Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2.Bölüm- Mazi

@utopikyazarice

"Hayat, ufak telaşelerle daha renkli hale gelirken bilinmedik haberlerle uçurumun kıyısına bile sürükleyebilir insanı."

Ofise geldiğimizde yorgunluktan ölmek üzereydim. Ama bir dakika bile nefes almama izin vermeyen patronum beni yine odasına çağırmıştı. Odasına gittiğimde beni ayakta bekliyordu.

 

"Cem Sözer haberi için Ankara'ya gidiyorsun. Hazırlanmaya başla."

 

Ne? 

 

Bir dakika. Ben mi gideceğim?

 

"Ne? Şey yani ne zaman gidiyorum?" dedim şaşkınlıkla. "Kaç gün süreyle?"diye bir soru daha sordum.

 

"Kaç gün kalacağın belli değil. Ankara'da kanalımızda çalışacaksın Cem Sözer haberi bitene kadar."

 

"Altan Bey, biraz daha açık konuşabilir misiniz?" dedim hâlâ şaşkınlığımı üzerimden atamamışken.

 

"Neyi anlamadın İdil? Oraya gideceksin ve buradaki gibi çalışacaksın. Arkadaşlar senin için Cem Sözer'in oturduğu dairede bir yer tuttular. Kiranı biz karşılayacağız ve geri kalan her şeyi de." Ha deyince gidiliyor muydu? Bu kadar kolay mı yani?

 

"Cem Sözer'i izlemem için mi beni oraya gönderiyorsunuz?"

 

"Evet."dedi sabrı tükenmişçesine.

 

"Çıkabilirsin."dedi ardından, ben konuşmayınca.

 

Hiçbir şey söylemeden odasından çıktım.

 

Kendi odama girdiğimde Caner yüz kızartıcı küfürlerini havaya savurarak odanın içinde dolaşıyordu.

 

"Ne oldu? Neden sövüyorsun ve kime sövüyorsun?"dedim.

 

"Ah İdil ah, keşke senin gibi kafamın içinde yaşayabileceğim bir ütopyam olsaydı. Bazen senin gibi ütopik düşünmek istiyorum."

 

"Caner ne saçmalıyorsun? Öfkeliyken bile hâlâ benimle dalga geçmenin peşindesin!"

 

"Öyle deme be kızım. Sen olmasan öfkeden deliye dönerim ben."

 

"Zevzekliği kesip ne olduğunu söyleyecek misin artık?"

 

"Ankara - Mamak'a gardiyan olarak gönderiliyorum."

 

"Ben de..."dedim üzgün bir sesle.

 

"Ne?"dedi. "Sen de mi gardiyan olacaksın?"diye ekledi şaşkınlıkla.

 

"Hayır ben de Ankara'ya yerleşiyorum."

 

Öyle bir yere sürükleniyorduk ki bunun sonucunun böyle olacağını hiçbirimiz kestirememiştik. Normal bir gazetecinin normal bir görevi zannettiğimiz bu görev bizi çok farklı hayatlara çok farklı insanlara sürükleyecekti. Bunu yaşayıp sonradan öğrenmek de bir o kadar elem vericiydi.

 

***

 

Uçağımız rötar yaptığı için gidişimiz ertesi güne ertelenmişti. Bugün için Caner'e ve bana izin verdiler. Biz de bu izni değerlendirip bir hafta önce teklif edilen ve bizim reddetmek zorunda kaldığımız lise buluşmasına gidecektik. Şansımız vardı ki reddettiğimiz buluşmanın günü bugündü.

 

Saat 16.00 sularındayken ben hazırlığımı tamamlamıştım. Tam bir jean tutkunu olarak üzerime mavi bir jean ve beyaz karpuz kol bir crop giymiştim. İnce topuklu siyah süet bir ayakkabı giymiştim. Saçlarımı dağınık topuz yapmıştım ve makyajım da oldukça sadeydi. Kendime olan özgüvenim aynadaki aksimle birlikte artmıştı. İnsan kendini severse önünde hiçbir şey duramazdı çünkü insanın kendini sevmesiyle elde ettiği özgüven dünyayı bile fethedecek güce sahipti.

 

Kendime sade bir kahve yapıp içmeye başladım. Beni almaya Caner gelecekti ve beni bekletirse çenemden biraz zor kurtulurdu.

 

Yaklaşık yarım saat oturduktan sonra zil çaldı. Siyah çantamı salondaki koltuğun üzerinden alıp kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda Caner lacivert bir tişört ve aynı renkte bir kot pantolonla karşımda duruyordu. "Sizin kapıcı gelip birazdan beni sulayacaktı hiç gelmeseydin. "dedi kapıyı açtığım gibi şikayetlere hemen başlamıştı.

 

"Yine ne saçmalıyorsun Caner?"dedim sesimdeki bıkkınlığı gizlemeden.

 

"Ağaç oldum diyorum kızım!"dedi.

 

"Ama sulanmaya ihtiyacın yok yeterince büyümüşsün." dedim sırıtarak şişman vücuduna bir kere bakmam bile onu sinirlendirmeme yetmişti.

 

"Kilomdan sana ne kızım! Ben memnunum hem bak on kilo verdim."dedi sağ elini baştan ayağa kaydırarak kendini gösterdi.

 

Ben de heyecanla "Ben de beş kilo verdim belli oluyor mu?"dedim gülümseyerek. Onun verdiği baya belli ediyordu.

 

"Yok. Sen hâlâ aynı İrin'sin."dedi gaddar arkadaşım.

 

"Ya ama..."dedim gözlerim dolarken.

 

Gerçekten verdiğim belli olmuyor muydu?

 

"Tamam tamam ağlama. Belli oluyor göbeğin gitmiş." dedi üzerimdeki cropa ve göbeğimi açıkta bıraktığı yere kısaca bakarak. "Ama ben senden daha fazla kilo verdim."dedi sırıtarak. Şerefsiz! Unutmayın şerefsiz insan her şeyi yapabilir.

 

Dediğine karşılık bir cevap vermeyip bariz bir şekilde göz devirirken anbean gözlerimi izlemişti. "Çok tırsıyorum Kulina."dedi sesini inceltip değiştirerek. Hep bu cümleyi kullanıyordu ve her göz devirdiğimde hep gülmem için böyle yapıyordu. Taklitine karşılık güldüm. Caner ve ben Bez Bebek hayranıydık küçüklükten beri izlememize rağmen bu yaşımızda bile canımız her sıkıldığında açıp izliyorduk.

 

Apartmandan çıktıktan sonra hemen kapının önünde olan arabasına bindik.

 

"Nereye gidiyoruz?"diye sordum.

 

"Hadi yine iyisin organizasyon Beyoğlu'nda yapılacakmış. Mazideki arkadaşlarımız özellikle senin için seçmişler."dedi.

 

Tebessüm ederek "Canlarım ya!"dedim. Hemen sevgi peteği olmaya hazır bir kişiliğim vardı.

 

Birkaç dakika sonra sahilde durunca kaşlarımı çatarak Caner'e döndüm. Kaşlarımı çatmak nadiren yaptığım bir şeydi.

 

"Neden durduk yolu mu şaşırdın? Seni küçük çılgın cahil."dedim.

 

"Ütopik konuşmaya başlama yine! Barlas gelecekti onu da alıp geçeceğiz." dedi.

 

"Niye kendi gelemiyor mu?"dedim.

 

"Arabası bozulmuş."

 

"Zengin değil mi yaptırsın?"

 

"Tek kankam o benim, laf söyleme bak." dedi.

 

Buna karşılık daha fazla uzatmayıp göz devirdim. Kulaklığımda çalan şarkıya eşlik ederken bekleyişimizin üzerinden on beş dakika geçmişti.

 

Müzik dinlemeyi çok seviyordum eğer çok sevdiğim bir şarkı çalıyorsa değmeyin keyfime. Ayrıca bir müzik bitmeden kulaklığımı çıkarıp da müziği yarım bırakmazdım öyle bir takıntım vardı. Gözlerimle etrafı tararken arabanın içinde oturmaktan da sıkılmıştım. Güzelim deniz on adım uzağımdaydı ama Caner: "Hemen gelir hiç inme." diyerek beni arabadan indirtmemişti. The Weeknd - Save your tears çalarken Barlas'ın bize doğru yaklaştığını gördüm. Uzun zamandır görmüyordum ama pek bir değişime uğramamıştı. Fakat eskiden yürürken üzerinde olan utangaçlığı şimdi yoktu daha özgüvenli bir duruşu vardı.

 

Şarkının bitmesine kırk saniye kalmıştı ki Barlas, Caner'in içinde olduğumuz arabasına doğru yaklaşıyordu. Görmemiş gibi yapıp gözlerimi kapattım. Şarkı bitene kadar kulaklığı çıkarmayacaktım ve o yanımıza geldiğinde ben çıkarmazsam ayıp etmiş olacaktım. Şarkım bittikten sonra başımı da kaldırır onunla konuşurdum.

 

Kesinlikle konuşmayı ertelemek gibi bir amacın yok İdil(!)

 

İki gündür duymadığım iç sesimin öldüğünü düşünecektim ki yine olmadık bir anda konuşunca anladım ki bana iç sesten de rahat yoktu.

 

Şarkıya odaklanmıştım ki sesini duydum.

 

"Kardeşim nasılsın?"dedi içtenlikle ve tokalaştıklarını düşündüğüm kısa zamanlı bir sessizlik oldu.

 

"İyiyim kardeşim sen nasılsın?"dedi Caner de en az onun kadar samimi konuşarak.

 

"İyiyim ben de. İdil uyuyor mu?"dedi Barlas.

 

"Yok gözlerini kapatmış müzik dinliyor manyak."dedi. Neden manyak dedi bu şimdi?

 

"Geldiğini duymamıştır bile."diye ekledi Caner. Ve elini üzerimde hissediyordum ki geri çekti.

"Karışma biraz şarkısını dinlesin."dedi Barlas. Caner'in elini o çekmiş olmalıydı.

 

Şarkı bitince gözlerimi açtım. Karanlıkta kaldığım için aydınlığı görebilmek namına etrafımı gözlerimle taradım. Bu arada arka koltukta oturan Barlas'ı da görmüş oldum. Araba hareket halindeydi.

 

Gülümseyerek kulaklığımı çıkardım.

"Hoş geldin Barlas. Nasılsın?"dedim tebessümle.

 

"Teşekkür ederim. İyiyim kanka sen nasılsın?"dedi o da gülümseyerek.

 

"İyi ben de." dedim. "Napıyorsun, hayat nasıl gidiyor?"diye ekledim.

 

"İrin çok sıkıcısın."dedi Caner. "Sen sus Caner."dedim.

 

"A aa pardon çok özür dilerim İrin Hanım. Aşıkların arasına girdim eşeklik ettim. "dedi Caner. Sinirlerim tavan yaparken bu çocuğun nasıl oldu da lise yıllarındaki halinden hiçbir şey kaybetmediğini anlayamadım.

 

"Caner."dedim dişlerimin arasından. Güldü. Barlas lise yıllarında olduğu gibi yine dostu ve benim arama girmiyordu.

 

"Caner eşeklik etme oğlum. Bir sus ya!" dedi Barlas. Oh dili varmış bari.

 

"Tamam sustum sustum."dedi Caner gülerek ve araba sürerken radyoyu karıştırmaya başladı. Biz Barlas ile sohbet ederken radyoda "Aşıksın..." diye bir cümleyle birlikte şarkının devamı geldi.

 

"Caner yeter! Beni sinirlendirme. Durdur arabayı!"dedim öfkeyle. Bu çocuk beni çıldırtıyordu. Lisedeyken de bu şarkıyı söyleyerek beni delirtmeyi layığıyla yerine getiriyordu.

 

"Tamam kızım ya sinirlenme şaka yaptım."dedi Caner ama hâlâ gülüyordu.

 

"Şakan batsın Caner! Durdur arabayı!"dedim.

 

"İdil sakin ol kızım."dedi Barlas.

 

"Bana kızım deme."dedim sertçe.

 

"Caner durdur seni aşağı atmamı istemiyorsan."dedim.

 

"Kendini demen gerekmiyor muydu?" dedi. Takıldığı şeye bakın.

 

"Senin kötü şakaların için seni feda ederim kendimi niye edeyim? Durdur." dedim.

 

"Of kızım be."deyip arabayı durdurdu. Kulağının dibinde biraz fazla bağırmış olabilirdim. Fırsattan istifade edip arabadan indim. Caner ve Barlas da inip arkamdan koşarken ben hızlı adımlarla yürüyordum.

 

"Kızım sen o çubukların üzerinde nasıl bu kadar hızlı yürüyorsun?"dedi Caner bana yetişip hizamda yürürken. Barlas da diğer yanımda yürüyordu.

 

"Bana kızım deme! Bu seni hiç alakadar etmez seni küçük çılgın cahil."dedim. Sinir anında bile ona lakapla hitap etmekten kendimi alamıyordum bu lakap olmaktan çıkmıştı artık resmen dilime pelesenk olmuştu.

 

Koca koca insanlar olmuştuk ama liseden bu yana tartışmalarımız hiç değişmemişti.

 

"Ya bir dur. Gel arabaya geçelim."dedi Caner. "Hayır."dedim.

 

"İnat etme İdil."dedi Barlas. Çok az konuşuyordu normalde daha çok konuşurdu yani eskiden...

 

Durdum. "Arabanıza binin gidin. Ben kendim gelirim."dedim. Caner ve Barlas gitmemeye kararlı bir şekilde başımda beklerlerken telefonum çaldı. Laçin arıyor...

 

Telefonu açıp konuştuktan sonra Laçin'in bize yakın bir yerde olduğunu öğrendim. Caner ve Barlas başımın etini yerken Laçin arabasıyla tam önümüzde durmuştu. Ah görüyor musunuz ben eşek gibi çalıştığım halde bir taksiye binecek kadar bile zengin değilim fakat arkadaşlarımın hepsi arabalarıyla geliyordu. Barlas hariç, o da zengindi ama bir o kadar da cimriydi. Ah ah adam olmuştum ama zengin olamamıştım.

 

"Ben gidiyorum siz de gidin."deyip Laçin'in arabasına bindim. Laçin de onlara baş selamı verip arabayı sürdü.

Laçin aradığında lise buluşmasına benimle birlikte gitmek istediğini söylemişti ve ben de Caner'e sinirlendiğim için bu teklif işime gelmişti.

 

Laçin, tıpkı Uzak Doğu'daki insanlara benziyordu; gözleri hafif çekik, saçları onlarınki gibi ve simsiyahtı. Zayıf bedeni onu mini minnacık gösteriyordu. Liseden bu yana kilo sorunu yaşayan arkadaşım şimdi kendini toparlamış gibiydi fakat yine de zayıftı.

 

"Kilondan memnun musun?"dedim sessizliği bozarak.

 

"Hayır hâlâ kilo almak istiyorum ama alamıyorum zayıf kalmaktan bıktım." dedi.

 

Ne tuhaftı. Her insanın zikri ve fikri farklıydı. Ben vermek o ise almak istiyordu en basitinden...

 

"Nasılsın?"dedi. "Çok iyiyim tüm aksiliklere rağmen."dedim tebessümle. Ardından aynı soruyu ben de ona sordum.

 

"Karışık."dedi sustu, konuşacağını bildiğim için sesimi çıkarmadım. "Ya benim dostluktan ibaret sandığım hisler değişmişse? Değiştiğini düşünmüyorum ama çevremdekiler hislerimi inkar ettiğimi düşünüyor."dedi ofladı. "Hayatımda daha mühim şeyler varken aşka zaman ayırmak saçma geliyor."

 

"Hâlâ aynı kişi mi?"diye sordum.

 

"Of! Evet."dedi. Güldüm sesli bir şekilde.

 

"Ya bunu takıyor olamazsın. Sen ona aşık değilsin bunu seni çok iyi tanıyan biri olarak söylüyorum. Bırak insanlar konuşsun sen kendine bak."dedim. Şimdi de bir oh çekip kafasını direksiyona vurdu.

 

"Bunu duymaya o kadar çok ihtiyacım varmış ki..."dedi.

 

"Delirdin mi sen? Hareket halindeki aracın direksiyonuna kafanı vurdun!" dedim. Yok arkadaş lisedeki arkadaşlarım zerre değişmemiş, hareketleri hiç değişmemişti.

 

Kafasını direksiyondan kaldırdıktan sonra göz devirip gözlerini yola sabitledi. Allah akıl fikir versin ne diyeyim. Arkadaşlarım cidden arızaydı!

Yolu sessizce tamamladıktan sonra buluşmanın olacağı restorana gelmiştik.

 

Liseden sonra üniversiteyle birlikte herkesle yollarımız ayrılmıştı. Fakat sosyal medyadan birbirimizin hesaplarını takip ederek iletişim içinde kalmayı başarmıştık. Herkes o kadar değişmişti ki ne diyeceğimi bilmiyordum. Fotoğraflara bakmak da bir yere kadardı. Bir fotoğrafta insanın geçirdiği değişim ve hisler o kadar da belli olmuyordu. Olsaydı eğer köy yerinde okumuş bu çocukların bu kadar değiştiğini o zaman fark ederdim. Evet ilkokul, ortaokul ve liseyi köyde okumuştuk. Üniversite sınavına girdikten sonra Mutlu, Kıvanç ve Barlas İzmir'de okumuştu, Elif, Alpay ve ben mezuna kalıp tekrar şansımızı denemiştik, Nevşin Isparta'da okumuştu, Laçin ise Çanakkale'de. Okuyanlar dışında okumayanlar da vardı; Furkan üniversite okumak yerine asker olmayı seçmişti ve şu an konumunu bilmesem de asker olduğunu biliyordum, Yavuz da okumamıştı ama şimdi ne yaptığı hakkında bir bilgim yoktu. Hepsi buradaydı; artılarıyla, eksileriyle hepsi buradaydı. İyi ki buradalardı, onları görmek iyi hissettirmişti. Eğer geçmişinizde bıraktığınız insanlar aklınıza gelince yüzünüzde güller açıyorsa onları gördüğünüzde çok daha mutlu olurdunuz.

 

"İstanbul'a hoş geldiniz beyler bayanlar!"diyerek kollarımı iki yandan açıp içeriye giriş yaptım. Gülümsemem herkesi gülümsetmişti. Laçin ve ben okulun yaramaz kızlarıydık ve o yaramaz kızlar büyümelerine rağmen hâlâ aynıydılar ve tüm arkadaşlarım da bunu yüzümüzden anlayabiliyorlardı.

 

"Yavrum sen ne ara bu kadar güzelleştin?"diyerek Mutlu gelip kollarını bana sardı. Kahverengiye çalan saçları şimdi sarıya çalıyordu ve beline kadar uzanan tutamların yerinde yeller esiyordu. Küt saç da yakışmıştı fakat uzun saçıyla daha bir başkaydı.

 

"Rapunzelim, kötü cadı mı seni bu hale getirdi? Saçların nerede?"diyerek adeta bağırdım. Sondaki "e" harfini de bir hayli uzatmıştım. Çığlığımdan oldu olası nefret eden Mutlu'nun kulaklarını tıkaması uzun sürmedi. Buna karşılık güldüm hâlâ çok tatlıydı çakma rapunzel!

 

"Değişiklik yapmak istedim. Bak sakın kötü bir yorum yapma yoksa ağlarım." dedi Mutlu. Yakışmıştı tabii ama diyemedim uzun saçla daha farklı daha güzel olduğunu.

 

"Çok güzelsin canım hiç dert etme benim dediklerimi. Bir anlık şaşkınlık işte!"dedim gülümseyerek. Ardından Elif gelip sımsıkı sarıldı. Bebek mavisi mini eteği ve bisiklet yaka beyaz cropuyla beyaz spor ayakkabıyı üzerine çok iyi uydurmuştu ve çok şık görünüyordu.

 

"Güzel kızım, her zaman ki gibi çok güzelsin."dedim hâlâ ona sarılırken. Güzelsinden kastım sadece fiziksel görünüşü değildi, psikolojik olarak da iyi olduğunu hissettiğim için çok güzelsin demiştim çünkü bizim lisanımızda güzelsin demek küçük bir kavramla sınırlandırılamazdı.

 

"Sen de çok güzelsin güzel kızım."dedi. O da benim lisanıma uyuyordu. Hep uyardı...

 

Elif'ten ayrıldıktan sonra Nevşin'le kısaca sarıldık. İyiydi, iyi görünüyordu hatta çok farklıydı özellikle diksiyonu çok değişmişti. Kıvanç'la tokalaştıktan sonra Alpay'la da tokalaşmıştık. Tek sarılmadığım Laçin kalmıştı. Küçüklükten beri böyleydi en çok birbirimize bağlıydık fakat herkesi düşünüp hep de kendimizi unuturduk.

 

Masaya oturduğumuzda içeriye Furkan girdi. Lisedeki zayıf bedeni daha da irileşmiş ve bir kalıba girmişti. Attığı adımlar ve dik yürüyüşü, dik bakışı asker olduğunu haykırıyordu. Yanımda oturan Elif'in gerildiğini hissettim. Temas bağımlısı arkadaşım elini bacağıma koydu ve bacağımı güç almak istercesine sıktı. Elimi elinin üzerine koydum, fazlaca gerilmişti tek dileğim bu gecenin sükunetle geçmesiydi.

 

Furkan içeriye girdikten sonra ardından Yavuz da içeri girdi. Lisedeki sıska vücudu ve kısa boyu yerini ideal bir kiloya ve uzun bir boya bırakmıştı. Tahminen 187 cm vardı bu çocuk. Paylaştığı fotoğraflar daha çok oturarak veya selfie olduğu için boyunu görmemiştim ve şimdi canlı canlı boyunu görmek beni çok şaşırtmıştı.

 

Furkan masada Elif'in çaprazına oturduğunda Elif kulağıma "İdil beni buradan götür." diye fısıldadı. Geçmişten ve gelecekten kaçmasına izin veremezdim. "Hayır. Oturacaksın burada ve normal hayatında nasılsan öyle davranacaksın." dedim. Sağımda oturan Laçin'e döndüm. "Doğru mu yaptığım ne dersin?"diye sordum. "Bildiğin yoldan şaşma."diyerek gözlerini kırptı bana.

 

Gülümsedim.

 

Masada koyu bir sohbet başlamıştı. Herkes olabildiğince birbiriyle sohbet etmeye çalışıyordu. Laçin'le hiç konuşamamıştık. Onun dışında herkesle sohbet edebilme fırsatım olmuştu. Yalnız hâlâ Caner ve Barlas gelmemişti.

Laçin'e dönüp "Caner'i arar mısın? Akşam oldu hâlâ ortada yoklar."dedim. Laçin kafasını sallayıp telefonunu çıkardı. Arayıp kulağına koyduğu sırada restoranın kapısı açılmıştı. Caner ve Barlas içeriye girerken yorgun yüz halleri gözümden kaçmamıştı.

 

"Selam millet!"diyerek Caner bir elini havaya kaldırıp herkese selam verdi.

 

Barlas ise masaya yaklaştığında ancak konuşabilmişti. Şen bir sesle "Oo gençler ne yapıyorsunuz?"dedi.

 

"Oynuyoruz Barlas. Katılmak ister misin?"dedi Mutlu. Sesli şekilde güldüm. "Bu çocuk hâlâ aptallığını koruyor." dedim sessizce. Fakat iş işten geçmişti sessiz söylediğimi sandığım cümleyi herkes duymuştu. Herkes bana ve utangaçlığıma ardından Barlas'ın bozulan yüzüne bakıp gülerken rezalet çıkardığım için kendime kızdım ve ortamı toparlama ihtiyacı hissettim.

 

"Barlas kusura bakma ama çok da şey yapma yani biliyorsun beni hep açık sözlü biriydim ve hâlâ öyleyim."dedim. Alpay'ın içtiği su boğazında kalırken gülmeye başlamıştı. "Öleceksin hâlâ gülüyorsun."dedim. Güldü sonra herkes güldü. Komik bir şey söylemiyorum ama herkes gülüyordu. "Özür dilerken bile yeriyorsun kızım, helal olsun. " dedi Barlas. Morali bozuktu birkaç saniye önce ama şimdi gülüyordu. Bu da dengesizliğinden bir şey kaybetmemişti.

 

"Bana kızım deme."dedim. Herkesin kızı oluyordum bu nedir böyle ben sadece annemin kızıyım.

 

"Tamam tamam."dedi gülerken göz devirdim sinirlerim bozulmuştu.

 

"Sana bir şey soracağım kanka ama kızmak yok. "dedi Alpay.

 

"Sor Alpay."dedim. Sinirlerimi bozacağını hissediyorum nedense.

 

Ama biraz önce sinirlerimiz bozulmuştu İdil.

 

Devreye giren iç sesimle birlikte felaket bir gece yaşayacağım kesinleşti. Ama haklıydı sinirlerim bozulmuştu şimdiyse daha çok bozmak istiyorlardı.

 

"Bak kızmayacaksın ama."dedi Alpay.

 

"Ne soracaksan artık sorar mısın?"dedim.

 

"Söz ver önce."dedi. "Söz Alpay."dedim efil efil sinir dalgası vücuduma yayılıyordu.

 

Biraz düşündükten sonra onun hâlâ düşüneceğini fark ettiğimde "Sor artık. " dedim. "Şey unuttum."dedi. Harbiden benim pamuk gibi vücudumu sinir dalgalarına teslim etmişlerdi bu insanlar. "Sus Alpay sus!"dedim.

 

"Benimle lavaboya gelir misin? İyi hissetmiyorum."dedi Elif. Ardından "Mutlu'ya söyleyecektim fakat Kıvanç'la koyu bir sohbet içerisindeler bölmek istemedim."diye ekledi. "Sorun değil hadi gidelim. "dedim. Ve ayağa kalkıp lavaboya doğru ilerledik.

 

Elif, tüm mide özsuyunu çıkartıp bembeyaz bir yüzle yanıma geldi. "İyi misin? Birdenbire neden böyle oldun?" dedim."Bilmiyorum."dedi. Sustu. Ne yapsam diye düşündüm. Evime mi götürsem? Burada kalması onun için iyi değildi. "İdil..."dedi Elif dakikalar sonra. Gözlerine baktım dolu dolu gözleri akmaya hazır haldeydi. "Ben evleniyorum."dedi. Şok içinde yüzüne baktım. Ne evlenmesi? Kiminle?

 

"Hayırlı olsun. Kiminle?"dedim gülümsemeye çalışarak fakat ilk defa gülümsemekte zorluk çekiyordum.

 

"İdil, ben onu gördükten sonra evlenemeyeceğimi idrak ettim."dedi sol gözünden düşen bir damla yaştan sonra gözyaşları seri akmaya başladı.

 

"Ben evlenemem."dedi. Gözlerim doldu, çektiği acı yüzünden belli oluyordu. Mazide bıraktıklarımız hâlâ mazide kalmıştı. Bir adım atıp ona sımsıkı sarıldım. Omuzumda hüngür hüngür ağlarken sadece onun saçlarını sevebildim elimden başka bir şey gelmedi. Evlenemem demişti. Unuttuğunu sandığı maziyle tekrar karşılaşınca geleceğini tek cümleyle yıkmıştı. Belki çok büyük bir hüznün kıyısından döndü belki de büyük bir mutluluk ellerinden uçup gitti. Bir karar birçok şeye sebep olabiliyordu.

 

Loading...
0%