ne yapmak istiyorsan da yap."

Kolunu kapıdan çekerek hızlı bir şekilde kapıyı yüzüme kapattı.

Olması gereken buydu ve böyle olacaktı. Tanımadığım kimseye güvenemezdim. Güven insanlar kadar oyuncuydu.

Apartman olan evinden asansöre binerek zemin kata indim ve binadan çıktım. Nerde olduğuma dahil en ufak bir fikrim bile yoktu.

Çantamdaki telefonumu çıkararak taksi uygulamasına konumumu atıp bir taksi çağırdım.

Yarım saat gibi bir sürenin sonunda gelen taksiye kendimi atmıştım. Abinin tuhaf bakışlarına karşı adresimi söyleyip kafamı cama yasladım.

Aracın hareket etmesiyle küçükken yaşama hayalini kurduğum şehri izlemeye başladım. Güzel bir yaşam dilediğim bu şehir şu anlık bana cehennemi yaşatıyordu.

Nereye gidersen git Deva Vardar, lanetin her zaman bir adım arkanda seninle geliyor olacak.

 

Hepinize selammm!!!

Watpadde geri dönüyorum. Bölümleri artık hem orda hem de burda yayınlayacağım. Kitap ismim de kullanıcı adım da aynı. Sadece ordaki bölümleri tekrardan gözden geçirmem gerekecek. O yüzden eğer ki ilk bölümleri okumak isteyen varsa burdan okumasını öneririm. Yorumlarınızı bekliyorum.

 

Bölüm : 08.12.2024 12:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...