@utopikyazarice
|
Anlatamadıklarının kırıklarıyla dolar insanın yüreği; haykırmak ister dünyaya ama sonucunda koskoca bir suskunluk peyda olur dudaklarda.
Anlattıkça derdin hafifler derler ya, kim demişse bilmeden konuşmuş. Öte yandan bir de derdini içindeki kimsesiz mezarlığa gömmek var. Kimsesiz mezarlığa gömdüğün dertlerini, sırlarını örtmeye toprak yetmez bu yüzden hep bir yanı açık kalır hep ucunu gösterir o dertler. Bazen insan çok kötü olduğunda ağzına geleni söyler ya, bağıra çağıra bilinçsizce haykırılan o dertlerin sebebi toprak yetmezliğidir. Bu yüzden insan anlatmalı, anlatmalı ki derdinin üstüne dert eklendikçe sırtı kamburlaşmasın, içindeki kimsesiz mezarlık dolup taşmasın. Bu yüzdendir insanların dost edinmeleri. Bir telefonla yanına gelebilecek insanlar vardır ya hani onların telefonları da kalpleri de hep sizin için müsaittir. Bu insanların değerleri hep bilinmeli, bilinmeli ki derdini anlatmaya utanacak insanın bile cesareti yerine gelsin; yapmadığı, hiçbir suçu olmadığı, sadece bir kurban olarak yaşadığı dertleri anlatabilsin. Dost da kıymetlidir, sevgili de, eş de... İnsanların içlerini açabilecekleri insanların her zaman yanlarında olması çok iyi bir şey çünkü o insanların yanında yalnız kalmak isteseniz kalırsınız ama hiç yalnız hissetmezsiniz çünkü sevgi o kadar güçlü ve uzun bir sarmaşıktır ki tüm kalbi sarar, birbirlerini seven kalplere sarılı sarmaşıklar da o kalpleri birbirine bağlar. Ne kadar zaman geçerse geçsin sarmaşık kurumadığı, kurutulmadığı sürece bu böyledir.
Ben içimdekileri anlatabilecek cesareti yakalayabileceğimi hiçbir zaman düşünmüyorum bu yüzden içimdeki kimsesiz mezarlık zifiri karanlıklar içerisinde. Ama benim zorlandığım kadar zorlanmayan, dertlerini bir çırpıda dilinin ucuna getirip rahatlamayacaklarını bildikleri halde anlatmak onlara iyi gelir. Bazıları için bu böyledir bazıları içinse değil.
Elif için böyleyken benim için değil.
Sıra Elif'teydi. Sıra liseden beri aklındaki insanı yıllar sonra dile getirmesindeydi.
"Evet... Elif Hanım iyiyseniz konuşalım mı artık? Tabi istiyorsan." dedim salona geçerken.
"Konuşalım." dedi elindeki peçeteyle burnunu silerken.
L koltuğun uzun olan tarafında hepimiz Elif'in yamacına oturduk. Ne olduğunu merak ediyor muydum? Evet hem de çok. Çünkü her anlarına şahit olduğum insanların bu durumda olmaları hiç hoşuma gitmiyordu. Elif elindeki peçeteyle akan yaşlarını sildi. Gözleri puslanmıştı, kızarmıştı. Bu halini hiç sevmiyordum, bir kere aktı mı o yaşlar durmak bilmezdi, yüzünü sel götürürdü ama yine de devam ederdi.
"Seni dinliyoruz tatlım." dedi Mutlu. Elif'e baktım anlatmaya çekindiğini düşündüm bir an ama çok rahat bir insan olduğu için anlatmaya çekinmeyeceğini biliyordum.
Boğazını temizleyip parmaklarıyla oynamaya başladı. "Liseden beri o vardı biliyorsunuz zaten. Tipim olan birisi değildi, kafa yapılarımız çok uyuşmuyordu fakat beni öyle bir sevdi ki bende onun beni sevmesini sevdim önce, sonra iyisiyle kötüsüyle her sonucuna katlanarak onunla olmak istediğimi fark ettim. Oldum da sonuç şu an hüsran olsa da pişman değilim. Hayatıma renk kattığı günleri asla unutmayacağım." Bunları biliyordum, biliyorduk zaten ama anlatmak istediği yerden anlattığı için bir şey demeden dinlemeye devam ettim. Kızlar da benim gibi düşünüyor olacaklar ki sessizce Elif'in devam etmesini bekliyorlardı.
"Kimseye anlatmıyordum onu çünkü ailemin kulağına gider diye korktum hep. Ailem istemiyordu çünkü ciddi bulmuyorlardı yaşımdan ötürü. Ben on altı yaşında babamdan ölesiye dayak yedim çünkü babam beni onla konuşurken yakaladı elimdeki telefonu alıp ona küfrettikten sonra telefonu duvara fırlatmıştı; keşke o zaman tek parçalanan telefon olsaydı... " Buruk bir şekilde gülümsüyordu; acı akıyordu dudaklarının kenarından, saydam ve bir o kadar kararmış acı.
"Liseyi bitirdikten sonra mezuna kaldım. İdil de vardı yanımda, o her anımda yanımdaydı, asla ödeyemem hakkını." deyip elimi sıktı dostane bir tavırla. İçtenlikle tebessüm ettim. "Köyde sınava hazırlanamayacağımız için babalarımız bizi Besni'de bir dershaneye yazdırmıştı. Orada hürdüm; istediğimi giyiyor, haftada bir kere de olsa o benim yanıma geliyordu ve onunla vakit geçiriyorduk. Mezun yılım hem onunla hem de çok ders çalışarak geçti. Dershanede herkes sevgilim olduğunu biliyordu onlara hafif çıtlatınca durumu hemen onun keko oluşundan ve benimle denk olmadığından bahseden lüzumsuz insanlarla çevrilmeye başladı etrafım. Ben de bir anda herkesle sohbeti kesip sadece derslerimle ilgilenir oldum. Yine o, haftada bir bazen iki defa yanıma geliyordu. Mutluydum çünkü ona aşık olmuştum ve onu seviyordum. İlişkimizi yaşımızdan ötürü ciddi bulmuyordu kimse ve sürekli onun şahsına karşılık eleştiriler alıyordum ama bu hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Günden güne ona daha çok bağlandım o beğenmedikleri çocuk benim sevgimle ve benimle daha da değişti insanların onda yadırgadığı ne varsa hepsi birer birer kayboldu. Cümlenin başında kafa yapılarımızın uyuşmadığına değinmiştim; tanıdıkça anladım aslında biz o kadar birbirimizmişiz ki onca yıl hep beraber kalabildik."dedi eski günlerin özlemi yüzüne yansımıştı ağlıyordu halen ama bir yandan da gülüyordu. Şahit olduğum o günlere ben bile gıpta ile bakarken onun şimdi özlemesini hiç garipsemiyordum. İzleyen bile o günleri ararken bizzat yaşayan neden aramasın ki?..
"Nasıl ayrıldınız peki? Her şey bu kadar yolunda giderken bir anda ne oldu?" diye sordu Laçin. Bunun cevabını benden başka hiçbiri bilmiyordu. Elif anlatmayınca onlar da hiç sormamıştı.
Elif güldü hafif bir şekilde ardından gülmesi arttı önce gülmesi sonra sesi... Kahkahalarla gülerken gözlerinden de yaş akıyordu. Hepimiz şaşkınca ona bakarken o bir anda çığlık çığlığa ağlamaya başladı. Ellerini yüzüne kapatıp iç çeke çeke ağladı. Ellerim ve kollarımı Elif'e sararken buldum kendimi. Başını omzuma yaslarken sesli şekilde ağlıyordu. Elif çığlık çığlığa ağlayacak bir insan değildi. Elif o haberi duyduğu gün sabaha kadar sessizce ağlamıştı ama bugün çığlık atıyordu. O günle bugün arasında kaç acı geçmişti?
"Elif'im sakin ol. Kendine gel düzelecek her şey." diye kulağına mırıldandım. İç çekmeye başlayarak sakinleşmeye çalışınca saçlarını okşadım. Furkan'ın gideceği gün kestirdiği saçları hâlâ aynı boydaydı, uzamasına izin vermemişti.
"Şşş... Güzelim hadi ama sakinleş, bu kadar güçsüz durma." diye tekrardan kulağına konuştum. Başını omzumdan kaldırıp nefes almaya çalıştı. Laçin o sırada kalkıp terasın kapısını açmıştı.
Elif gözlerini, yüzünü silerken düzensiz nefes alış verişleri ve iç çekmeleri hâlâ devam ediyordu.
"Terasa geçelim mi? İyi gelir belki." dedi Mutlu, üzgün bir sesle.
Elif sadece kafasını salladı ve ardından kalkıp terasa geçti. Küçük terasımda beyaz renkte üç kişilik bir koltuk, yine beyaz olan tek kişilik bir koltuk ve kahverengi bir sehpa vardı, köşede ise kahverengi iki kişilik bir salıncak vardı. Ben bu eve taşınmadan önce burası böyleydi ve evde en beğendiğim yer burası olmuştu. Elif üç kişilik koltuğa oturduktan sonra kafasını koltuğa yaslayıp İstanbul'un ışıltılı ışıklarından dolayı belirgin olmayan az yıldızlı gökyüzüne bakmaya başladı. Yanına oturduk. Dalmıştı, bir hareketlenme hissedince ayaklarını topladı ve bakışlarını gözyüzünden çekip bize çevirdi. "İyi misin?" diye sordu Laçin. Sadece kafa salladı ve boğazını temizledi. "Elif, anlatmakta zorlanıyorsan anlatma güzelim. O anları hatırlayarak tekrar yaşamak zorunda değilsin." dedi Mutlu. O günden sonra Furkan'la hiç karşılaşmadığını biraz önce o çığlıklardan anlamıştım.
Elif elinin tersiyle yüzünü sildi. Biraz önceki halinden dolayı toparlanmaya çalışıyordu. Bu halini daha önce kızlar görmemişti çünkü.
Boğazını temizleyip "Bana su verir misin?" dedi bana bakarak kısık ve pürüzlü bir sesle. Kafamı sallayıp mutfağa gittim ve bir su şişesi ve bardak alıp terasa geçtim. Şişedeki suyu bardağa boşalttım ve hepsini içemeyeceğini bildiğim için bardağı yarım doldurdum. Eline verdikten sonra su şişesini de sehpanın üzerine bıraktım. Yerime otururken Elif de içtikten sonra bardağı sehpanın üzerine bırakmıştı.
"Sınava bir ay kalmıştı, dershaneden gelmiş,yemek yemiş ve yatağımda uzanıyordum. O gün İdil'le küsmüştük. Bana bağırmıştı ve ben üzerime bağırılmasından nefret ederdim." Hatırlıyorum o günü. Yer değişikliğinden ve sınav psikolojisinden dolayı zaman zaman depresyona girebiliyorduk. Ben de depresyondaydım ve Elif o gün üzerime çok gelmişti hafif sesini yükseltince de ona bağırmıştım. İçimdekileri çok dışa yansıtan biri değilim ama çok öfkelenince bağırabiliyordum babam gibi... Küs kalınca kötü hissettiğim için sabah özür dilemiştim ve lavaboya gitmiştim içeri döndüğümde o da benden özür dileyip dershaneye gitmişti. O gün birbirimizden özür dilemiştik ama yine de gün boyu küs kalmaya devam etmiştik. Gece yurda gidince bana Furkan meselesini anlatmıştı. Ben dışında herkese anlatmıştı daraldığı için, barışınca da bana anlatmıştı. Oysaki o gün gelip anlatsa küs kalmazdım ona.
"Dershaneye erken gitmişti küs olduğumuz için. Ben, Furkan'ın gelmesini istediğim ve biraz da halsiz hissettiğim için gitmemiştim gece etütüne. Furkan o gün gelmedi ama aradı."
"Ayrılmak istediğini mi söyledi?" diye sordu Mutlu. "Ama bir yandan neden bir anda ayrılmak istediğini söylesin ki?" dedi Laçin, Mutlu'ya karşılık. Ayrılmak zorunda kaldığı için ya da ayrılmayı en kolay yol olarak gördüğü için bunu yaptı demek daha doğru olur.
Elif ağlamıyordu ve sakinleşmişti. "Aradı önce sohbet ettik. Nerede olduğunu sordum o gün o gece ona. Söylemedi. Ben ısrar etmeseydim benden saklayacaktı bu durumu." dedi sesindeki öfke o geceki hislerini koruduğunu belli ediyordu. "Arkadaşları bir kavgaya karışmış. Bıçaklı, silahlı bir kavga. O, o kadar aptal ki arkadaşları yüzünden başı yanacağını düşünmeden kavganın olduğu çevre köylerden birine gitmiş -köyün adını şu an hatırlamıyorum.- Kendisi kavgaya karışmadan uzlaşma ile sorunu ortadan kaldırmış ve kendinden yaşça küçük olan iki arkadaşını da alıp bizim köye doğru yola çıkmışlar. Yolda jandarma durdurmuş; onun ve iki arkadaşının üzerini aramışlar bir şey çıkmamış. Sonra jandarma arabayı da aramış ve bagajdaki kesici aletleri görmüş. Hiçbir şey demeden onu evine göndermişler. Yolda giderken abisini arayıp durumu anlatmış. Abisi bağıra çağıra küfretmiş ve onu bir daha bu topraklarda barındırmayacağını söylemiş." dedi ve sustu. Birkaç saniye sonra devam etti. "Söz vermişti bana, bu tür işlere bulaşmayacağına dair ama sözünü tutamadı her zaman ki gibi..."
"Neden taşıyormuş onları? Kavgaya da karışmamış." dedi Mutlu anlamadığını alenen belli ederek.
"Bilmiyorum. Kimin onlar diye sordum ona bağırmıştım hatırladığım kadarıyla. Utanç dolu bir sesle benim demişti. Ardından biri bana tuzak kurdu jandarma normalde arama yapmazdı dedi. Bu olası bir şeydi sorunlu olduğu insan sayısı fazlaydı çünkü. Yanındaki çocuklar da çok korkmuş onları eve bıraktıktan sonra evine geçmişti. Kendisi eve girmeden haberi girmişti. Ailesiyle de kavga etti ardından abisi aradı ve karakol komutanıyla konuştuğunu bir ihbar üzerine arama yaptıklarını söylediğinden bahsetti. Abisi asker olduğu için bu bilgiye ulaşması kolay olmuştu." Derin bir nefes alıp sesli şekilde vermişti.
"Hapse mi girdi? Ne oldu ona?" dedi Laçin.
"Hayır, hapse girecek bir suç işlemedi. Bana ayrılmamız gerektiğini çünkü ailesinin onu Almanya'ya dedesinin yanına göndereceklerinden bahsetti. Gitmek istemiyordu fakat çalışacağı bir işi, ailesinin yüzüne bakacağı bir yüzü yoktu. Sorunlu çocuk olmaktan utanç duyuyordu artık."
"Ayrılmak istemediğimi ve uzağa gitse bile konuşmaya devam edebileceğimizden bahsetmiştim ona ama bunun mümkün olmadığını söylemişti. Seni seviyorum hayatına bak bir tanem demişti bana son olarak ve telefonu kapatmıştı. Ağlıyordu ben de ağlıyordum ve ikimizi de acı içinde boğarak o telefonu kapatmıştı." Eliyle yüzünü kapattı ardından nefes alıp yüzündeki saç tutamlarını kulağının arkasına yerleştirdi.
"Defalarca aradım, mesaj attım ama hiçbir şekilde geri dönmedi. İdil yurda geldiğinde ona anlatmıştım o da konuşmuştu onunla. Ama onun dediği tek şey: beni affetsin onu çok seviyorum ama yapamam, olmuştu. Sabaha kadar İdil'in dizinde ağlamıştım. Toparlanmam zaman aldı fakat önümde bir sınav olduğu için kaybedecek zamanım yoktu. İçimde onu yok saydım ve sadece çalıştım. Görüyorsunuz ki çok güzel yok saymışım." Gözyaşlarını saymıştım o gece ve her gözyaşına bir cümle bırakmıştım. O gün sadece Elif ve Furkan üzgün değildi bende üzgündüm, onlar için üzülmüştüm.
"Öyle deme. Bu senin karar verebileceğin bir şey değil ki. Duygusal bağları akılla taşıyamazsın Elif." dedi Mutlu, Elif'in omzuna dostane şekilde dokunurken.
"Üzme kendini, güçlü ol. İnan geçmiyor ama alışıyorsun, bugün ki duygusallığının sebebi yıllardır onu görmüyor oluşundu." dedi Laçin.
"Aşk acısını biliyor gibi konuşuyorsun Laçin."demişti Elif dudağının kenarı havalanırken. Laçin burukça gülümseyip omuz silkmişti.
"Uyuyalım mı artık? Bence bu gecelik dram kotamızı doldurduk!" dedi Elif ayağa kalkıp bize bakarken. Gözyaşları akmıyordu aksine gülümsüyordu.
Misafir odasını Mutlu'ya kendi odamı Laçin'e vermiştim. Elif salondaki kanepede uyumak istediğini söyleyince onu kırmayıp kanepeye çarşaf serip yorgan ve yastık getirmiştim. Ben iki kişilik koltuğa uzanırken o da L koltuğa uzanmıştı. Laçin ve Mutlu çoktan uyumuştu, saat gecenin üçüne tekabül ediyordu.
"Eşek gibi özlemişim biliyor musun?" dedi Elif. Gece, uykusu ne kadar çok olursa olsun sohbet etmeden uyuyamazdı, gece sohbetini çok seviyordu.
"Ona öfkeli değil misin?" dedim diyecek bir şey bulamayarak.
"Öfkeliyim, kırgınım, kızgınım ama hâlâ aşığım." dedi.
"Başkasına aşıkken sevmediğin biriyle mi evleneceksin yani?" diye sordum aklım restoranda bana, ben evleniyorum, demesinde kalmıştı.
"Hayır böyle bir şey yapmayacağım. Mutsuz bir hayata kurban etmek istemiyorum kendimi." dedi.
"En doğrusunu yapmış olursun." dedim.
"Hıhım..." diye mırıldanınca kafamı yastıktan kaldırıp ona baktım gözlerini kapatmıştı. Bugün herkes için ama en çok da onun için yorucu bir gün olmuştu.
"İyi geceler Elif."dedim ve yastığıma gömülüp gözlerimi kapattım. Elif hemen uykuya dalan biri olduğu için cümlem cevapsız kalmıştı.
"Ankara'ya gitmek istemiyorum, hayır istemiyorum! Göndermeyin beni lütfen."
"Gideceksin diyorsam gideceksin yoksa topla pılını pırtını defol! "
Gözyaşları içinde Altan Bey'in odasından çıktım ve kapıyı kapattığımda Nevşin'le burun buruna geldim.
"Her şeyi abin sayesinde kazandın. Kendi başına hiçbir şey yapamayacak kadar zavallısın!" Nevşin üstüme doğru gelirken geri geri gittim.
"Hayır! Her şeyi kendi emeğimle kazandım."
"Yalan söylüyorsun, yalancı!" Nevşin üzerime doğru gelirken ellerimle yüzümü kapattım.
"Kandırdın beni, özel hayatımızı ifşa ettin! Nefret ediyorum senden, nefret!" Karşımda ağlayarak bana bağıran Sanem'i görünce afalladım. Nevşin nereye gitmişti?
"Sanem, işim gereği bunu yapmam gerekiyordu." Ağlayarak ona doğru bir adım attığımda geri çekildi.
"Uzak dur benden, bu yaptığının bir bahanesi yok." Öyle bir bağırdı ki irkilerek bir adım geri attım.
"Sanem, beni dinle lütfen. Ben sormadan sen anlattın ve böyle bir görev de verilince-"
Ağlıyordum ve bir yerden büyük bir gürültü geliyordu. Bir zil sesi, hayır kapı yumruklanıyordu.
"Allah senin belanı versin İdil." Sanem nefretini saklama gereği duymadan tiksinerek yüzüme bakıyordu. Sesi kulağımda yankı yapıyordu.
"Bunu yanına bırakmayacağım." Yediğim tokatla yüzüm sol tarafa kayarken geriye sendeledim.
Nefes nefese irkilerek uyanırken göğsüm hızlı hızlı inip kalkıyordu. Alnım ter içinde kalmıştı ve kendimi çok aciz hissediyordum.
"Beni bir kere dinleyecek olsaydın eğer bunlar yaşanmazdı. Ama sevgin gibi sen de yalanmışsın."
Duyduğum erkek sesiyle kaşlarım çatıldı. Yastığımın altındaki telefonumu alıp saate baktım. 05.52
Korka korka üzerimden battaniyeyi çektim kalbim ağzımda atıyordu gerek gördüğüm rüyadan gerekse duyduğum o sesten...
"Ben mi dinlemedim seni? Bunu beni terk edip çekip giden adam mı söylüyor? Tutamadığın sözler gibi aşkını da elinde tutamadın sen!" Titrek bir o kadar da dikbaşlı bir ses.
Salondan çıktığımda Elif'i ve onu gördüm. O? Onun burada ne işi vardı?
Elif söylediği sözlerden sonra iki eliyle Furkan'ı göğsünden ittirdi. Furkan bir adım geri gitmişti fakat bunu Elif ittirdiği için değil de kendi isteğiyle yapmış gibi duruyordu.
"Elif, ben seni terk etmedim. Gitmek zorunda kaldım." Furkan acıyla cümlelerini sarf ederken gözlerim dolmuştu.
"Bana, Elif deme!" Elif işaret parmağını tehdit eder gibi ona uzatarak kısık sesle konuşmaya çalışıyordu. Zorlanıyordu, güçlü durmakta, onun karşısında konuşmakta zorlanıyordu. Furkan, ona ne zaman ismiyle seslense ciddi bir durum olurdu ama Elif, kendisine ismiyle hitap etmesini hiç sevmiyordu. Bir tanem diye seven adamın kendisini ismiyle çağırmasını tabii istemezdi.
"Elif, sakin ol. Uyanacaklar."
"Bunu buraya gelmeden düşünecektin. Neden geldin neden? Ne yapmaya çalışıyorsun?"
" Ben- "
"Sen ne?" Elif gittikçe Öfkeleniyordu. Eliyle alnını sıvazladı. Furkan buraya neden gelmişti?
Bakışları eline kaydı, kambur duruyordu ve bir anda doğruldu ve gözlerini Furkan'ın eline sabitledi. Sol elinde bir alyans vardı. Ne? Alyans? Sol elinde? Evlenmiş miydi? Şok olmuş şekilde onlara bakarken kapının pervazına tutundum.
"Bilmediğin şeyler var. " Furkan kısık sesle konuşurken kamburlaşmaya başlıyordu. Sanki artık bir şeyler ağır geliyordu ve taşımakta zorluk çekiyordu.
"Evet var." dedi Elif. "Hayırlı olsun senin adına sevindim." Sevindi mi? Bu kız delirdi mi? Eskiden arkadaşlarmış gibi davranması normal değildi.
"Ne? Anlamadım. Ne sevinmesi ne hayrı?" Furkan kafası karışık bir şekilde ona bakarken Elif'e çok farklı bakmaya başladı. Yüzünü inceledi, boynunu, boydan baktı, sadece ellerine bakamadı. Elif'in elindeki yüzüğü görmemesi imkansızdı. Restoranda mı fark etmişti? Bu yüzden mi gelmişti buraya?
"Evlenmişsin." diyebildi Elif kendini sıkıyordu ama gözünden bir damla yaş yanağında bir yol çizmeye başlamıştı ardından bir damla daha ve bir damla daha düşecekken elinin tersiyle sildi. Furkan elemle bakıyordu, biraz özlem ve biraz da hayal kırıklığıyla...
"Senin nişanlandığın gibi mi? Atalay'la iyi anlaşıyor musunuz bari? Düğün ne zaman Elif?" Elif, Atalay'la mı... Ne?
Furkan konuşurken Elif'in üzerine gittiğinin farkında değildi Elif de geri geri gittiğinin farkında değildi ağlıyordu ama gözlerinde korku da vardı. Elif vestiyere çarparken Furkan durmuştu aralarında çok az bir mesafe vardı. Sağ elini Elif'in bir yanına koyarken üzerine eğildi.
"O si-" Sustu. Eliyle yüzünü sıvazladı.
"O yüzüğü bende senin parmağına takabilirdim Elif." Elif ağlarken acıyla Furkan'ın gözlerine baktı. Sol gözünden bir damla yaş akarken hızlıca sildi Furkan ve Elif'e baktı.
"Ama takmadın Furkan. Başkasının yüzüğü parmağındayken benimle bu şekil durman bu şekil konuşman ne kadar doğru? Sana dokunmak istemiyorum çekil üzerimden."
"Çok özledim seni. Bir adım bile atmak istemiyorum. Seninle sonsuza kadar böyle durmak istiyorum."
"Çekil dedim. Bağırırım yoksa." Elif durmak bilmeyen yaşlarını eliyle silerken Furkan'a karşı sesi buz gibiydi.
"Elif yapma böyle. " Gözlerim dolu dolu iki arkadaşıma bakarken bu şekil durmamın ve onları izlememin doğru olmadığını biliyordum fakat yerimden kımıldayamıyordum.
"Ne yapıyorum? " Elif'in sesi beni bile üşütürken Furkan'ı düşünemiyordum.
"Buz gibi bakıyorsun, buz gibi konuşuyorsun. Sanki bir geçmişimiz yokmuş gibi, iki yabancıymışız gibi bakıyorsun."
"Olan geçmişimizi de kendinle götürdün. O geçmiş kayboldu Furkan. Kaybolan şey sonunda yok olur. "
"Bana saygın yoksa karına saygı göster bu şekil durmamız çok yanlış. Sana dokunmak istemiyorum, çekil üzerimden."
"Sana yakın durmamdan tiksiniyor musun? Atalay'la hiç böyle durdunuz mu? Kaç kere öptü seni? Kaç kere dokunduğum yüzüne, gözlerine dokundu? Ben ileri gitmemek için kendimi tutarken siz kaç kere ileri gittiniz Elif? Beni istemeyen baban onda ne buldu da onun yüzüğü senin parmağında? Neden ben değilim de o? Neden? " Furkan gözlerinden akan yaşlara müdahale etmezken gözyaşları kendine bir yol çizip çenesine kadar aktı her damla sakalında kayboluyordu. Elif, Furkan'a baktıkça kayboluyordu, Furkan acı çekerken de çektirirken de mahvoluyordu. Kendisinin olmadığı bir geçmişin içinde Elif'in yanında birini düşünmeye katlanamıyordu.
Ağır bir tokat sesi evin içini doldururken Furkan afallamıştı. Elif nefes nefese ağlarken gözleri öfke saçıyordu.
Furkan geri çekilirken Elif de dik durmaya çalışıyordu. "Olmadığın bir geçmişi sorgulamaya hakkın yok. Şimdi defol git daha fazla rezalet çıkarma."
Furkan kırgın ve yaşlı bakışlarını son kez Elif'e değdirip ardından kapıyı çekip evi terk etti. Elif elini tutarken avucunun içini sıkıyordu. Ayaklarında vücudunu daha fazla taşıyacak gücü bulamayınca vestiyerin dibine çöktü. Kafasını vestiyere yaslarken bir yandan ağlıyordu bir yandan da Furkan'a vurduğu elini sıkıyordu kırmak istercesine.
Sessizce yanına ilerledim. Dizlerimi kırıp yanına çömeldiğimde yaşlı gözleriyle bana baktı. Onu kendime çekip sarıldım. Sarılarak güç vermekten başka yapabileceğim hiçbir şey yoktu.
"Evlenmiş." dedi Elif hıçkıra hıçkıra ağlarken. "Ölmek istiyorum İdil. Çok canım yanıyor." Ona daha fazla sarıldım.
"Elif, bence onunla konuşmalısın ikinizin de birbiriniz hakkında bilmesi gereken şeyler var. Birbirinizi dinlemeyerek kendi canınızı yakmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz."
"Yapamam." dedi Elif göğsüme sokulup ağlarken.
"Kendine gel halledeceğiz Elif."
"Düzelir mi İdil? Tekrar onunla... Hayır tekrar diye bir şey olmayacak."
"Hiçbir şey uzun süre devam etmez elbet biter Elif. Acı da biter mutluluk da ama hep tekrar eder. Düzeleceksiniz, düzeleceğiz." dedim saçlarını sevip kafasını öptüm.
|
0% |