Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10.Bölüm: Patates Çuvalı

@uykulupanda

Pırıl Şentürk…
Bir adam nasıl hem sinir edip, hem mutlu edip, hem edepsizleşip, hem de masumlaşabilirdi. On dakika boyunca bakıştığım kapıdan bakışlarımı ayırmamı sağlayan şey Pamir’in uyku mahmuru sesiydi. “An…ne baba giytdi mi? Özsüy dileyim uyuk kalmışım.” Öyle yaralı bir çocuktu ki, yaptığı her şeyin suç olduğunu sanıyordu. Anlaşılan Barut’un evindeki ejderha kılıklı kadınla atmamız gereken birkaç savaş vardı. Şimdilik Pamir’imle ilgilenme kararı almış ve yere eğilip kollarımı açmıştım.


Açtığım kollarıma birkaç saniye bakmış ardından koşup gelmişti. Sıkı sıkı sarılmaya başladığımız gibi minik boynuna öpücükler kondurmaya başlamıştım. Yerden kucağımda Pamir'le salona geçmiş ve ikili koltuğa oturmuştum. Bir yerden sonra boynunu öpmem onu huylandırmış olacakki boynunu kapatmaya çalışmıştı. Küçücük çocuk bile ayağı alçılı halde paytak paytak bana gelirken beyefendi anca öpüp koklayıp hevesini alıp kaçıyordu. Ne ala memleketti öyle ya.


Bir süre daha Pamir Ege'yle oynayıp uykusu geldiğinde onu odama götürüp iyice pışpışlamış ve uyutmuştum. Şimdi sıra yarının programını hazırlamaktaydı. Telefonumdan Elif'in numarasını bulupçaldırmış ve açmasını beklemiştim. Açtığı gibi kulaklarıma dolan sıcacık sesine cevap verdim usulca. "Aşkım iyiyim öyle benim oğluşu uyuttum dedim aşkımla bir sohbet edelim. Hem de yarın yapacaklarımızı planlayalım." Sesimde duyduğu tonla kıkırdayıp konuşmuştu. "Hadi bakalım yine kimi lastikli çarşaf yapıp genelev yatağına takacağız. gönder gelsin aşk kuşum."
Gülerek yanıtladım Elif'imi. "Ay hayatım yok mu şu Barut beyin karısı kılıklı baldızı. Ben diyorum ki, gidelim Pamir'ime yaptıklarını ona yapalım. Ama sıkıntımız şu ki, bizim şekerleri ne yapacağız?" Benim gibi imalı imalı gülmüş ardından yanıtlamıştı. "Aşk olsun bacimm. Karşında bugüne bugün itfaiye hortumunu yola getirmiş bir çıtır var. Veririz benim hortumun anasına. Kraliçe gibi kadın ayol Yağız'ı kesin üvey aldılar. Başka ihtimale ihtimal vermem. Neyse hatun ben ararım şimdi Sibel annemi yarı geçerken bırakır dönerken alırız."


"Tamam aşkım bunu da hallettiğimize göre asıl sıkıntıyı söylüyorum hazır ol." demiş ve derince bir nefes alıp tüm ciddiyetimle sormuştum. "Şimdi biz bu pembe ojeli çakma panteri haydarla mı kovalarız yoksa ben bizim memleketten acil kaynak talep edeyim mi?" neyse ki benim canım arkadaşım da benim gibi ciddi bir insandı. Ciddi sorduğum soruya ciddi bir şekilde cevap vermeye başlamıştı. "Sizin oradan gelecekleri beklerken çürümeyelim ablam. ben hemen benim aşiret paket kuzene haber edeyim sabaha kapımıza teslim gelsin."


Elif'in annesi Perihan teyze aşiret kızıydı. Rasim amcayı okumaya gittiği şehirde gördüğü an vurulmuş ve tüm aşireti toplayıp okuldan evini öğrendiği Rasim amcanın evine Rasim amcayı istemeye gitmişlerdi. Rasim amcanın babası istemeye onların gitmesi gerektiğini söyleyip Rasim amcayı vermeyince, Perihan teyze aynı gün yedi passatla Rasim amcayı kaçırmıştı. Ertesi yılda evlenmiş mezun oldukları senede Elif'i yapmışlardı.


"Yok hayatım biz en iyisi güzel ojeli tırnaklarımızı saplayalım ama kırmızı mı sürsek kan rengi belli olmasın. Yolda kolumuzdan tutup nezarete atmasınlar sonra." söylediğim fikir mantıklı gelmiş olacakki onaylar mırıltılar çıkarmıştı. Bir saate yakın konuştuktan sonra çok şükür kapatmıştık ki telefonuma bir mesaj gelmişti.


05** *** ** **: Son hatalar hep pişmanlık getirir. Son hatam babana inanmak pişmanlığım seni kaybetmekle sınanmak olsun. Ama sen hep gönlüme yakın ol, gönlümde ol Pırıltım... İyi geceler.


Aramızda var olan yalanlar, onun son hatası olacak gibiydi bu gidişle. O bana anlatmadıkça içimdeki aşkı söndürüyordu. ben onu duymadıkça kalbini kanatıyordu dilim. kalbimdeki kırıklarla uyuyacağım bir gece daha ansızın gelmişti. Odaya geçip Pamir'in yanına uzanmış, kolumu minik başının altına almıştım. Nasıl olsa birkaç saate kendisi yatıyordu koluma. En azından uykusu bölünmezdi.
.
.
.
Öğlene Doğru...
Pırıl Şentürk...


Kucağımda oğlumla Elif'imin kayınvalidesinin evine doğru yürüyordum. Yanımda biricik yeğenim ve anası da vardı tabi. Pamir kaçamak bakışlarla bir Elif'e bir Tuğçik'e bakıyordu. Kıyamam kuzum her yabancı gördüğünde korkuyordu. Yol boyu Pamir yanımızdaki iki hatunu dikizlerken ben tyt matematik rengi ojeli tırnaklarımla sırtını ovalıyordum.


Sibel hanımların evinin önüne geldiğimizde hızlıca evin bahçesine girmiş ve kocaman bahçeye bakarak karımla birlikte iç geçirip müstakil dört katlı binamsı varlığa girmştik. ikinci kata çıkıp Sibel hanımlarda bir yarım saat oturmuşken beklediğim o malum soru gelmişti. "Pırıl kızım sen bekar değil miydin sanki? Yanlış anlama ama çocuk üç dört yaşında gibi duruyor onun için sordum. Bizimkilerin düğünde bekar olduğundan emin..."


Sağ olsun bir taneciğim hemen olaya el atmış ve kayınvaildesinin açık çenesini kapatmıştı. "Anne Yağız'ımın şefi vardı ya hani. Onunla yavuklulardı işte o zamanlar bile. Sonra anlatırım ben sana. Hadi Pırıltım kalk gidelim geç kalırsak Argun bey bizi kapıdan koymaz sonra." evet arkadaşlar işe diye dayağa gidiyorduk. Hemen benimkinin peşine kalkmış ve hızlıca evden çıkıp kaçmıştık.


"İyi kadın özünde ama çenesi çok be ablam. Kusuruna bakma sen onun yani. Diyorum sana Yağız'ımın bu kadından çıkması imkansız." birlikte gülüşmeye başlamıştık. Gülüşe gülüşe yaptığımız sohbet Barut'un evine geldiğimiz an bitmişti. Derin nefes alıp sinirlerimize hakim olmaya çalışarak kapıya yaklaşmıştık. Elif'in "Kapıyı kırsak mı ki?" sorusuna anında saçmalama demiş ve cebimdeki anahtarı çıkarıp kapıyı sesini duyurmadan açmıştık.


Aralık kapıdan içeri girerken duyduğum ses ve konuşmayla gözüm seyirmeye başlamıştı. "Saçmalama kızım benimkini biliyorsun anlatmaz. Kızın babası da yetim adama kız vermem diyen yaşlı bir ucubenin teki. Yani eninde sonunda benim kollarım onun ilacı olacak. Saçmalama aşko ablamla isteyerek mi evlendi adam canım. Hem baldız baldan tatlıdır ayol. Bir tadıma baksa, ömrü boyunca tek dileği olurum adamın."
Uyuşan kemiklerimin ferilmeye ihtiyacı vardı ki ben bu isteği geri çevirecek kadar kötü bir kız değildim lütfen. Sessizce ilerleyerek Sevilay hanımcığımın platin sarı dibi gelmek üzere olan saçlarını bir anda bileğime dolamış ve başını arkaya germiştim. Ağzından kaçak çığlıkla arkasına doğru gözlerini çevirmiş ve beni görmesiyle kaşlarını çatmıştı. "Bırak beni kızım! Mağaradan mı çıktın bıraksana!"


Çığlıklarına aldığı tek cevap ise "Barut'tan ben çıkmadım ama birazdan sevgilim için ufak bir ev temizliği yapacağım doğru. Mağaramızı temiz tutmalıyız çocuğumuz var sonuçta." olmuştu. Ayağa kalkmasıyla botunu çıkarmadığım ayağımla sağ dizkapağının arkasına vurmuş ve dizlerinin üstünde yere çökmesini sağlamıştım.


"Sahi Sevilay'cığım anlatsana biraz bana da senin şu şefkatli kollarını. Ya da Pamir'e vurduğun kollar mıydı? Sahi Keyif aldın mı küçücük çocuğa vurmaktan tatlım? Ah bak soracaktım unuttum. Barut'un Pamir için verdiği paralarla kendine neler yaptın bakalım bir anlat kız, hoşuma giderse bende yaptırırım belki. Beleş para sonuçta değil mi?"


Elleriyle saçını tutan elimi tutmuş ayağa kalkmaya çalışıyordu. Fakat her çabasında sevgili ayağım benden bağımsız yerine oturtuyordu sağ olsun. "Bırak beni vahşi! Barut'a böyle yaranamazsın kızım! Değerlisiyim ben onun saçımın telinin hesabını sorar." söyledikleriyle attığım kahkaha öyle gürdü ki. En az bir beş dakika kahkaha atmış ardından cevap vermiştim. "Tatlım, Barut'a yaranmak hiçbir zaman amacım olmadı ki. O bana yaransın ayol. Kaldı ki, Barut'a yaranmama gerek yok canım. Adam bana yanık zaten. Senin kendine yaptırdığın tüm bu şeyleri yaptırmadan da onu etkileyebiliyorum, senin aksine."


Cebimden boştaki elimle telefonumu çıkarmış ve akşam mesaj atan numarayı aramıştım.


Mağaralı Kocam aranıyor*


Telefon ilk çalışta açıldığında gelen yumuşacık sesle içimdeki kelebekler aşkoluğuma zeval verecek düzeye geliyordu. "Pırıltım, efendim güzelim?" ama şu an hava atıp caka satmam, gün sonu götünü kesip sokağa atmam gereken bir platin canavar vardı elimde. Sakin ses tonumla sordum. "Oğlumun babası, önümde bir yaratık var diyor ki pembe bana daha çok yakışıyor. Barut beni daha çok sever kıyamaz. En çok beni seviyorsun değil mi? Pembe benim rengim değil mi?"


Ne olduğunu anlamasa da beni bozuntuya vermemek için konuşmuştu. "Tabi en çok Pırıl'ımı seviyorum. Pembe benim hatunumun rengi. Hele geçen odasında komodinin üstünde gördüğüm pembe doksan yazılı şey mükemmel bir parçaydı. Ama keşke balılık yemini ettğiğ mekanı da gör-" yüzüne kapatmıştım. Evet cidden yüzüne kapatmıştım çünkü anlattığı şey indirimden aldığım Victoria Secrets sütyendi.


Hafif öksürüp Elif'in anlayıp anlamadığını test etmek için gözlerimi hafifçe kaldırmamla gördüğüm sırıtan yüz hiç hoş değildi. Barut bey eksi beş yüz yediniz afiyet olsun efendim. Şimdilik bunu sonraya saklayıp bileğime dolanmış saçların sahibinin yüzüne eğilip en soğuk ses tonumla konuşmuştum. "Anlat bakalım kovalak* kadın kaç kere vurdun oğluma? Ah ya da dur sen söyleme ben tırnaklarını kırarken her tırnakta bir kelime söylersin."


Kabanımın iç cebinden bahçe makasımı çıkarmıştım. Önce kombinimi sonra makasın cebimde ne aradığını hızlıca özet geçmezsem ölürdüm vallahi. Şimdi aşkolarım kombinim kedi kadın uyarlamasına yakın. Üstümde takım elbise yeleğini anımsatan sıfır kol, düğmeli, arkası korseli olduğu için üst vücuduma tam oturan bir klasik parça vardı. Altımda yine üstüm gibi klasik ve yine üstüm gibi siyah olan, krep pantolonum vardı. Belime tam oturan krep kumaş tam üst parçanın altından başladığı için uyumluydu.


Ayakkabılarım ise yine siyah canavar bot olarak satılan modellerdendi. Kombinimin tek rengi tyt matematik mavisi çantam ve ojelerimdi. Makas işine gelirsek, dün gece sinirimden kudururken balkonumdaki çiçekleri budama işine girişmiştim. Fakat havanın derecesi gece bir taraflarımı dondurunca kabanımı üstüme geçirmiş ve eve geçerken makası cebimde unutmuştum. Sabah yolda da yanımda olduğunu fark etmiştim.
Son derece tatlı bir gülümsemeyle en sevdiğim tırnaktan başlayacaktım kesmeye. Baş parmaktan. En kalın ve en geç uzayan o muazzam çileden. Tam tırnağına uzandığım anda ağlayarak özür dilemeye başlamıştı. "Özür dilerim! Özür dilerim lütfen! Kesme!" Bakışlarımla Elif'e işaret verip Sevilay'ı tutturmuş ve önündeki masanın sandalyesine oturup çenesinden tutarak kızla göz göze gelmiş ve konuşmaya başlamıştım.
"Sen daha bir tırnağının kesilmesine dayanamıyorsun Sevilay. Söylesene küçücük bebeğe, öz ablanın bebeğine nasıl hiç acımadan yaraladın? Neden evimden sırtı, bacağı, kalbi sapasağlam o çocuk sadece dört saat sonra, altını çiziyorum sadece dört saat sonra kırık bir bacak -ki daha önceden kalma çatlakları olan bir bacaktan söz ediyoruz- tırnak izleriyle dolu bir sırt ve kırık bir kalple odamın koridorunda anne diye ağlarken buldum?"


Baş parmağındaki tırnağı olabildiğince dipten kesip devam ettim. Artık tek ağlayan o değildi. sol gözümden akan yaşla devam ettim sakince -benden çıkmayacak kadar sakin bir sesle- konuşmama. "Söylesene Sevilay, kalbin yüzün kadar çirkin mi? Söylesene niyetin neydi? Döve döve öldürecek miydin küçücük çocuğu? bu üç kuruşluk tırmaklarını saplarken küçücük sırtına hiç mi sızlamadı için?"
Ağlayarak konuşmaya başlamıştı. "Anlamıyorsun Pırıl! O vahşi vel- çocuk, o gün kafama vazo fırlattı. kaşımı patlattı benim!" hala kendini düşünüyor olması sinir hücrelerimin acıkıp beynime saldırmasına sebep oluyordu. konuşmadan sağ elindeki tüm tırnaklarını kırarak, yamukça, dipten keserken odada sadece tırnakların çıt sesiyle Sevilay'ın ağlayışları vardı. Sol elindekileri de kesmiş ardından tırnaklarımı yüzüne saplayarak konuşmaya başladım.


"Şimdi ne yapıyoruz biliyor musun tatlım? ben seni evden... pardon evimden atıyorum. Barut'un parasıyla aldığın giysileri ve marka çantaları dert etme hepsiyle özel olarak arkandaki kızılım ilgilenecek. Giysilerine kızıllık yakışacak bak hiç merak etme." Elif'le gözgöze gelmiş ve sadece ikimizin anlayacağı şekilde bakışıp sırıtmış ardından ikimizde bir anda ciddileşmiştik. Üstünde sadece sütyenvari bir tişört ve midi şortuyla bu havada dışarı çıkacak ve sokakta yatacak olması bir taraflarımı hiç alakadar etmiyordu şuan.


Elif'in leopar uzun bugüne özel tırnaklarıyla kolundan tutup sürükleye sürükleye merdivenden indirirken arkadaşımdaki deli gücünü hayranlıkla izliyordum. Sevilay bağırarak konuşmaya başlamıştı. "Şikayet edeceğim manyak karı seni! Beni benim evimden attığına çok pişman olacaksın! bu aşağılamanın mislini yaşatacağım kızım sana! Gelip benim olan her şeyi çalamazsın seni orospu!"


Elif'in durmasıyla hepimiz durmuş ve merdivenle bakışmıştık. çok bir merdiven kalmamıştı gerçi. Elif bana dönüp hızlıca konuşmuş ardından Sevilay'ı lök diye kalan basamaklardan atmıştı. Bir anda iki best friend olarak kahkahalara boğulmuştuk. "Patates çuvalı gibi gitti ya karı!" Elif'ciğimin pozitif yorumuyla gülerek kalan üç beş basamağı da inmiş ve bizim çuvalı kaldırmıştık. Kaldırdığımız gibi cebinden bir şeyler düşmüştü. Eğilip baktığımızda gördüğümüz şey daha da komikleştirmişti ortamı. Prensesimiz cebinde cumhuriyet altınıyla geziyordu resmen. Gülerek konuştum. "Kız Super Mario çıktı ya kız! Biraz da zıplasa altın toplayacak az sonra." Doğruya Doğruydu ama canım.
kapıya ilerleyip sevgili kovalakcığımı kapıdan çöp fırlatır gibi atmıştım. Sonrasında ise yapmam gereken bir şeyi yapmıştım. Telefonumu kulağıma yaslayıp çalışını dinlemiş ardından açılan telefona konuşmuştum. "İyi günler memur bey kapımın önünde bir kadın var da kapıma vurup burasının evi olduğunu söylüyor akıl hastanesinden kaçmış sanırım bir el atabilir misiniz?" polisler adres bilgilerimi almış ardından beş dakikaya geleceğini söylemişti.


Kapıyı döven Sevilay eşliğinde yukarı çıkıp prenses odası gibi olan odaya girmiş ve dolabı açıp bakmaya başlamıştık. Dolapta bulunan markaların nerdeyse tamamı markalar zincirinin tepesinde bulunan markalardı. Elif'e dönüp konuştum. "İtfaiyeciler sahiden iyi kazanıyor mu aşkım? Ona göre Barut'u nikahıma alayım bak." Elif ise gözünü çanta reyonundaki Hermes'lerden ayırmadan konuşmuştu. "Yavrum milyarderle evlensem bu kadar Hermes'im olmaz şaka mısın?" O halde bu kız çalışmadan bu kadar lüks markayı nasıl almıştı? bir bok kokusu alıyordu güzel biricik burnum.

 

Kovalak: Balıkesir yöresine ait argo tabir bir kelimedir. Gösteriş meraklısı, dikkat çekmeye çalışan kişi demektir.

Bu vesileyle Pırıltımızın Balıkesir güzeli olduğunu da öğrenmiş olduk. Hayırlı olsun aşkımlar.

Loading...
0%