22. Bölüm

22.Bölüm: Bir Yangın İki Yangın darmadağın...

Merve Şimşek
uykulupanda

Pırıl Şentürk...

Sabahın ilk ışıkları gözlerimi yakarken yüzümün çevresindeki minik, mis kokulu ve yumuşak perçemler yüzümü kaşındırırken uyanmaya çalışıyordum. Dünyanın en güzel kokularından birine uyanmak da ayrı bir güzel oluyordu şimdi. Olup biten zihnime doldukça içimdeki çocuğun gülümsemesi soluyordu sanki. Neyse ki o çocuk ruh yanımdaki hayat dolu bedenden güç alarak gülümseyebiliyordu.

Burnuma koku iyice sinsin diye saçlarına başımı gömmüş nefeslerimin onu gıdıklayabileceği gerçeğini tamamen unutmuştum. Usul usul göğsümde uyuyan bedene sokulurken o hafifçe kıpırdamaya başlamıştı. Saat, bu yaşlarda bir çocuğun uyanması için erken, benim yaşımdaki birinin uyanması için geçti. Fısıldar bir sesle henüz tam olarak uyanamamış Pamir Ege’me biraz daha uyumasını telkin etmiştim.

Birlikte uyumayı seviyorduk. Tanıştığımız andan itibaren kalpten hissettiğimiz o bağ, bizi birbirimize kenetlemişti. Belki büyüdüğünde ‘sen benim annem değilsin. Benim annem öldü.’ gibi iç acıtıcı cümleleri kuracaktı şimdi annesi kabul ettiği kadına. Ama benim ona olan sevgim hiçbir zaman kavramıyla ilişkilenip değişmeyecek. O bana anne dedi ve ben o an belki bedenimden değil ama kalbimden anne oldum. Her zaman Pırıl annesinin bukleli bebeği olarak kalacak bir çocuğa yuva olmuştum o andan itibaren.

Pamir Ege gözlerini açıp tatlı tatlı baktığında daha fazla dayanamamış ve karnını hafifçe gıdıklayarak hayranı olduğum cıvıltıları kendime hediye etmiştim. “Günaydın biriciğim. Ne güzel aydı bugün gün.” belki cümlemi anlamamıştı bile ama asla ne diyor bu kadın bakışı atmamıştı. Bunun yerine minik dişleri ile gülümsemiş ve burnumun ucunu öperek başını göğsüme yaslayıp günaydın dilemişti. “Anneciğim... günaydın... annem.”

Size kafamda çalan şarkıyı söyleyeyim mi? Pretty little baby... Pamir Ege’yle yan yana olduğum her an kafamda çalan melodi istemsizce bu oluyordu. Ama alışıyordum sanırım. Böyle güzel küçük bebeğe kim alışmazdı ki? Acaba Barut’ u boş verip oğlumun büyümesini mi bekleseydim? Bir saniye tamam sakiniz ben kocam olacak mağarayı seviyorum. Mağaramda beni seviyor mutluyuz biz tamam.

Kapımın çalmasıyla başımı geri atmış ve gir demek için ağzımı aralamıştım. Ama boşa açmıştım ağzımı. Klasik anne huylu annem kapıyı tıklamış ve cevap gelmeden dalmıştı. Neyse ki Ferah sultanı seviyordum. Bir de babamı yeniden alır da hayat kalitemi yükseltirse daha çok sevecektim. Sevecen gözleriyle önce Pamir Ege’me bakmış ardından bana dönüp konuşmuştu. “Kızım... favori damadım kahvaltıya geldi sen hala yatıyorsun. Hayır hadi yatıyorsun torunumu rahat bırak bari canım. Çocuk sen uyurken yalnız kalma diye tuvalete koşa koşa gidip geldi.”

Arkadaşlar... ben oğlumun büyümesini bekleyecek gibiyim de... Barut’a alıcı... Of! Tamam alacağım Barut’u. Çok ısrar ettiniz.

“Annem... senin tek kızın hatta tek çocuğun benim ya hani... nasıl favorin oldu?” dememle annem gülmüş ve asla cevap vermek istemeyeceğim bir şey söylemişti. “Favori çocuğum olmasan peşinde kardeşlerin olurdu yavrum. Favori çocuğumun favori kocası kontenjanından favori damadım oldu. İstersen babanla yeni bebekler yapalım kızım hm?”

Anneme sadece başımı hayır anlamında sallamakla yetinmiş ve kalkıp elimi yüzümü yıkamaya giderken kullandığım havlumu alıp odadan çıkmıştım. Elbette oğlumda yanımdaydı. Birlikte yıkayacaktık elimizi yüzümüzü. Lavaboya geldiğimiz esnada kapı açılmış ve Barut’la dip dibe gelmiştik. En sevdiğim en sevdiğim.

“Günaydın.” genişçe sırıtarak söylediği tek kelime bile beni gerçeklikten farklı farklı ütopyalara sürükleyebilirdi. Bu adam tehlikeliydi. Her yerim ayrı oynamadan hızlıca toparlanmış ve gülümsemeyle yanıtlamıştım. “Günaydın mağaramın çiçeği.” fakat oğlumun aksine babası... ne diyorsun yavrum bakışı atmıştı. Yani inşallah yavrum demek istemişti.

Pamir'in tuttuğu elimle oynamasıyla kendime gelerek hızla Barut mermisi kılıklımı kenara ittirmiş ve oğlumla içeri girmiştim. Bol sulu ama en fazla on dakika süren bir el yüz yıkama macerasından sonra tamamen ıslak olan tişörtümü değiştirmek üzere odama dönerken Pamir Ege’m daha fazla aç kalmasın diye onu yarı yolda mutfağa öpücükler eşliğinde yollamıştım.

Odama geçip kapıyı kapatacağım an irice bir el kapıyı tutmuş kendini içeri atıp kapıyı kitlemişti. Şaşkın bir yüz ifadesiyle baktığımı gören Barut’ cuğum sağ olsun açıklama yapmak için ağzını aralamıştı. “Eh.” elini ensesine atıp hafifçe kaşımış ve sadece eh mi diyebilmişti? Tam laf edeceğim an o da anlamış olacak ki hızlıca dudaklarını dudaklarımla buluşturmuştu. Herif beni benim odama atmış, üstüne üstlük beni benim ailemin evinde –ses yalıtımı olmayan bir ev- dan diye öpmüştü. Ah ulan dün nişanlanmış olsaydık, bugün yüzüğü takmamışken sen nasıl elin karı kızlarını öpersin diye trip atmak vardı. Neyse artık güzel tripim... başka baharda görüşürdük elbet...

 

 

Olaylardan İki Hafta Sonra Nişan Günü...

Barut Aslan...

Bugünü sorunsuz atlattığımız anda artık bir nişanlım olacaktı. Üstelik Pırıl’la nişanlı olacaktım. Şu an gayet iki haftalık taze nişanlı olabilirdik ama olsundu. Geç olsun güç olmasındı yeterdi. Mesaimiz bitmiş Yağız, Alper, Ferdi, Kenan ve birkaç ekip üyemizle mahalle berberimizdeydik. Pamir annesine güzel görünmek istediği için bizimle gelmemiş bakıcısıyla evde süslenmekle meşguldü. Annesinin aldığı şeyleri giyip yakışıklı olması lazımmış. Yoksa Özkan dedesi annesini bize vermezmiş. Vermezse kaçırırız aslanım diyemeyince el mecbur kabul etmiştim.

Damat tıraşı olmak için bir haftadır uzattığım sakal ve bıyıklarıma veda ettikten sonra hanımı o güzellikle görüp kaçırmasınlar diye alelacele çiçekçiye gitmiş lale buketini beyaz pelur kağıdına sardırmış ardından çikolata kutusu için Pırıl’ın lisede gittiği dükkâna gitmiştik. Gümüş tepside beyaz kağıtlara sarılıp mavi kurdelelerle paketlenmiş çikolataları gördüğümde tercihimin ne kadar yerinde olduğunu anlamıştım. Mesajla titreye telefonumu stresten terlemiş parmak izimle zar zor açarak gelen mesaja kalp krizi geçirmiştim.

 

Kimden: Parıltılı Kızım <3

Kime: Siz

1 fotoğraf alındı*

Nasıl olmuşum kocam? Hele bir yorumlara yaz.

Düğünümüzde kükre aslanım hayır hayır çaldıracağım.

Ay peki peki giriş müziğimiz ne olacak?!

Düğün iptal! İptal!

Ben şarkı listesini belirlemeden değil evlenmek buluşamayız bile kocam.

Sırıtarak kendi kendine delirdiği mesajları okumuş ve biraz daha cevaplamazsam eski nişanlısı olacağımı fark etmiştim.

 

Kimden: Siz

Kime: Parıltılı Kızım <3

Yavrum... sen hep güzelken bizim işimiz yaş. Biraz fazla özledim seni. Geleyim de versin baban artık seni bana. Karımsız ev çekilmiyor karım.

Sahi bu elbiseyle olacaksan ben yolda bizim ekibi şarampole sallar gelirim.

Bir de... Seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum.

Bu gece o gece yavrum.

 

Merakla hangi gece olduğunu sormasını beklerken Pamir’imi almak için eve doğru gidiyorduk. Evin önüne gelmemizle gördüğüm dumanlar beni hayal dünyamdan ve Pırıl’dan alıkoymuş gerçekliğe çevirmişti.

Oğlumun içinde bulunduğu ev, evimiz yanıyordu. Cayır cayır yanıyordu. Cehennem benim evimdeydi.

 

 

Pırıl Şentürk...

Elif bacımla beraber nişan için saç makyaj yaptırmak için mahalle kuaförümüz Elfida ablaya gelmiştik. Mahallede ne zaman düğün nişan olsa tüm dedikodular önce buraya uğrardı. Haliyle kocamla nişanımızın dedikodusunu benim vermem gerekiyordu. Dükkandan içeri girdiğimizde saçı boyanan yüzü aynada görmemle yüzümü buruşturmuş ve makyaj kısmına geçip oturmuştum.

Dedikodu koltuğuna yakın olan koltukta nasıl bir makyaj yaptıracağımı düşünürken iki kadının fısıltıyla dedikodusunu dinlemeye mecbur bırakılmıştım. Yüzü genç duran yanındakine fısıltıyla karışık hevesiyle konuşmuştu.

“Bizim yetim oğlan cadının biriyle evlenecekmiş Bahar. Kız Sevilay’ı durduk yere evden atmış. Bunun gözü de göz değildi ama büyü falan yapmış gelin oğlana.” bu hikayenin gelini ben oluyordum sanırım. Şimdi bir anda konuya dahil olup büyücü memnun büyülenen memnun demek vardı ama neyse ki büyü yapmayı bilmiyorduk. Biraz daha dinlemeye karar verip Bahar isimli kadının cevabını beklemeye başlamıştım.

“Şekerim Sevilay’ın eniştesine nasıl baktığını gördüyse kız haklı olarak atmıştır. Hala kuyruk acılılar gibi orada burada ağlayıp dedikodu yayıyor mahalleye bilmiyor musun sanki?” Bahar hanımın şekerinin vereceği cevabını dinlememe gerek kalmamıştı. Oturduğum koltuktan kalkıp Elif’e sırıtmış ardından Elfida aşkımın çalışanlarına ait olan odaya girmiş ve tırnaklarım bozulmasın diye eldivenimle, maskemi takarak Sevilay’a doğru ilerliyordum.

Boya için bekliyordu madem, boyardık seve seve. Neticede favori oğlum bana boyama yapma derslerini boşa vermiyordu. Uygulamalı denemem lazımdı. Canım Pamir Ege’min katkılarıyla. Sevilay'a yakın yerde duran boya hazırlama kasesine pembe, mor, mavi, kırmızı ve yeşil boya tüplerini boşaltmış ve karıştırmıştım. Yaşasın sihirli karışımlar. Dedikoducu hanım ablalarım az sonra gerçek büyüyü göreceklerdi.

Boya kasemle birlikte sessizce Sevilay’a yaklaşmış ve on dakika boyunca boyayı yedire yedire sürmüştüm. “Hayırdır Elfida sessizsin? Küs müyüz yoksa?” telefonundan başını kaldırmadan sorduğu soruyla hafifçe kulağına eğilmiş ve fısıldayarak cevap vermiştim. “Ne küsmesi şekerim?” duyduğu ses beklediği ses olmayan Sevilay önce yerinde hafifçe sıçramış ve bana dönüp göz göze gelmemizi sağlamıştı.

Maskemi indirip sırıtarak ona baktığımda tüm dükkan bizi izliyor gibi geliyordu. “Ne oldu hayatım? Sürprizimi beğenmedin mi? Üzülürüm bak.” samimiyetten uzak nefret ettiğim ses tonuyla ona cümle kurmak keyifliydi. Elfida boya hazırlık odasından çıkmış ve daha burayı görmeden konuşmaya başlamıştı. “Daimi müşterim için özel karışım sarı boya! Her zamanki gibi Sevilay... Pırıl? Ne zamandan beri benim için çalışıyor...sun.” sonlara doğru Sevilay’ın kafasındaki boyayı görmüş ve dudaklarındaki gülümseme tamamen düz hale gelmişti.

Şu an tek duası dükkanının sağlam kalması bile olabilirdi. Ama neyse ki bugün iyi günümdeydim ve hayatı zehretmek istediğim kişi sayısı birdi. Sevilay sinirden ölmemek için titreyen sesiyle cırlamak ya da konuşmak arası bir tonla benimle muhatap olmaya başlamıştı. “Seni aptal! Ne yaptın saçlarıma?! Elfida! Elfida çabuk gel kurtaralım saçımı!” kollarımı göğsümde bağlamış ve düz bir ses tonuyla cevaplamıştım onu. “Eniştene... ah eski eniştene yaptığım büyüden kalan zehirli boyalarla özel bir karışım tatlım. Sadece senin için. Bir saat içinde kafa derin tamamen yanacak. Güzel haber! Neyse ki içeride yanacak bir şey yok! Değil mi?” sırıtarak tamamladığım cümlelerimden sonra saç yıkama alanına bildiğiniz koşmuştu. Dedikoducu teyze modellerine dönmüş ve gülümseyerek bakmıştım. Onlar anlamış olacak ki üstelememiş ve tüymüşlerdi.

Kuaför salonunun kabinine gidip nişanım için aldığım ne fazla abartı ne de fazla sade olduğunu düşündüğüm elbisemi giyip gelmiştim. Turuncu ve pembe tonları bana yakıştığı için öyle bir elbise tercihi yapmış ve makyajımı da elbisem gibi hafif tutmuştum. Ben daha evimde aile arasında yapacağım nişan için bu kadar acı çekmişken acaba mekanlarda aşiret paket nişanlanan gelinler nasıl yaşıyordu bu hayatı? Bu gece de bunu düşünecek gibi hissediyordum.

Saçım, makyajım, elbisem ve ruh halim hazır olduğu gibi mavi kalem elbiseli bacım bacımı da almış evimin yolunda araba kullanıyordum. Saçtı makyajdı derken neredeyse üç saat harcamıştık. Nişanda üçse ben düğünde sanırım dokuz saat önceden hazırlanacaktım. Kız neşesi şarkılarımız arabada son ses çalarken bizde eşlik ediyor ve yolumuza devam ediyorduk. Elif bana doğru dönmüş ve duygusal anne sesiyle konuşmuştu. “Benim minik bacım okudu da doktorlara mühendislere hayır dedi de geldi en sevdiği eski aşkıyla mı evlenecek yani? Hep son evlenen ben olurum diye konuşmuştuk... ihanet... ihanet...”

Gülerek “Yağız delikanlım diye adamın peşinde koşmasan belki en son senin evleneceğine inanırdım be Gülübik’im... adamla evlenmek için adamı iş arkadaşlarına kaçırttın bacım...” desem bile o günü hatırladıkça psikolojim bozuluyordu. “Biz annemizden böyle gördük bacım. Bizde böyle. Seviyorsak ya bizimdir, ya da kaçırırız bizim olur.” şey... benim galiba buna verecek cevabım yoktu.

O da anlamış olacak ki yeni konu açacağı esnada telefonu çalmış ve kocasının aradığını belli eden vatan gülüşü eşliğinde açmıştı telefonu. Rahat konuşması adına müziği kapattığımda duyduğum ambulans ve itfaiye sesleriyle etrafıma bakarken Barut’un evinin olduğu sokağa girmeleriyle kaşlarım çatılmıştı. Neyse ki Barut Pamir Ege’yi almaya gittiği için bizim evimizin yanmak gibi bir durumu olamazdı. Umarım yangın her kimin evindeyse bir an önce sönerdi.

Elif fırtına öncesi sessizlik sesiyle bana yangın sokağına girmemi söylemiş ve susup kalmıştı. Koşulsuz şartsız bacımı dinlemenin verdiği yetkiyle sokağa girmiş ve ilerlemiştim. Ta ki yanan evi ve bahçede yaşananları görene kadar. Pamir Ege sedyeye bindirilmiş hastaneye götürülüyor, Barut dizlerinin üstüne çökmüş ağlıyordu. Ev küle dönmüş, bahçedeki minik kedinin tüyleri yanmıştı.

Arabayı nasıl durdurdum kendimi nasıl dışarı attım zerre fikrim yoktu ama burada bir cehennem yaşanmıştı. Zira Ege’min bakıcısının neredeyse yok olmuş cesedi küller arasından çıkarılıyordu. Eğer gerçekten bakıcımız çıkarılıyorduysa, ambulansım önünde endişeyle titreyerek Pamir Ege’ye bakan kadın bakıcımızın ikizi miydi?

 

Burada neler oluyordu?

 

 

 

 

Herkese selam. Öncelikle ciddi manada uzun hatta sınavdan öncesinde bile bu kadar uzun olmayan bir aradan dolayı özür dilerim. Bir önceki bölüm sonunda yazdığım notta umarım yangınlar diner demişim ancak ne yazık ki dinmek şöyle dursun hala bazı şehirlerimiz tabiri caiz ise kaynıyor. Bu konuda bir orman sever olarak her turuncu haber başlığı gördüğümde bu yangınların hiç bitmeyeceğini hissetmekten kendimi alamıyorum. Kitabımda bile yer vermek istemediğim kadar saçma ve bilinçsiz sebeplerle onlarca ağaç ve hayvan yaşamını yitiriyor ne yazık ki. Yangınların dinmediği günlerde yine özür dilerim ancak içimden yazma eylemi gelmedi, gelemezdi.

Yangınların hafiflediği bir noktadaysa, ne yazık ki annem ayağını kırmış bulundu ve evimin tek çocuğu olarak tahtı saltanatım devrilerek sürgüne mutfağa gönderildim... (Son cümle tamamen gerçek hayatta yaşadığımız kırıcı üzücü olaylara rağmen arada gülelim diyeydi. Umarım gülmüşsünüzdür. Ben yazarken güldüm şahsen.)

 

Bir daha ki görüşmemizin yakın olmasını temenni ediyorum. Tekrar görüşene kadar kendinize iyi bakın!

 

Bölüm : 17.08.2025 02:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...